4 Aralık 2024 Çarşamba

'Faşizmi yıkmak için ya örgütleneceğiz, ya örgütleneceğiz'

ETHA'ya konuşan SGDF 11. dönem eşbaşkanlarından Berfin Polat, "Yaşamı yeniden inşa etmek, yaşanılabilir, onurlu, eşit, özgür bir dünyayı yeniden kurabilmek için gençliğin örgütlü mücadelesini büyütmemiz gerekiyor" ifadelerini kullanırken, Müslüm Koyun, "Bugün bütün gençliğin kendisine sorması gereken tek bir soru var. Ya her şeye düşman bu düzenin karşısında, ortak amaç ve özlemlerle bir araya gelip bu düzeni yıkmak ve yerine yeni bir yaşamı inşa etmek, ya da bu düzen bizleri bir asansör boşluğunda yakalar" dedi.

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) 11. Genel Kurulu'nu 23 Haziran'da İnşa Kültürevi'nde gerçekleştirdi. Çok sayıda gencin katıldığı genel kurulda yeni dönemin SGDF Eşbaşkanları Berfin Polat ve Müslüm Koyun seçildi. Berfin Polat ve Müslüm Koyun, genel kuruldan çıkan sonuçları, gençliğin önündeki en yakıcı sorunları ve örgütlenme ihtiyacını, Suruç katliamının 9. yıl dönümüne giderken nasıl bir perspektifle hareket edeceklerini ETHA'ya değerlendirdi.

 

REJİMİN ÇATLAKLARINDAN DEVRİMCİLER OLARAK GİRMELİYİZ

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu olarak düzenlediğiniz 11. genel kurulda ne gibi sonuçlar açığa çıktı? 10. genel kuruldan bu yana eksik bıraktıklarınız neler?
Müslüm Koyun:
Geçmiş dönemde bıraktığımız pratiklerin değerlendirilmesi, önümüze hangi sorunları, talepleri, özlemleri aldığımızı 2 genel kurul arasında geçen dönem bize söylüyor. 10. kuruldan 11. kurula geldiğimiz şu 3 yıllık süreçte faşist rejim gerek baskı aygıtlarıyla, gerek ideolojik aygıtlarla saldırısını daha da sertleşmiş bir mahiyete büründürdü. Haliyle bu saldırıların karşısında gençliğin de biriken bir öfkesi mevcut. Fakat bu öfke bizim istediğimiz gibi, faşizme karşı birleşen, devrimci bir karakter kazanan bir öfkeden ziyade bir potansiyel olarak kaldı.

Kitlelerde biriken öfke ve bu öfkenin çıktısıyla ortaya çıkan aş, iş meselesindeki bir direniş faşizmde zaten var olan kimi çatlakları daha da derinleştirdi. Bu çatlakların arasından da özellikle yerel seçimlerle birlikte CHP, emekçi ve ezilenlerin özlem ve taleplerini kendisine yedekleme, bu öfkeyi de kendisine yedeklemek için bir gayret içerisine girdi. Kitleler üzerinde bir umut tacirliğini örgütleyerek bu çatlaklardan sızmaya başladı. Bize düşen ise burjuva egemen ideolojinin yarattığı hegemonyayla girmek istediği o çatlaklardan bizim girmemiz, o çatlakları devrimcileştirmek, kitlelerin öfkesini devrimci saflarla buluşturmak.

KİTLENİN ÖFKESİNİ BİRLEŞİK BİR ZEMİNDE ÖRGÜTLEMEK ZORUNDAYIZ
İki dönem arasında rejimin baskıları ne kadar artmışsa buna paralel olarak gençliğin özgürlük mücadelesi, özlem ve talepleri bu minvalde artmış, öfkesi bilenmiş durumda. Dikkat çekmek gereken bir nokta; gençliğin bütün bu saldırıların karşısında yine de teslim olmayan bir gerçekliği var. Hem faşist rejimin bütün baskılarına, ideolojik, politik bütün aygıtlarına yenilmeyen bir gençlik, hem de burjuva egemen hegemonyanın da sandığına sığmayan bir öfke var. Bu öfke bizim elimizi güçlendiren en büyük kuvvet diyebiliriz. Önümüze aldığımız görev ve sorumluluk da bu öfkeyi örgütlemek, faşist rejime karşı, birleşik zeminde bir antifaşist mücadelenin mihenk taşı haline getirmek.

