4 Aralık 2024 Çarşamba

Ölüm döşeğindeki NATO'ya 'düşman Çin' aşısı tutar mı?

Londra'da gerçekleştirilen NATO zirvesinde iç kamuoyuna Türkiye'nin "veto" kartı yansıtıldı. Zirvede esas olarak Rusya'nın yanı sıra Çin'in de "tehdit" kapsamına alınması ve ABD'nin istekleri doğrultusunda siyasi ve ekonomik yaptırımların uygulanması damgasını vurdu.

Batı emperyalizminin savaş aygıtı olarak kurulan NATO'nun kuruluşunun 70. yılı. Bu vesileyle Londra'da toplanan NATO zirvesi, birçok açıdan ilgi odağı oldu.

Zirve, Türkiye'de de hiç olmadığı kadar gündemde yer aldı. Zira, zirve gündeminde bulunan Baltık ülkeleri ve Polonya'nın güncellenen savunma planı konusunda Türkiye, "veto" kartını kullanacağını ilan etti. Nedeni de, NATO'nun YPG'yi "terör" örgütü olarak tanımasını sağlamak.

Erdoğan diplomasisi, NATO'nun hayvan pazarı olmadığı gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti. Koparılan bütün gürültüye, söylenen büyük laflara rağmen Türkiye, söz konusu savunma planına onay verdi.

Zirve sonrasında açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, "Baltık ülkeleri ile Polonya için yapılan planlar konusunda mutabakata varıldı" dedi. Stoltenberg, zirvede NATO'nun YPG'yi nasıl nitelemesi gerektiğini görüşmediklerini de ifade etti.

NATO'ya haddini bildirmeye gidenlerin, sadece iç kamuoyunu oyalamak için yem serptiklerini bir kez daha görmüş olduk. Medyasıyla, yandaşıyla, manipülasyonuyla bir halk yemlendirilirken, masada başka başka şeyler konuşuldu.

'NATO'NUN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ'DEN GÜÇLÜ NATO'YA
İç kamuoyuna yansıtıldığının aksine, zirvenin en önemli gündemi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, zirve öncesinde söylediği "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" sözleriydi. Ve tabi ki aynı Macron'un zirve sonrasındaki, "Açıklamalarımın arkasındayım, güçlü bir NATO'dan yanayım" sözleri de birçok ipuçlarını barındırıyor.

Macron'un dile getirdiği "beyin ölümü", NATO için son 30 yıldır tartışılan bir konu. Zira, Sovyetler Birliği'nin yıkılması amacıyla kurulan NATO, bu anlamıyla Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku'nun dağılmasının ardından varlığı sürekli sorgulanan bir yapı oldu. Macron'un sözleri ise güncel olarak, emperyalistler arası rekabetin bir yansıması. Nitekim, Fransa'nın başını çektiği ve Almanya'nın da kısmen destek verdiği Avrupa Ordusu fikri ve girişimi, NATO'nun varlığı koşullarında sürekli sekteye uğradı. NATO, mevcut yapısıyla Avrupa ülkeleri açısından mali ve askeri bir yük olmaktan başka bir anlam da taşımıyordu. Ki, NATO'nun başında tek hegemonik güç olarak ABD'nin bulunması da bu rekabetin/rahatsızlığın ana kaynağını oluşturuyordu.

Macron'un "Açıklamalarımın arkasındayım, güçlü bir NATO'dan yanayım" sözleri de ilk açıklamaları kadar önemli. Çünkü, bir taraftan emperyalist rekabetin sürdüğüne dikkat çekerken, diğer taraftan da yeni duruma da işaret ediyor. Zirvede açıklanan deklarasyon ve NATO Genel Stoltenberg'in konuşmaları, biraz açıklık getirmekte.

RUSYA DAİMİ DÜŞMAN, ÇİN İSE YENİ
Stoltenberg'in "Rusya ile ilgili önemli tartışmalar yapıldı. Rusya ile iletişim kanallarının açık kalmasına karar verildi. Etkin silahsızlanma için çabalarımıza devam etme kararı aldık" sözleri, Türkiye'de MGK'nın "terör ve bölücü örgütlere karşı" diye başlayan açıklamalarıyla aynı kategoriye giriyor. Bu anlamıyla, "daimi düşman" Rusya, belli ki NATO'yu ayakta tutmak için hala tutkal görevi görüyor.

Stoltenberg, "Çin'in yükselişi ele alındı. Bizim güvenliğimize etkileri düşünüldü. Liderler ittifak olarak birlikte karar vermemiz gerektiği görüşünü bildirdi" diyerek, zirvede en çok konuşulan meseleye dikkat çekiyor.

