4 Aralık 2024 Çarşamba

Bergen'in şarkısı devam ediyor: Canım dediklerim canımı aldı

Erkeklerin öldüren sevgisinin "mazide" kalmış bir örneği olan Bergen'in hikayesi nerede başlamıştı? Şarkı söylemeye olan tutkunluğu muydu başlangıç noktası yoksa Halis Serbest adındaki erkeğin hayatına girdiği an mıydı?
Bergen'in adını, nam-ı diğer "Acıların Kadını"nı duyanınız olmuştur. Hayatını, mahlasını, arabesk bulup burun kıvıranlarınız da muhakkaktır. Haklılık payı var mı? Hakikatın tamamına bakınca yok. Çünkü orada "Acıların Kadını" diye özetlenen bir hikâyede, erkek şiddetinin bütünü var. Maalesef son da Yeşilçam filmi gibi değil; Bergen, "Aşık oldum" dediği bir erkek tarafından öldürüldü. Elbette, bir kadının canını alan erkek de "Aşık oldum" diyordu.
 
Erkeklerin öldüren sevgisinin "mazide" kalmış bir örneği olan Bergen'in hikayesi nerede başlamıştı? Şarkı söylemeye olan tutkunluğu muydu başlangıç noktası yoksa Halis Serbest adındaki erkeğin hayatına girdiği an mıydı?
 
Şarkı söylemek istiyordu Bergen, müziği, sahnede olmayı seviyordu. Belki de sahnede ölmeyi arzuluyordu. Rivayet olur ki, bu imkânı bir gün arkadaşları ile birlikte gittiği Feyman Gece Kulübü'nde buldu. Arkadaşlarının ısrarı üzerine 19 yaşında çıktığı sahneden, 29 yaşında Halis Serbest tarafından öldürülünceye kadar inmedi.
 
Adana Kuyubaşı Gazinosu'na transfer oldu. Sözleşmesi ise trajik: Gazinoda 8 ay çalışması karşılığında kendisine bir otomobil alınacak.
 
Gazino dünyası, bambaşka kurallar ile işliyor elbette. Siyah-beyaz ve artık rengi atmış fotoğraflarına bakıldığında bile dikkat çeken güzelliği çoğu zaman başa beladır bu alemde.
 
Sonrası sıradan bir eğlence dünyası mafyası pratiği. Bergen'in karşısına altından kalkamayacağı bir borç çıkartıldı. Hem emeğiyle kazandığı araba elinden alındı hem de büyük bir borç yükünün altında kaldı. Sonrasında "esas oğlan" Halis Serbest sahneye çıktı, borcu sildirdi. Hatta rivayet odur ki, sahte borcun müssebbibi de Halis Serbest'tir.
 
Sonrası ise, bir kadın mezarlığı olan sırasıyla "nişanlılık", "evlilik", "aile" kurumunda yaşanan şiddetin her türlüsü. Kamuoyunda en çok bilineni ise, Bergen'in yüzüne, vücuduna kezzap atılması. Sanatçı saldırıda bir gözünü kaybetti.
 
Söz konusu erkek şiddeti, erkek egemen aklın, billurlaşmış örneğiydi. Bergen, alkışlarla yaşamak, şarkı söylemek istiyordu. Halis Serbest ise sahneleri yasaklıyordu. Sonunda, Bergen'in bedeni, emeği, yeteneği, güzelliği, aklı hakkında tüm tasarruf hakkını kendinde gören Serbest, diğer hemcinsleri gibi "Bana yar olmayacaksa, kimsenin olmasın" demişti.
 
Bergen tüm bunları yaşarken yanında duran, destek olan var mıydı? Kadının "alınıp satılabilir" olduğu bir dünyada, tek başına bir çıkış bulabilir miydi Bergen? Kim bilir belki de bu yalnızlık ve de korku ikinci kez mahkûm etti O'nu Halis Salih'e. Sonuçta Bergen, Serbest'in neler yapacağını bilecek kadar şiddet yaşamıştı.
1989 yılında kesinkes yolunu ayırmak için boşandı. Arada geçen iki yılda, "Acıların Kadını" albümünü çıkardı. 1987 yılında "Albümü en çok satan arabesk kadın sanatçı" ve "Yılın arabesk kadın sanatçısı" ünvanlarını aldı.
 
Halis Serbest'in şiddeti, tacizi son bulmadı elbette. Adana'da çalıştığı bir gazinoda bıçaklandı. Bu hapisten çıkması yakın olan Serbest'in mesajıydı Bergen'e.
 
Cezaevinden çıkan Halis Serbest'in ilk işi de, Bergen'in canını almak oldu. 1989 yılının 14 Ağustos'u 15 Ağustos'a bağlayan gece, kurşunlanarak öldürüldü. O sırada yanında bulunan annesi ise yaralı olarak kurtuldu.
 
Kadın katillerinin yargılandığı davalar bugün nasılsa dün de öyleydi. "Gerçek adalet değil, erkek adalet" tecelli buldu. İyi hal, infaz yasası, şu bu derken kadın katilinin cezası 15 yıldan 3 yıla indirildi. Cinayetin ardından kaçtığı Almanya'dan Türkiye'ye getirildikten sonra tahliye edildi.
 
Kadın katili, Bergen'in ölümünün ardından da konuşmaya devam etti, "Ben de cinayet işleyecek ve kezzap atacak insan değildim" diyerek, suçu öldürdüğü Bergen'e attı. Tüm kadın katili erkekler gibi, cinayetin sorumlusu da katil değil, maktuldü.
 
Belgin Sarılmışer olarak başladığı ömrünü "Acıların Kadını Bergen" olarak tamamladığında 29 yaşındaydı. Yassız gömüldü Bergen. Arkadaşlarının uğurlamasına dahi izin verilmeden toprağa verildi. Geride, 5 plak, 11 kaset ve bir film bıraktı. Bir de, şiddet mağduru kadınların kendi hayatlarından izler bulduğu, bir hayat hikâyesi.
 
Kadın katili ise hayatına devam etti. Üstelik Bergen'in hayatının anlatıldığı "Aşk Ölümden Soğuktur" filminin galasında boy gösterip, elinde içkisi objektiflere gülümserken.
 
"Canım dediklerim canımı aldı" Bergen'in söylediği şarkılardan biriydi; elbette "yıkıcı bir aşk" üzerine. Acılı, arabesk ve çözümsüz, ancak gerçek. Katledilen kadınların hikayesinin özeti değil mi bu başlık? Bakın örneklere, kadınların neredeyse tamamı, en yakınlarındaki erkekler tarafından katledilmiyor mu? Sevdikleri, aşık oldukları, evlendikleri "erkek"ler, saçının telini sakındıkları erkek evlatlar, hürmet ettikleri babalar. Kadınları, erkeklerin sevgisi öldürüyor.
 
Bu nedenle kadınlar, bu 25 Kasım'da da "öldüren sevgi"ye ve "erkek adalet"e karşı sokağa çıkacak ve bir slogan da "Bergen" için olacak.