Eksik bıraktığımız en büyük yan belki de budur, bu öfkeyi örgütleyememek, gençlik nezdinde birleşik bir mücadele eksenine bunu oturtamamak. Bizler de eksiklerimize sadece bir moral bozukluğu olarak bakmayız, neticede devrim ve sosyalizm mücadelesi gelişen ve değişen bir olgudur. Bizler bu süreçte genel kurulumuzun şiarından da belli olacağı gibi tarihimizin yarattığı birikim, deneyim, izlenim, bütün bu tecrübelerimizle birlikte hatalarımızla uzlaşmayan, ama hatalarımızdan dersler çıkararak geleceği öyle öreceğiz. Önümüzdeki dönemin en büyük amacı bu olacaktır.

ÇOCUK İŞÇİLİĞİ VE MESEM'LERİ DAHA ÖZEL İŞLEMEMİZ GEREKİYOR

Bugün gençliğin en yakıcı sorunları nelerdir? SGDF olarak gelecek dönemde ne gibi gündemleri önünüze alacaksınız?
Berfin Polat:
10. genel kurulla bugün arasında gençlik barınma, beslenme gibi bir dizi sorunla karşı karşıya kaldı. Bunun yanı sıra kadınların yaşam tarzına dönük saldırılarla karşı karşıya kalmıştık. Yeni döneme girerken de özellikle çocuk işçiliğinin, MESEM'lerin ve AKP'nin yeni eğitim politikasının gündemimizde olacağını biliyoruz. Onlarca çocuk işçinin emeği sömürülüyor, iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor ve devlet-Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitim politikaları ekseninde bir sömürü alanı oluyor MESEM'ler. Bu sömürü alanının içerisinde birçok hak ihlalleri de yaşanıyor. Güvencesiz koşullarda, düşük ücretlerde çalıştırılıyorlar. Yaşamları tamamen ellerinden alınıyor ve eğitimden uzaklaştırıldıkları, ucuz iş gücü olarak görüldükleri, sömürüldükleri bir gerçeklik var. Bir diğer meseleyse göçmen öğrenciler. Daha özelde çocuk işçiliğindeki verilere de baktığımızda çok fazla yaşamını yitiren göçmen çocuklar var. Önümüzdeki dönemde çocuk işçiliğini ve bununla birlikte MESEM'leri daha özel işlememiz gerekiyor.

AKP BİR NESİL YARATMAK İSTİYOR
AKP'nin aslında çok uzun süredir gündemde olan bir eğitim politikası var. Tek başına maarif eğitim modeliyle de ele alabileceğimiz bir konu değil. 4+4+4 eğitim sistemi, ardından adrese dayalı eğitim sistemiyle devamı gelen, ve bugün maarif eğitim modeliyle bütünleşen bir eğitim politikası var. Bu eğitim politikasına karşı birleşik bir hattan hareketlilik kazanmaya ihtiyaç var. Sonuçta şunu söylüyoruz, AKP bir nesil yaratmak istiyor. Kendi ideolojisi temelinde politik İslamcı bir eğitim ve gençlik yaratmak istiyor ve devletin tüm olanaklarını bu çerçeve etrafında örgütlüyor.

BÜYÜK BİR GELECEKSİZLİK, UMUTSUZLUK HALİ VAR
Bunların her birinin yanı sıra büyük bir geleceksizlik, umutsuzluk hali var. Bu geleceksizlik ve umutsuzluk halinin yarattığı bir genç intiharlar gerçeği de var. Özellikle KYK yurtlarında, veya geçinemediği, çalışamadığı, okuyamadığı için, yaşamın içinde bir umut ve gelecek kaygısını güttüğü için birçok genç yaşamına son veriyor. Neredeyse her gün intihar haberleri aldığımız bir tablo mevcut. Bu tablonun da saydığımız gündemlerden bağımsız olmadığını, rejimin politikası sonucu gelişen şeyler olduğunu biliyoruz.

Gençliğin sorunlarıyla, talepleriyle, özlemleriyle buluşmak ve buralardan politikalar üretmek gerekiyor. Genel kurulumuzda da tartıştığımız eksenler bu yönlü. Gelecek dönemde hem SGDF olarak neler yapabiliriz, hem de birleşik gençlik hareketini buralardan nasıl sürükleyebiliriz, nasıl birlikte hareket edebilirizin yollarını aramamız gerekiyor. Üniversite gençlik hareketinin tek başına demokratik ve akademik talepler etrafında değil, aynı zamanda buralarla da buluşması, buralara dair de politikalar yürütmesi gerekiyor.

