Güven: Şiddete karşı özsavunmamızla kendimizi savunacağız
ESP eski Genel Başkan Yardımcısı Fethiye Ok, devletin özel olarak saldırı hedefine koyduğu Leyla Güven ile rehin tutulduğu Elazığ Kadın Kapalı Hapishanesi'nde röportaj yaptı. Güven, kadınların ulusal birlik mücadelesinde oynayacağı role dikkat çekti. Tüm kadınların 8 Mart'ını kutlayan Güven "Özsavunmamızı geliştirerek her türlü şiddete karşı kendimizi savunacağız" diye konuştu.
HDP Hakkari Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Leyla Güven önce milletvekilliği düşürüldü ardından hakkında 22 yıl 3 ay hapis cezası verilerek 22 Aralık 2020 tarihinde tutuklandı. Önce Diyarbakır Hapishanesi'ne ardından Elazığ Kadın Kapalı Hapishanesi'ne götürüldü.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) eski Genel Başkan Yardımcısı Fethiye Ok, aynı koğuşta kaldığı Leyla Güven ile ETHA için röportaj yaptı. Kadınlara yönelik devletin yoğunlaşan saldırısı, açlık grevleri, ulusal birlik ve kadınların oynadığı rol ve 8 Mart'a ilişkin röportajda Güven, tüm kadınların 8 Mart'ını kutlarken "Özsavunmamızı geliştirerek her türlü şiddete karşı kendimizi savunacağız" dedi.
Fethiye Ok'un yaptığı röportajda Leyla Güven şunları söyledi.
'KÜRT KADINLARININ DİRENİŞİ KUŞAKTAN KUŞAĞA AKTARILACAK'
Hem ulusal hem kadın kimliğinizden dolayı daha önce de birçok kez tutuklandınız. Son tutuklanmanız daha özel bir saldırı içeriyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadınların özgürlük mücadelesine girdiğinde çeşitli engellemelerle karşılaşacaklarını biliyoruz. Bunlardan biri de cezaevleridir. Muktedir, kurduğu kapitalist sistemi teşhir ettiğimiz, biat etmediğimiz, geleceğinin tehlikede olduğunu gördüğü ve kadınlardan korktuğu için tutuklama yöntemine başvuruyor. Ancak bu yöntem biz devrimci kadınlar tarafından defalarca boşa çıkarılmıştır. 'Islah' etmek için tutukladığı bizler, burada da düşünmeye, üretmeye yani onların başına bela olmaya devam edeceğiz.
Kadınlar cephesinden zindanlar tarihine ilişkin iki örnek vermek istiyorum. Bunlardan biri Irak'ta Saddam diktatörlüğü tarafından idam edilen Leyla Qasım'dır. Saddam, Leyla'nın hücresine bizzat kendisi giderek "Pişman mısın" diye sorar ve devamında "Eğer evet dersen seni hemen serbest bırakacağım" der. Leyla Qasım ise şu cevabı verir, "Hiçbir şeyden pişman değilim. Benim idamım halkımın, gençliğin uyanışı olacaktır" der. İkinci örnek ise sevgili Sakine Cansız'dır. Sakine, 12 Eylül'ün ağır işkencelerine maruz kalmış, Amed zindan direnişinde sözü olan bir kadındır. İşkenceleriyle ünlü Esat Oktay'ın yüzüne tükürerek teslim olmayacağını göstermiştir. Dünyada ve Türkiye topraklarında onlarca böyle örnek vardır. Ama bu iki örnek sanırım kadınların direnişini ve direngenliğini özetliyor. Bu iki direngen Kürt kadınının direnişi de dilden dile, kuşaktan kuşağa aktarılacaktır. Dolayısıyla böyle bir gelenekten gelip tutuklanma karşısında 'bu da nereden çıktı' demek bizim tarzımız olmasa gerek.
'KADINLARIN DİRENİŞİNDEN KORKUYORLAR'
Kürt sorununun çözümünde güvenlikçi politikalar dışında politikası olmayanlar, bu konuya dair söz söyleyen herkesi siyasallaşmış yargı eliyle derdest etme yöntemini benimsemiştir.
