4 Aralık 2024 Çarşamba

İnsanlık Ağacı

Barbarlık dünyasında,Ortadoğu'da ve Filistin coğrafyasında barış, kardeşlik ve özgürlük insanlığın en zorlu sınavlarıdır. Fakat "Büyük İnsanlık"ın ortak hafızası cevap anahtarımızdır: ezilenlerin damarları birbirine bağlıdır, ezenlerin çıkarlarının birbirine bağlı olması gibi. Egemenlerin düşmanlık politikaları kardeşlik toprağını çürütmek, ezilenlerin direniş, dayanışma ve barış politikaları ise insanlık ağacını yeşertmek içindir.
Bazı acıların tarifi yoktur, tıpkı bazı yaraların kabuk bağlamaz olması gibi. Denir ki acının eşiği aşılınca tarife gelmez, içine tarih düşünce yara kabuk tutmaz. Fakat acının da tarihi vardır yaranın da, tıpkı gelecekleri olduğu gibi...
 
Acıyı yaşayanlarla yaşatanlar, acıyla dayanışanlarla kanıksayanlar aynı gezegende yaşıyorlar! Yarayı taşıyanlarla açanlar, merhem olmak isteyenlerle gözlerini kapatanlar aynı çağa aitler!
 
Vakti zamanında "Bir Arap, bir Yahudi ve ortadoğunun kalbi" alt başlığı ile sunulan Sandy Tolan'ın yavaş yavaş sahaf kokmaya başlayan "Limon Ağacı" kitabının sayfalarını çevirirken içine doğduğumuz çağdan bir kez daha ürktüm ve utandım. Beşir ve Dalia şahsında Arapların ve Yahudilerin trajedileri üzerine belleğimi yokladım. Her iki halkın acılarına ayrı ayrı üzüldüğümü ancak "İsrail-Filistin sorunu" bağlamında aynı anda pek üzülmediğimi fark ettim.
 
Hitler'in zulmü karşısında insanlık tarihinin en büyük acılarından birini yaşayan Yahudilerle birçok kez empati kurmuştum. Nazi kalıntıları ve özentileri dışında herhalde böylesi bir empatiyi kurmayan hiçbir insan yoktur. Gaz odaları, toplama kampları, ulusal aşağılama ve bilinmezliğe göçe zorlama karşısında insanlık adına utanmayan ve ürpermeyen yoktur.
 
Her santimi kanla sulanmış Ortadoğu'nun ölüm coğrafyasında, bir yandan sömürgecilerin ve işgalcilerin diğer yandan "kendi diktatörleri"nin zorbalığına maruz kalmış Arapların yerine kendimizi koyup düşünememek mümkün mü? Haçlı seferlerinden İngiliz mandasına Filistinli Arapların dökülen kanını, ulusal horlanmasını, emeklerinin ve zenginliklerinin yağmalanmasını, oryantalist kültür ve nüfus politikalarını bilmeyen yoktur.
 
Sandy Tolan'ın "Limon Ağacı" kurgusal bir anlatı değil. Elli, altmış hatta yetmiş yıl önceki haber ve araştırmalardan, röportaj ve arşiv belgelerinden, hatıralar ve günlüklerden yararlanılarak, gerçeğe yaslanılarak oluşturulan bir anlatıdır. İki halkın yakın tarihi, iki ailenin kesişen yollarını, iki kişinin ulusal bilincinin evrimini ve empatinin sınırlarını sayfalar arasında gözlemleyebiliyoruz.
 
İngiltere'nin 30 yıllık sömürgeciliğinin bitmesi, BM şemsiyesi ve "meşruiyeti" (!) altında Filistin toprakları üzerine İsrail devletinin inşa edilmesi, 1948'deki "ikili göç"ün on binlerce (zamanla yüz binlerce, milyonlarca) hikaye doğurması..!
 
