4 Aralık 2024 Çarşamba

Gürbüz: Sosyalist ve yurtsever gazeteciler olarak 'tehlikeli' görülüyoruz

5 buçuk aylık tutsaklığın ardından tahliye edilen editörümüz Nadiye Gürbüz, tutuklanmasını ve hapishane koşullarını değerlendirerek, "Bu sistemin değişmediği her durumda, faşizmin, kapitalist sistemin saldırılarının devam edeceğini çok net olarak biliyoruz ve mücadelemizi de bu eksen üzerinde kuruyoruz. O yüzden de biz daha tehlikeli bir kulvar olarak görülüyoruz, bizim adımız daha az zikrediliyor. Öncelikle bundan çıkılması gerekiyor" ifadelerini kullandı.

Editörümüz Nadiye Gürbüz, 14 Mayıs seçimlerinin ön günlerinde ve 1 Mayıs'ın hemen öncesinde evine düzenlenen polis baskınıyla gözaltına alınarak tutuklanmıştı. 12 Ekim'de tahliye edilen Gürbüz, tutuklanma gerekçelerini, hapishane koşullarını ve hem içeride, hem de dışarıda artan baskılara karşı nasıl bir mücadele hattı izlenmesi gerektiğini ETHA'ya değerlendirdi.

İlk olarak tutuklanma sürecinizi ve tutuklanma gerekçelerinizi bize anlatabilir misiniz?
Seçimlere çok kısa bir süre kala tutuklandık. 30 Nisan sabahı evimiz polisler tarafından basıldı ve 4 günlük gözaltının ardından adliyeye çıkartıldığımızda da tutuklandık. Aslında tutuklanma gerekçemizin daha önce tutuklanan çok sayıda gazeteci arkadaşımızdan hiçbir farkı yok. Kısa bir süre önce Mezopotamya Ajansı'na yine bir operasyon yapılmıştı, yanılmıyorsam biz adliyedeyken ya da gözaltı sürecindeyken iki arkadaşımız da tutuklandı. Ondan önce de çok sayıda gazeteci arkadaşımız tutuklandı.

DEVLETİN SÜRDÜRDÜĞÜ KONSEPT TELEVİZYON VE RADYO KANALLARININ GASPIYLA BAŞLADI
Tutuklanma gerekçelerimin en temellerinden bir tanesi Etkin Haber Ajansı'nda yaptığımız haberler. Devletin özellikle belli bir dönemdir sürdürdüğü bir konsept var. Bu ilk olarak bütün gazetelerin, televizyon ve radyo kanallarının gasp edilmesiyle başladı. Herhangi bir muhalif sesin oluşmasını engelleme amaçlı bir operasyon süreci yaşadık 2016 darbe girişimi sürecinde. Öncesinde de devlet zaten büyük oranda pek çok medya kanalını kendi hegemonyası altına almıştı, çok sınırlı sayıda bir muhalif ses vardı. Bunlar içerisinde de özellikle sosyalist ve yurtsever basın çok temel bir yerde duruyor.

Radyo ve televizyon kanallarının gasp edilmesinin ardından hem bize, hem yurtsever basına yönelik çok sayıda polis operasyonları yapıldı ve tutuklamalar yaşandı. Bütün bunların nedeni aslında, devletin sürekli gündeme getirdiği kendi bekalarını devam ettirebilmek için, şu anki egemen güçlerin iktidarlarını koruyabilmeleri için bütün muhalif sesleri susturmayı amaçlıyorlardı.

İŞÇİLERİN, KÜRT HALKININ, KADINLARIN HABERİNİ YAPMAMIZ RAHATSIZLIĞA SEBEP OLDU
Hem seçim sürecinde hem ondan önceki süreçte özellikle işçilere yönelik çok büyük hak gaspları vardı, bu süreçte biz bu işçilerin sesini haber ajansımızdan duyurduk. Rojava'ya yönelik çok büyük bir saldırganlık vardı, Kürt halkına yönelik çok büyük bir saldırganlık ve katliamlar yaşanıyordu bütün bunların hepsini biz haber ajansımızda haberleştiriyorduk. Yine kadınlara yönelik; İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması, nafaka hakkının gasp edilmesi tartışmaları, kadına yönelik şiddetin, kadın katliamlarının artması, bütün bunlara ilişkin en temel haberleri yapan ajanslardan biriyiz biz.