HİÇBİR GÜÇ YOK Kİ ORTAK TALEPLERLE BİR ARAYA GELEN EZİLENLER YIKAMASIN

Gençlik kitleleri neden örgütlenmeli? Örgütlü mücadele gençlere ne gibi bir katkı sunuyor?
Müslüm Koyun:
Örgütlü mücadelenin ne kadar güçlü bir şey olduğunu anlamak, rejimin örgütlü kitlelere nasıl davrandığını görmekten geçer. Bugün önümüzde en büyük örgütlü mücadele veren kadın özgürlük mücadelesidir. Bir şekilde o kopuş ve sıçrayışı yaşayan, örgütlü mücadelenin dinamikleriyle daha iyi bağ kuran kitle hareketi bugün kadın özgürlük mücadelesidir. Bu mücadelenin rejim tarafından ne kadar baskılandığını hepimiz görüyoruz. Bu da aslında örgütlü mücadelenin rejim için ne kadar büyük bir korku haline geldiğinin göstergesidir. Sadece kadın özgürlük mücadelesi bağlamından da bakmıyoruz, mesela gençliğin onur, özgürlük, emek, bütün mücadele eksenlerinde, özellikle birleşik bir zeminle bir araya geldiğinde iktidarın baskı mekanizmalarının daha hızlı devreye girdiğini görüyoruz. Örnek verecek olursak, gençliğin bu dönemde birleşik bir zeminde rahatlıkla bir araya geldiği gündemlerden bir tanesi olan Suruç için adalet mücadelesinin rejim için ne kadar büyük bir tehlike haline geldiğini; Suruç katliamının yıl dönümünde dağıtılan o bildirilerden dolayı gençliği tutuklamalarla tehdit etmesinden okuyabiliyoruz. Örgütlü mücadele bütün faşist, otoriter rejimlerin her zaman en fazla korktuğu bir meseledir. Madem böyle bir araç var elimizde, o zaman bizim buraları iyi kullanmamız lazım.

Örgütlü mücadele sadece belirli bir niceliksel anlamda yan yana geliş değildir. Ortak amaçlar, talepler, özlemler ve ortak acılarla bir araya gelmektir. Hiçbir engel, hiçbir güç yok ki, ortak özlem ve taleplerle bir araya gelen ezilenlerin yıkamayacağı bir şey olsun. Bugün örgütlü mücadelenin ne kadar geriye çekildiğinden bahsediyoruz sürekli ve bütün derdimiz bu. Neden bunu dert ettiğimizin göstergelerini bu topraklarda yaşadığımız sorunlardan görebiliyoruz.

DEVRİMCİLERİN GİRMEDİĞİ LİSELERDE GERİCİLİK VE PATRONLAR GÜÇLENİYOR
Mesela, bugün gençlik mücadelesi liselerden çekilmiş durumda. Liseleri tamamen boş bırakmış durumdayız. Bakınız oradan ne türüyor? MESEM'lerle, maarif eğitim modelleriyle bir yandan tarikat ve cemaatlerle gericiliği yeniden inşa edip orada tarikat ve cemaatlerin hegemonyasını güçlendiren faşist rejim, bir yandan da MESEM'lerle oradaki gençliği patronların ve neoliberal politikaların yeniden yapılandırılmasında bir araç olarak kullanıyor. Devrimcilerin girmediği liselerde gericilik ve patronlar güçleniyor.

Yine iktidarın yeni bir süreci, farklı bir düzeyde örmeye çalıştığı bugünlerde sıklıkla uyuşturucu baronlarının, tacirlerin, insan kaçakçılarının ülkede cirit attığını görmüş olduk. Biz bunu yıllardır söylüyoruz ama bizim sadece var olan çelişkileri söyleyen bir tespit hastalığından ziyade, bunlarla mücadele etmenin araç ve gereçlerini bulmamız ve ancak örgütlü bir mücadeleyle bunların üstesinden geleceğimizin farkındalığını önce kendimize, sonra da kitlelere hatırlatmamız lazım.

Bizim girmediğimiz yerlerde umut taciri CHP örgütleniyor. Bizim girmediğimiz yerlerde uyuşturucu baronları örgütleniyor. Bizim örgütlenmediğimiz yerde insan kaçakçıları örgütleniyor. Haliyle onur ve özgürlük mücadelesi veren biz devrimcilerin örgütlenmesinin ne kadar gerekli ve elzem olduğunu bir kez daha kavramamız gereken bir atmosferden geçiyoruz.

