4 Aralık 2024 Çarşamba

Filistin'de İsrail Kürdistan'da Türkiye

Filistin davası, dünya ezilenlerinin ortak davasıdır. Tüm küresel direnişlerde ve isyanlarda bir intifada bayrağı gibi dalgalanan Filistinlilerin kefiyesi ve bayrağı bu devrimci hakikatin sembolüdür. Şimdi, emperyalizm ve siyonizme karşı ezilenlerin tüm dünyada ayağa kalkma "anı"dır. Türkiye, Kürdistan ve bölge ezilenleri hep bir ağızdan intifada diyerek Filistin direnişiyle bütünleşmelidir. Emekçi solumuz tüm gücünü ve cüretini kuşanarak siyonist İsrail'in hayasız ve pervasız soykırım katliamlarına karşı sokakları, meydanları fiili meşru mücadele eylemleriyle sarsmak için harekete geçmelidir.

Önce direnişten başlayalım.

İsrail siyonizmine karşı Filistin ulusal direnişinde yer alan 14 parti ve örgüt, 2023'de Operasyon Odası (komutanlığı) adlı direniş merkezini kurdu. Hazırlığı iki yıl süren Aksa Tufanı operasyonu 2 bin kişilik bir askeri güçle 7 Ekim sabahı başladı. Siyonistlere ait onlarca askeri nokta basıldı, ondan fazlası ele geçirildi, yüzlerce siyonist esir alındı ve birçok şehre girildi. Aksa Tufanı operasyonunun büyük bir gizlilik içerisinde yürütülmesi ve siyonist düşmanın çok gelişkin teknik, teknolojik askeri donanıma sahip olmasına rağmen işgal altındaki topraklara sızarak şok edici darbeler vurması takdire şayandır.

DİRENİŞİN HAKLILIĞI VE MEŞRULUĞU
Aksa Tufanı, kelimenin gerçek anlamıyla İsrail siyonizmine şok yaşattı. Halk dilinde ifade edecek olursak "akıllarını başlarından aldı." Kudretli, yenilmez, yenileceği tartışma konusu bile yapılamaz denilen ve emperyalist ABD'nin her türlü desteğini arkalamış siyonist İsrail ordusu ve devleti, birkaç saat içerisinde perişan hale getirildi.
Filistinlileri, çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın demeden kolunu-kafasını acımasızca kıran, her türlü hakareti, eziyeti, katliamı yapan "kahraman" siyonist askerleri gitti, yerine; şaşkın, korkak, sinmiş gölgeler kaldı.

Bu savaşın sonu nereye evrilirse evrilsin, nasıl biterse bitsin ortaya çıkan şu gerçeği kimse değiştiremeyecek: İşgal ve sömürgecilik altındaki uluslar ve halklar güç orantısızlığı ne olursa olsun, eğer isterlerse işgalcilere ve sömürgecilere karşı direnebilirler ve yenebilirler. Tıpkı Vietnam, Sovyetler Birliği, Arnavutluk, Yugoslavya, Yunanistan, Cezayir, Kürdistan ve daha onlarca yerde olduğu gibi. Kuşkusuz bu örnekleri birebir kıyaslamak ve eşitlemek için vermiyoruz. Çünkü her birinin iç dinamikleri, önderlikleri ve talepleri arasında farklılıklar vardır. Burada görülmesi gereken işgale, faşist soykırıma, zulme, sömürüye karşı halkların direnme hakkına sahip olduğudur. Hangi renkten olursa olsun böylesi direnişler haklı ve meşrudur. Filistin'de direnişe önderlik eden ana güç Hamas'ın çizgisini beğenmiyor, katılmıyor ve hatta karşı olabilirsiniz ama toprakları için, özgürlüğü için, yaşam hakkı için direniyor ve işgalci siyonistlere karşı fedaice savaşıyorsa saygı duymaktan başka ne yapılabilir. Bu yüzden her savaşta ortaya çıkabilecek bazı eksiklik ve yanlışlıkları her şey haline getirerek Filistin direnişini küçümsemek, görmemek, sahiplenmemek ancak mücadele azimleri ve kararlılıkları kalmamış, ideolojik olarak reformizme savrulmuş, liberal solculukta demirlemiş ve düşmanlarına hayatlarında bir taş dahi atmamışların işi olabilir.