ABD'NİN İSTEDİĞİ OLDU
NATO zirve sonuç bildirisinde en dikkat çeken bölüm de Çin'e ilişkin paragraf oldu. ABD Başkanı Donald Trump, Çin'le son dönemde "ticaret savaşı" başlatmıştı. Bu anlamıyla ABD'nin bu politikası NATO sonuç bildirisine de yansıdı. Sonuç bildirisinde ilk kez NATO'nun Çin'e karşı "hep birlikte karşı durması" ifadesi yer aldı. Bildiride, "Çin'in büyüyen etkisi ve uluslararası politikaları hem fırsat hem de meydan okuma barındırıyor. Bunlara karşı İttifak olarak hep birlikte hareket etmemiz gerekir" ifadesi kullanıldı.

NATO bildirisinden bir de "5G" sürprizi çıktı. ABD Başkanı Trump, son dönemde NATO'nun Avrupalı üyeleri ile, 5G iletişim teknolojisine geçişe "Çin'in dahil edilmesi" konusunda büyük tartışma yaşıyordu. Özellikle Almanya'nın 5G teknolojisine geçişte Çinli Huawei firmasının altyapı ürünlerinin kullanılması konusundaki yaklaşımı, Trump'ın büyük tepkisini çekmişti. Almanya ile ABD arasında bu konuda kamuoyuna açık bir tartışma da yaşanmıştı. NATO Londra zirve toplantısı sonuç bildirisine bu konu da girdi. Çin'in yükselmesinin yarattığı "sıkıntılara" ilişkin bildiri paragrafına, NATO üyesi ülkeler ve ortakların "5G teknolojisine geçişte "güvenli ve esnek sistemlere güvenmeleri gerektiği" ifadesi yer aldı.

NATO Genel Sekreteri "Enerji alt yapımızın korunması ve teknolojik üstünlüğümüzü korumak için önemli kararlar alındı" derken, NATO üyelerinin askeri birlikteliğinin yanı sıra, ekonomi ve ticaret savaşlarında da birlikte hareket edeceğinin mesajını verdi.

ÇİN'E YAPTIRIMIN SÜREKLİLİĞİ MÜMKÜN MÜ?
Zirvede Çin'in özel olarak masaya yatırılması ve 'Çin tehdidine' karşı 'önlemler' alınması kısa vadede ABD'nin kazanımı olarak gözükse de, orta vadede bunun sürdürülebilirliği ne kadar mümkün, orası belli değil. Çünkü, ABD ve Kanada dışındaki NATO ülkeleri (ki, geri kalanların tamamı Avrupa'da bulunuyor), enerji kaynakları ve enerji kaynaklarına ulaşımda çok da verimli bir coğrafyada bulunmuyor. Ağırlıklı olarak Rusya'ya bağımlılık, yeni arayışları da kaçınılmaz hale getirmektedir. Bunların başında da, ABD'nin yaptırım uyguladığı İran gelmektedir. Gerek Çin, gerekse Avrupa ülkeleri, ucuz enerji kaynağına ulaşma konusunda ABD ile çelişki halindeler.

ABD'nin Çin'le yürüttüğü ekonomik/teknolojik savaş, Avrupa'yı çok da ilgilendirmiyor aslında. NATO sonuç bildirgesinde "güvenlik" gerekçesiyle bu alanda da "birlikte" hareket edileceği söylense de, kapitalizmin kendi gelişim yasası işlemektedir: Sermaye, ucuz işgücü ve azami kâra yatırım yapar. Eğer Avrupa, Çin'in ucuz iletişim teknolojisi karşısında ABD'nin pahalı teknolojisiyle bir tercih durumunda kalırsa ki gidişat bu yöndedir, birincisini seçecektir.

NATO'NUN MALİYETİ DE ÇOK YÜKSEK
Tabi ki, NATO'nun bir de maliyet hesabı var. ABD dışındaki NATO üyelerinin son beş yılda 130 doları aşan NATO eksenli harcamaları, haliyle ilgili ülkeleri fazlasıyla düşündürmektedir. Kapitalizmin yapısal krizinin sürdüğü ve bunun etkilerinin en çok görüldüğü Fransa'dan yüksek itirazların gelmesinin bir nedeni de budur.

NATO sonuç bildirgesinin ilk cümlesi, "Bugün Londra'da NATO'nun ilk evinde tarihteki en güçlü ve en başarılı ittifakın 70. Yılı ve Demir Perde'nin düşüşünün 30. yılını kutlamak için toplandık" gibi ideolojik argümanlarla başlasa da, hedef ve alan genişleterek geçici "çözümler" üretmesi, ömrünü garanti kılmıyor. Sovyetler Birliği/Rusya "tutkalının" yanına Çin'in eklenmesi, küresel kapitalizm koşullarında biriken tepkimeyi de hızlandırır. NATO'nun ölümünün beyinle sınırlı kalmayacağı aşikar.