4 Aralık 2024 Çarşamba

Bak işte yaklaşıyor fırtına...

"Kobane direnişi IŞİD saldırısının önünü kesip püskürterek devrimin ve Suriye savaşının seyrini değiştirip tarihe Rojava'nın Stalingrad'ı olarak kaydolduysa, Efrîn de bu özellikleriyle Rojava'yı Vietnamlaştırmaya ve Saray rejimini yıkıma sürükleyecek bataklık olmaya adaydır."
Atılım gazetesi, bu haftaki başyazısında Sarayın Efrîn'i işgal planlarını yazdı. 
 
Atılım'ın "Bak işte yaklaşıyor fırtına..." başlıklı başyazısı şöyle:
 
"Suriye savaşının finali yaklaşırken içte ve dışta sıkışan diktatör, son hamlesini yaptı ve final sahnesini İdlib'ten Efrîn'e kaydırmak için düğmeye bastı. Türkiye'nin Efrîn'e dönük işgal planlarında bölgesel ve uluslararası güçlerin nasıl bir tutum alacağı kuşkusuz büyük önem taşıyor. 
 
Ne var ki, Rusya'nın Kürtleri kaybederek Amerika'nın alanda yerleşik hale gelmesi korkusunun ya da tersinden Amerika'nın sahada etkinlik için tek dayanak noktası olarak Kürtler ile işbirliğinden vazgeçemeyecek olmasının bir işgal imkanını ortadan kaldırdığı fikri, gerçeği tam olarak ifade etmiyor. Bu yaklaşım en başta, siyaseti emperyalist ve bölgesel güçler arasındaki çelişkiler üzerine inşa etmesi nedeniyle yanlış. Kuşkusuz, emperyalist ve bölgesel güçler arasındaki çelişki ve çatışmaların iç içe geçerek bir birini sınırladığı Ortadoğu gibi bir coğrafyada buradan devrimci siyaset adına bir çok olanak doğuyor. Ve bu, devrimci siyasetin yol açmak için yararlanacağı önemli enstrümanlardan biri. Ancak sorunu buraya indirgemek düpedüz burjuva siyasetin kavram setleriyle düşünmek ve giderek bu durumun yarattığı riskleri görememeyi beraberinde getirecektir.
 
Genel olarak Türkiye düzen güçlerinin ve özelde de Saray'ın Rojava'yı kendi bekasını tehdit eden temel eksenlerden biri olarak değerlendirdiği açıktır. Ve Suriye savaşının son etabında buradan hareketle bir macerayı göze alabileceği bilinmelidir. ABD, Rusya ya da başka bir emperyalist veya bölgesel aktörün böyle bir durumda Türkiye'nin karşısında aktif bir tutum alarak bölgesel bir savaşı tetikleyebilecek bir yönelime girmesi beklenmemelidir. ABD, Rusya ya da başka bir bölgesel güç, hem Türkiye'yi bataklığa sürükleyerek güçten düşürecek hem de Rojava devrim güçlerini ateş altına alarak emperyalist güçlerle daha geriden uzlaşmaya zorlayacak böylesi bir ihtimali en fazlasından diplomatik kınamalarla ve kontrol sınırlarında tutmakla yetinebilir. 
 
Yani, Efrîn'in işgali somut olarak gündemdedir ve ilerici devrimci demokratik güçler böylesi bir girişimin iç ve dış siyasette yaratacağı kırılmalara odaklanmalı ve hazırlanmalıdır. Tartışmaların başladığı ilk anadan itibaren Rojava devrim güçlerinin böyle bir riski gördüğü ve buna uygun bir hazırlık yaptığı anlaşılıyor. Öncelikle vurgulamak gerekir ki, böylesi bir girişimin Saray rejiminin yıkımını hızlandıracak bir yenilgiyle sonuçlanması kuvvetle muhtemeldir. İçte ve dışta yaşadığı krizi böylesi bir savaş hamlesi ile bastırmayı amaçlayan ve başka da bir yolu kalmayan Saray faşizminin yenilgisi için tüm koşullar mevcuttur. Ve böylesi bir yenilginin Saray faşizminin yıkımının önünü açması kuvvetle muhtemeldir. Bu süreç, dış ve iç savaşın birbirine bağlanarak derinleşmesi biçiminde ilerleyebilir. Bu nedenle Efrîn'in işgali sorununu dışsal bir mesele olarak görmek büyük bir hata olacaktır. 
 
Efrîn'in diğer kantonlardan yalıtık olması direniş bakımından dezavantajlar yaratsa da bu dezavantajı aşabilecek bir dizi avantaja da sahiptir. Efrîn'in Rojava devriminin en örgütlü ve köklü olduğu yer olması bu avantajların başında geliyor. Diğer alanlardan farklı olarak dağlık bir alan olması, YPG/YPJ'nin yanı sıra tüm halkın silahlanmasına dayanan yaygın bir askeri kapasiteye sahip olması, YPG/YPJ'nin askeri deneyimi ve silah kapasitesinin Kobane direnişine göre çok daha ileri bir seviyede olması, direnişin seyrini belirleyebilecek avantajlardan ilk akla gelenler. 
 
