10 Kasım 2024 Pazar

ÇEVİRİ | Filistin yaşayacak ve mutlaka kazanacak!

Neden "sadece Filistin'in kazanabileceğini" anlayabiliriz: Bir yanda Batı emperyalizminin organik uzantısı olan siyonist varlık, diğer yanda ise bir asırdan fazla bir süredir kendilerini bir halk haline getiren ve bugün de tarihi Filistin sınırlarının çok ötesinde bir mücadelenin dinamikleri içinde bunu yapmaya devam eden Filistinli halk kitleleri. Tarihsel olarak tüm Arap kitlelerine, özellikle de Magrep Araplarına düşen görevleri üstlenmek zorunda kalan bu halk, yüzyılı aşkın bir süredir kendini, bölgedeki diğer halklar gibi geleneksel sömürgeci üretim tarzında sınıf mücadelesi diyalektiği yoluyla toplumsal olarak yapılandırmasını engelleyen özel bir tür sömürgeci yerleşimin pençesinde bulmuştur.

Sevgili dostlar, sevgili yoldaşlar,
Dört buçuk ayı aşkın bir süredir Filistin halkı, tüm toplumsal ve siyasi bileşenleriyle birlikte, Gazze'de büyük bir soykırım saldırısıyla ve Batı Şeria'da, ayrımcı yerleşimcilerin ve işgal ordusu askerlerinin, sömürgeleştirmeyi hızlandırmak ve halk kitlelerinin çoğunluğu için yaşam koşullarını dayanılmaz hale getirmek amacıyla her gün en ağır aşırılıkları sergilediği daha az ölümcül olmayan askeri operasyonlarla karşı karşıyadır. Keyfi tutuklamalar, aktivistlerin öldürülmesi, evlerin yıkılması ve diğer ihlaller Batı Şeria'daki tüm Filistinlilerin gündelik yaşamı haline gelmektedir.

Batı'daki emperyalist devletler şu ya da bu şekilde siyonist varlığın yanında yer almakta, bir propaganda kampanyası düzenlemekte, bu cani siyonist savaşı meşrulaştırmakta ve desteklemekte, ona karşı çıkan başlıca güçleri gün boyu karalamakta ve hepsinden önemlisi, Filistinli halk kitlelerinin ve onların savaşan öncülerinin mücadelesiyle dayanışma içinde olan her türlü girişimi burada suç saymaktadırlar.

Bu ülkedeki emperyalist burjuvazi, bir antifaşist direniş figürünün kahramanı¹ olarak, Pantheon'a gömülmesini kutladığı gibi, Filistin ulusal hareketinin direnişi karşısında siyonist işgalcinin "meşru müdafaa hakkı"nı tüm utancıyla dile getirmektedir.

Sosyaldemokrat entelektüellerden çok az ses var, sömürgeci işgalcinin hiçbir meşruiyete sahip olmadığını sistemin dalkavuklarını hatırlatıyor. İşgal ve işgal ordusu, beraberinde taşıdığı her şeyle birlikte tamamen gayrimeşrudur. Öte yandan, işgalciye karşı her türlü direniş, "halkların kendi kaderini tayin hakkı"nın en meşru ve asil ifadesidir.

Mareşal Pétain ya da daha az kötü olmayan bir başka mareşal Bugeaud insanın zihninde özel bir yer tutarken, bu meşruiyeti kavramak elbette çok zor.

Hal böyleyken, sevgili dostlar ve yoldaşlar, belki de aktif uluslararası dayanışmanın, Filistin'in devam eden sömürgeleştirilmesine ve bununla yakından bağlantılı olan soykırım savaşına karşı mücadelede vazgeçilmez bir silah olduğunu hatırlamak faydalı olacaktır. Bu aktif dayanışma temelinde, emperyalist canavarın merkezinde ve başka yerlerde güç dengelerindeki değişimlere, ulusal kurtuluş hareketinin küresel çerçevesi ve potansiyel öznesi olan "tarihi sosyal bloğun" inşası sürecine katılabiliriz. Elbette, sizin aktif dayanışma seferberliğiniz sayesinde sermayenin "iktidar temsilcileri"nin pes etmek ve Filistin halkıyla dayanışma eylemlerine yönelik yasağı kaldırmak zorunda kaldıklarını bilmiyor değilsiniz. Başka bir deyişle, bu ülkede devam eden tüm faşistleşme sürecine rağmen, uluslararası alanda dayanışma içinde harekete geçmenin basit gerçeği, bir bakıma "mücadelelerin yakınlaşması"nın güçlenmesine ve "tarihi sosyal bloğun" aktif bir siyasi özne olarak rolünü üstlenmek üzere yapılandırılmasına katkıda bulunmaktadır.

Eğer emperyalist burjuvazi bugünlerde "göç yasası"nı geçirdikten hemen sonra Manukyan'ın kutsallaştırılmasını kutluyorsa, bunun nedeni her şeyden önce Manukyan gibi tüm direniş savaşçılarının mücadelesinde ve ölümsüzlüğünde somutlaşan değerleri silmek ve gömmek istemesidir.

