4 Aralık 2024 Çarşamba

Can: Tüm kadınları kendi hayatlarının özneleri olmaya çağırıyoruz

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne giderken kadınların sorunlarını ve kadın özgürlük mücadelesini ETHA'ya değerlendiren SKM MYK üyesi Leyla Can, "Kadınların kendi hayatlarını değiştirmesi, kendi hayatlarının sahibi olması, kadınların yaşamlarının her alanında eşit olması, şiddetsiz ve eşit bir dünya mücadelesinin içinde olmasının yolu örgütlü mücadele. Kadınlar örgütlü olduğunda güçlü ve bu örgütlü güçle birlikte hareket etmeli. Bu bakımdan tüm kadınları hem 8 Mart'ta sokağa; hem de Sosyalist Kadın Meclisleri'nde örgütlenmeye ve kendi hayatlarının özneleri olmaya çağırıyoruz" dedi.

Türkiye ve dünyada erkek egemen kapitalist sistemin kadınlara yönelik saldırıları giderek derinleşiyor. Kadınlar, emperyalist savaş politikaları, erkek şiddeti, sömürü düzeni, cezasızlık, özel savaş politikalarının doğrudan hedefi olmaya devam ediyor. Ancak kadın hareketi buna karşı haklarını, hayatlarını savunmak için mücadeleyi büyütmekte ısrar ediyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çalışmalarının startını 11 Şubat günü Kadıköy'de bildiri dağıtımı yaparak veren Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM), 3 Mart günü Kadıköy'de yapılacak mitinge ve 8 Mart günü gerçekleştirilecek gece yürüyüşüne katılım çağrısında bulundu. SKM Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Leyla Can, kadınların yaşadığı sorunları, AKP-MHP rejiminin kadınlara dönük saldırıları ve kadın hareketinin içinde bulunduğu duruma ilişkin ETHA'ya yaptığı değerlendirmede, 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü için bu yıl sahip oldukları perspektifi paylaştı.

'KADINLAR KRİZLERLE HEM BEDENİNİN HEM EMEĞİNİN SÖMÜRÜLDÜĞÜ BİR SÜREÇTEN GEÇİYOR'

Kadınların bu dönemde en öne plana çıkan sorunları neler?
Emperyalist erkek egemen sistemin dünyanın her yerinde erkek şiddetini yasal zeminde yaygınlaştırdığı bir politik düzlemden geçiyoruz.  Kadınların dünya çapında artın ekonomik ve bölgesel krizle hem bedeni, hem de emeği sömürülüyor. Tarihinden başından beri kadınlar bu süreçleri en ağır koşullarda yaşadı fakat şu an dünya çapında artan krizle beraber bunun en büyük şiddetin hem evlerde, hem sokaklarda hem de hayatın her alanında yaşıyor.

Dünyanın çeşitli yerlerinde bunun somut örnekleri de var. İran'da kadın öncülüğünde başlayan bir direniş var. Bu direnişte kadınlar idam başta olmak üzere şiddetin pek çok boyutuna maruz kaldı. Filistin'de süregelen bir direniş var ve siyonist İsrail devletinin başını çektiği bu savaşta da kadınların çeşitli zorluklarla karşılaştığını görüyoruz. Burada kadınların pedlerini bile çadır bezlerinden yaptığı, hamile olan kadınların doğumlarını anestezisiz sezaryen yaptığı şeklinde haberler okuyoruz.

'KADINLAR EKONOMİK KRİZİN GETİRDİĞİ ŞİDDETİ DE YAŞIYOR'
Aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan'da da şiddetin en büyüğünü kadınların yaşadığı süren ekonomik kriz ve sömürü var. Kadınlar sokaklarda, evlerde bu ekonomik krizin, erkek devlet şiddetinin cezasızlık politikalarının getirdiği şiddetin tüm boyutlarıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. Bugün kadınlar sadece çalışmak zorunda kalmıyor; evin içinde çocuk bakımıyla, aynı zamanda ekonomik krizin getirdiği ev içi şiddetin en ağır boyutlarıyla mücadele etmek zorunda da kalıyor. Evde ne pişirileceğini düşünmek zorunda kalan kadına ayın zamanda boş kalan tencerenin yükümlüğünün verildiği, bu yüzden şiddete uğradığı bir düzlemden geçiyoruz.