DAHA İÇERİDEN, SAMİMİ, ÜRETKEN CEVAPLARIN TAM ZAMANI
Madem yeni bir dönem diyoruz kendimiz için, SGDF'nin 11. genel kurulundan sonra bir yeniden sıçrayış ve kopuş gerçekleştiriyoruz. Bir örgütlenme atağını önümüze alarak, gençliğin, ezilenlerin, emekçilerin birleşik mücadele zemininin örgütlenme araç ve aygıtlarıyla mekanik bir ilişkileniş değil, daha içeriden, samimi ve üretken bir şekilde cevaplar üretmenin tam zamanıdır. Bizim bunu kavrarken yalnızca kendi ideolojik-politik çizgimizin bağlamında oluşturduğumuz örgütlerde örgütçülük değil, bu topraklarda devrim ve sosyalizm, onur ve özgürlük mücadelesi veren bütün kitleleri, kadın özgürlük mücadelesi, liselerin örgütlenmesi, emekçilerin, ezilenlerin örgütlenmesi, ulusal özlemleri örgütleme, Alevi inanç özgürlük mücadelesinin örgütlenmesi ve tabii bunların hepsini faşist rejimin karşısında antifaşist bir birleşik mücadele zeminiyle örgütlememizin bir gereklilik olduğunun kanaatindeyiz. Bugün faşizme karşı mücadele etmenin elbette farklı propaganda-ajitasyon araç ve gereçleri vardır ama bunun en önemli noktası bir örgütlenme atağını oluşturmak. Biz yeni dönem perspektifimizin temel mottosunu öyle koyduk: Faşizmi yıkmak için ya örgütleneceğiz, ya örgütleneceğiz. Çünkü bizim başka hiçbir çaremiz yok.

GENÇLİĞİN BİRLEŞİK BİR SOKAK HAREKETİNE İHTİYACI VAR

Gençlik örgütleri bakımından uzun zamandır parçalı bir tablo var. Bu tabloyu tersine çevirmek nasıl mümkün?
Berfin Polat:
Birleşik gençlik mücadelesi bakımından uzun süredir bir arada olmaya çalışan, belli başlı eylemselliklerde eylem birliği oluşturan bir gençlik hareketi vardı. Ancak son süreçte kitle hareketinin de gerilemesiyle, emekçi solun da belli başlı sınırlılıklar ve darlıkların içerisine girmesiyle, gençlik hareketinin kuvvetleri de bundan bağımsız tartışabileceğimiz bir durumda değil. Bu bakımdan aslında birleşik bir mücadeleyi örme konusunda çeşitli darlıklar, sınırlılıklar, kendini düşünen, kendini örgütlemekle sınırlı kalan bir gençlik hareketi gerçeği var.

Varlık koşulumuz gereği gençlik kitlelerinin yaşadığı sorunları kendine dert edinmek, buralardan politikalar üretmek ve bu sorunları çözmek; bu sorunları çözme iddiasıyla sokakları doldurmak, devrimciliği anlatmak gibi bir dizi görevimiz var ve bunları daha güçlü örgütlemek, bugün faşizme karşı bir birleşik hatta yürümek. Sonuçta rejimin yapısı gereği de olağan ve ilerleyen koşullar ve böyle olacaktır. Bunun karşısında olması gereken de birleşik gençlik mücadelesinin, birleşik bir sokak hareketinin yaratılması; buralardan yürünmesi gerekiyor.

SURUÇ'U DİĞER ADALETSİZLİKLERLE BULUŞTURARAK YÜRÜYORUZ

Bundan 9 yıl önce, ülke tarihinin en büyük gençlik katliamlarından birinin doğrudan muhatabı oldunuz. Suruç katliamının 9. yıl dönümüne giderken nasıl bir perspektifle hareket edeceksiniz?
Berfin Polat:
Suruç katliamı 9 yıl önce Amara Kültür Merkezinde gerçekleşti. Kobanê inşa kampanyasıyla birlikte Kobanê'yi yeniden inşa etmek, oradaki devrimle buluşmak ve Gezi'nin çocuklarıyla Kobanê'nin çocuklarını buluşturmak perspektifiyle hareket ederek gerçekleştirdiğimiz kampanyanın sonucu olarak gittiğimiz Suruç'ta 33 düş yolcusu katledildi ve 9 yıldır adalet mücadelesi sürüyor. Sokak sokak, tüm kentlerde, mahkeme salonlarında da bu adalet mücadelesi sürüyor. Her yıl direnişe, militanlığa bir mevzi olarak da tarif ettiğimiz gençlik mücadelesinin çok önemli bir noktasında duruyor Suruç.

