4 Aralık 2024 Çarşamba

İktidarın gölgesinde sendikacılık

Memur-Sen ve Hak-İş üzerinden sendikaların büyümesi, gelişmesi gerek işçi ve emekçilere, gerekse de sendikal harekete bir yarar sağlamayacaktır. Aksine, orta ve uzun vadede daha büyük zararlar verecektir.
Sendikaların 6 aylık istatistikleri Temmuz sonunda açıklandı. Dünkü Memur-Sen "mucize"sini bugün işçiler içinde Hak-İş sürdürüyor. Sendikalara ilgide bir gelişme yaşansa da bu "mucize"nin nedenleri ve sonuçları hem sendikalar hem de işçi ve emekçiler için büyük önem taşımaktadır.
 
2013 Ocak ayından bu yana sendikal istatistiklerin düzenli yayınlanmaya başlanması, sendikal hareketin gidişatını daha rahat görmemizi sağlıyor. Tablomuzda gerek son 3,5 yılın, gerekse de son 6 ayın verilerini bir arada incelediğimizde iktidarın gölgesinde yürütülen bir sendikal faaliyetle karşılaşıyoruz.
 
Türkiye'de resmi olarak işçilerin sayısı, Temmuz 2017 itibariyle 13 milyon 581 bin 544'e ulaştı.
 
Bu sayı, 2013 Ocak ayında 10 milyon 881 bin 618, 2017 Ocak ayında 12 milyon 699 bin 769'du. İşçilerin sayısında kademeli bir artış açıkça gözlenmektedir. Aynı tarihlerde sendikalı işçilerin sayısı 1 milyon 1671'den 1 milyon 546 bin 565'e, oradan da 1 milyon 623 bin 626 kişiye yükseldi. Sabun köpüğü gibi büyüyen bir sendikalaşma faaliyeti var. 3,5 yılda 620 bin civarında işçi sendikalı oldu. Yüzde 62'yi bulan bir sendikal büyüme söz konusu. Sigortalı işçi sayısı da yüzde 28 oranında arttı. İşçilerin sendikalaşma oranı 2013 Ocak ayında yüzde 9,2 iken, 2017 Ocak ayında yüzde 12-18 oldu. Sendikalaşma oranı 2017 Temmuz ayında artmasına rağmen, yeni işçilerin sayısından dolayı sendikalaşma oranında küçük bir düşüş yaşandı. Keza, 2017 Temmuz'undaki sendikalaşmaya 2 milyon 200 bin kayıt dışı eklendiğinde bu dönemde fiili sendikalaşma oranı yüzde 10,3 gerçekleşti.
 
Sendikalı işçilerin ancak 3'te 1'i toplu iş sözleşmesinden yararlanabiliyor. Geriye kalanların TİS yapma yetkisi yok.
 
TİS'SİZ GREVSİZ SENDİKACILIK
 
İşçilerin sendikaya üye olması başlı başına bir sorunken, bu engel aşıldıktan sonra sendikanın TİS yetkisi alması da ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bugün iktidarın önünü açtığı TİS'siz, grevsiz bir "sendikacılık"tır.
 
Konfederasyonların büyüme verilerine baktığımızda Hak-İş "mucize"si ile karşılaşırız. Türk-İş, 2013 Ocak ayında 709 bin 162 olan üye sayısını 2017 Ocak ayında 889 bin 509'a çıkardı. Bu sayı, 2017 Temmuz ayında 907 bin 328'i buldu. DİSK aynı tarihlerde 100 bin 202 olan üye sayısını önce 141 bin 729'a, sonra 145 bin 988'e çıkardı. Hak-İş ise 2013 Ocak ayında 166 bin 553 üyeye sahipken, 2017 Ocak ayında 488 bin 723'e, 2017 Temmuz ayında ise 544 bin 566'ya çıkararak sıçramalı bir büyüme gerçekleştirdi.
 
Türk-İş 3,5 yılda yüzde 28 büyüyerek bu süre içinde 198 bin 166 yeni üye kazanırken; DİSK aynı sürede yüzde 46 büyüyerek 45 bin 786 yeni üye kazandı. Hak-İş ise büyük bir sıçrama gerçekleştirdi. 3,5 yılda 328 bin 13 yeni üye kazanarak, üyesi sayısını yüzde 220 arttırdı.
 
