5 Ekim 2024 Cumartesi

ÖDAV İstanbul Baro Başkanı adayı Uçar: İstanbul Barosu'nu birlikte yönetelim

ÖDAV İstanbul Baro Başkanı adayı Sezin Uçar, Genel Kurul'da yaptığı konuşmada, başta meslektaşları olmak üzere, ülkede yaşanan hukuksuzluklara sessiz kalan Durakoğlu'nu eleştirdi. ÖDAV olarak; işçi, genç, kadın, stajyer avukatların sorunlarının çözümü için mücadele edeceklerinin altını çizen Uçar, İstanbul Barosu'nu birlikte yönetme çağrısı yaptı.

İstanbul Barosu Genel Kurulu Haliç Kongre Merkezi'nde baro başkan adaylarının konuşmalarıyla sürüyor.

Özgürlükçü Demokrat Avukatlar (ÖDAV) grubunun başkan adayı Sezin Uçar konuşmasına, adil yargılanma talebiyle başlattığı ölüm orucu eyleminde yaşamını yitiren Ebru Timtik, tevkil ile görevini ifa ederken haciz mahallinde öldürülen Ersun Arslan, 10 Ekim Ankara katliamında yaşamını yitiren Uygar Coşkun ve devletin savaş politikası sonucu katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'yi anarak başladı.

'AVUKATLAR ÜZERİNDEKİ BASKILAR ARTTI'
Kendisinden önce aday olan arkadaşlarından cesaret aldığını belirten Uçar, kendi adaylığının da işçi, kadın, genç avukatlara cesaret ve ilham vereceğine inandığını söyledi.

2015 yılından bu yana Türkiye'de savaş hukukunun egemen olduğunu hatırlatan Uçar, başarısız darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL, bu dönemde çıkarılan ve pek çoğu yasa haline getirilen KHK'ların hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldırıldığını söyledi. Uçar, 16 Nisan 2017 referandumuyla kabul edilen ve 9 Temmuz 2018'de yürürlüğe giren 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' ile fiili tek adam diktatörlüğünün resmiyet kazandığını belirtti, 'Söz konusu olan bir hükümet değişikliği değil devlet biçiminin, rejimin değişikliği olduğu içindir ki tüm baskıcı faşist rejimlerde olduğu gibi savunma makamı üzerinde avukatlar üzerindeki baskılar da artmış oldu" diye konuştu.

'HAPİSHANELERDE TECRİT KOŞULLARI VE BASKILAR ARTTI'
İktidar eliyle gerçekleşen katliamları hatırlatan Uçar, "Parlamento 'tek adam rejiminin noteri' gibi çalışmaya başladı. Ceza İnfaz Yasa'ndaki değişiklikle adeta ikili infaz rejimi benimsendi. Alaattin Çakıcı gibi insanlığa karşı suç işlemiş isimlerin serbest bırakılması sağlanırken; düşünce ve ifade özgürlüğünü nedeniyle tutuklanan, ceza alan siyasetçiler, gazeteciler, aydınlar ve yurttaşlar bu lehe düzenlemelerin dışında bırakıldı. Başta hasta mahpuslar olmak üzere tutuklu ve hükümlülerin ilk olarak sağlığa erişim hakları engellenirken, mahpuslar ağır tecrit koşullarıyla bir kez daha cezalandırılmış oldular" dedi.

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN ÇEKİLİNDİ'
Yine bu dönemde İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı alındığını kaydeden Uçar, sözleşmeden çekilme kararının kadınların bedenlerine, emeklerine, yaşam tarz özgürlüğüne, nafaka hakkına yönelik kapsamlı saldırının başlangıcı olduğunu vurguladı. Sözleşmeden çekilme kararının cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğine dönük ayrımcılık konusunda LGBTİ+'ları güvencesiz bıraktığını, heteroseksist değer yargılarını güçlendirdiğini söyledi.

Uçar, çoklu baro sistemiyle kamusal bir faaliyet olan savunmanın işlevsizleştirilmek istendiği eleştirisini yöneltti.