Kendinizi Filistin halkının yerine koyun. Yetmiş beş yıldır topraklarınız, kültürünüz, varlığınız, inancınız, sizi var eden bütün değerleriniz faşist siyonist İsrail devleti tarafından barbarca, zalimce, vahşice her türlü silah ve yöntem kullanılarak her gün, her saat, her dakika çiğneniyor, horlanıyor, aşağılanıyor... Gazze, yaklaşık 2,3 milyon insanın yaşadığı bir hapishaneye dönüşmüş durumda. Batı Şeria'da yerleşim yerleri arasında bağlar kopartılmış, toprak bütünlüğü yok edilmiş. İsrail kontrol noktalarından geçmeden kendi topraklarınızda seyahat etme özgürlüğünüz bile yok. Müslüman dünyasının kutsal mekânlarından birisi olan Mescid-i Aksa'ya İsrail'in izni olmadan giremiyorsunuz. Böylesine bir aşağılanmaya karşı direnişten başka ne yapılabilir.

Aksa Tufanı, emperyalistlerin ve siyonist devletin bütün planlarını bozdu. ABD emperyalizminin Ortadoğu'yu yeniden dizayn etmeye çalıştığı; başta Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere İsrail'le ilişkilerin "normalleştirildiği"/hizaya sokulduğu bir dönemde yapıldı. "Ey İsrail, ey Amerika" diye esip gürleyen bir başka işgalci faşist şef Erdoğan, itidal çağrısı yapabiliyor ancak. Aksa Tufanı direnişi işte bu ikiyüzlülüğü, sahtekârlığı, din bezirgânlığını paçavraya çevirdi.

EMPERYALİST GÜÇLERİN ORTADOĞU'YA YAKLAŞIMI VE İSRAİL'E YÜKLENEN MİSYON
Ortadoğu'daki gelişmeleri doğru değerlendirebilmek için kapitalizme ve onun yapısal sorunlarına bakmak gerekir. Kapitalizmin yapısal sorunlarının, varoluşsal krizinin ortaya çıkarttığı gerçeklik; dünyanın yeniden paylaşılma isteğidir. Ekonomik, siyasi ve askeri olarak güçlenen devletler yeniden paylaşımı dayatıyor. Bu da gönül rızasıyla olamayacağına göre ancak ve ancak savaşlarla "çözülür". Bunun için savaş da dâhil olmak üzere her türlü yöntemi kullanarak amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Ortadoğu, dizayn edilmesi gereken yerlerin başında geliyor. Petrol ve gaz rezervleri iştahları kabartmaya devam ediyor. Bir de bunların deniz ve kara yoluyla pazarlanması var. Fosil yataklarının, ticaret güzergâhlarının güvenceye alınması, devletlerin ve iktidarların hizaya getirilmesi, önlerindeki her türlü engelin kaldırılması, kısacası suyun başının tutulması gerekiyor. Emperyalist ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa'nın yolları Ortadoğu'da kesişiyor, dünyanın birçok yerinde kesiştiği gibi.

Çelişkilerin niteliği şimdilik emperyalist devletlerin doğrudan savaşmalarını erteliyor. Savaşlar şimdilik dolaylı kuvvetler üzerinden yürütülüyor. Ama çelişkilerin derinleşmesi ve güç dengelerinin daha da değişmesiyle birlikte -ki bu kaçınılmazdır-, kapıda bekleyen 3. dünya savaşı içeri girecektir.

Gelelim İsrail'e.