Yıllardır en büyük sendika olan Türk-İş'e bağlı Türk Metal-İş, bu dönemde büyük sıçramasını Hak-İş'e bağlı Hizmet-İş'e kaptırdı. Türk Metal'in 2017 Ocak ayında 194 bin 670 olan üye sayısı Temmuz ayında 200 bin 398'e çıktı. 6 ayda 5 bin 728 yeni üye kazanmıştı. Hizmet-İş sendikası ise Ocak'ta 186 bin 750 olan üye sayısını Temmuz'da 206 bin 596'ya çıkararak "mucize" bir çıkış yaptı. 6 ayda 19 bin 846 üye kazanarak bu sıçramayı gerçekleştirdi.
 
2017 Temmuz verilerine göre en fazla üyeye sahip olan sendikalar, Hak-İş'e bağlı Hizmet-İş Sendikası 206 bin 750 üyeyle ilk sırada yer alıyor. Onu 200 bin 398 üyesiyle Türk-İş'e bağlı Türk Metal Sendikası izliyor. DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası 64 bin 883 üyeyle 3. sırada. Bu sendikaları 60 bin 584 üyeyle Türk-İş'e bağlı Tez Koop-İş, 57 bin 845 üyeyle TES-İş ve 57 bin 818 üyeyle Belediye-İş sendikaları takip ediyor.
 
Bu rakamların içinde konfederasyonların temsil gücüne bakarsak durum daha iyi anlaşılır. Türk-İş, bu 3,5 yıllık sürede yüzde 71'den yüzde 56'ya gerilemiş durumda. Aynı dönemde DİSK, yüzde 10'dan yüzde 9'a geriledi. Hak-İş ise iki mislinden fazla bir büyüme gerçekleştirerek yüzde 16,6'dan 33,5'e yükseldi. İktidarın gölgesinde tek büyüme kaydeden konfederasyon Hak-İş'tir.
 
SABUN KÖPÜĞÜ GİBİ BÜYÜYEN SENDİKALAR
 
Dün Memur-Sen'in, bugün Hak-İş'in sabun köpüğü gibi büyümesinin emekçilerin kazanımlarına bir katkısı yoktur. İktidar uzun süredir emekçiler içinde hegemonyasını güçlendirmek için adımlar atıyor. İlk adımını kamu çalışanları içinde attı. Memur-Sen'i örgütledi. Kamu çalışanlarını iktidarın hizmetine koşmada Memur-Sen önemli bir görev üstlendi. Kamu çalışanları içinde iktidar eliyle/yönlendirmesiyle hızla örgütlenerek en büyük konfederasyon konumuna geldi ve TİS görüşmelerinde tek yetkili konfederasyon oldu.
 
Diğer kamu sendikaları/konfederasyonları adım adım bu yolla etkisizleştirildi, yetkisizleştirildi. Kamu çalışanlarının hakları iktidarın lütfuna dönüştürüldü. Çalışanların çıkarlarının öncüsü, örgütleyicisi, koruyucusu ve savunucusu olması gereken konfederasyon, iktidarın çalışanlar içinde sopası oldu. KESK'e ve mücadeleci kamu emekçilerine karşı barikat görevi gördü. Memur-Sen kamu çalışanlarının sendikal görünümünde, iktidarın ajanı olarak rol üstlendi, açıktan destekçisi oldu.
 
Hak-İş de tıpkı Memur-Sen gibi iktidarın desteğinde, teşvikinde kamu işçileri içinde hızla büyüyor. İktidar hegemonyasını kamu çalışanlarından kamu işçilerine doğru yayarak etki alanını büyütüyor.
 
2015 yılında kamu taşeron işçileri için "Personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımlarında toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fiyat farkının ödenmesine dair yönetmelik"te değişiklik yapıldı. Hak-İş'in taşeron kamu çalışanları içinde örgütlenmesinde patlama yapmasına yol açtı. Hak-İş'in de gelişip büyümesinin önü açıldı.
 
Hak-İş'in iktidarla aynı ideolojik çizgide olması, siyasi olarak da aynı zeminde faaliyetini yoğunlaştırdığını, daha da yoğunlaştıracağını göstermektedir. Memur-Sen'in örgütlenmesinden iktidarın elde ettiği kazanımlar şimdi Hak-iş üzerinden tesis edilecek.
 
HAK-İŞ KAMU İŞÇİLERİNİ İKTİDARIN HİZMETİNE KOŞTURUYOR
 
Belediyelerde ve bir dizi kamu kurumunda taşeron işçilere örgütlenme olanağı doğmasına rağmen grev ve TİS hakkı tanınmamıştır. Memur-Sen'in kamu çalışanları içinde üstlendiği rolü şimdi Hak-İş üstlenmiş durumda. Kamu işçilerini iktidarın hizmetine koşmada, iktidarın çıkarları için harekete geçirmede, iktidarın toplumsal desteğini artırmada Hak-İş önemli bir role sahip olacaktır.
 