"İkili göç"ün bir yüzünü Filistinli Arapların kolektif hafızalarında NAKBA (Büyük Felaket) olarak kodluyorlar. Yerlerinden, yurtlarından zorla göçertilmelerinin, sürülmelerinin duygusunu yıllar sonra Beşir şöyle anlatır: "Biz orduların gücüyle zorla sürüldük. Yaya olarak sürüldük. Toprağı yatak olarak sürüldük. Ve gökyüzü örtümüzdü. Hükümetlerin ve uluslar arası örgütlerin aralarında sadaka olarak verdikleri kırıntılarla beslendik. Sürüldük ama ruhumuzu, umutlarımızı ve çocukluğumuzu Filistin'de bıraktık. Her limon meyvesinde ve zeytin yaprağında bıraktık. Bu satırları okuyupta tüyleri diken diken olmayan, kendini 1948 sürgününde hissetmeyen ezilen insanlık ailesinden bir kişinin olabileceğine inanmıyorum.
 
Beşir'in anne, baba ve kardeşlerinin de aralarında bulunduğu Filistinli Arapların adeta apar topar kovuldukları Ramla şehrine, Bulgar, Romen, Macar ve Polonyalı sivil Yahudilerin alelacele getirilmeleri de "ikili göç"ün diğer yüzünü oluşturuyordu. Gelenlerin bir bölümü de Avrupa'daki toplama kamplarından hayatta kalanlardı!Küçük Dalia ve ailesi de göç kafilesine Bulgaristan'dan katılanlar arasındaydı. Yerleştikleri ev ise arka bahçesinde limon ağacı olan Bekirlerin eviydi. Soykırım hafızası taze olan insanların "vaat edilmiş topraklar" diye Filistinlilerin evlerine, bahçelerine getirilmeleri de trajik oldu sonuçları da...
 
Sonra kaç kuşak öldü, Filistin'de, bir kuşağa dahil olma fırsatı bile bulamadan kaç çocuk gömüldü toprağa.
 
Emperyalist barbarlık ve Siyonist kıyıcılık Filistinli Arapları zamana yayılan bir soykırımla yüz yüze getirirken; Nazi soykırımından sağ kurtulan, Yahudi aileleri kuşaklar boyunca haksız bir savaşın kurbanı ve kardeş bir halkın düşmanına dönüştürüyor. Siyonizm ve şovenizm zehiri, dünyada belki Filistinli Arapları en iyi anlayabilecek halkların başına gelen Yahudilerin bir çoğunun basiretini bağlıyor. İsrail devleti siyonist eğitim, zorunlu askerlik, tarihi ve günceli sistematik manipüle etme, militarist toplum inşası ile işgali de savaşı da meşrulaştırmaya, içten muhalefeti bastırmaya çalışıyor. Ancak Ariel Sharon'un emriyle Sabra ve Shatilla kamplarında binlerce Filistinlinin katledilmesine karşı 400 bin Yahudi'nin protesto için Tel Aviv'de toplanmasını, dönem dönem on binlerin barış yanlısı eylemler yapmasını engelleyemiyorlar.
 
Tıpkı, Beşirlerin gözyaşı içinde ayrılmak zorunda kaldığı, Daliaların şaşkınlıkla ve tedirginlikle yerleştikleri Ramla'daki "ev"in zamanla Arap ve Yahudi çocuklar için "Açık ev" adıyla bir kreşe dönüştürülmesinin engellenememesi gibi. Tıpkı "tarih algıları" ve çözüm haritalarındaki farklılıklara karşın diyalog kapılarının açık olmasının önüne geçilememesi gibi. Tıpkı, "Limon Ağacı"nın bir kardeşlik ve insanlık ağacı gibi üzerine titrenmesi gibi.
 
Barbarlık dünyasında,Ortadoğu'da ve Filistin coğrafyasında barış, kardeşlik ve özgürlük insanlığın en zorlu sınavlarıdır. Fakat "Büyük İnsanlık"ın ortak hafızası cevap anahtarımızdır: ezilenlerin damarları birbirine bağlıdır, ezenlerin çıkarlarının birbirine bağlı olması gibi. Egemenlerin düşmanlık politikaları kardeşlik toprağını çürütmek, ezilenlerin direniş, dayanışma ve barış politikaları ise insanlık ağacını yeşertmek içindir.