İsrail, adeta ABD'nin eyaleti gibidir. ABD'nin kendini Ortadoğu'da var edebilmesinin en temel dayanak noktası ve gerçek anlamda stratejik ortağıdır. İsrail'e yapılmış bir saldırı ya da tehdidi bundan dolayı kendisine yapılmış saymaktadır. Bütçe planlaması yapılırken İsrail için bir eyalet gibi bütçe ayrılmaktadır. Bundan dolayı İsrail'le "sorunu" olan Türkiye, Sudi Arabistan, Mısır gibi devletler bir çırpıda normalleşme sürecine sokuldu. Bu tabii ki ABD emperyalizminin Ortadoğu'nun yeniden paylaşılması için devreye giren Rusya ve Çin'e karşı elini güçlendirmek için yapılmış bir hamleydi. Emperyalist ABD, İngiltere, Avrupa Birliği -esas olarak Fransa ve Almanya- ve bunları çevreleyen İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, BAE diğer yanda ise başını Rusya'nın ve Çin'in çektiği devletler ile İran, Suriye Ortadoğu'da oluşan başlıca bloklaşmalardır. Ayrıca Libya, Tunus, Cezayir, Lübnan, Ürdün, bu iki blokla psişik ilişki geliştiren devletlerdir. Suudi Arabistan ve Türkiye olanaklarını ve konumlarını ait oldukları bloklara karşı koz olarak kullanmaya, ellerini güçlendirmeye çalışıyorlar. ABD emperyalizmi, gelişen, güçlenen ve doğal olarak kendi pazar alanından pay isteyen diğer emperyalist bloka karşı konumunu koruma ve pazar alanını kaybetmemek için örneğin Ukrayna'da olduğu gibi rakiplerini zayıflatmaya çalışıyor. Ama nafile, kapitalizmin yasaları işlemeye devam ediyor. 3. dünya savaşına yol açacak kutuplaşmalar kaçınılmaz olarak oluşuyor ve eğer çelişkiler devrimci tarzda çözülmezse yeni bir dünya savaşı ile "çözülecektir."

Hamas lokomotifliğinde gerçekleştirilen Aksa Tufanı operasyonu emperyalistlerin özellikle ABD emperyalizmin en önemli stratejik planına darbe vurmuş oldu. Çünkü ABD, İbrahim Antlaşmasıyla Suudi Arabistan'ı, Türkiye'yi, Mısır'ı daha yeni hizaya çekmişti. Rusya ve Çin de bu devletleri kendi yanına çekmek istiyor diğer taraftan. Şimdi Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE ya ABD emperyalizmiyle -siz bunu aynı zamanda İsrail ile de anlayın- çıkarları doğrultusunda devam edecekler ya da ABD-İsrail'e bir tavır almak zorunda kalacaklar. Tavır alsalar çıkarları tehlikeye girecek, almasalar maskeleri düşecek. Bu süreç söz konusu devletlerin düşen maskelerini geri takamayacak hale getirecektir.

Rusya, şimdilik bu direnişe çok fazla müdahil olmayacaktır. ABD'yi rahatsız edecek açıklamaların ötesine geçmesi zor. Çünkü Ukrayna'da başı fazlasıyla dertte. Ama direnişin seyri Rusya'nın da  tutumunu bu duruma bağlı olarak değiştirebilir ve değiştirecektir.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Filistin direnişinin Aksa Tufanı hamlesi emperyalistlerin bütün planlarını boşa çıkaracak niteliktedir. Bunun derinleşmemesi ve kalıcı bir yenilgiye dönüşmemesi için ABD ve İngiliz emperyalizmi bütün güçleriyle savaşa taraf oldular. ABD başkanı Biden'in açıklamaları ve Dış İşleri Bakanı Blinken'ın alelacele İsrail'e gitmesi ve bir Yahudi olarak geldiğini beyan etmesi, hem ABD'nin tercihini hem de ABD'deki siyonist Yahudi burjuvazisinin gücünü göstermek içindir. NATO ve AB de hızlıca bu eksende konumlandı. Aslında savaşa gayrı resmi dahil oldu.