AKP'nin 19 yıllık iktidarı döneminde kadına yönelik şiddetin her türünde artış yaşanmıştır. Vekilliklerin düşürülmesi ve tutuklanmasında, belediye eşbaşkanları ve belediye meclis üyelerinin tutuklanmasında en fazla kadınlara yer vermiştir.
Bu da bizim duruşumuzdan ve mücadele kararlılığımızdan çok korktuklarını gösteriyor. Haksız da değiller, biz kadınlar inandığımız dava uğruna her türlü bedeli göze aldık, alıyoruz. Dolayısıyla benim tutuklanmam da bu politikalardan bağımsız değil.
'KENDİ İRADEMLE AÇLIK GREVİNE BAŞLADIM'
Açlık grevi eyleminde bulunduğunuz süreçte kadın dayanışması nasıldı? Sizi en çok etkileyen olaylar nelerdir?
Dili, kimliği, varlığı inkâr edilen bir halkın temsilcisi olarak yürüttüğüm siyasi faaliyetlerimden dolayı tutuklu iken kendi öz irademle 7 Kasım 2018 tarihinde açlık grevini başlattım. Tek talebim, Kürt sorununda muhatap ve baş müzakereci olarak gördüğüm Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, ailesi ve avukatları ile görüştürülmesi barışın sağlanması idi. Ben bu tecridin Sayın Öcalan şahsında bütün cezaevlerine ve topluma uygulandığını düşünüyorum. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümüne dönük ilk adımın oradan atılması gerektiğini düşünüyorum.
200 günlük ölümcül yolculuğumda çok farklı ruh halleri yaşadım. Çok üzüldüğüm, çok sevindiğim birçok şey söyleyebilirim. Bunların bir kaçını paylaşacak olursam, yedi arkadaşın zindanlarda ve Avrupa'da yaşamına fedaice yürüyerek son vermesi, annemin vefatı ve tahliye olmam beni en çok üzen ve zorlayan gelişmeler oldu.
'LEYLA'YA SES VER ÇALIŞMASI BANA NEFES OLDU'
Bana en çok moral veren kadınlar ve kadın kurumları oldu. Kadın örgütlerinin, kadın yazar ve aydınların yaptıkları destek açıklamaları ve "Leyla ölmesin, Leyla'yı yaşatalım" kampanyasının kadınlar tarafından yürütülmesinde güçlü bir kadın dayanışması hissettim. Arjantin'den Nora anne, Filistin'den Leyla Halid, Amerika'dan Angela Davis ve daha birçok kadının ziyaretleri, mesajları olmuştu. Her bir "Leyla'ya ses ver" eylemi bana moral motivasyon ve nefes veriyordu.
'KÜRT KADINLARI ULUSAL BİRLİĞE ÖNCÜLÜK ETMELİ'
Yıllardır süren bir ulusal birlik çalışması var. Siz de süreci yakından bilen bir siyasetçisiniz. Neden birlik başarılamıyor? Dört parçadaki Kürt kadınları nasıl bir rol oynayabilir?
Kürt sorunu yüzyıllık bir sorundur. Kürtlerin ülkesini dört parçaya bölenlerin kimler olduğunu görmek gerekir. Ve bunların şimdi hangi saiklerle Ortadoğu'da bulunduğunu biliyoruz. Sayın Öcalan'ı uluslararası komplo ile tutuklayıp Türkiye'ye getiren güçler, bugün de ulusal birliğe engel olan güçlerdir.
Bizler bütün bu unsurlara rağmen, dört parçadaki Kürt kadınları olarak halkımızın özlem duyduğu ulusal birliğin sağlanması için öncülük rolümüzün farkındayız. Bütün engelleri kadın bakış açısı ile aşacağız. Bu konuda Bakûre Kürdistan'da başlayan bir çalışma var. Bu çalışmanın ulusal birliğin sağlanmasına vesile olacağına yürekten inanıyorum.