Bir de seçim süreciydi, seçim sürecinde iki bloğun dışında üçüncü bir perspektifin oluşturulması bakımından çok temel bir noktada duruyordu haber ajansımız. Bütün bunlardan duyulan bir rahatsızlığın sonucu; hem savcılıktaki sorularda hem de hakimlikteki sorularda bunlar en temel noktalardan birisiydi.

DEVLET DEVRİMCİLERİN MÜCADELESİNİ GÖRÜNMEZ KILMA ÇABASI İÇİNDE
Bir diğeri de ölümsüzlerimize sahip çıkmamız. Bu yılın başında yaşadığımız, hem yeğenimin hem eşimin yaşamını yitirdiği Rojava'daki SİHA saldırısından sonra insanların bizim yanımızda olması, onları anmamız, onların adını zikretmemiz çok büyük bir rahatsızlık oluşturmuştu devlette. Aslında uzunca bir süredir bu saldırı sürüyor. Bu ülkedeki devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin mücadelesini görünmez kılma çabası içerisinde devlet ve bunun görünürlüğünü hem çalıştığım haber ajansından sağlamamız hem de kişisel olarak benim bu görünürlüğü sağlamak için sarf ettiğim çabalar da devletin özel hedefi haline gelmemizi sağlayan bir unsur oldu. Tutuklanmamın temel nedenleri bunlar.

ETKİN HABER AJANSI HİÇBİR ZAMAN SUSMADI
Beklediğim bir şeydi çünkü çok sayıda gazeteci arkadaşımız bu süreçte tutuklandı. Çeşitli farklılıklar arz etse bile hemen hemen hepsi de benzer gerekçelerle tutuklandı. Ki seçim sürecine giderken, tam da 1 Mayıs'ın öncesiydi. Mümkün olduğunca devletin saldırılarının, katliamlarının, işlediği suçların görünmez kılma çabası içerisindelerdi ama biz nasıl ki bizden öncekilerin ardılıysak bizden sonra bizim ardılımız olan yoldaşlarımız vardı. Ve Etkin Haber Ajansı hiçbir zaman susmadı, kapanmadı. Aynı haberleri yapmaya devam etti, genç yoldaşlarımız bunu sürdürdüler. Bu bakımdan da çok gururluyum. Onlara da çok büyük bir teşekkür borçluyum.

Hem bir gazeteci hem de bir kadın siyasi tutsak olarak hapishanede kaldığınız süre boyunca yaşadığınız sorunlar ve içeriye dair gözlemleriniz neler oldu?
İlk kez tecrit hapishanesinde kalıyorum. Daha önce 3 kere tutuklanmıştım, hepsinde de koğuş tipi hapishanelerde kalmıştım. 3 kişilik tecrit hücrelerinin olduğu ve tecridin sadece 3 kişilik hücrelerle de sınırlı olmadığı bir hapishane burası; Marmara Kapalı Hapishanesi.

TECRİDİ ANLAMAK İÇİN YAŞAMAK GEREKİYORMUŞ
Ben şimdiye kadar çok sayıda hapishane haberi yaptım, özellikle bu tel kafeslerin ilk kurulmaya başlandığı süreçte pek çok hapishanede yaşananları haberleştirdim. Yine bu hapishanelerdeki hücrelere kameraların kurulmasına ilişkin çok sayıda haber yaptım. Ama gördüğüm şu oldu: biz yeterince anlamamışız ve yeterince anlatamamışız, yaşamak gerekiyormuş.

Marmara Kapalı Hapishanesi'nde havalandırmanın üstü tel bir kafesle kapalı, incecik teller, çok küçük boşlukların olduğu bir tel kafes ve hiçbir boşluk olmayacak bir şekilde bir kapatma sistemiyle kurulmuş. Zaten havalandırmalar oldukça küçük, çok sınırlı bir alanı görüyorsunuz. O tel kafesler görüş alanınızı iyice daraltıyor.

