4 Aralık 2024 Çarşamba

Ebru Yiğit yazdı | Kadın özgürlük mücadelesinde ajitasyon ve propaganda özgürlüğü

İdeolojik ve siyasal farklılığımızı ortaya koymak, kim olduğumuzu ifade etmek, ne istediğimizi propaganda etmek kadın kitlelerini veya kadın hareketini bölmez; aksine farklılıklarımızı zenginliğe dönüştürmenin yolunu açar. Farklı kadın örgütleri, farklı ideolojik ve politik programa sahip kadınlar olarak birbirimizin ajitasyon, propaganda ve örgütlenme hakkını savunanlar olarak ortak eylem ve etkinliklerde birbirimizin imzasına, bayrağına, attığı slogana, taşıdığı dövize söz-eylem-örgütlenme özgürlüğü kapsamında yaklaşmamız daha özgürlükçü ve eşitlikçi olacaktır.

AKP-MHP saray faşizmi, yıllardır kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarını gasp ederek siyasal islamın 'makbul kadın' ideolojisini kadın kitlelerine tek seçenek olarak dayatıyor. Bu ideolojik çizgi kadının toplumsal yaşamda görünür olmasına, kadın cinsinin öz örgütlerini kurmasına, şu veya bu toplumsal gündeme söz söylemesine, eylem ve etkinlik yapmasına müdahale etmiyor. Ama tek bir şartla: Makbul ve kabul edilebilir sınırları aşmamak kaydıyla.

Yani, AKP Kadın Kolları ev ev örgütleniyor, kadınları siyasal islamın 'kadının fıtratı' argümanıyla politikleştiriyor, onlarca yerel kadın örgütü, derneği kuruyor, savaştan, yoksulluğa, işsizliğe, kadına yönelik şiddete dair birçok konuda söz söylüyor-politika üretiyor. Hepsini, kocaman devletleşmiş bir siyasi partinin yani saray faşizminin olanakları ile yapıyor. Yani kadın kitleleri arasında faaliyet yürütmek, kadın örgütlenmesi yapmak, kadın örgütleri açmak öyle yasak değil herkese. Sadece sosyalist, yurtsever, feminist, demokrat kadınlara yasak bunlar. Çünkü tek sesli, tek ideolojik çizgi doğrultusunda bir kadın kitlesi yaratmanın önündeki engel bu kadın hareketi.

Bu tekçi ve hegemonik anlayışın ve politikanın karşısında kadın hareketinin politik hattı; elbette çok seslilik, kadın renginin yaratıcılığı, zenginliği, kadın olmanın birleştiriciliği ama farklılıkların da zenginliği, söz-eylem ve örgütlenme hakkının güvencelenmesi ve elbette kadın dayanışması. Tüm bu farklılıklara rağmen birleşik kadın hareketinin hegemonik ilişkiler ile değil kapsayıcı ve birleştirici ilkeler ışığında yol yürümesinin gücü. Bu anlayış ve ilkeler bütünü, kadın örgütlerinin yıllara dayanan birlikte mücadele etme geleneğinin sonucu ve birikimi. Yani, kendimizin yarattığı, sahiplendiği, güç aldığı temel dayanaklarımız.

Bu yazının amacı tam da aşınan veya unutulan veya yol yürürken esnetilip muğlaklaştıran, yer yer niyetinden bağımsız karşıtına dönüşen bu ilkelerin tekrar hatırlanması. Biz, bu mirası ve onun ilkelerini nasıl kazandık, ne uğruna yarattık, kime karşı savunduk, ne için sahiplendik ve tüm bunlar bize ne kazandırdı konusunda eleştirel düşünceden yararlanmak.

FARKLILIKLARIMIZLA BİRLİKTE ORTAK PAYDADA
Kadın cinsi; farklı sınıfsal katmanları, ulusları, cinsel yönelimleri, inançları içinde barındıran bir bütündür. Her farklılığın kendine özgü sorunları, talepleri, mücadele öncelikleri, farklı yol ve yöntemi, örgütlenme biçimi vb. vardır. İdeolojik ve politik farklılıklarımıza rağmen kadın düşmanlığına karşı mücadele ortak paydamızdır.

Uzun yıllardır feminist, yurtsever, sosyalist kadınlar olarak birbirimizin ideolojik ve politik olarak farklılıklarımızı, bir ayrışmanın değil farklılıklarımıza rağmen yol yürümenin aracına dönüştürdük. Elbette yer yer ideolojik ve politik farklılıklarımızı tartışmaların, polemiklerin konusu yaptık. Bunları siyaset yapmanın ve bunu yaparken birbirini değiştirip, geliştirmenin, birbirinden öğrenmenin yol yöntemi olarak benimsedik, benimsemeye de devam ediyoruz. Zira bu yazı, bu geleneğe ve anlayışa dayanarak yazılıyor.

Ancak son yıllarda saray faşizminin kadın hareketine saldırılarının artması nedeniyle 'birimize yapılan saldırı bütün kadınlara yapılmıştır' anlayışı daha da güçlendi, hem kadın hareketinde hem de kadın kitlelerinde. Bu doğru politik tespit, giderek farklılıklarımızı daha geri plana attığımız ve 'hepimiz kadınız' anlayışına doğru esneyen ve farklılıklarımızı olumsuz anlamda yok sayan bir eğilime dönüşmek üzere. Hepimiz kadınız ama farklı ideolojik ve siyasal anlayışlara sahip, farklılıklarını kabul eden ve toplam içinde eriten değil bunu özgürlük olarak gören bir bileşeniz.