Emperyalist ABD, İngiltere, AB'nin bu kadar acele İsrail'in yanında yer alışının diğer bir nedeni ise direnişin çok daha büyük kuvvetleri ortaya çıkarma olasılığına karşı, ona bu fırsatı vermemek içindir. Direnişin ortaya çıkarttığı moral-motivasyonu kırmak, direnişle dayanışma içinde olan/olabilecek güçleri tehdit ve tasfiye etmek içindir. Çünkü Filistin mücadelesinin küresel direnişlerin katalizörü rolünü oynadığı yadsınamaz bir gerçekliktir. Yeni direniş odaklarının ortaya çıkması ve yayılma olasılığı onları korkutmakta ve gelişirse önünün alınamayacağını bilmektedirler. Ki emperyalistlerin korkuları yersiz değildir. Ortaya çıkarttığı kazanımların kalıcı hale gelmemesi için direnişin bir an önce ezilmesi gerekir ve bu da ancak çok büyük bir askeri müdahaleyle yapılabilir.

Diğer bir nokta, direnişin uzaması ve yine bölge haklarına yayılması halinde İran'ın devreye girmesi ihtimalidir. Özellikle İran'ın bölgedeki nüfuz hâkimiyeti -Hamas, Hizbullah-Lübnan ve Suriye- ki bunlar, siyonist İsrail'le hep savaş halindedirler. Askeri gücü göz önüne alındığında İsrail için en büyük tehdittir. Direnişten yana toplumsal ve askeri hareketler gelişir, güçlenir ve yayılırsa İran savaşa doğrudan müdahil olabilir. Ya da böylesi bir gelişmenin zemininin olgunlaştığını gördüğünde bunu ateşlemek için daha erken dâhil olabilir. Başını emperyalist ABD'nin çektiği bloku korkutan budur. İsrail'in yenilmesi demek Ortadoğu'daki bütün planların temelden değişmesinin koşullarını ortaya çıkartabilir. Bu da emperyalist blokları doğrudan karşı karşıya getirebilir. Faşist burjuva Türk devleti de bu korkudan nasibini alanlardandır. Filistin direnişinin zaferi Kürt ulusal direnişinin zaferini de koşullayacağından, örnek olabileceğinden korkmaktadır.

Diğer bir etken Hizbullah faktörüdür. Siyonist İsrail, 2006'da Lübnan'ın güneyini işgale kalkıştığında Hizbullah ona tarihindeki en ağır yenilgisini yaşattı. Kuruluşundan itibaren oluşan yenilmez devlet ve ordu mitine son verdi. Ağır kayıplar veren işgalci siyonist İsrail ordusu, Lübnan topraklarından çıkmak zorunda kaldı. Hizbullah, bölgede en güçlü dinamik ve savaş kapasitesi çok yüksek bir güç olarak varlığını sürdürüyor. Nitekim Aksa Tufanı direnişinin yanında yer aldı ve şimdilik kısmi bir destek sunuyor. İsrail Gazze'yi işgale kalkışır ve katliamlarını boyutlandırırsa Hizbullah'ın bütün gücüyle savaşa gireceğini kestirmek çok zor olmasa gerek. Emperyalistlerin korktukları bir başka gerçeklik de budur. Hizbullah'ın savaşa dâhil olması İran'ın da dâhil olmasının önünü açabilir.