'HDP TEKÇİ, CİNSİYETÇİ SİSTEMLERİNE TEHDİT'
HDP Meclis'te en fazla kadın vekili olan parti. Şimdi HDP'nin kapatılması tartışmaları yapılıyor, siz ne söylemek istersiniz bu konuda?
Partimiz HDP, Türkiye siyasetinde ezber bozan bir partidir. Statükocular önce partinin politikalarını anlayamadılar. Anlamaya başladıklarında da engellemeye başladılar. HDP, demokrasi, ekoloji, emek, çok kültürlülük, inanç özgürlüğü, ana dil, farklılıklara rağmen beraber yürüyebilmeyi vb. gibi birçok ilkesi olan bir parti. Cinsiyet eşitliğini savunan ve uygulayan bir parti. HDP'nin bu ilkelerini kendi tekçi, milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi sistemlerine tehdit olarak görüyorlar.
'KADIN İRADESİ ERK ZİHNİYETE DERT OLDU'
Ayrıca HDP bir kadın partisidir. Kuruluşundan bugüne kadar karar mekanizmalarında kadın iradesinin yansıdığı, eşitliği sağlamayı hedeflediği, kadın sözünün parti kurullarımızda itibar gördüğü bir sistemi var etti. Bu duruş erkçi zihniyete dert oldu.
Dünyada ilk olan yerel yönetimler dahil yaşamın her alanında eşbaşkanlık sistemini uygulaması en ürktükleri konu oldu. HDP Kadın Meclisi'nin yürüttüğü çalışmalar da iktidarın gözünü korkuttu. Bundan dolayı da ilk iş olarak belediyelerimize atadığı kayyumlar kadın kurumlarımızı kapattı. Kadınlara dair ne varsa ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Partiyi kapatmak istemelerinin önemli nedenlerinden bir tanesi kuşkusuz ki yukarıda saydığım HDP'deki kadın iradesidir, halkımızın HDP'yi sahiplenmesidir. Ama nafile başaramayacaklar.
'8 MART ERK ZİHNİYETTEN HESAP SORMA GÜNÜ'
Önümüz 8 Mart kadınlara ne söylemek istersiniz?
8 Mart bir kutlamadan ziyade bir direniş günüdür. 129 dokuma işçisinin verdikleri emek mücadelesinde can vermesi sonucu doğmuştur. Bugün dünyaya baktığımızda aynı zihniyetin farklı şekillerde devam ettiğini görüyoruz.
Kadınlar hala ucuz işgücü olarak görülüyor. Ve kadınlar onları çok sevdiğini söyleyen erkekler tarafından öldürülüyor. Kadınların uyanışını bir tehlike olarak gören erk zihniyetin nafile çırpınışı olarak görüyorum. Kadınlar aciz değil, alternatifsiz değildir. Örgütleniyoruz, üretiyoruz, özgürlüğümüzün önündeki engelleri tek tek kaldırıyoruz. Özsavunmamızı geliştirerek her türlü şiddete karşı kendimizi savunacağız.
8 Mart, erk zihniyetten hesap sorma günüdür. O gün dünyanın her yerinde direnişi kuşanan kadınlar alanlara çıkacaktır. Rosa'dan Sakine'ye, Sewe Demir'den Sevda Çağdaş'a, Helin Bölek'ten Ebru Timtik'e, Kader Ortakaya'dan Arinlere-Sibellere, Taybet analardan Mirabel kardeşlere şiddet gören, katledilen bütün kadınların hesabını sormak için alanlara akacaktır kadınlar. Rojava'da kadın öncülüğünde gelişen enternasyonalist devrimi koruyacak Las Tesis dansıyla, halaylarla, horonlarla, semahlarımızla bütün dünyayı özgürleştireceğiz, demokratikleştireceğiz.
8 Mart'ta bütün renklerimizle, gökkuşağını yere indirelim, barışı, sevgiyi, hoşgörüyü, eşitliği, kadın yoldaşlığını haykıralım.
Şimdiden bütün kadınların 8 Mart'ını kutluyorum. Tutsak kadınlar olarak fiziken aranızda olamasak da yüreğimiz sizlerle olacak.