Anadilde eğitim sorununun hala çözülmediğini belirten Uçar, İstanbul Barosu'nun süreç boyunca sorumluluklarını yerine getirmediği yönünde sert eleştirilerde bulundu.

'İSTANBUL BAROSU SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEDİ'
Uçar, İstanbul Barosu'nda şu an görevde bulunan yönetime eleştirilerini madde madde sıraladı:
■ "Gazeteciler, aydınlar, hukukçular, sosyal medya kullanıcıları düşüncelerini açıkladıkları için yargılanıp tutsak edilirken, Suriye'de sınır ötesi operasyonlarla, kimyasal silahlarla yürütülen savaşta her gün siviller öldürülürken İstanbul Barosu ne yapıyordu?
■ İstanbul Barosu; Ermenistan ve Azerbaycan arasında yaşanan sorunda sivillere dönük saldırıları kınarken dahi ayrımcılıktan vazgeçmedi. Çünkü İstanbul Barosu Ermenilere dönük soykırımının tanınmaması konusunda 'tek adam' gibi düşünüyor.
■ Bütün bir toplum, Erdoğan'ın Suriye'de yürüttüğü haksız işgal politikası karşısında 'Bizim Suriye'de ne işimiz var' diye sorarken İstanbul Barosu barışın ve insan haklarının evrensel değer yargılarını korumak yerine savaşın dilini kuşandı. Çünkü İstanbul Barosu Kürt sorununun çözümünde "tek adam" gibi düşünüyor.
■ AİHM Selahattin Demirtaş ve haksız yere yargılanan ve 5 yıldır tutsak edilen HDP'li siyasetçilerle ilgili özgürlükleri lehine karar verirken; İstanbul Barosu ölü taklidi yapıyordu. Ta ki Kanarya Sevenler Derneği dahi konuyla ilgili bir açıklama yapınca lütfen açıklama yapma zahmetinde bulundu.
■ İmralı hapishanesi ile başlayan tecrit uygulamaları Türkiye'deki tüm hapishanelere yayılmış, tüm toplum büyük bir tecridin parçası haline gelmiştir. İstanbul Barosu hapishanelerde yaşanan bu büyük sorunun çözümü için tek bir pratik sergilememiştir.
■ Adil yargılanma hakkı gibi meşruiyeti tartışmasız bir taleple iki meslektaşımız ölüm orucu eylemine başladı. Meslektaşlarımızdan Ebru Timtik bu eylemin sonucunda yaşamını yitirdi. Aytaç Ünsal ise şu anda hasta ve tutsak. Eylem biçimini doğru bulursunuz yanlış bulursunuz bunu tartışmıyorum, ancak eylem nedenini tereddütsüzce sahiplenmeniz gerekirdi. Bırakalım adil yargılanma hakkını sahiplenmeyi, meslektaşımızın hatırasına fotoğrafına dahi tahammül gösteremediniz. İçişleri Bakanı hedef gösterdi diye korktunuz, Ebru'nun fotoğrafını İstanbul Barosu'na asan meslektaşlarımızı ihbar ettiniz. Gerçeklerin üstünü Türk bayrağıyla örterek en pespaye politikacılara taş çıkartacak bir bayrak politikasıyla ne kadar şoven olduğunuzu bir kez daha gösterdiniz. Hem Türk bayrağına hem de meslektaşımızın hatırasına saygısızlık etmekte beis görmediniz.
■ İstanbul Barosu, 7249 sayılı yasa ile avukatlık kanununda yapılan düzenleme ve çoklu baro sistemine pasifist tutumunuzla zemin hazırladınız. Siz on binlerce avukatın öznesi olabilecek büyük bir toplumsal hareketin yaratılmasını bizzat önlediniz. Ankara mitingi yasaklanınca; hukuksuz yasaklama kararını paçavraya çevirme imkanını elinizin tersiyle ittiniz ve sıcak yuvalarınıza geri döndünüz. Önce yürüyüşü sadece baro başkanlarıyla sınırladınız. Sonra da İstanbul'dan Ankara'ya avukatları götürmek için tuttuğunuz otobüsleri iptal ettiniz. Hukuk kurumları, bizler özgürlükçü demokrat avukatlar kendi imkanlarımızla Ankara'ya gittik. Durakoğlu'na rağmen adliye önünde nöbet tuttuk. O nedenle bize Çağlayan adliyesindeki konuşmanızdan, popülist söylemlerinizden, ikinci baroyu yaratan iradeye rağmen bir genel kurul topluyor oluşunuzdan daha fazla bahsetmeyin."

