4 Aralık 2024 Çarşamba

Arif Çelebi yazdı | Rojhilat ve İran'daki ayaklanmanın geleceği ve devrimimizdeki yeri

Şah rejiminin toplumsal temellerinin çürüdüğü dönemde devrimciler, sosyalist devrimciler politik İslamcılardan daha güçlüydü. Ne var ki politik İslamcılar birleşik bir önderlik etrafında toplanmışken solcular, devrimciler bunu başaramadıkları için politik İslamcılar yeni rejimin kuruluşunda önderliği ele geçirdiler. Bugün de aynı sorunla karşı karşıyayız. Birleşik önderlik oluşturulamazsa devrimin geleceğinde söz sahibi olunamaz. 

Rojhilat'ta başlayan ve bütün İran'a yayılan ayaklanma faşist molla rejimi tarafından bastırılamadı. İran'da son dönemde pek çok ayaklanma oldu, bunlar rejim güçleri tarafından kısa sürede vahşice ezildi. Bu kez durum farklı. Bunun başta gelen nedeni bu son ayaklanmanın devrimci niteliğidir. Diğer ayaklanmalar ne denli kitlesel ve yaygın olursa olsun, rejimin temelini sarsan ve bu temele yönelen bir içerikte değildi, demokratik hak ve özgürlükleri genişletmeyi başlıca amaç edinen politik güçlerin etkinliği baskındı. Mahsa (Jina) Aminî ayaklanmasında ise harekete geçen kitleler doğrudan rejimi hedef tahtasına oturtmuş durumda. Böyle olduğu içindir ki ayaklanan kitleler devletin ayaklanmayı ezmek için kullandığı bütün şiddet araçlarına karşın geri adım atmadılar. Hemen her milliyetten İran halkları başta kadınlar ve gençler olmak üzere İran'ın dört bir tarafında seslerini yükseltmeye devam ediyor, faşist rejimin idam, katletme, işkence, kitlesel tutuklama saldırılarını boşa çıkarıyor. Yaklaşık bir aydır devam eden ayaklanmada iki yüzden fazla kişi katledildi buna karşın kitle ilk günlerdeki kararlı direnişini sürdürüyor. Militan kitle hareketi bütün İran'ı ve rejimi sarsmış durumda.

Faşist devlet güçlerine karşı "bê şeref" (şerefsizler), "bimire komara îslamî" (kahrolsun islam cumhuriyeti), "bimire diktatorya" (kahrolsun diktatörlük) sloganlarının her yerde yükseltilmesi ve bütün ayaklanmacıların "Jin Jîyan Azadî" şiarı etrafında birleşmeleri ayaklanmacıların devrimci bir ruh ve hedefte ortaklaştıklarını gösteriyor.

Kadınların devrimci ayaklanmaya kitlesel katılımı, gözaltına alınanların önemli bir kısmının 15 yaş ve altı olması, üniversite öğrencilerinden sonra lise öğrencilerinin ölüme meydan okuyan direnişleri, devlet memurlarının, öğretmenlerin, işçilerin grev kararları alarak ayaklanmaya katılmaları faşist molla rejiminin kitle tabanının ne denli daraldığını gösteriyor. Kadınların ve gençliğin rejimden kopuşlarının ve faşist molla rejimine duydukları öfkenin ne denli derin olduğu giderek daha görünür hale geldi. Rejimden yalnızca siyasi değil ideolojik bir kopuş söz konusu. Bilhassa ayaklanan kadınlar ve gençlik için durum böyle. Gençlik bir kez rejimden ideolojik olarak kopmuşsa hiçbir güç ve önlem o rejimi ayakta tutamaz.

Ayaklanmacılar arasında şah yanlıların küçük bir azınlık olarak da varlığı ya da Araplar arasında varlığını sürdüren selefi İslamcı akımların ayaklanmaya katılmaları ayaklanmanın devrimci niteliğini hiçbir biçimde gölgelemez. Hiçbir yerde saf ayaklanmadan söz edilemez. Her ayaklanmaya o anki egemenlere muhalif bütün politik akımlar iştirak edebilir. Bizi asıl ilgilendiren ayaklanmanın yönüdür. Bu yön devrimcidir. 

DEVRİMCİ ÖNCÜDEN YOKSUNLUK
Yön devrimcidir ne var ki ayaklanan kitleler devrimci bir önderlikten yoksundur. Bunda İran toplumunun özgünlüğü kadar devrimci örgütlerin yetersizliği de belirleyici olmaktadır. 

İran çok uluslu ve inançlı bir toplumdur. Kürtler, Belucler, Araplar, Azeriler gibi uluslar ulusal temelde örgütlenmiştir. Ayrıca Şia ve suni İslam ayrımı, Reya Heq (Kürt Aleviliği) inancı üzerindeki baskı, İran toplumunu inançsal olarak da bölmektedir. İran bütününde örgütlenme iddiasındaki akımlar ise bütün bu kesimleri kapsamaktan uzaktır. Dolayısıyla bölünmenin nesnel temeli vardır. Yine de bu aşılamaz mı? Bunun aşılabildiğini İran'da ayaklananlar ortaya koydu. Ayaklanmacılar faşist molla rejimine karşı aynı şiarları yükselterek bütün İran'da devrimci amaçlar etrafında ortak bir toplumsal bilincin oluşabileceğini gösterdiler.