Bu bakımdan Rojava güçlerinin diktatörün 'bir gece ansızın gelebiliriz' tehditlerine cevaben sarf ettiği 'bir gece ansızın gelebilirsiniz ama bin gecede çıkamazsınız' sözleri, olası süreci güçlü bir biçimde özetlemekte ve öngörmektedir. Bir metaforla ifade etmek gerekirse, Kobane direnişi IŞİD saldırısının önünü kesip püskürterek devrimin ve Suriye savaşının seyrini değiştirip tarihe Rojava'nın Stalingrad'ı olarak kaydolduysa, Efrîn de bu özellikleriyle Rojava'yı Vietnamlaştırmaya ve Saray rejimini yıkıma sürükleyecek bataklık olmaya adaydır. Bu, Efrîn ve Rojava devrim güçlerine düşen paydır. Ancak daha önce de vurguladığımız gibi böylesi bir sürecin Efrîn'le sınırlı kalmayacağı açıktır. Kürt özgürlük hareketi böylesi bir girişim karşısında, direniş ve savaşı Bakur Kürdistan ve Türkiye sathına taşıyarak cevaplayacağını açıkladı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan metropollerinde Saray'ı hedef alan öncü şiddet eylemlerinin yükselmesi muhtemeldir. Bu sürece militan kitle eylemlerinin eşlik etmesi ve Saray'ın resmi ve paramiliter güçleriyle Kürtler başta gelmek üzere tüm toplumsal muhalefet dinamiklerini hedef alan yeni bir saldırı dalgasıyla bu basıncı düşürmeye yönelmesi beklenmelidir. Ve açık ki, böylesi bir durum gittikçe yükselen iç savaş ateşinin zincirlerinden boşalmasına yol açabilir. İç savaş ve tek tip elbise KHK'larının neyin hazırlığı olduğu bu tablo ışığında açıklığa kavuşmuş olmaktadır.
 
Vietnam direnişinin zaferinde, işgale karşı ABD başta gelmek üzere tüm dünyayı etkisi altına alan ve '68 dünya devrimci dinamiğini tetikleyen dayanışma hareketinin özel bir payı olmuştu.
 
Rojava devriminin Vietnamlaşmasının başlangıç noktası olarak Efrîn direnişinin zaferinin sonuçlarına ulaşması yani Saray'ın yıkıma sürüklenmesinin faşizmin yenilgiye uğratılmasına bağlanması için Türkiye halk direniş dinamiklerinin harekete geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. 
2017 kıyamet alametlerinin ortaya çıkmasıyla kapanmıştı. 2018 ise bu alametlerin art arda fiile geçmesiyle açıldı. Hapishanelerde tek tip elbise uygulamasının başlaması ve direniş, Efrîn'e saldırı düğmesine basılması ve direniş kararlılığı, toplumsal umutsuzluğun ve öfkenin dışavurumu olarak grevler, bir işçinin meclis önünde kendini ateşe vermesi, ötekinin İşkur önünde soyunması daha başlangıç. Fırtınanın şiddetinin gittikçe artması ve faşizmle özgürlük güçleri arasında tayin edici sonuçlar yaratacak bir yoğunluğa ulaşması artık kaçınılmaz görünmektedir. 
 
Efrîn'e olası bir saldırı girişiminin yol açacağı zincirleme reaksiyonlar tüm çelişki ve çatışmaların iç içe geçerek dışa vurmasını tetikleyecektir. Ve bu çelişki ve çatışmalar silsilesinden kolay bir çıkış olmadığı bilinmelidir. Devrimci güçler, bu tablo ışığında tüm politik yönelimini antifaşist birleşik direniş hattının pratik olarak örgütlenmesi sorununa bağlı olarak ele almalıdır. Devrim ve karşı devrim güçleri arasındaki çelişki ve çatışmaların yoğunlaşma noktalarının antifaşist direniş potansiyelinin bir arada bulunduğu ve Saray'ın iç savaş güçlerinin olası hedefi olan Kürt, Alevi ve emekçi sol eğilimli bölgeler ve semtler olacağı açıktır. Diktatörün paramiliter çetelerine hedef olarak Alevileri işaret etmesi boşa değildir. Doğal olarak, devrimci güçler özsavunma ve direniş hattını buralara kurmalıdır. Tüm politik çalışmalar bu potansiyelin realize edilmesi hedefine bağlı olarak ele alınmalıdır. Kadın özgürlük mücadelesi ve gençliğin devrimci enerjisinin bir politik kuvvet olarak örgütlenmesi yönelimi, antifaşist direnişin mekanları olarak Alevi ve Kürt emekçilerin yoğunlaştığı semtlerin tutulması hattına bağlanmalıdır. Diğer taraftan, bu direniş hattını en geniş özgürlük güçlerini bir araya getirip ve halk direniş dinamikleriyle buluşturabilecek, cepheleştirebilecek bir irade acilen örgütlenmelidir. HDP-HDK, bu cepheleşmenin öznesi olarak işgale ve faşizme karşı özgürlük mücadelesinde rol üstlenmelidir. 
 
Büyük enternasyonalist devrimci Che, Vietnam direnişinin tetiklediği dünya devrimine "bir...iki...üç daha fazla Vietnam daha fazla direniş" sözleriyle yol göstermişti. Kobane'nin Stalingradlaşmasına kan ve canla katılan komünist ve devrimciler de aynı yoldan gidecek ve Saray'ın bataklığına dönüşecek Efrîn direnişini Türkiye'ye taşıyarak "bir..iki..üç daha fazla Efrîn" demek üzere öne atılacaktır. Serkan, Paramaz, İvana, Ulaş, Mahir, Nubar, Ayşe Deniz, Eylem ve Rojava devrimine can veren onlarca enternasyonalist komünist ve devrimcinin emri budur."