'DURAKOĞLU'NUN BİZE ÇAĞRI YAPMA HAKKI YOK'
Durakoğlu'nun genel kurulun "rağmen' yapıldığı ve savunma hakkını engelleyen zihniyete ders verme çağrısında bulunduğunu hatırlatan Uçar, sert tepki gösterdi; "Kime ders vermekten bahsediyorsunuz? Eğer ders verme çağrısında bulunduğunuz iradeyle faşist saray diktatörlüğünü kastediyorsanız, eğer baroların genel kurullarını erteleyen Soylu genelgelerinden bahsediyorsanız orada biraz duracaksınız' dedi. Uçar bir yıl önce yasaklanan genel kurulu hatırlatarak, 'O gün polisin engellemesine rağmen Haliç Kongre Merkezinde biz vardık. İstanbul Barosu'nun önündeydik' yanıtını verdi, Durakoğlu'nun Soylu'nun genelgesine boyun eğdiğini söyledi.

Pek çok baronun fiili şekilde genel kurullarını yaptığını hatırlatan Uçar, İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu'nun 'mış' gibi yaptığını söyledi.

Uçar, İstanbul Barosu'nun genel kurulunu yapmamasının sonuçlarından birinin de Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun görev süresini uzatmak olduğunu vurguladı. Feyzioğlu'nun, Durakoğlu ve listesindeki pek çok ismin Metin Feyzioğlu'na destek verdiğini hatırlattı.

'ADALET ARAYANLARIN YANINDA DEĞİLDİNİZ'
Adalet mücadelesi arayışlarını hatırlatan ÖDAV başkan adayı Sezin Uçar, 'Diyarbakır, Suruç ve Ankara Gar katliamında yaşamını yitiren insanlarımızın aileleri adalet arıyor. Siz yanlarında yoksunuz.

'İçlerinde kamuda çalışan meslektaşımızın da olduğu KHK ile ihraç edilen çok sayıda emekçi, akademisyen üstelik beraat etmelerine rağmen işlerine dönemiyor. OHAL komisyonu gibi bir garabetten sonuç beklemek yerine adalet arıyor. Siz yanlarında yoksunuz.

'İki çocuğu ve eşi katledilen Emine Şenyaşar Urfa adliyesinin önünde 220 gündür adalet arıyor. Siz yanlarında yoksunuz.

'Cumartesi insanları yıllardır çocuklarını arıyor. Devletin kaybetme politikasına karşı mücadelenin hafızası Galatasaray Meydanı Cumartesi Annelerine kapatılıyor. Güpegündüz İstanbul'un göbeğinde insanlar kaçırılıyor, helikopterden atılıyor, bunu haber yapan gazeteciler tutuklanıyor. Siz ağzınızı açıp tek kelime söylemiyorsunuz.

'Zorla itirafçılaştırma gibi hukuka aykırı yöntemlerle insanlar sorgulanıyor, işkenceden geçiriliyor, kadınlar gözaltında çıplak arama işkencesine maruz kalıyor. Görmezden geliyorsunuz.

'Mezarlar tahrip edilirken, İstanbul Kilyos'ta kemikler kaldırım taşlarının altından çıkarken, insanların yas tutma hakları ellerinden alınırken, bir hukuk kurumu olarak sesinizi çıkarmadınız.