KAMERA NEDENİYLE HİÇBİR MAHREMİYETİNİZ YOK
Kamera çok temel bir sorun. Kamera havalandırmada ama kameranın görmediği hiçbir nokta neredeyse yok. Hiçbir mahrem alanınız yok; banyo, tuvalet zaten bir arada ve orası dahil, yattığınız alan dahil her yeri kamera bütün detaylarıyla görüyor ve çekim yapabiliyor. Ayrıca ses de alıyor bu kameralar. En basitinden duş aldınız, normalde o camdan içeriyi görebiliyor kamera. Sadece banyo alanında o pencereyi bir şeyle örtmenize izin veriyorlar, onun dışında herhangi bir yeri pencerelerde kapatmanıza izin vermiyorlar. Kapattığınızda da gelip söküyorlar. Yattığınız alanda üstünüzü değiştirmeniz mümkün değil, kamera tamamen sizi görüyor. Tek üstünüzü değişebileceğiniz alan o banyonun olduğu alan. 24 saatinizi orada geçiriyorsunuz ve her anınız o kamerayla denetleniyor, çekim yapılıyor ve ses kaydı alınıyor. Kamera gerçekten hapishanelerde en temel problemlerden bir tanesi ve devlet tutsaklar üzerinde büyük bir hakimiyet kurmanın aracı haline getirmiş durumda.

KEYFİ SORUŞTURMALAR VE HÜCRE CEZALARI
Çok sık soruşturmalar oluyor. Ben 5 buçuk ay gibi kısa bir süre kaldım ve 4 soruşturma geçirdik. Bunlardan bir tanesi Suruç Katliamında 33 düş yolcusunu anmak için attığımız sloganlar. Dışarıda olduğumuz zamanlarda zaten sokak eylemlerine katılıyorduk, orada sadece Suruç'ta yaşamını yitirenleri anmak için attığımız sloganlardan dolayı soruşturma geçirdik ve iletişim hakkımızın gasp edilmesi söz konusu oldu. Yine polisin bir arkadaşımızla kendi rızası dışında hapishanede görüşme yapmak istemesi nedeniyle attığımız sloganlardan dolayı soruşturma geçirdik. Şöyle söyleyebilirim, neredeyse her ay 1 soruşturma, bazen 2 soruşturma biçiminde. O yüzden çok sık telefon hakkınız, mektup hakkınız, görüş hakkınız gasp ediliyor ve sonrasında da hücre cezaları veriliyor. Mesela uzun süredir orada bulunan tutsakların sık sık hücrelere götürülerek hücre cezasıyla karşı karşıya kaldığına tanıklık ettik.

Tecridin sadece bulunduğumuz hücreyle sınırlı olmadığını söyledim. Mesela; zaten çok sınırlı hücre dışına çıkıyorsunuz, o çıktığınız zamanlarda da herhangi biriyle selamlaşmanız dahi çok büyük bir krize sebebiyet veriyor. Bir temastan bahsetmiyorum, sadece "Merhaba nasılsın", "İyiyim sen nasılsın" biçimindeki bir diyalog dahi soruşturma konusu yapılabiliyor.

DEVLET YASA DIŞI YÖNTEMLERLE İNSANLARA İTİRAFÇILIK DAYATIYOR
Diğer pek çok hapishanede de bir süredir yaşadığımız temel bir sorun, az önce değindim, biraz detaylandırmak istiyorum bu konuyu çünkü önemli olduğunu düşünüyorum. Marmara Kapalı Hapishanesi'nde benimle birlikte tutuklanan Kalender Polat hücresinden avukat görüşü olduğu söylenerek çıkartıldı ve baş gardiyanın gözetiminde iki polisle, devletin görevlendirdiği kişilerle görüştürülmek istendi. Buna yoldaşımızın yanıtı tabii ki bu görüşmeyi reddetmek biçiminde oldu. Daha sonrasında şunu öğrendim, bu hapishanede sıklıkla yapılıyormuş böyle bir şey. Polis yasa dışı bir biçimde, hapishane idaresinin de bu yasa dışılığa alet olarak tutsaklara yönelik böyle bir saldırının daha öncesinde de sıklıkla yaşandığını öğrenmiş oldum. Bu başkaca hapishanelerde de yaşanıyor, daha önce de bunların haberlerini biz çokça yapmıştık. Bu şu anlama geliyor: devlet insanlar üzerinde başka insanlar hakkında yalan beyanlarda bulunmalarını sağlayacak, insanların kendi ideolojilerinden uzaklaşmalarına vesile olabilecek bir baskı ve şiddet uygulayarak, yasa dışı yöntemlerle bunu yaptığına tanık olmuş oldum.