'MÜCADELE EDEN KADINLAR TUTUKLAMA, GÖZALTI SALDIRILARIYLA KARŞILAŞIYOR'
Kadınlar buna karşı çıktıkları, ses çıkardıkları mücadele ettikleri için de erkek devletin şiddetiyle karşılaşıyor. Tarih boyunca böyleydi ancak ama son yıllarda arttığını görüyoruz. Son 1 yıl içinde bizim de içinde bulunduğumuz bir tutuklama, gözaltı saldırısına maruz kaldı kadınlar. Kadınlar yargılandıkları dosyada neden 8 Mart'a katıldıkları, neden hak talebinde bulundukları şeklinde sorularla karşılaştı. İçi boş dosyalarla aylarca hapishanelerde tecride maruz kalıyorlar. Ne görüşçü izinleri oluyor, ne sağlık erişimleri oluyor; ped gibi herhangi bir kadın sağlığı malzemesine erişimleri çok sınırlı kalıyor.

Kadın cinayetlerinin AKP-MHP iktidarının geldiği süreç içinde artışına verisel olarak da tanıklık ediyoruz. Özellikle İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldıktan sonra kadın cinayetlerinde bir artış meydana geldi.

'İKTİDAR KADINLARIN TÜM HAKLARINA SALDIRMAYA DEVAM EDİYOR'
İktidar şu anda kadınların kazandığı tüm haklara; 6284'e, nafaka hakkına saldırmaya devam ediyor. Yaratmak istediği şey makbul kadın prototipi; kendine baş eğen, istediği siyasal rejime uygun olabilecek bir kadın. Bunu da aile, din ve devlet üçgeni içinde meşru bir zemine getirmeye, çeşitli dönemlerde çeşitli şekillerde gündeme sokmaya çalışıyor. Bu bir dönem kadın üniversiteleri şeklindeydi, bundan kadınların mücadelesi sayesinde bir sonuç alamadı. Bugün ÇEDES projesiyle okullara girmeye çalışıyor. Bu düzlemde iktidar saldırılarını artırarak devam ediyor. Bundan sonuç alamamasında en büyük sebeplerden biri elbette kadın hareketi ve mücadelesi. Bu yüzden buraya dönük saldırıları da aynı şiddette ve bir irade savaşı şeklinde sürmeye devam ediyor diyebiliriz.

'İSTEDİĞİ ŞEY KENDİNE İTAAT EDEN BİR KADIN PROTOTİPİ OLUŞTURMAK'

AKP-MHP iktidarı aile politikalarıyla neleri hedefliyor, kadın hareketine dönük ne tarz saldırılar gerçekleştiriyor?
Kadın hareketi ve kadınlar iktidar için her dönem en güçlü gördüğü tehlikelerden biri. Çünkü kadın özgürlük mücadelesi bu toprakların tüm dönemlerde en aktif, en iradi hareketlerden biri olarak kalmaya devam etti, şu anda da devam ediyor. İktidarın yaptığı tüm politikalara sokakta eylemli ve pratik karşılığını veren hareketlerden biri. Ve iktidar bu tehlikeyi ortadan kaldırmak istiyor. Bunu da Türkiye'de başka bir şekilde, Kürdistan'da başka bir şekilde işletiyor. Kürdistan'da bunu jandarmaların kadınlara saldırısını meşrulaştırarak yapıyor. Türkiye'de de "makbul aile, makbul kadın" zemini üzerinde yaratmaya çalışıyor. Ama her dönemde de kadın hareketinin ve kadınların güçlü sesiyle karşılaşıyor. Bunun için de bunu alttan, yasal zeminlere oturtmaya çalışıyor. Seçim sürecinde de özel olarak hem kadınlara, hem de LGBTİ+lara saldırdığını, hedefleştirdiğini gördük.

'BİZ KADINLAR İÇİN BİR MÜCADELE TARİHİ'

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadın hareketi açısından nasıl bir öneme sahip?
8 Mart'ın tarihi 1800'lere dayanıyor. 1800'lü tarihlerde 40 bin kadın işçinin bir fabrikada direnişinde polisin onları fabrikaya kitlemesi ve 129 kadının katledilmesine dayanan, Clara Zetkin'in de 1911'de Ulusal Sosyalist Kadın Konferansı'nda önermesiyle başlayan bir tarih. Biz kadınlar için bu aslında bir mücadele tarihi, o günden bugüne dünyanın çeşitli ülkelerinde bugün bir mücadele günü olarak kutlanmaya devam ediyor. 8 Mart'ta tüm kadınlar dünyanın her yerinde eşit işe eşit ücret, eşit bir dünya talebiyle sokaklarda olmaya devam ediyor.

'KADINLAR TÜM KAZANIMLARINI KENDİLERİNE DAYANARAK KAZANDI'
Sermayenin 8 Mart'ı kendine bir kazanç aracına dönüştürmek istiyor. 8 Mart kadınların kazanılmış bir hak, bunu tekrar sokaklardan yükseltmeliyiz. Tarihin her anında tanıklık ettiğimiz, kadınların her şeyi, tüm kazanımlarını kendi öz mücadelelerine dayanarak kazandıklarını görüyoruz. 8 Mart'ın tarihinde de esas olarak bunu almamız gerekiyor.