Tam da bundan kaynaklı kimi politik gündemlerde ve özellikle kadın özgürlük mücadelesinin takvimsel-tarihsel günlerinde hepimiz bu farklılıklarımızı bir zenginliğe dönüştürüp sokakları kadın rengi dediğimiz hepimizin kendi rengine boyarız, boyamalıyız. Ancak son yıllarda 25 Kasım ve 8 Mart günlerinde yapılan bayraksız, imzasız yürüyüş, eylem ve etkinlik gibi tartışmalar kadınları tek tipleştiren ve kadın örgütlerinin ajitasyon ve propaganda özgürlüğünü sınırlayan, hatta yok sayan yaklaşımlar olarak karşımıza çıkıyor.

Kadın hareketinin bileşeni olan kadın örgütlerinin siyasal, ideolojik ve politik farklılıkları 'hepimiz kadınız' denilerek yok sayılıyor ve her bir kadın, kadın kitlelerinin içinde aynılaşıyor. Ulusal, sınıfsal, cinsel, siyasal farklılık ortaklık adına toplam içinde eritiliyor. Elbette Kadınlar Birlikte Güçlü, Savaşa Karşı Barış İnisiyatifi gibi farklı kadın örgütlerinin bir araya gelerek kurduğu birleşik örgütleri kastetmiyorum. Ya da anlık bir politik gündem için refleks oluşturmak amacıyla birlikte örgütlenen kimi eylemleri de kastetmiyorum. Örneğin Özgecan Aslan katledildiğinde, "Hepimiz Özgecan’ız" diyerek sokağa çıkmak ve orada taşıdığımız dövizin imzasının ne olduğunu da tartışmıyorum. Ama bütün kadınların ortak tarihsel mirası ile yaratılan ve farklı ideolojik çizgilerden yaklaştığımız ama buna rağmen kadın özgürlük mücadelesinin birleşikliği anlayışı ile yaklaştığımız ve ortak eylem-etkinliklerle hem birbirimizle hem de kadın kitleleri ile etkileşime girdiğimiz takvimsel-tarihsel günlerde siyasal ve ideolojik farklılığımızı ajitasyon ve propaganda konusu etme özgürlüğümüzün olduğu süreçleri kastediyorum.

KİM OLDUĞUNU İFADE ETME ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP OLMAK
Erkek egemen sistemin karşısında bütün kadınlar adına söz söylemek, politika yapmak, hesap sormak, mücadele etmek elbette önemlidir. Kadın düşmanlığına karşı kadın hareketinin yek vücut durması, söz-eylem-örgütlenme hakkını sosyalist, feminist, yurtsever, demokrat tüm kadınlar için istemesi ve bunun için mücadele etmesi son derece doğal ve meşrudur. Ancak yan yana geldiğimiz ve aynı yolu birlikte yürüdüğümüz kadınlarla, yol arkadaşlarımızın arasında olduğu gibi kadın kitlelerinin içinde elbette kim olduğunu, neyi savunduğunu, ne istediğini, hangi mücadele araç ve biçimini savunduğunu söyleme hakkına sahiptir, her bir kadın ve kadın örgütü. Bunun yolu elbette ajitasyon ve propaganda faaliyetinin ta kendisidir. İster bir imza, ister bir döviz, ister konuşma, ister kortej, ister bayrak, ister flama ile olsun bu kendini ifade etmenin, anlatmanın ve kadınları buna çağırmanın politik ve meşru yoludur.

Kadınların bunca yıldır yok sayılmaya karşı verdiği politik özgürlük, yani söz-eylem ve örgütlenme hakkının özü de budur zaten. Bir kadını veya bir kadın örgütünü tarif eden tek şey 'kadın veya kadın örgütü oluşu veya kadınların özgürlüğünü isteyişi' değildir. Bu en genel ifade ile kadın özgürlük mücadelesini kadükleştirmektir. İşte burada kadınları veya kadın örgütlerini tarif eden şey siyasal ve ideolojik farklılığıdır.

İdeolojik ve siyasal farklılığımızı ortaya koymak, kim olduğumuzu ifade etmek, ne istediğimizi propaganda etmek kadın kitlelerini veya kadın hareketini bölmez; aksine farklılıklarımızı zenginliğe dönüştürmenin yolunu açar. Bu nedenle kitleleri örgütleme özgürlüğünün sadece AKP-MHP iktidarına has bir hak olarak görülmesini eleştirdiğimize göre, farklı kadın örgütleri, farklı ideolojik ve politik programa sahip kadınlar olarak birbirimizin ajitasyon, propaganda ve örgütlenme hakkını savunanlar olarak ortak eylem ve etkinliklerde birbirimizin imzasına, bayrağına, attığı slogana, taşıdığı dövize söz-eylem-örgütlenme özgürlüğü kapsamında yaklaşmamız daha özgürlükçü ve eşitlikçi olacaktır.

Sokakları kadın rengine boyamak, kadın aklı ve tarzı ile politika üretmek, birleşik mücadeleyi birlikte büyütmek farklılıklarımızı görünür kılmaktan, kim olduğumuzu rahatça ifade edebileceğimiz ilkeleri hayata geçirmekten geçiyor. Bunun en fazla hayata geçeceği süreçler ise 25 Kasım ve 8 Mart gibi günlerdir. Haydi; kim olduğumuzu ve ne istediğimizi rahatça ifade edebileceğimiz sokaklara, isyana, özgürleşmeye...