HASTA TUTSAKLARIN TEDAVİLERİ ÜSTÜNKÖRÜ YAPILIYOR
Bir sürü sorun var aslında. Yemekler çok az, çok kötü. İnsanların beslenmelerini sağlayacak bir düzeyde yemeğe maalesef ulaşılamıyor bu hapishanede. Çıplak arama işkencesi uygulanıyor özellikle hapishaneye girişte ve bunu reddedenlere yönelik bir baskı, bunun sonucu bir soruşturma ve ceza sistemi uygulanması. Tekli ringlerin dayatılması tutsaklara, tedavi olanağı çok sınırlı. Bunu hasta tutsaklarla ilgili yaptığımız pek çok haberde dile getirmiştik, burada da benzer bir durum var. O kadar üstünkörü ki, revire çıkartılıyorsunuz, o da belli aralıklarla ve revirdeki herhangi bir uzmanlığı olmayan doktorların sadece süreci geçiştirmeye yönelik tedaviler uyguladığını biliyoruz. Hastane sevkleri çok sınırlı düzeyde yapılıyor ve yapıldığında da gardiyanın, jandarmanın muayene olduğunuz alanı terk etmemesi, kelepçenin bazen çıkartılmaması ve benzeri uygulamalarla da bu tedavi hakkı da belli ölçülerde engellenmiş oluyor.

ÇOK FAZLA HİJYEN PROBLEMİ VAR
Çok sağlıksız bir hapishane, ben hayatımda görmediğim böcek türlerini gördüm bu hapishanede. Çok fazla hijyen problemi var. Bunlar çok basit şeylermiş gibi gelebilir insanlara ama ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan insanlar var o hapishanede ya da müebbet hapis cezası ya da 15-20 yıl hapis cezası alan insanlar var. Bu kadar uzun erimli zamanlarını bu hapishanede geçiriyor bu insanlar ve doğal olarak bunlar ciddi sağlık problemlerine, kalıcı sağlık problemlerine vesile olan bir şey.

KEYFİ SEBEPLERLE GÖRÜŞÇÜ HAKKI GASP EDİLİYOR
Marmara Kapalı Hapishanesindeki en temel sorunlardan birisi arkadaş görüşçü hakkının gasp edilmesi. Yani bir kişiyi görüşçü olarak yazıyorsunuz ve o kadar kısa süre içerisinde ret cevabı geliyor ki. Çok keyfi hatta haklarında hiçbir soruşturma olmayan, herhangi bir gözaltısı bile olmayan insanlarla ilgili bile ret yanıtları çok hızlı geliyor ve böylece sizin 3 arkadaş görüşçüsü hakkınız gasp edilmiş oluyor. Gerekçe tam bir matbu yanıtla sunuluyor, kişiye özel bir inceleme yapılmadığı o kadar belirgin ki. Keyfilik burada çok net bir biçimde anlaşılıyor. Hücreden adımınızı attığınız anda üst aramanız yapılıyor, telefon görüşmesine gidiyorsunuz hiç kimseyle bir temasınız yok, geri geliyorsunuz yeniden üst aramanız yapılıyor. Ya da avukat görüşüne çıkıyorsunuz avukat görüşünden çıkar çıkmaz bir üst araması yapılıyor hücrenin önüne geliyorsunuz tekrar üst araması yapılıyor.

