4 Aralık 2024 Çarşamba

Neva Balkan yazdı | Hafıza odasında katledilen

Hafızanın işlevi acıyı hatırlatmak değildir. Acıya hafıza gerekmez. O, oradadır zaten. Onu yeniden üretmeye ne lüzum vardır ne de bunun ahlaki bir yanı. Yasın içinde öyle ya da böyle, bir şeylere dönüşüyordur acı. Hafızanın işlevi başa gelen olayları, nedenleri ve faili hatırlamaktır. Ancak Güneştekin'in eserleri bu acıları, ölümleri başımıza kimin, neden getirdiğini göstermiyor, ima dahi etmiyor.

Ahmet Güneştekin'in "Hafıza Odası" isimli sergisi ezilenler arasında büyük tepkiye yol açtı. Neydi bu tepkinin sebebi?

İlk elde, savaşta ölenleri gösteren eserlerin önünde gülerek, son moda elbiselerle poz veren, akşamına da neşeli bir şekilde halay çeken "iş, sanat ve cemiyet dünyasının" kodamanlarının, gazetecilerin yarattığı bulantıdır bu. Bir nevi acıların üzerinde tepinmeye, onu metalaştırmaya, bir gösteri nesnesine dönüştürmeye duyulan son derece insani bir öfke yani…

İkinci olarak dile gelen, bunca savaşın ve ölümün renkli tabutlar, katledilenlerin kafataslarının yığıldığı masklar gibi derinlikten, sembolizmden azade, basit ve hatta düpedüz pespaye biçimlerle anlatılmasıydı.

Ancak bulantımızın esas nedeni para babalarının, mankenlerin, kan emicilerin yitirdiklerimizin temsiline yaptığı saygısızlıktan ve/ya temsilin çirkinliğinden daha derindedir. Çünkü asıl serginin kendisi saygısızlığın, rezilliğin dik alasıdır.

Hafızanın işlevi acıyı hatırlatmak değildir. Acıya hafıza gerekmez. O, oradadır zaten. Onu yeniden üretmeye ne lüzum vardır ne de bunun ahlaki bir yanı. Yasın içinde öyle ya da böyle, bir şeylere dönüşüyordur acı. Hafızanın işlevi başa gelen olayları, nedenleri ve faili hatırlamaktır. Ancak Güneştekin'in eserleri bu acıları, ölümleri başımıza kimin, neden getirdiğini göstermiyor, ima dahi etmiyor.

Kürdistan şehirleri yıkılmış, üstüne de iki kere kayyum atanmışken; Hacı Birlik'lerin, Ekin Wan'ların, Cemile Çağırga'ların, Çiyagerler'in, vahşet bodrumlarında katledilenlerin kanı orta yerde dururken; 10 binden fazla siyasi tutsak içerideyken; Efrîn, Serêkaniyê işgal altındayken, sömürgeci ordu an itibariyle Güney Kürdistan'da gerillaya kimyasal silahlarla saldırıyorken ve bunların hiçbirinin hesabı daha sorulmamışken, tüm bunların faili, yani sömürgeci Türk burjuvazisini, faşist şef Erdoğan'ı gizliyor Güneştekin. Yaşananlara geçmişte kalmış, yası tutulmuş, adaleti sağlanmış şeyler muamelesi yapmaya çalışıyor. Yetmiyor, bunu bu sömürgeci savaşa alkış tutmuş düşmanlarımızla, düşkünlerle, alçaklarla kol kola girerek yapıyor.

Soykırım kamplarında zulüm devam ediyorken, Nazi yanlısı, antisemitist "cemiyet erbaplarıyla" tarumar edilmiş bir Yahudi mahallesinde bir soykırım anıtı açmak ve adına hafıza demek kadar abuk bir şey bu. Böyle bir şeyin tek manası katliamları unutturmak, hesap vermekten kaçmak olabilirdi.

Bu sergi ve onunla ilişkili tüm o pespaye etkinlikler de faili gizleyerek hafızayı diriltmeyi değil, tam tersine, hafızamızın yok edilmesini amaçlıyor. Bu yönüyle sergi sömürgeciliğe karşı değil, sömürgecinin işbirlikçi bir aracı olarak iş görüyor. Zaten bu yüzden o rezil güruh böyle ahlaksızca, böyle alçakça gülebiliyor, poz verebiliyor, dans edebiliyor.

Ancak buradan bir adım daha öteye gitmemiz, Kürt halkına ve mücadelesine bir hakaret sayabileceğimiz bu etkinliğin nasıl olup da Kürdistan'ın orta yerinde, büyük bir meşruluk, rahatlık içerisinde gerçekleştirilebildiğini ve HDP'nin Eş Genel Başkanlık düzeyinde ziyaretine ve ilgisine mazhar olabildiğini sorgulamamız gerekiyor.