İktidar, işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını yoğunlaştırırken her yola başvurmaktan sakınmamaktadır. Binlerce işçiyi, kamu çalışanını, mühendis, mimar ve hekimi ihraç ederek, her türlü hakkını gasp ederek, kimilerini hapishanelere doldurarak, grev ve direnişlerini yasaklayarak, sokağa çıkanları terörize ederek, örgütlenme hakkını gasp ederek, iş güvencesini ortadan kaldırarak, her gün yeni yasalarla, KHK'larla, politikalarla emekçilerin yaşamını zindana çevirmekteler. Patronların her istediğini yerine getirerek sınıf düşmanı politikalarda ne kadar ısrarlı olduklarını her günkü pratiklerinde, politikalarında gösteriyorlar. Kendi çizgilerindeki sendikalarla işçi ve emekçileri ve aynı zamanda sendikaları kuşatma altına almak da bu yollardan birisidir. Memur-Sen ve Hak-İş üzerinden operasyon, emekçileri ideolojik ve politik olarak iktidara bağlamanın aracıdır.
 
Memur-Sen ve Hak-İş üzerinden sendikaların büyümesi, gelişmesi gerek işçi ve emekçilere, gerekse de sendikal harekete bir yarar sağlamayacaktır. Aksine, orta ve uzun vadede daha büyük zararlar verecektir.
 
HAK-İŞ'İN İKTİDARLA İLİŞKİSİ DOĞRUDAN PARTİ İLİŞKİSİ
 
İşçi ve emekçiler sınıf kültürü ve bilinciyle haklarının mücadelesini verir, örgütlenir ve eyleme geçer. Elde ettiği kazanımları bu kültürle korur ve geliştirir, saldırıları püskürtür. Bu kültür, esas olarak duygularına, düşüncelerine ve hareketine yön verir. Burjuva bilincin hegemonyasında olan işçi ve emekçilere ise kendi sınıfsal çıkarları yön vermez; egemen düşünce, bilinç ve egemen sınıfın çıkarları yön verir. Kendiliğinden patlamalar da bu sınırların dışına dayanır. Bu arada yeni bir bilinç edinmezse tekrar egemen düşüncenin/bilincin kulvarında hareketine devam eder.
 
Burjuva iktidarın işçi ve emekçiler içinde örgütlenmesi, bu örgütlenme için özel politikalar geliştirilmesi, burjuva bilincin ötesinde bir amaç güttüğünü gösterir. İktidarla Memur-Sen ve Hak-İş ilişkisi bu amacın ürünüdür. Türk-İş'in iktidarla ilişkisi doğrudan bu durumu yansıtmazken, "partiler üstü" burjuva politikanın ürünüyken, Memur-Sen ve Hak-İş'in iktidarla ilişkisi doğrudan parti ilişkisidir. Emekçilerin iktidar partisine bağlanması ilişkisidir.
 
Bu ilişki, işçi ve kamu çalışanlarında kendi sınıfsal yapısına yabancılaşmanın derinleşmesine neden olacaktır. İdeolojik olarak iktidara bağlanmasına yol açacaktır.
 
Kendi çıkarları (dar anlamda da olsa sınıfsaldır) için mücadele etmek yerine iktidardan beklemek, iktidarın lütfuna sığınmak, kendi çıkarlarını korumanın ve kollamanın, iş güvenliğini sağlamanın yolu olarak iktidarı desteklemek başat bir eğilim olarak ortaya çıkar. "Kulluk kültürü" bu yabancılaşmış bilincin somut halidir. Bu kültürün etkisindeki emekçi talep etmez, itaat eder; istemez bekler; mücadele etmez boyun eğer. İktidarın Memur-Sen'le kamu çalışanları içinde inşa ettiği kültür budur. İktidar, emekçilerin sınıf bilinci edinmesinin önünü burjuva bilincin daha ilerlemiş biçimi olan "kulluk kültürü" ile kesmeye girişmektedir.
 
Nasıl dün Memur-Sen'in kamu çalışanları içinde "örgütlenmesi" çalışanlar bakımından örgütsel bir kazanım değilse, böyle görülemezse, bugün Hak-İş'in iktidar eliyle örgütlenmesi işçiler bakımından örgütsel bir kazanım/gelişme değildir; öyle görülemez.
 
Sınıf bilinçli işçiler ve emekçiler, burjuva bilincin daha gelişmiş bir türevi olan "kulluk kültürü"ne karşı mücadele etmeden yol alamaz, önündeki engelleri temizleyemez, prangaları parçalayamaz.