4 Aralık 2024 Çarşamba

ÇEVİRİ | Sri Lanka: Eylemler sona ermedi, henüz başlıyor

Sinhal halkı kitlesel protestolarla Başkan Gotabaya Rajapaksa'yı görevden almayı başarmıştır. Yerine yine otoriter ve yozlaşmış iktidar elitlerini temsil eden Ranil Wickremesinghe geldi. Wickremesinghe, şu anda daha zayıf bir eylem gücüne sahip protestoları ezmeye çalıştı. Protesto hareketi acil ekonomik önlemler ve sosyal reformlar talep etmekte, ancak temel iktidar sorununu ortaya koyan ve kalıcı bir değişim başlatabilecek sosyalist perspektifli devrimci bir programdan yoksun. Bu, ancak Tamil nüfusunun çıkarlarının hareket içerisinde açıkça dikkate alınmasıyla mümkün olacaktır.

Sri Lanka Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa'nın havuzunda yüzen eylemcilerin fotoğrafları 9 Temmuz'da tüm dünyaya yayıldı ve kısa süre sonra Rajapaksa istifa etti. İstifadan sonra yerini Ranil Wickremesinghe aldı. Sri Lanka'nın Sinhal halkı, Tamil halkına karşı yürütülen iç savaşta eski bir asker olarak görev yapan devlet başkanını görevden uzaklaştırmak için bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar büyük bir güç oluşturabildi? Peki Rajapaksa ve yandaşlarının ortadan kaldırılmasından en büyük çıkar sağlayanın Tamil hareketi olması gerekirken onlar neden protestolara katılmadılar?

Birleşik Ulusal Parti'den (BUP) Ranil Wickremesinghe, 21 Temmuz'da aylardır devam eden hükümet karşıtı protestoları bastırmak için büyük bir şiddet ve baskı uyguladığında Sri Lanka Devlet Başkanı olarak sadece birkaç saattir görevdeydi. 2019'da iktidara gelen Sri Lanka Halk Cephesi'nden (SLHC) Gotabaya Rajapaksa'nın yerine parlamento tarafından güçlükle seçilen yeni başkan, nisan başında oluşturulan ve o günden beri devam eden merkezi protesto kampını "temizletti". Kampın dağıtılmasından bu yana gösteriler yasaklandı ve engellendi, düzinelerce aktivist militan protestolar düzenledikleri veya eylem çağrısında bulundukları iddiasıyla tutuklandı. Yeni başkanın korkusu haklı: Rajapaksa'nın istifası, Güneydoğu Asya adasında on yıllardır yaşanan en kötü ekonomik krizin tetiklediği ve giderek artan öfkeli protestoların ilk sonucuydu.

KRİZİN NEDENLERİ
Sri Lanka, 22 milyonluk nüfusuyla geçimini ağırlıklı olarak tarım, çay ihracatı ve turizmden sağlamaktadır. Turizm sektöründeki birçok çalışan için gözle görülür sonuçları olan korona salgını nedeniyle ekonomi ciddi kayıplar yaşadı. Durum, hükümetin Mayıs 2021'de kimyasal gübre ve pestisit ithalatını yasaklama yönündeki yanlış kararıyla daha da kötüleşti. Açıklanan hedef Sri Lanka tarımını, organik tarıma dönüştürmekti. Bu, 2019 seçim vaadiydi ve kısa sürede hayata geçirilmesi gerekiyordu, ancak tarım sektörünü tamamen bunalttı. Zira, yurt içinde üretilen organik gübre eksik geliyordu. Sri Lanka'nın ihracatının yüzde 10'unu tek başına karşılayan pirinç ve çay gibi varoluşsal öneme sahip ürünlerin rekoltesi yüzde 40'a varan oranlarda düştü. Geniş tarım arazileri ekilmeden kaldı. Yasa, nihayet 2021 yılının Ekim ayı ortasında geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak kıtlık korkusu halihazırda ortadaydı. 2022'nin başından itibaren enflasyondaki muazzam artışa ve dolayısıyla giderek artan güvencesiz duruma ek olarak, hükümet elitinin büyük yolsuzlukları ve kötü yönetimi protestoların yoğunluğunu daha da artırdı.

MART SONUNDAN İTİBAREN KITLIK VE ENFLASYONA KARŞI İLK PROTESTOLAR
Ekonomik krizin sonuçları da yok değildi. Benzin sıkıntısı ve giderek uzayan elektrik kesintileri yaşandı. Elektrikler 31 Mart'ta 13 saat süreyle kesilince, ilk gösteriler cumhurbaşkanının evinin önünde gerçekleşti. Ertesi gün Gotabaya Rajapaksa olağanüstü hal ilan etti ve iki gün sonra kabine istifa etti, ancak bu durum huzursuz kitleleri yatıştırmaya yetmedi. 9 Nisan'da binlerce kişi, başkent Kolombo'nun finans ve iş merkezinin ortasında, yaklaşık 500 metre uzunluğunda bir sahil şeridine sahip olan Galle Face'de eylem düzenledi.