Sevgili dostlar, sevgili yoldaşlar,
Yirminci yüzyılın başından günümüze kadar Filistin halkı, siyonist yerleşim projesine karşı mücadele etmekten asla vazgeçmemiştir. On yıllarca süren mücadele, fedakarlık ve acılar Filistin kimliğini temelden şekillendirmiştir. Binlerce şehit ve tutsağın yanı sıra kamplarda, Filistin'de ve komşu ülkelerde bulunan yüzlerce mülteci, Filistin halkının varoluşsal koşullarının ve dolayısıyla direnişinin nesnel koşullarının önemli ölçüde karmaşıklaşmasına katkıda bulunmuştur.

Gerçekten de antisiyonist siyasi öznenin inşası ancak bu "tarihsel direnişin" genel çerçevesi içinde doğrulanır ve gelişir ve tam da bu çerçeve içinde, bileşenlerinin dinamik eklemlenmesini ve sömürgecilik karşıtı (antisiyonist, antiemperyalist) eylemi teşvik etmek için "kolektif iradeyi" yapılandıran çeşitli faktörleri daha iyi kavrayabiliriz. 

Bugün ancak tüm bunların ışığında, ilk bakışta güç dengesinde muazzam bir dengesizlik gibi görünen şeye rağmen neden "sadece Filistin'in kazanabileceğini" anlayabiliriz: Bir yanda Batı emperyalizminin organik uzantısı olan siyonist varlık, diğer yanda ise bir asırdan fazla bir süredir kendilerini bir halk haline getiren ve bugün de tarihi Filistin sınırlarının çok ötesinde bir mücadelenin dinamikleri içinde bunu yapmaya devam eden Filistinli halk kitleleri. Tarihsel olarak tüm Arap kitlelerine, özellikle de Magrep Araplarına düşen görevleri üstlenmek zorunda kalan bu halk, yüzyılı aşkın bir süredir kendini, bölgedeki diğer halklar gibi geleneksel sömürgeci üretim tarzında sınıf mücadelesi diyalektiği yoluyla toplumsal olarak yapılandırmasını engelleyen özel bir tür sömürgeci yerleşimin pençesinde bulmuştur.

Bu halk, emperyalist Batı'nın siyonist ifadesi tarafından yüzyılı aşkın bir süredir uygulanan tüm sömürgeci yerleşim politikasını yenilgiye uğratmıştır. Filistin topraklarının ve bu toprakların yılmaz sakinlerinin etnik temizliğe tabi tutulması başarısızlıktan da öte bir şeydir. Filistin halkının yarısından fazlası artık tarihi Filistin topraklarında yaşamaktadır. Siyonist hareket, Filistinli kadın ve erkeklerin, genç ve yaşlı, Filistin'i, tüm Filistin'i özgürleştirmek için tüm cephelerde mücadeleye öncülük etme yönündeki sarsılmaz iradesini kırmayı asla başaramamıştır ve başaramayacaktır. Filistinli kimliğini sürekli olarak canlandıran, kolektif hafızada derin kökleri olan bu tarihi direniştir.

Değerli dostlar, sevgili yoldaşlar,
Gazze'nin tüm yaşam alanının korkunç bir şekilde tahrip edilmesine on binlerce şehit ve yaralının eklendiği bugünlerde Gazze'ye yönelik büyük ölçekli soykırım saldırısına rağmen, direniş sarsılmazlığını korumakta, halk kitleleri tarafından korunmakta ve kucaklanmaktadır.

Gazze asla teslimiyetin beyaz bayrağını taşımayacak. Ne siyonistler ne de herhangi bir cani güç Gazze'deki direnişin iradesini kırmayı asla başaramayacak.

Gazze, Batı Şeria, Ürdün ve Lübnan'daki bu mülteci kamplarının derinliklerinden, Filistinlilerin tarihi mücadele ifadesi olan fedailerin ortaya çıktığını asla unutmamalıyız. Soykırımcı saldırganlığa karşı bu direniş her zamankinden daha güçlü ve fedailerin kararlılığını taşıyor.

Filistin ve onun umut verici direnişi lehine binlerce dayanışma girişimi gelişsin!

Fas'ta, Türkiye'de, Yunanistan'da, Filipinler'de ve dünyanın başka yerlerinde siyonist hapishanelerdeki ve hücre hapsindeki direnişçilerle tam dayanışmaya!

İşçi sınıfı mahallelerindeki genç proleterlerle dayanışma!

"Kapitalizm barbarlıktan başka bir şey değildir" sözünü söyleyip ona karşı çıkan herkesi selamlıyoruz. 

Birlikte, dostlar ve yoldaşlar ve sadece birlikte kazanacağız!

Filistin yaşayacak ve Filistin mutlaka kazanacak!

Hepinize, yoldaşlarım ve dostlarım, en sıcak devrimci selamlarımla.

1) Çevirmenin notu: Yazar, geçtiğimiz günlerde Paris'te ulusal bir törenle Adıyamanlı Ermeni komünist direnişçi Misak Manukyan'ın defnedilmesine işaret ediyor.

*Filistinli George Abdullah, 1984 yılında Lübnan'da tutuklandı. ABD askeri ataşe yardımcısı Yarbay Charles R. Ray'in öldürülmesi ve 3 Nisan 1982'de Paris'teki evinin önünde İsrailli diplomat Yaakov Bar-Simantov'un öldürülmesinden müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Fransız yasalarına göre 1999'dan sonra serbest bırakılması gerekiyordu. Ancak 40 yıldır hapiste tutuluyor.

**George Abdullah'ın Liberons Georges sitesinde yayımlanan yazısı ETHA Çeviri Grubu tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.