'AKP'li vekil Mehmet Ağar'ın oğlu Tolga Ağar'ın evinde Fırat Üniversitesi öğrencisi Yeldana Kaharman ölü bulundu. AKP'li vekil Şirin Ünal'ın evinde Nadira Kadirova öldürüldü. Kadınlar, tek adamın İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme tarihi olan 1 Temmuz'a kadar İstanbul'un her yerini eylem alanına çevirdi. Kadınlar çantalarında koruma kararları ile katledilirken; hayatlarına ve özgürlüklerine sahip çıkarken siz yanlarında yoktunuz. Baro binasına İstanbul Sözleşmesi yaşatır pankartı asmakla yetindiniz. Bunu maharet saydınız.

'Tehlikedeki avukatlar günü sizin yönetiminiz döneminde iki defa üst üste Türkiye'deki avukatlara ithaf edildi. İstanbul Barosu'na mensup yüzlerce avukat müdafii görevlerinden yasaklandı. Gece yarısı operasyonlarıyla gözaltına alındı, tutuklandı, yargılanıyor. Avukatlar duruşma salonlarından robokoplarla atıldı, Çağlayan adliyesinin önünde defalarca darp edildi. Mesleki faaliyetleri nedeniyle yargılanan avukatlar arasında dahi ayrımcılık yapmaktan imtina etmediniz.

'Ruhsatları gasp edilen avukatlar arşınlamadık yol, çalmadık kapı bırakmadılar. Sadece ruhsatları iptal edilen avukatları değil tüm avukatları ilgilendiren bu sorun karşısında yeri göğü inletmeniz gerekirken İstanbul Barosu olarak ruhsatları gasp edilen meslektaşlarla dayanışma bile göstermediniz.

'O nedenle biz avukatlar için sayın Durakoğlu siz sadece bir retorikten ibaretsiniz."

'BİATI DEĞİL MUHALEFETİ SAVUNUYORUZ'
Avukatların biat değil muhalefet eden konumda olması gerektiğini vurgulayan ÖDAV adayı Sezin Uçar, 'Avukat kabul eden değil, mücadele edendir. Avukatların meslek örgütü olan barolar da, halkın hak arama, özgürlük, eşitlik, insanca yaşama, adil yargılanma mücadelesinin örgütlü gücüdür' dedi.

Uçar, ÖDAV'ın adaylarını yaptığı genel kurullarda demokratik ve katılımcı bir şekilde belirlediğini, pozitif ayrımcılık ve eşit temsiliyet ilkesini benimsediğini vurguladı.

Genel kurulda isminde "çağdaş" ibaresi geçen üç farklı grup olduğuna işaret eden Uçar, grupların pratiklerini ve kadın özgürlük mücadelesinin değerleriyle buluşma noktasında çağın çok gerisinde kalmalarını eleştirdi. ÖDAV olarak ataerkil sistemde erkek şiddetine uğrayan, hayatta kalmak için yıllarca şiddet gördüğü erkeği öldürerek özsavunma hakkını kullanan kadınların, onur yürüyüşleri yasaklanan; dünyayı gökkuşağı rengiyle donatan LGBTİ+'ların, kayyum rektöre büyük bir ders veren Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, çöpten rant devşiren sermaye sahiplerine karşı çek çekleriyle direnen atık kağıt işçilerinin, kendisine bin odalı saraylar yaptıranlara karşı barınamayanların yanında olduklarını söyledi.

Baro Kadın hakları merkezinin, kadınların adalete erişimleri konusundaki bürokratik ve hantal bir yapıya sahip olduğunu söyleyen Uçar, bu durumu değiştireceklerini belirtti. Baro içindeki erkek egemen anlayışlarla da mücadele edeceklerini kaydeden Uçar, 'Erkek avukatların biz kadın avukatlara dönük her türlü ayrımcı uygulamalarına karşı özel bir disiplin yönetmeliği hazırlayacağız. Kadın beyanı esastır aksini ispat erkeğe aittir yaklaşımıyla hareket edecek ve sadece kadınlardan oluşan kurullar ile bu soruşturma süreçlerini yürüteceğiz" diye konuştu. 