HER ŞEY BİR MÜCADELENİN KONUSU HALİNE GELİYOR
Bunlar tutsaklar üzerinde bir hakimiyet kurma amaçlı uygulamalar ve kamerasıyla, üst aramasıyla, hakkınızda açılan soruşturmalarla sürekli bir denetim, baskı ortamındasınız. Sık sık hücre aramaları yapılıyor, baskın hücre aramaları da yapılıyor ve bu hücre aramalarında size kurumun verdiği kitapları bile incelemeye kalkıyorlar. İncelediğinde bir şey göreceğinden değil bu da bir denetim baskı aracı olarak kullanılıyor. Zaten kitap sınırlaması var yani 10 kitaptan fazlasını alamıyorsunuz. Kitaplarınızı çıkarırken bile tek tek çıkartmanıza izin verilmiyor mesela belli bir sayıda çıkartmadığınızda yeni kitap alamıyorsunuz. Kendi yasalarında tanımladıkları sohbet hakkı hiçbir şekilde uygulanmıyor. Sadece spora çıkabiliyorsunuz diğer tutsaklarla, o da sınırlı, en fazla üç hücreyle ki bazen üç hücreyle çıkmanıza bile izin verilmediği zamanlar oluyor. Bunu da hapishane idaresi belirliyor yani siz kimlerle spora çıkabileceğinizi belirleyemiyorsunuz. Bu bile bir mücadele haline geliyor.

Biz ilk tutuklandığımızda bizi koydukları koridor siyasi tutsakların olduğu bir koridor değildi, daha çok itirafçıların bulunduğu bir koridordu. Biz o koridorda kalmak istemedik ve oradan kendi arkadaşlarımızın olduğu koridora geçmek istedik. Her gün dilekçe yazmamıza rağmen bu talebimiz kabul edilmedi ve ancak bir eylem yaparak bu talebimizi kabul ettirebildik.

BÜTÜN KOŞULLAR ERKEKLERE GÖRE DÜZENLENMİŞ
Burası bir erkek hapishanesi ve çok az sayıda kadın tutsak var. Biz iki koridordaydık ama bizim dışımızda da birkaç farklı koridorda kadınlar var, onların sayısı da çok az. Bir erkek hapishanesi ve bütün koşulları erkeklere göre düzenlenmiş. Kantinde bile kadınlarla ilgili alabileceğiniz, ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz şeyler o kadar sınırlı ki. Erkeklere göre planlandığı için bütün bunların hepsine ulaşamıyorsunuz. Doğal olarak kadınların oradaki sorunları çok daha fazla. Sonuçta kadınların ped ihtiyaçları var ve bu ped ihtiyaçlarının devletin karşılaması gerekiyor, buna ilişkin çok sayıda dilekçe yazmamıza rağmen hiçbir şekilde karşılanmadı. Tampon almak istedik dış kantinden, bu da alınmadı ve müdürün özel kararı olduğu söylendi.

Hapishanede kütüphaneden yararlanabileceğiniz kitaplar var ama onda da bir sınır var; haftada iki kitaptan fazlasını alamıyorsunuz. Her şeyde bir sınırlama söz konusu ve tutsakların bu biçimiyle kendilerinin sürekli denetim altında tutulduğunu hissetmeleri sağlanmak isteniyor. Bütün bunlara rağmen çok büyük dostluklar kurabiliyorsunuz.

HER ŞEYE RAĞMEN BÜYÜK DOSTLUKLAR KURABİLİYORSUNUZ
Mesela insanları sesinden tanıyorsunuz. İlk zamanlarda ses çok rahatsız edici bir şey, ses, eko, gürültü çok fazla çünkü ve algılayamıyorsunuz ses nereden geliyor, kim konuşuyor, ne söylüyor ama bir süre sonra adapte oluyorsunuz ve insanları artık sesinden tanımaya başlıyorsunuz. Pek çok insanın yüzünü görmemişizdir, hiç karşılaşmamışızdır ama sesini duyduğumuzda tanırız mesela. Farklı biçimlerde tutsaklar bu tecridi kırmanın yöntemlerini bulabiliyorlar çünkü insan sosyal bir varlık ve 3 kişiyle sosyalleşmenin de bir sınırı olduğunu devlet çok iyi biliyor. İnsanların birbiriyle iletişim kurmalarının bütün kanallarını kapattıklarını zannediyor olabilirler ama devrimcilerin tek başlarına bile olsalar kendilerini üretebilme, var edebilme, değiştirebilme, dönüştürebilme ve etraflarıyla bir biçimiyle bunu oluşturabilme gibi bir özelliği var. Ben bunu bu hapishanede gerçekten deneyimlemiş oldum. Herkes bir biçimiyle birbiriyle bir dayanışma içerisinde. O kadar sınırlı olanak içerisinde birbirinin ihtiyaçlarını karşılamak için büyük bir çaba harcıyor ve bunu gerçekten başarıyorlar. Çok şey öğrendim orada daha önceki hapishane deneyimlerinden farklı olarak. Uzun süre orada bulunan tutsakların da bu konuda çok şey öğrettiklerini söyleyebilirim.