Bu yıl da 9. yılına giriyoruz. Aslında biraz şöyle de ortaya koyuyoruz: Suruç'tan bugüne yeni bir sürecin başlangıcı ve bu sürecin başlangıcıyla birlikte birçok adaletsizlik de gelişti. Toplumsal yaşam içerisinde kadınların, gençlerin, işçi ve emekçilerin, LGBTİ+'ların yaşamlarına, haklarına dönük saldırıların gerçekleştiği, belli başlı adaletsizliklerin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Suruç da aslında burada yaşanan adaletsizliklerle buluşturduğumuz bir adalet kampanyası, 9 yıldır sürüyor. Bu yıl da böyle ele almak istiyoruz.

SURUÇ BİR REJİMİN İNŞASININ TEMELİNDE DURUYOR
Müslüm Koyun:
Suruç için adalet kampanyası bu topraklarda önemli bir hafıza bırakmıştır. Adalet arayışçılarının her birinin zihninde önemli bir yer edinmiştir Suruç için adalet kampanyamız. Dünden bugüne geldiğimizde yaşanan bütün adaletsizlikler, Suruç'ta 33 tane insanı katledenlerin yaratmış olduğu adaletsizliklerdir. Bir dönemin yeniden inşasının çıktılarıdır her bir adaletsizlik. Suruç katliamı bu adaletsizlik zincirinin ilk halkasıydı. Suruç'tan önce de adaletsizlikler vardı, katliamlar vardı; bu topraklarda faşizm yok diyenler katliamların tarihine bakabilirler fakat Suruç, bir rejimin inşası olduğu için bizler için önemli. Ve o günden bugüne toplumun hafızasında belki asırlarca, hiçbir zaman çıkmayacak bir adaletsizlikler zinciri oluştu.

Mesela ilk aklımıza gelenlerden bir tanesi Can Atalay. Can Atalay, Kavala ve diğer Gezi tutsakları üzerinden rejimin Gezi'yle hesaplaşması. Yine Can Atalay nezdinde Hatay halkının iradesinin gasp edilmesi. Kobanê kumpas davalarıyla tutuklu bulunan devrimci, yurtsever siyasetçilerin 400 yılı aşkın cezalarla cezalandırılması. Bu adaletsizliğin en temelinde yine faşist rejimin inşasının kodlarını görebiliyoruz. Şenyaşar ailesi bunlardan bir tanesidir. Cumartesi Anneleri yine bunlardan bir tanesidir. Tabii ki Cumartesi Anneleri'nin davaları Suruç'tan epey önce var olan bir şey ama rejim kendisini inşa ederken, daha evvel yaratılan adaletsizlikleri de tekrar derinleştirmeye, onlarla tekrardan toplumsal hafızada gizil ve bazen de açık bir şekilde hesaplaşma, kendi kodlarını o adaletsizlikler üzerinden yaratmanın göstergesini her seferinde sunmuştur.

ADALETSİZLİKLERİN KAYNAĞINI SURUÇ BİZE GÖSTERİYOR
Suruç için adalet mücadelesinin bizlerdeki önemi budur. Bugün ayrı gözüken bütün adaletsizliklerin kaynağını bize göstermesi bakımından Suruç önemli bir meseledir. Yine adaletsizlikler karşısında kitlelerde oluşan bilincin ilk meyvesi Suruç için adalet mücadelesi olmuştur. "Suruç için adalet, herkes için adalet" mottosu bir motokurye katledildiğinde de söyleniyor, Şenyaşar ailesi gibi AKP'li bir vekil tarafından katledilen yurtsever bir aile için de söyleniyor, Gezi tutsakları için de söyleniyor. Bu bir sıkışmışlığın göstergesi değildir. Hafızalarda yaratılan bir adalet mücadelesinin her yerde açık bir şekilde teşhiri için oluşan güçlü bir zeminin göstergesidir. Çünkü Suruç katliamı bir hesaplaşmanın başıydı ve Suruç'tan bugüne şiarıyla başlamamızın sebebi zaten buydu.