İSRAİL'İN GELİŞTİREBİLECEĞİ OLASI ASKERİ VE SİYASİ HAMLELER
İşgalci siyonist İsrail devleti, Filistin'in Aksa Tufanı operasyonu karşısında hazırlıksız yakalandı ve büyük bir şok yaşadı. Filistin'de, Ortadoğu'da ve dünyanın birçok yerinde çok güçlü bir moral değer yaratıldı. Yapılamaz denilen yapıldı, yenilemez denilen yenildi. Emperyalistler ve işbirlikçileri bu direnişi yenilgiye uğratmak için psikolojik ve askeri savaş dâhil her şeyi yapmaktadırlar. Ama Aksa Tufanı'nın askeri başarısı ve bunun ortaya çıkarttığı siyasi güç ve olanaklar, işgalcilere büyük bir şok ve kâbus yaşattığı için amaçlarına ulaşamıyorlar. Bu kâbusu henüz atlatmış değiller. Filistin direnişi askeri ve moral üstünlüğü, inisiyatifi ele geçirmiş durumdadır. İster taktik deyin ister stratejik, İsrail siyonizmi tarihindeki en büyük yenilgisini yaşamaktadır. Böylesine büyük bir yenilgi yaşamalarına neden olan durumu tersine çevirmek onlar için hiç kolay değil ve olmayacak. Bu yüzden Gazze'ye girmekte tereddüt ediyorlar. Yeni bir sürpriz ve daha ağır bir yenilgi yaşamaktan korkuyorlar.

Gazze'yi; ayrım gözetmeksizin yirmi dört saat bombalayıp her türlü insanlık suçu işleyerek savaşın ilk haftasında 500'ü kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık üç bin Filistinli katledildi. Son hastane saldırısında bu sayı katlanmış durumdadır. Siyonist İsrail intikamcı ve kuralsız savaşı kitlesel soykırım boyutlarına varmış bulunuyor. Siyonist İsrail devamında eğer yapabilirse, iki stratejik hedefe ulaşmak isteyecektir. Birincisi; direnişe öncülük eden Hamas, İslami cihat başta olmak üzere direnişteki bütün örgütlerin önderliklerini ve komuta yapılarını örgüt ve savaş kapasitelerini yok etmek, iradelerini kırmak; ikincisi ise Gazze'yi bütünüyle işgal etmek. Böylece bir daha benzer bir yenilgi almamak ve kendilerine karşı direniş geleneğini kalıcı olarak sonlandırmak. Bunu başarıp başaramayacaklarını, direniş ve direnişin etrafında oluşacak dayanışma belirleyecektir.

İşgalci, soykırımcı, faşist aklın Filistin'de ve Kürdistan'da nasıl çalıştığını, nasıl hareket ettiğini biliyoruz. Keza yaptıkları yapabileceklerinin de göstergesidir. Batı Şeria'ya baktığımızda bunu görebiliriz. Neredeyse mahallelere kadar bölünmüş, toprak bütünlüğü ortadan kaldırılmış, yerleşim aralarına kontrol noktaları konulmuş, Filistin halkı kendi topraklarında seyahat edemez hale getirilmiştir. Şimdi bunun aynısını Gazze'de yapmak isteyeceklerdir. Eğer işgalci siyonist İsrail devleti birinci stratejik hedefini gerçekleştiremezse, bu ikinci planı uygulamaya çalışacaktır.

Diğer yapmaya çalışacağı şey ise Gazze'nin İsrail dışında tek sınırı olan Mısır'la bağlantısını koparmak ve bu hattı da kendi denetimine almak. Bunun için, BM aracılığı ile bu sınırı işgal etmek ve tampon bölge oluşturmak. Gazzelilerin Mısır'ın ambargolarına rağmen kısmen soluklanabildikleri tek yeri de kapatmak. Gazze'nin uzun bir süre bombalanması ve insansızlaştırılarak direnişin kırılması.

Bir başka olası gelişme ise el Kassam ve Kudüs Tugaylarının esir aldığı İsrailli esirlere karşılık Filistinli tutsakların serbest bırakılması olabilir. Ama gelişmelerin çapı esir takasının eskisi gibi olamayacağını gösteriyor.

Şunu tekrar hatırlatmakta fayda var: Bunlar işgalci faşist siyonist İsrail devletinin yapmak istediği ve yapmaya çalışacağı planlardır. Bunların ne kadarını yapıp yapamayacağını direnişin gelişim seyri gösterecek ve belirleyecektir.