KENDİ ÇALIŞTIĞIM GAZETEYE ERİŞEMEDİM
Daha sıralayabileceğim çok şey var. Ben hem Etkin Haber Ajansı'nda çalışıyorum hem Atılım gazetesinde çalışıyorum. Tutsaklığım süresince kendi çalıştığım gazeteye ulaşamadım çünkü Atılım gazetesini hapishane almıyor. Bununla da sınırlı değil, normalde dergilerle ilgili herhangi bir yasaklama olmamasına rağmen, abonelik işlemiyle dergilere ulaşma imkanımız var çünkü benim çalıştığım yayınevinin çıkarttığı dergiler var; bunların da hiçbirine ulaşamadım. Çünkü hapishane keyfi bir biçimde abonelik işlemi yapmıyor. Günlük alabildiğiniz gazete ve günlük izleyebildiğiniz sınırlı sayıdaki televizyon kanalındaki haberler dışında hiçbir iletişim kanalınız yok. Ancak görüşçülerinizin sizinle paylaşabildiği ne varsa, ki o da sürekli denetim altında.

GÖZÜNÜZÜ, KULAĞINIZI HAPİSHANELERDEN AYIRMAYIN
Bunlarla ilgili çok fazla şey yaptık aslında orada, ben de elimden geldiğince orada yaşananları haberleştirerek Etkin Haber Ajansı'ndan sizlerle paylaşmaya çalıştım. Son olarak Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na bağlı bir alt komisyon var hapishanelerle ilgili; ona toplu olarak bir mektup yazdık bu yaşanan sorunlara ve hapishanede bir inceleme yapmalarına ilişkin. Daha mektubun ulaşıp ulaşmadığından bilgi sahibi değiliz ama insan hakları örgütlerinin, ailelerimizin, yoldaşlarımızın, Meclis'te bu konuda çalışma yapan ya da Meclis dışındaki çeşitli kitle örgütlerinin de hapishanelerden gözünü, kulağını hiçbir şekilde ayırmaması gerektiğini söyleyebilirim.

SOSYALİST VE YURTSEVER GAZETECİLER OLARAK 'TEHLİKELİ' GÖRÜLÜYORUZ

Artan tutuklama saldırılarına ve ağırlaşan hapishane koşullarına, tecride karşı nasıl bir mücadele hattı izlenmeli?
Hapishanelerde çok sayıda gazeteci var. Benim tutuklu olduğum dönemde de tutuklanan gazeteciler oldu. Ama maalesef bu ülkenin şöyle bir gerçeği de var: hep en popüler olan gündem haline getiriliyor. Çıktıktan sonra Mezopotamya Ajansı'ndan Sedat'ın bir demecine denk geldim. Orada bir serzenişte bulunuyor, çok haklı bir serzeniş. O popüler isimlerin görünür kılındığı ama kendilerinin görünmez kılındığına ilişkin bir eleştirisi var, bu bir gerçek. Bu, bugüne ait bir gerçek de değil aslında, geçtiğimiz dönemlerde de benzer şeylerle karşılaştık. Bu ülkede en fazla devletin saldırısına uğrayan sosyalist ve yurtsever gazeteciler, en fazla tutuklanan, en fazla baskı altında olan onlar ama onlar mümkün olduğunca az gündem yapılmaya çalışılıyor. Çünkü biz biraz tehlikeli bir kulvar olarak görülüyoruz; bu ülkedeki değişimi, var olan sistem içerisinde aramadığımız için. Bu sistemin değişmediği her durumda, faşizmin, kapitalist sistemin saldırılarının devam edeceğini çok net olarak biliyoruz ve mücadelemizi de bu eksen üzerinde kuruyoruz. O yüzden de biz daha tehlikeli bir kulvar olarak görülüyoruz, bizim adımız daha az zikrediliyor. Öncelikle bundan çıkılması gerekiyor. Hem gazeteci örgütlerinin bundan çıkması gerekiyor, hem de diğer kitle örgütlerinin bundan çıkması gerekiyor.