O gün, kalıcı protesto kampının inşasına başlandı. Bu andan itibaren birçok kişi hem başkan Gotabaya'nın hem de başbakanlık görevini yürüten kardeşi Mahinda'nın istifasını istedi. Eylem kampı, protestocuların birçoğunun ağ kurmak ve yeni protestolar planlamak için yerleştiği bir çadır köyüne dönüştü. Köy kendisine basitçe "Gota kaybol" anlamına gelen "Gota Go Gama" adını verdi. Raporlara göre, burası yerel bir büyük eylem kampını andırıyordu. Bir medya merkezi, bir Gotagogama koleji, bir adli yardım çadırı, bir eşit haklar sığınağı, göz yaşartıcı gaz sineması, Gotagogama sanat galerisi ve bir kütüphane vardı. Eylemlerin başlamasından kısa bir süre sonra devlet iflasını ilan etmek zorunda kaldı.

PROTESTO HAREKETİNE KARŞI HEDEFLİ PROVOKASYON
9 Mayıs'ta, protestoların başlamasından tam bir ay sonra, Başbakan Mahinda Rajapaksa onlarca SLHC parti üyesini protesto köyünden çok uzak olmayan konutuna çağırdı. Ellerinde sopalarla çadır köyü yıkmaya ve isyan çıkarmaya çalıştılar. Şiddetli çatışmalar yaşandı, otobüsler yakıldı; iktidar partisi milletvekillerine ait yaklaşık 70 ev yakıldı ve bir milletvekili linç edildi. Akşam saatlerinde Başbakan Rajapaksa istifa etti, zira bunun kasıtlı bir provokasyon olduğunu inkar etmek mümkün değildi. Başkan Gotabaya Rajapaksa birkaç gün sonra Ranil Wickremesinghe'yi halefi olarak atadı.

BÜYÜK ÇAPLI GÖSTERİ VE RAJAPAKSA'NIN İSTİFASI
Protesto hareketinin bir sonraki adımı 9 Temmuz'da Kolombo'da düzenlenen ve yüz binlerce kişinin katıldığı büyük gösteri oldu. Beklentilerin aksine ciddi bir ayaklanma yaşanmadı. Başkanın konutu görüntülendi ve havuzda yüzen protestocuların fotoğrafları tüm dünyaya yayıldı. Gotabaya Rajapaksa o sırada bir donanma gemisindeydi ve aynı günün akşamı dört gün sonra istifa edeceğini açıkladı.

Dönemin başbakanı ve şimdiki Devlet Başkanı Ranil Wickremesinghe'nin özel konutunun 9 Temmuz'daki geniş çaplı gösterinin ertesi akşamı kimler tarafından ateşe verildiği henüz belli değil. Birçok protestocuya göre bunun hem protestolara katılanlar tarafından yapılan bir eylem hem de hükümet tarafından bir provokasyon olması mümkün.

PROTESTO HAREKETİNİN TOPLUMSAL TALEPLERİ
Hareketin, Rajapaksa ve Wickremesinghe'nin istifasına yönelik talepleri hakkında çok az şey biliniyor. Çadır köyde 9 Temmuz'dan sonra siyasi değişim için zemin hazırlamak üzere 6 maddelik bir plan hazırlandı.

Plan yolsuzluğun sona erdirilmesi, gıda, yakıt ve gaz gibi temel ihtiyaç maddelerinin temin ve dağıtımına yönelik bir program ile istihdam, eğitim, sağlık, toplu taşıma ve enerji tesislerinin güvence altına alınması da dahil olmak üzere acil ekonomik tedbirler alınması çağrısında bulunuyordu. Buna göre mikrofinans ve çiftçi borçları ortadan kaldırılacaktı. Ayrıca, yasaların hazırlanması ve değiştirilmesine halkın katılımı ve başkanın yürütme gücüne son verilmesi gibi halk için daha katılımcı haklar talep ediliyordu. Plan bunun dışında, halkın eğitim ve sağlık hakkının garanti altına alınması gibi çok sayıda sosyo-politik talep içeriyordu. Talep listesine göre, mevcut anayasada yer alan insan hakları ile kadın ve çocuk haklarına ilişkin sınırlamalar kaldırılmalı ve bu haklar güçlendirilmeliydi.

