4 Aralık 2024 Çarşamba

Bora Poyraz yazdı | Bir Taliban iki zombi: Perinçek ve Okuyan

Doğu Perinçek ve Kemal Okuyan Taliban konusu etrafında ayrıştı. İbretlik halleri 70'lerden bu yana en açık biçimde söyleyelim bir gram teorik politik yol alamadıklarını göstermesi, legalist fanatizm ortak paydasının yanı sıra, taş kafalı bir dogmatizmi 'düşman kardeşler' olarak çoğalttıklarını ortaya koyması bakımından ele almaya değer.

Yirmi yıllık işgalin ardından ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi detaylı analizleri gerektiren önemli bir gelişme. Olaylar henüz oluş, akış halinde. Fakat Türkiye siyasi tarihinde iki hortlak bu gelişme özelinde, üstelik burjuva medya platformunda çok eski bir savaşın ateşini yeniden yaktı.

Biri Doğu Perinçek. 12 Eylül öncesinde TİİKP genel başkanı ve devrimcilerin ihbarcısı. 12 Eylül mahkemelerinde darbeyi olumlu gören bir hilkat garibesi. Her siyasal gücün yancısı ve yanaşması. 12 Eylül geride kalırken önce Kürtlere yanaştı, olmadı. Bir ara sosyalist solla iletişime geçmek istedi ama külliyen dışlandı. Ardından Veli Küçük'e postacılık etti. Şimdilerde neler yapıyor, sosyalist basın arada bir buna değiniyor.

Diğeri tarihsel TKP'nin bütün olumsuzluklarını arkalayan tipik bir orta sınıf yaşam-politika organizasyonu olan, kendilerini mesela Gezi Onur isyanında parti bürosuna kapatmasıyla hatırladığımız TKP ile anılan Kemal Okuyan.

Doğu Perinçek ve Kemal Okuyan Taliban konusu etrafında ayrıştı. İbretlik halleri 70'lerden bu yana en açık biçimde söyleyelim bir gram teorik politik yol alamadıklarını göstermesi, legalist fanatizm ortak paydasının yanı sıra, taş kafalı bir dogmatizmi 'düşman kardeşler' olarak çoğalttıklarını ortaya koyması bakımından ele almaya değer.

Söylemeye gerek var mı? İkisi de Kürt ve Kürdistan denilince silahına davranan birer güvenlik görevlisinden farksız.

Kemal Okuyan fanatik sosyalşoven. Perinçek o yolu erken aldı, artık daha farklı bir kulvarda ve doğrudan karşıdevrim cephesinin şaklabanı. Çevresindeki bazı avukatları yargı bürokrasisine aldılar diye 'yargı altın çağını yaşıyor' filan diyor. Der, o böyle ve yaşlandıkça şirretliği misliyle şiddetleniyor.

Daha 2004'te TKP'ye yürüdüğünüz yolda vaktiyle Perinçek isimli 'bir atlı geçti, böyle yapmayın' dedik. Yaptılar ve o yolu bir de onlar geçiyorlar. Belki artık çok geç ama hala bir ümit var diye umarak 'yapmayın' diyebiliriz.

Kemal Okuyan ve Doğu Perinçek iki imanlı kemalist. Mustafa Kemal'e temenna ediyorlar. İkisine göre de Mustafa Kemal devrimci vb. Devrimcileri, Türkiye devrimci hareketini kast ediyoruz, ezel-ebet sevmediklerini de biliyoruz. Ki kendileri bunu her adımda kanıtladılar. 19 Aralık 2000 döneminde TKP camiasının hali bu kanıtlardan biridir ve kendileri devrimcilerin tabutuna son çiviyi çakma yarışındalardı.

Unutuyor muyuz? Hayır ve asla! Bu lanetli miras ve uğursuz pratik kuşaklar boyu onları takip edecek ve dilden dile anlatılacak.

Kürdistan'a nefret, devrimcilere düşmanlık ve kemalizme muhabbet; üç ortak payda. Peki birbirleriyle alıp veremedikleri ne?