FİLİSTİN'DE İSRAİL KÜRDİSTAN'DA TÜRKİYE
Filistin'de soykırımcı İsrail'in yaptıklarının benzerini sömürgeci faşist Türk burjuva devleti Kürdistan'da yapıyor. Düşünüş tarzları, soykırım politikaları, işgalcilikleri, barbarlıkları ne kadar da çok birbirlerine benziyor. Örneğin işgalci faşist Türk burjuva devleti ve onun faşist şefi Erdoğan'ın soykırımcı, katliamcı ordusu Kürdistan'da gerillaya ve Kürt halkına karşı her türlü vahşeti uygulamıyor mu? Kimyasal da dâhil her türlü silahı kullanmıyor mu? İşgalci soykırımcı Türk bujuva devleti, Rojava'da işgal ve katliam yapmakta, devrimcilere ve komünistlere karşı suikastlar düzenlemekte, köyleri şehirleri bombalayarak yakıp yıkmakta, Rojava'da alt yapıyı imha etmektedir. Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Efrîn'de, Serêkaniyê'de, Haftanin'de, Metîna'da, Garê'de yapılanların Gazze'de yapılanlardan ne farkı var? Hatta daha da fazlasını yaptı, yapıyor.

İkiyüzlülükte sınır yok, alçaklıkta, soysuzlukta, yalanda-dolanda, sınır yok. Rojava'da, Kürdistan'ın her parçasında direnişçileri, "gerillayı tünellere hendeklere gömeceğiz" diyen bu soykırımcı katliamcılar ve onların borazanları, onların en rezil soytarıları en aşağılık insan müsveddeleri şimdi de kalkmış Gazze'deki tünelleri övüyor ve bu tünellerde ortaya çıkabilecek başarılı direnişlerden bahsediyor. Hızını alamayan bazı soysuzlar bu tünellerin Vietnam'da da zafer getirdiğini söylüyor. Ama sıra Kürt'ün tüneline gelince, iş değişiyor, onlar tünellerde gömülmeyi hak ediyor!

Filistin halkı; emperyalistlere, onların barbar diktatörlüklerine, katliamcı ve soykırımcı politikalarına, askeri ve teknik üstünlüklerine rağmen ezilen halkların direnebileceğini ve hatta düşmanlarına yenilgi yaşatabileceğini gösterdi tüm dünyaya. Beyinlere bir ur gibi sirayet eden ve güçlünün karşısında secdeye yatanlara da darbe vurdu. Ama bir de umudu diri olan ve dövüşen ezilenlerin inancını tazeledi ve güçlendirdi.

Her şeyi çıkarlar ve buna dayalı savaşlar belirliyor, belirlemeye devam edecek. Dönem böyle bir dönem. Bu bakımdan, ezilenlerin işgalcilere, soykırımcılara, sömürgecilere ve tüm diktatörlere karşı her türlü araçla direnişi haklı, meşru ve gereklidir. Direnmeden ve bunun ağır bedelleri ödenmeden özgürlük elde etmek mümkün değildir. Filistin davası dünya ezilenlerinin ortak davasıdır. Tüm küresel direnişlerde ve isyanlarda bir intifada bayrağı gibi dalgalanan Filistinlilerin kefiyesi ve bayrağı bu devrimci hakikatin sembolüdür. Şimdi, emperyalizm ve siyonizme karşı ezilenlerin tüm dünyada ayağa kalkma "an"ıdır. Türkiye, Kürdistan ve bölge ezilenleri hep bir ağızdan intifada diyerek Filistin direnişiyle bütünleşmelidir. Emekçi solumuz tüm gücünü ve cüretini kuşanarak siyonist İsrai'in hayasız ve pervasız soykırım katliamlarına karşı sokakları, meydanları fiili meşru mücadele eylemleriyle sarsmak için harekete geçmelidir. Filistinli kardeşlerimize karşı sürdürülen siyonist soykırımı durdurma görevi omuzlarımızdadır. Siyonist işbirlikçisi politik islamcı faşist şeflik rejiminin Kürdistan'daki işgalci savaşını da gören ve kapsayan eylemlerle sömürgecilere karşı mücadeleyi yükseltelim.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 18 Ekim tarihli 138. sayılı başyazısı.