Bir diğer nokta ise ırkçılığın sona erdirilmesi ve din, dil, cinsellik ve diğer kültürel kimliklerin eşitliğinin tesis edilmesinin yanı sıra demokrasi ve siyasi özgürlüğün güvence altına alınmasıdır. Siyasi tutuklular serbest bırakılacaktır. Yargısız infaz ve zorla kaybetme mağdurlarının ailelerine adalet sağlanmasına yönelik bir program da buna dahildir.

TAMİL ÖZGÜRLÜK HAREKETİNİN TUTUMU
Ülkenin kuzeyindeki iç savaşın sonuçları, protestoların talepleri arasında şaşırtıcı derecede az yer tutuyor. Sri Lanka'nın 1980'lerden bu yana sosyalist Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları'na karşı yürütülen iç savaşta tüketilen devasa askeri bütçesi, ulusal bütçede ciddi delikler açmaya devam ediyor. Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları adanın kuzeyinde ve doğusunda Tamil nüfusunun yaşadığı bölgelerde kendi devletini kurmak istemiş ve 2009'daki soykırımdan önce bunu fiilen hayata geçirmişti. Bugün bu bölgeler devasa bir askeri aygıt tarafından işgal edilmiş durumda. Bölgede ortalama olarak her sivile dört asker düşmektedir.

Yukarıda bahsi geçen 6 maddelik planda Tamil nüfusunun haklarıyla ilgili maddeler de protestolardaki talepler arasında olmaması gibi yer almamaktadır. Tamil nüfusu, toplam nüfusun yüzde 12'sini oluştururken Tamilce konuşan Müslümanların oranı yüzde 10'dur. Tamillerin kaygılarının görünmezliği, Tamil özgürlük hareketinin sol kanadını temsil eden Gajendrakumar Ponnambalam tarafından bir röportajda eleştirildi. Sri Lanka parlamentosunun bir üyesi olan 42 yaşındaki Ponnambalam, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri, sendikalar ve aydınlardan oluşan bir koalisyon olan Tamil Ulusal Halk Cephesi'nin de başkanı.

Ponnambalam, temel olarak protesto hareketinin taleplerini sahipleniyor: "Sri Lanka şu anda başarısız bir devlet. Benim gözümde mevcut parlamento tamamen itibarsız bir kurum. Hiçbir şekilde halkın iradesini temsil etmiyor. İnsanlar kandırıldı ve haklı olarak kendilerini aldatılmış hissediyorlar. Yeni başkan ise seçmenler tarafından en az istenen kişidir, ancak bu şekilde atamayla gelebilirdi. Onun hükümeti Rajapaksalar olmadan bir gün bile var olamaz. Sri Lanka anayasası bir başkanın görevden alınmasına izin vermiyor, görev süresi dolmadan onu görevden almanın tek yolu sokaklarda protesto etmek. Ve şu an olan da tam olarak budur. Sadece parlamento bunu görmezden gelmeyi tercih etmiştir. Benim gözümde ülkedeki en istikrarsızlaştırıcı kurum parlamentodur. Tamiller bunu uzun zamandır biliyor. Tamillerin gözünde bu çok antidemokratik bir sistem."

Tamil Ulusal Halk Cephesi başkanına göre bu, devrimci bir ayaklanma değildir: "Hayır, keşke öyle olsaydı. Keşke bölünmüş bir ülkeyi birleştiren kapsayıcı bir protesto olsaydı. Ne yazık ki böyle bir şey olmadı. Protestocular Güneyli ve kendi sorunlarına dair çözümleri savunuyorlar. Keşke Sri Lanka'nın borç dağının nedeninin Tamil sorununa siyasi bir çözümden ziyade askeri bir çözüm bulunmaya çalışılması olduğunu anlamış olsalardı. Etnik sorunlara bir çözüm bulunması gerektiğini anlamaya yönelik bir isteklilik yok. Şu anda bile Tamil halkının haklarını tanımaya istekli değiller. Eğer birisi buna devrim diyorsa, benim devrimden anladığım tamamen farklı bir şey."

Ponnambalam ayrıca hükümetin artık Sri Lanka'nın Sinhal ve Tamil uluslarından oluşan çok uluslu bir ülke olduğunu kabul etmesi gerektiğini ve bu birliğin merkezi bir devletle değil, ancak federal bir anayasa ile işleyebileceğini de sözlerine ekledi. Gajendrakumar Ponnambalam Tamil halkının durumunu dramatik olarak tanımlıyor: "Tamil kimliği ve kendi kaderini tayin hakkı nihayet tanınmalı ve Tamil ulusunun var olabilmesi için tüm devlet yapıları değiştirilmelidir. Bu değişim için bir taahhüt istiyoruz, ancak ne yazık ki şu ana kadar bu gerçekleşmedi. Dünyanın Rajapaksa'nın Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde soykırımla suçlandığını görmek istediğimizi bilmesini istiyoruz."