Zombilik burada işte.

Perinçek Mao'cuydu ve Mao'nun pek çok yanlış belirlemesini kendi çıkarı için ilke edindi. Mao'nun 'sosyal emperyalizm' belirlemesiyle düşmanlaştırdığı 1956 sonrası Sovyetler Birliği'ni ABD'den tehlikeli gören tuhaf, bugünden bakan gençlerin hayret edeceği bir fanatizmi kuşanarak mesela Türk ordusunu Sovyetler Birliği işgaline karşı yığınak yapmaya çağırdı ve bunun "üç dünya teorisiyle" beslenen bir alt yapısı vardı.

Kuşkusuz buna 'ilerlemecilik' adı verilen evrimci-aşamacı tarih-toplum değerlendirmesi de eşlik ediyordu.

Kemal Okuyan, Taliban denilince gericilik görüyor. Perinçek ise, 20 yıl da ABD'ye karşı direnen Afgan halkının önemli bir bölümünü örgütleyen Taliban'ın gelişim süreciyle aldığı sonucu Mustafa Kemal ile aynı cümlede anıyor ve olumluyor.

Tam da burada, ABD'ci kalemlerin devreye girdiğini, Taliban'ı pek çok detay üzerinden karaladığını ve Taliban'ın kadın düşmanlığını da araçsallaştırarak ABD'nin Afganistan'da kalması gerektiğini, onun varlığının teminat olduğunu anlatıyor ki bu saçmalıkları şimdilik kenara koyuyoruz.

Afganistan yoksul bir ülke. Direngen bir halkı var. Egemenler her dönem yolsuzluğa battı. Yıkılan son Amerikancı iktidarın devlet başkanı da iğrençlik ve alçaklık eşiği epey düşük bir hırsızdı.

Taliban müslüman coğrafyada sıklıkla rastladığımız gibi bu fiili durumu kullanan oldukça yoksul bir kitleye yaslanan, islamı kendi saldırgan politik emellerine kaldıraç haline getirmiş, dikkate değer bir toplumsal tabanı bulunan bir hareket.

Perinçek her zamanki "peyk"liği ve kaba saba 'ya o ya bu' klişesiyle taraflardan birine yamanmayı ve bunu ABD karşıtlığı standart söylemiyle süslemeyi seçti. Skandal ve sansasyon sevdiği için konuyu M. Kemal'e getirme fırsatını kaçırmadı. Meseleyi 'evrensel değerler ya da laiklik' üzerinden ele alanlarla aynı darkafalılığı, karşı uçta bir merkez oluşturarak sürdüren Perinçek, tıpkı bu vesileyle mikrofon uzatılan TKP-Okuyan gibi tribünlere oynamayı seviyor.

Ne tek başına 'laiklik' ne 'sınıfsal taban' ne ABD karşıtlığı tarihsel-güncel olaylarla akımları izah etmeye, haklarında hükme varmaya yeter. Perinçek ve Okuyan 1970'lerde kaldıkları için, dar çıkarları uğruna olayları araçsallaştırıyor.

Taliban fanatik islamcılıkla beslenen, yoksul öfkesini o dolayımı kullanarak mobilize eden bir hareket. Sempati duyulacak hiçbir yanı yok. Kadınlara karşı saldırgan kısıtlayıcılığı halihazırdaki en büyük zaafı ve muhtemelen buradan darbe alacak. Afganistan'a her tür dış müdahale gayrımeşru. O topraklar kendi iç dinamikleriyle, belki Hristiyan Avrupa'nın on yıllara yayılan iç savaşları gibi süreçleri de kapsayarak değişecek. An'ın köreltici basıncıyla tarihe bakılırsa yanlış sonuçlara ulaşılır.

Perinçek'in mekanik şeması ortada. O Taliban'ı da zorunluluk sayıyor. Tıpkı M. Kemal'i zorunluluk saydığı gibi. Bu 2. Enternasyonal zihniyetidir. Türk Kurtuluş Savaşı meşruydu ve fakat M. Kemal'in önderliği ele geçirmesi hiç de zorunlu değildi. Sol-sosyalist bir önderlik pekala mücadelenin kaderini değiştirebilirdi. Tıpkı Afganistan'da bugün olduğu gibi.