HAPİSHANEDEKİ SORUNLAR ERTELENEBİLECEK SORUNLAR DEĞİL
Çeşitli kitle örgütleri hapishanelerde yaşanan, özellikle hasta tutsaklar üzerinden yaşanan sorunları çok sıklıkla gündemleştiriyorlar. Bu önemli bir yerde duruyor ancak yapılanların sınırı ve yapılanların bir rutine binmesinin bu devlet bakımından çok özel bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Daha etkili yöntemler geliştirilmesine ihtiyaç var. Bu tabii ki mücadelenin dinamiklerinden bağımsız değil, devrimcilerin, sosyalistlerin, Kürt özgürlük mücadelesinin dinamiklerinden bağımsız değil. Tek başına kitle örgütlerinin de yapabileceklerinin sınırı olduğunu bilerek söylüyorum bunları ancak hapishanelerdeki sorunlar gerçekten öyle ötelenebilecek, ertelenebilecek sorunlar değil.

Bir kere yargı sistemi, kendi oluşturdukları o burjuva hukukunu bile uygulamadıkları bir düzen üzerine oturmuş durumda. Mesela benim tutuklama sevk evrağımda olasılıklar üzerinden tutuklamaya sevk ediyor. Savcı örgüt üyesi olabilir diyor, mahkeme de o olasılık üzerinden tutuklama kararı veriyor. Bütün bunların değişime uğramasının tek bir yolu var: gerçekten bu ülkedeki ezilen halkların bir araya gelmesini ve bu mücadele içerisinde daha etkili olarak konumlanmasını sağlayacak araçları yaratmak.

GÜÇLERİMİZİ BİRLEŞTİRMEYE İHTİYACIMIZ VAR
Kitle örgütlerine de şunu söyleyebilirim; kendi kabuklarından sıyrılmaları lazım. Devrimcilerden, Kürtlerden, sosyalistlerden uzaklaştıkları her durumda bu mücadelenin sınırının olacağını herkesin bilmesi gerekiyor. Bu mücadele dinamiklerinin yan yana getirilmediği her koşulda sayımız daha az olacak. Sınırlı sayıda insanla yaptığımız her eylem, etkinliğin de görünürlüğünün ve devlet üzerinde baskısının dar olduğunu görmemiz gerekiyor. Güçlerimizi birleştirmeye, ortak mücadele zeminlerini arttırmaya daha fazla ihtiyacımız var. Ancak bu biçimiyle hem devlet üzerinde bir baskı oluşturabiliriz, hem de ezilen halklar üzerinde; işçiler, emekçiler, kadınlar üzerinde bir güven oluşturabiliriz diye düşünüyorum.

DAYANIŞMAYI ÖRGÜTLEMEKTEN VAZGEÇMEYELİM

Eklemek istedikleriniz?
Tutuklu olduğum süreçte çok sayıda arkadaşımın da yanımızda olduğunu biliyorum. Çok sayıda mektup aldık. Dayanışma duygularını ileten hem ailelerimiz, hem yoldaşlarımız, dostlarımız oldu. Bu hapishanede çok önemli bir şey. Ben de dışarıdayken öyle çok fazla mektup yazan bir insan değildim; bu durumu kendimde de değiştirmek için özel bir çabaya ihtiyacım var. Hapishanelerde mektup almak, o dayanışmayı örgütlemek çok önemli bir yerde duruyor. Dışarıda hapishanedeki insanlarla ilgili söz söylenmesi çok büyük bir enerji yaratıyor insanlar üzerinde. Bundan vazgeçmeyelim ve bu süreçte de dayanışma içerisinde olan tüm dostlarıma, yoldaşlarıma, arkadaşlarıma teşekkür ederim.