Röportajın devamında yine Tamil nüfusunun krizden adanın geri kalanına kıyasla iki ila üç kat daha fazla etkilendiğini şu ifadelerle söylüyor: "İç savaş sırasında bölgemiz kasıtlı olarak yok edildi, soykırım yaşandı, savaştan sonra bile kasıtlı olarak yoksullaştırıldık. Devlet herhangi bir yardımda bulunmadı. Kuzey ve doğudaki Tamil bölgeleri 30 yılı aşkın bir süre boyunca iç savaştan etkilendi. Sonuç olarak yerel ekonomi yok oldu ve artık herhangi bir güvence kalmadı. Devlet, savaş sona erdikten sonra güneydeki Sinhal halkının Tamil bölgelerini, bölgenin başkenti dahil ekonomik olarak ele geçirmelerine izin verdi. Ekonomik kriz nedeniyle çok kötü bir durumdayız. Diasporanın desteği olmasaydı insanlar açlıktan ölürdü."

DİASPORA VE KARA TEMMUZ
Tamil diasporası, 23 Temmuz'da Sri Lanka'daki Tamil nüfusuna yönelik 'Kara Temmuz' pogromlarının 39. yıldönümünde yaşamını yitirenleri andı. O dönemde Sinhal milliyetçisi bir güruh, Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları tarafından orduya yapılan bir saldırıyı, Kolombo'dan başlayarak ülkenin dört bir yanındaki Tamil sakinlerini "avlamak" için bir fırsat olarak kullanmıştı. Günlerce süren pogromlar sırasında 3 bin kadar kişinin vahşice öldürüldüğü, 5 bin dükkanın yağmalandığı ve 8 bin evin tahrip edildiği tahmin edilmektedir. Yüz binlerce insan bu şekilde ev ve eşyalarından mahrum bırakıldı ve mülteci konumuna düşürüldü. Saldırganlar hükümetten, polisten ve ordudan aldıkları Tamil nüfusuna ait adres bilgileriyle donatılmışlardı. Güvenlik güçleri hareketsiz kaldı veya linçlere katıldı. Almanya'daki Eelam Tamilleri Halk Konseyi kurumu yaptığı açıklamada, ülkenin yağmalanmasına duyulan öfkenin ve bununla bağlantılı protestoların tamamen meşru olduğunu belirtti. Ancak sorun şu ki, hem protesto hareketi hem de yeni hükümet Tamillerin taleplerini ele almayı bile reddediyor.

"Tamil halkının bir parçası olarak soykırımın tanınmasını, tazminat ödenmesini, savaş suçlularının cezasız kalmasına son verilmesini, siyasi tutuklularımızın serbest bırakılmasını ve Eelam Tamil halkı için kendi kaderini tayin hakkını talep ediyoruz. Ancak bu talepler müzakere edilir ve karşılanırsa, soykırımdan sonra uzlaşma için bir şans olacaktır. Tamil nüfusuna yönelik gündelik ırkçılığa ve adanın kuzey ve doğusundaki Tamil bölgelerine yönelik yapısal ayrımcılığa bir son verilmelidir."

"Mevcut olaylar kritik bir eşiktir, ancak bir dönüm noktası değildir - ve toplumsal denge ve kalıcı adil bir barış için tam da buna ihtiyaç vardır. Eski etnik Sinhal elitlerinin tıpkı daha önce olduğu gibi yeni bir kılıkta geri dönmesine karşı mücadele edeceğiz, başka seçeneğimiz yok. 'Kara Temmuz' ve Mullivaikkal katliamı kurbanlarının anısına, Tamil halkımızın 39 yıl önce, 13 yıl önce ve bugün de kendi kaderini tayin eden geleceği için ayağa kalkmaya kararlıyız."

Özetle, Sinhal halkı kitlesel protestolarla Başkan Gotabaya Rajapaksa'yı görevden almayı başarmıştır. Yerine ise yine otoriter ve yozlaşmış iktidar elitlerini temsil eden Ranil Wickremesinghe geldi. Şimdilik Wickremesinghe, şu anda daha zayıf bir eylem gücüne sahip protestoları ezmeye çalıştı. Protesto hareketi acil ekonomik önlemler ve sosyal reformlar talep etmekte, ancak temel iktidar sorununu ortaya koyan ve kalıcı bir değişim başlatabilecek sosyalist perspektifli devrimci bir programdan yoksun. Bu, ancak Tamil nüfusunun çıkarlarının hareket içerisinde açıkça dikkate alınmasıyla mümkün olacaktır.

*Lower Calss Magazine adlı sitede yayımlanan Henning Von Stoltzenberg'in kaleme aldığı yazı Ivana Benario tarafından ETHA için Türkçe'ye çevrilmiştir. Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.