Yine de bunun yeterli olmayacağı açık. Bütün bu farklı ulusal ve inançsal taleplerin, faşist molla rejiminin yıkılması ile birlikte politik özgürlük temelinde karşılanacağını ortaya koyan birleştirici bir politik program ortaya çıkarılamazsa devrimci ayaklanma dağılmaya yüz tutabilir. Bu program ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını ve farklı inançlara karşı ayrımcılığı ortadan kaldırmayı kapsamalıdır. Fars emekçilerini sömürge ve ezilen uluslar ve inançlarla birleştirecek yegâne program bu temelde kurulabilir. Günün bu en kritik görevi başarılmalıdır. Birleşik Devrimci Önderlik kazanılmalıdır. Rejim yıkılsa bile devrimci bir yönetim başka türlü oluşturulamaz. Şovenizm ve sosyal şovenizmin kökü kurutulmazsa toplumsal bölünmeler egemen ideolojinin yeniden baskın hale gelmesine yol açar.

Şah rejiminin toplumsal temellerinin çürüdüğü dönemde devrimciler, sosyalist devrimciler politik İslamcılardan daha güçlüydü. Ne var ki politik İslamcılar birleşik bir önderlik etrafında toplanmışken solcular, devrimciler bunu başaramadıkları için politik İslamcılar yeni rejimin kuruluşunda önderliği ele geçirdiler. Bugün de aynı sorunla karşı karşıyayız. Birleşik önderlik oluşturulamazsa devrimin geleceğinde söz sahibi olunamaz.

İRAN DEVRİMİNİN OLASI ETKİLERİ
Ortadoğu'da baskın iki gerici güç var. Birisi Türkiye ise diğeri İran'dır. Kuşkusuz İsrail ve S. Arabistan da bu listeye eklenmelidir. Ne ki özellikle İran'ın şah rejimi devrildiğinden beri politik ve ideolojik etkisi hepsini aşmıştır. Faşist molla rejimi gericiliğin en büyük kalelerinden biridir ve etki sahası geniştir.

İran'da Molla rejiminin kurulması politik İslamcı etkinin Ortadoğu çapında derinleşmesine yol açtı. Mezhep farklılığına rağmen suniliğin egemen olduğu Türkiye'de de bu etki kolayca görülebilir. Kadınlara yönelik ayrımcılıktan tutalım da günlük hayatın islamizasyonu Türkiye gibi Ortadoğu'nun diğer ülkelerinde de arttı. Sosyalizmin bir alternatif olmaktan giderek çıkması da bunda hızlandırıcı bir rol oynadı.

İran'da faşist molla rejiminin yıkılması bu nedenle bütün Ortadoğu coğrafyasında derin bir etki yaratacaktır. Günlük hayatın demokratikleşmesi bir yana bu, muazzam bir ideolojik boşluk oluşturacaktır. Bu nedenle İran devriminin desteklenmesi Ortadoğu devrimcileri bakımından sıradan bir enternasyonalist görev olmanın ötesinde bir durumdur. Bu destek doğrudan sahiplenme biçiminde olmalıdır. Devrimcilerin güçlü sahiplenmesi İran'daki devrimci eğilimi güçlendirecek, devrim için ayaklananlara büyük bir ideolojik moral verecektir ve oluşacak ideolojik boşluğun hangi içerikte doldurulacağını tayin etmede önemli bir rol oynayacaktır.

BİZİM DEVRİMİMİZ
Rojava Devrimi patlak verdiğinde Marksist Leninist Komünistler hiç tereddüt etmeden "bu bizim devrimimiz" dedi ve devrime katıldı. Bu onların programatik görüşlerinin doğal bir sonucuydu. Rojhilat ve İran devrimi için de aynı durum söz konusu. Bu bizim devrimimiz. Her şeyden önce Marksist Leninist Komünistler kendisini Türkiye ve Kürdistan devriminin öncü kuvveti olarak tanımlıyor. Kürdistan devrimi Türkiye'nin yanı sıra aynı zamanda İran, Irak ve Suriye devrimidir de. Buradan da Ortadoğu devrimine ulaşırız. Bu nedenle İran devrimi ile ilişki sıradan bir dayanışmanın ötesinde ele alınmalıdır.

Bu bir yana İran devrimi, İran devletinin parçalanması ile sonuçlanabilir ve farklı ulusların kendi bölgelerinde yeni sistemler inşa etmelerine yol açabilir. Rojava'da da böyle olmadı mı?

Rojava'da Kürt Özgürlük Hareketi devrimci önderliği üstlendi, diğerleri seyirci kaldı. Rojhilat böyle değil. Farklı ulusal devrimci gruplar var. Bunlar arasındaki politik ve ideolojik ayrımların hızla bir kenara bırakılarak devrimci demokratik ulusal birliğin sağlanması acilen başarılmalıdır. Ayrımları körüklemek yalnızca karşı devrime yarar. Böyle bir ulusal birlik sağlanabilirse yeni bir Rojava pek ala mümkündür. Kürdistan devrimcileri bunu başlıca hedeflerinden biri olarak ele almazsa büyük bir tarihi fırsat kaçırılmış olur.