'İKTİDAR DEĞİŞİMİ KADINLAR İÇİN BİR KAZANIMI İFADE ETMİYOR'

Son kitlesel kadın eylemi olan 25 Kasım'ın bir sene Mecidiyeköy'de yapılmasını, geçen sene 8 Mart için son yasaklı 8 Mart söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kadın hareketi bu bağlamda nasıl bir pozisyonda duruyor?
Genel seçimlerden önce de burjuvalar arasında bir iktidar değişiminin kadınlar için hiçbir kazanım olmayacağını söylemiştik. İktidarın değişmesiyle de son yasaklı 8 Mart olmayacağını, kadınlar için bir değişiklik olmayacağını o dönem de ifade ettik. Kadın hareketi ve emekçi sol genel seçimlerden sonra bocalama haline düştü. Bizim bakımımızdan öyle tariflenmese de bir yenilgi olarak görüldü ve bu bir moral bozukluğuna yol açtı.

'TAKSİM'İ BİR İRADE OLARAK GÖRÜYORUZ'
Bu konjonktürde 25 Kasım karşılandı. Biz 25 Kasım'ın Taksim'de karşılanmasını savunuyorduk fakat sosyalist kadınlar olarak parçalı ve kadın hareketinin iradesini zayıflatacak bir konumda ele almadığımız için tüm gücümüzle biz de Mecidiyeköy'deydik. O gün Mecidiyeköy militan bir duruşla, yine kadın hareketinin tüm özgün taleplerinin, sloganlarının olduğu görkemli bir yürüyüşe tanıklık etti ama AKP-MHP iktidarı tarafından bunun bir iradi gerileme olarak tanımlandığını ifade edebiliriz. Bu bakımdan da Taksim'i bir irade olarak görüyoruz. İşçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere yasaklı bir alanın yıllardır kadın hareketi tarafından zorlandığını ve iradi bir şekilde tutulduğunu da görüyoruz. Bu iradenin korunması gerektiğini, 8 Mart'ın da burada karşılanması gerektiğini düşünüyoruz.

'YERELLERDE 8 MART'I EMEKÇİ KADINLARLA KUTLAYACAĞIZ'

SKM'nin 8 Mart kapsamında çalışmaları ve öne çıkaracağı meseleler neler, neler planlıyorsunuz?
Bu 8 Mart'ı "Eşit ve özgür yaşamı kurmak için 8 Mart'ta sokağa" şiarıyla karşılayacağız. Çalışmalarımıza başladık. 8 Mart'ın yerel seçimlerle iç içe geçeçek ama 8 Mart özgün olarak kadınların mücadele günü. Bunun için çalışmamızı bu eksende sürdürmeye çalışıyoruz.

Çeşitli yerlerde muhtar adaylarımız etrafında çalışmalarımız sürüyor. Yerellerdeki kadınların da kadın mücadelesine dahil olması, özneleşmesi ilk hedeflerimizden biri. 8 Mart'ı yalnızca Taksim'de ve 3 Mart'ta Kadıköy'de değil, aynı zamanda yerellerde kutlayacağız. Buradaki işçi, emekçi kadınlarla beraber olacağız. Çeşitli tarihlerde kadın şölenleri düzenleyeceğiz Türkiye ve Kürdistan'ın çeşitli şehirlerinde. Kadınların yerel yönetimlere dahil olmasını, kadın bakış açılı yönetimlerin oluşturulmasını ve kadınların bu yönetimlerde söz sahip olması için çalışmalarımızı yürüteceğiz.

'HEM 8 MART'TA SOKAĞA, HEM SKM'DE ÖRGÜTLENMEYE ÇAĞIRIYORUZ'

Son olarak eklemek istedikleriniz?
Buradan bir kez daha çağrıda bulunalım. Kadınların kendi hayatlarını değiştirmesi, kendi hayatlarının sahibi olması, kadınların yaşamlarının her alanında eşit olması, şiddetsiz ve eşit bir dünya mücadelesinin içinde olmasının yolu örgütlü mücadele. Kadınlar örgütlü olduğunda güçlü ve bu örgütlü güçle birlikte hareket etmeli. Bu bakımdan tüm kadınları hem 8 Mart'ta sokağa; hem de Sosyalist Kadın Meclisleri'nde örgütlenmeye ve kendi hayatlarının özneleri olmaya çağırıyoruz.