Ne var ki günümüzde sosyalist-devrimci partilerin temel zaafı bir enternasyonalden yoksunluk her an devrime-büyük tarihsel olaylara hazır olan zihinsel genişlikten uzaklıktır. Arap Baharı'nda bunu birçok ülkede, güdük kalmış, içe dönük, mecalsiz, geleneksel sol-sosyalist partiler gerçeğinde gördük. Düne ait düşünüş ve davranış modelleri sadece Perinçek-Okuyan gibi politik zombileşmelere yol açmakla kalmıyor, en genel anlamda şimdiki zamanı ve muhtemel geleceği isabetli değerlendirme olanaklarını da ortadan kaldırıyor.

TKP ve türevleri de yanılıyor. 'Laiklik', "kendinde değer" taşımaz. Demokratik bir içerik taşıma şartıyla laiklik bir hareketi değerlendirirken sıralanabilecek niteliklerden biri olabilir en fazladan. Laiklik, Avrupa'da ruhbanlara ve onların yararına olan ekonomi-politiğe karşı burjuvazinin sloganıydı, araçsal bir aparat halini aldı ve sonra burjuvazi 'laiklik' engeline takılmadığı gibi 'din'i yönetme aracı olarak kullandı. TKP 18.-19. yüzyıldaki vasat genellemeleri geveliyor yalnızca. Hatırlatalım: Tunus'taki diktatörlük gayet laikti. Hitler ve Mussoloni'ye uzanıp onları konuşmaya gerek varsa onu da yapabiliriz.

Oryantalist bir zihin dünyasıyla Müslüman halkları küçümsemek, onlara buyurgan ödevler vermek en az Perinçekçi zihniyet kadar kötüdür. Halklar ellerinde Kuran'dan ayetler, dillerinde dini sloganlarla da emperyalizme ve genel diktatörlüklere direnebilirler. Marks, boşuna mı 'Doğu'nun tarihi dinler tarihi' diyordu. Hristiyan Avrupa'da da sınıf mücadeleleri çoğu zaman din-mezhep görüngüleriyle sürmüştü. Kibir ve yüzeysellik arasında doğru orantılı bir ilişki bulunur ki buna Türkiye sosyalist hareketinin Türkiye'nin kurucu egemen ideolojisine en yakın adresi olan tarihsel TKP ile onun tasfiyesi ardından o mirası sahiplenen çevrelerinde sıkça rastlarız.

Çoklu etnik yapısıyla Afganistan halkının emperyalizme karşı mücadelesi meşrudur. Taliban'ın desteklenecek ya da övülecek herhangi bir özelliği yoktur. Farklı etnik gruplara ve mezheplere karşı düşmanlığı Taliban'ın zayıf karnıdır. Ancak onun aşil topuğu kadınlara düşmanlığıdır.

Afganistan durulmak bir yana daha çatışmalı bir döneme girdi. Devrimci-demokratik bir halk cumhuriyeti hedefi, oradaki özgürlük güçlerinin somut programı olabildiği ölçüde kaostan çıkış hızlanabilir. ABD ile birçok anlaşma yapan Taliban'ın İran'ı kuşatma stratejisine gerek kendi amaçları doğrultusunda nesnel katılımı, gerek ABD ile dirsek teması üzerine iradi yönelimi onu bir tür UNITA'laşmaya karşı karşıya getirecektir. O nedenle de bize düşen Afganistan halkına, içlerinden çıkacak halkçı-demokratik seçenekler için destek vermek ve yapay ulus-devlet sınır çizgilerini yok sayan bölgesel devrimci federasyonun imkanlarını somutlaştırmaktır. Aksi halde ileriye doğru yürüyemeyen toplumların Perinçek ve Okuyan gibi politik zombilerle imtihanı bitmez.