Ezilen uluslar içlerinde her zaman biri devrimci, diğeri burjuva iki eğilim, daha doğrusu iki kanat taşır. Ezen ulustan farklı olarak, ezilen ulusun orta burjuvazinin bir kesimi de ulusal kurtuluş mücadelesinde devrimci rol oynayabilirken, diğer kesimi sömürgecinin işbirlikçiliğine soyunabilir. İkincisinin çıkarı, sürmekte olan devrimci mücadeleyi yalıtmak, ezilen ulusun özgürlük ve eşitlik arzularını düzeniçi çözümlerle soğurmaktır. Sömürgeci savaşın şiddetine ve denge durumunun seyrine göre işbirlikçi orta burjuvazi ezilen ulus içerisindeki etkinliğini artırabilir. Andaki baskı altında bu etki ulusal devrimci hareketi dahi etkileyebilir.

Kürdistan'da hegemonik olan, sömürgeciliğe karşı Kürt ulusunun ulusal hak ve özgürlük mücadelesini merkeze almış olan devrimci harekettir. Bu devrimci hareketin önderleri sınıfsal olarak plebyen ve emekçi niteliktedir. Kürdistan'da büyük burjuvazi yoktur. Kürt orta burjuvazisi ise devrimci ve işbirlikçi olarak iki parçadır.

Gezi, Rojava ve 7 Haziran seçim zaferi ile yükselişe geçen ezilenler cephesini bastırmak için Türk ve Kürt halklarının devrimci güçlerine karşı 20 Temmuz 2015 itibariyle başlatılan savaş sürüyor ve faşizme karşı mücadele teslim alınamasa da önemli kayıplar veriyor. Kitlelerin öfkesi ve isyanı yer yer patlak verse de, güçlü bir devrimci çıkışın yakalanamadığı bu dönem, Kürt orta burjuvazisinin işbirlikçi kesiminin etkisinin göreli olarak artırmasına hizmet edebiliyor. Faşizme karşı diz çökmemiş, aman dilememiş, sopa gibi dimdik durmuş HDP de kimi zaman bu güç dengesizliğinden etkilenebiliyor.

Sömürgecinin aparatları ile birlikte faili gizleyen ve adeta 'açılım süreci'nin karikatürize edilmiş bir sürümünü üretmeye çalışan bu sergi de Kürt orta burjuvazisinin bu kesiminin son zamanlarda çok konuşulan "AKP-sonrası" döneme hazırlığının işaretleri olarak da okunabilir. Faşizmin yargılanmayacağı, hatta yeni iktidarla yeni bir çözüm sürecinin başlatılacağı, kavga-dövüş olmadan bazı hakların alınacağı, sağlanacağı, piyasanın yeniden belirleyici konuma yükseleceği bir dönem hayal ediyorlar ve bu hayale Kürt halkını da inandırmak istiyorlar.

Vaat ettikleri bir hayaldir, çünkü her şeyden önce 1) Bir seçim olacağı, 2) Olsa bile adil geçeceği, 3) Erdoğan'ın buna rağmen yine de kaybederse gideceği hiç de ortada olan şeyler değil. Hatta aksinin yaşanacağını gösteren deneyimlerimiz daha fazla. Örneğin Erdoğan Kürdistan'da bin bir hileye rağmen kazanılan seçimlerde iki kere gitti, ancak iki kere de darbe ile geri geldi.

Hayaldir, çünkü Kürt ulusu da artık bireysel-kültürel hakları ile yetinmeyecek, ulusal-kolektif haklarından geri adım atmayacaktır. Ancak burjuva muhalefetin olası bir iktidarı Kürt ulusuna herhangi bir nefes alma aralığı yaratamaz. Bu iktidar Efrîn ve Serêkaniyê'den çekilemez, sömürgeci savaşa son vermez, ulusal-kolektif hakları tanıyamaz, devrimcilere operasyonu durdurmaz. Bu ittifak Kürt düşmanlığını devam ettirmek zorundadır, çünkü sömürgeci burjuvazinin temsilcilerinden biri olarak onun altını oymaya değil, sağlamlaştırmaya ihtiyacı vardır. Dün kendi özgün koşullarının bir ürünü olan "açılım" da, "çözüm" de bugün bu yüzden sadece bir karikatür olabilir.

Kürt orta burjuvazisinin bir kısmı ile sömürgecilerin şimdilik muhalefette olan kısmının el ele vererek girişeceği benzeri kültürel operasyonları yakın zamanda daha sık görebiliriz. Bunlara karşı ilacımız, tam da hedef aldıkları yerdir, hafızamızdır. Kaldırıma gömülen ölülerinin, panzerlerin ezdiği evlatlarının, işkence edilen gerillalarının, işgal edilen topraklarının failini unutmayan bir ulus da, örgütleri de, partileri de devrimci çizgisinden ayrılmayacaktır.