Suruç'tan bugüne adaletsizlikler devam etti, edecektir ve bütün bu adaletsizliklerin sebebi AKP-MHP faşist rejimidir. Suruç'tan bugüne bütün bu adaletsizlikler yaşanırken halkların bağrında tetikçilerle aydınları katledenler, Hrant Dink'in katili gibi, Suruç katliamının, 10 Ekim katliamının katilleri, dışarıda cirit oynuyor, devletin hastanelerinde tedavi ediliyor. Suruç için adalet mücadelesi verenler ise yıllarca hapishanelerde, sokaklarda, barikatlarda devletin bütün şiddet mekanizmalarıyla karşı karşıya kaldı. Aslında bu bile Suruç için adalet mücadelesinin rejime ne kadar büyük bir korku saldığının göstergesi.

ADALET MÜCADELESİ GENÇLİK İÇİN BİR TUTKAL GÖREVİNDE
Suruç için adalet mücadelesinin rejim için büyük bir tehlike barındırmasının bir diğer sebebi de dağınık, bölük pörçük olan gençlik kuvvetlerinin bir gündemde buluşturulması. O hep özlemini duyduğumuz, hep gerekli olduğunu düşündüğümüz gençliğin antifaşist birlikte mücadelesine bir tutkal olması. Çünkü orada sadece SGDF'li gençler katledilmedi. Sadece gençler katledilmedi. Bu insanlar üniversitelerden gidip katledildi, emekçi olanlar vardı, liseli olanlar vardı. Haliyle bu topraklarda her bir gencin yaşayabileceği bir katliamdı. O yüzden gençliğin antifaşist birlikte mücadelesinin zeminini hazırlama açısından da Suruç katliamının adalet mücadelesi önemli bir tutkal görevindedir diyebilirim.

GELECEĞİ KAZANMAK İÇİN SGDF'YLE YÜRÜYELİM

Son olarak eklemek istedikleriniz, yapmak istediğiniz bir çağrı var mı?
Berfin Polat: Yaşamı yeniden inşa etmek, yaşanılabilir, onurlu, eşit, özgür bir dünyayı yeniden kurabilmek için gençliğin örgütlü mücadelesini büyütmemiz gerekiyor. Bu sorumlulukla sokakları doldurmak gerekiyor. Katledilen, emeği sömürülen tüm işçi çocuklar için, yaşam tarzlarına dönük saldırılar her geçen gün artan tüm genç kadınlar için, mahallelerde, okullarda, üniversitelerde geleceksizlik kaygısıyla yaşamına son veren tüm gençler için yaşamın var olduğunu, mücadelemizin yaşatan bir mücadele olduğunu göstermek, anlatmak, gençlikle buluşmak en büyük görev ve sorumluluğumuz. Gençlik kitlelerinin örgütlü mücadeleyle bu yaşamı kurabileceğine olan inancımız ve umudumuz da sonsuz. Bu yüzden tüm gençliğe çağrımız bu umudu örgütlü mücadeleyle buluşturmak ve geleceği kazanmak için SGDF'yle yürümeye çağırıyoruz.

YA ÖRGÜTLENİP BU DÜZENİ YIKACAĞIZ, YA DA BU DÜZEN BİZİ ASANSÖR BOŞLUĞUNDA YAKALAR
Müslüm Koyun:
Bizler bilimsel marksist ve sosyalistleriz. Haliyle de Marx'ın o ünlü deyimiyle, "insanı şekillendiren koşullarsa, koşullar insanca şekillenmeli" noktasındayız. Örgütlenme hamlelerimizin, amaçlarımızın, gayelerimizin en temelini bu oluşturuyor. Bugün emeğin, doğanın, yaşamın, kadının, hatta baharın bile düşmanı bir rejimle karşı karşıyayız. Bugün bütün gençliğin, liseli gençliğin, üniversiteli gençliğin, genç kadınların, LGBTİ+'ların hepsinin kendisine sorması gereken tek bir soru var. Ya her şeye düşman, her şeyi yıkan bu düzenin karşısında, ortak amaç ve özlemlerle bir araya gelip, devrimci bir kimlikle örgütlenip bu düzeni yıkmak ve yerine yeni, onurlu bir yaşamı inşa etmek, ya da bu düzen bizleri bir KYK yurdunun ya da bir işyerinin asansör boşluğunda yakalar. Ve tek çıkış yolumuzun bir intihar olduğu düşüncesiyle, biriken öfkeyi bu öfkenin, bu çürümüşlüğün esas sebebi olan düzene değil, kendimize yöneltiriz. O yüzden de bütün gençliği onurlu bir yaşamı yeniden kurmak için örgütlenmeye, SGDF saflarına beraber örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.