'BARO İŞÇİ AVUKATLARIN UĞRADIĞI HAKSIZLIKLARA SESSİZ KALDI'
Avukatlık Yasası'nın demokratikleşmesi için çalışmalar yapacaklarını ve ruhsatlarını alamadıkları için başka işlerde çalışmak zorunda kalan meslektaşlarının ruhsatlarını alması için mücadele edeceklerini kaydeden, Uçar konuşmasına şöyle devam etti: "İstanbul Barosuna bağlı avukatların ezici çoğunluğu işçi avukatlık yapıyor ve meslektaşları tarafından sömürülüyor, asgari ücretin dahi altında ücretlerle ekonomik sorunlarla baş başa bırakılıyor. Avukatlık mesleği sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirilirken Baro yöneticilerinin hiçbiri işçi avukatlık yapmadığı için yönetim bu soruna seyirci kalmayı tercih ediyor.'

Uçar, işçi avukatlarla ilgili sorunları çözecek yönetmelik hazırlanması, denetim mekanizması kurulması ve işçi avukatların sendikalaşmasını baronun desteklemesi gerektiğini söyledi.

'SADECE MESLEKİ SORUNLARLA İLGİLENMİYORUZ'
Uçar, stajyer avukatların sorunlarına ve çözüm önerilerine de değindiği konuşmasında, hukukun politikadan ve ekonomi ilişkilerinden ayrılamayacağını söyledi. Uçar konuşmasında, 'Avukatların, hakim savcı koridorlarına girememesi, savcı katiplerinin dahi avukatlarla rica minnet görüşmesi, sabah 10 duruşmasına saat 14.00'da anca girmemiz, tüm adliye personelinden dahi daha pahalıya yemek yememiz, duruşma salonlarından atılmamız, erkek hakimlerin etek boyumuza müdahale etmek istemeleri işte bunların tamamı hukuk politikasıyla doğrudan ilgili.

'Pandemi döneminde işsiz kalan avukatlar, bürosunu kapatıp memleketine dönmek zorunda kalan avukatlar, uzaktan çalışma ile daha çok mobbinge maruz kalan avukatlar, haciz mahallinde saldırıya uğrayan avukatlar, psikolojik tedavi görmek zorunda kalan avukatlar, geçinemediği için intihar eden avukatlar. Bu tablonun tamamı içinde bulunduğumuz siyasal sürecin bir parçası' hatırlatmasında bulundu.

'İSTANBUL BAROSU'NU BİRLİKTE YÖNETELİM'
ÖDAV adayı Sezin Uçar konuşmasında, genç avukatlara seslendi: 'Sizlerden ışıltılı sözlere, parlak kuşe kağıda iri puntolarla yazılmış projelere değil; sözü ile eylemi uyumlu olan, popülist söylemlerden ziyade gerçekçi ve samimi çözümler üreten programlara, yıllardır İstanbul Barosu'na sirayet eden, gençlere ve kadınlara güvensizlikle malul tek adamlı listelere karşı kadın ve genç adaylardan oluşan listelere, işçi ve stajyer avukatların sorunlarını yine genç avukatların çözeceği gerçekliğinden hareketle patron avukatlardan oluşan ve baro yöneticiliğini iş edinmiş listelerine değil; genç ve işçi temsiliyeti yüksek avukatlardan oluşan listelere, başkan adaylarını ilk elden, kurul adaylarını ise ikinci genel kurul tarihinden 5 gün önce açıklayan adaylara değil, adaylarını demokratik yöntemlerle belirleyen başkan yönetimini değil kolektif yönetimi esas alan listelere, birlikte İstanbul Barosu yönetimindeki 20 yıllık AKP iktidarı ile yaşıt tek adam anlayışına son vermek için tüm bu saydığımız özellikleri özgürlükçü demokrat ilkelerde buluşturan genç ve kadın adaylara ÖDAV grubunun adaylarına oylarınızı bekliyoruz."