4 Aralık 2024 Çarşamba

Özenç Özyürek yazdı | Gezi hala güncel

Haziran Ayaklanması, bu coğrafyada yüzyıllar boyunca gerçekleşen en kitlesel halk hareketi olarak ezilenlerin, büyük devrimci çıkışları hazırlayacağı gelecekteki çarpışmaların pusulası oldu. Bölgesel devrimleri güncelleştirme, Rojava devrimini sahiplenme ve Kobanê'deki direnişle enternasyonal dayanışma iradesi Haziran Ayaklanmasıyla yaratılan "Gezi Ruhunu" enternasyonalist ve devrimci bir maya ile harmanlayarak yeni bir düzeye çıkarttı. Halkların birleşik devrimci mücadele arzusu bugün, bu zemin üzerinde daha güçlü olarak yükseliyor.

Haziran Ayaklanması, bundan tam 8 yıl önce gerçekleşti. Her büyük toplumsal başkaldırı gibi, etkisi yaşandığı andakiyle sınırlı kalmayıp, gelecek dönem üzerinde de belirleyici izler bırakmayı başardı.

Haziran Ayaklanması birleştirici, kapsayıcı ve yaratıcı özellikleriyle klasik tarzın ötesinde özgün bir anlayış ortaya çıkarttı. Ezilenlerin kolektif iradesi olarak Gezi/Haziran ayaklanması, egemen sınıfların içine düştüğü gerici saflaşmalar, iç iktidar savaşları ve ezilenlere yönelik artan sistematik baskılara karşın devrimci bir yanıttı.

AKP ve Gülen cemaati ittifakının Ergenekoncu/ulusalcı klikle giriştiği 'kansız savaş' yeni bir statüko yaratmaya doğru evriliyordu. Bürokratik oligarşiyle (asker-yargı mensupları) kapsamlı tasfiye hamleleriyle zayıflatıp yarattığı boşluğu kendi kadrolarıyla dolduran AKP-Cemaat ittifakı, devlet yönetimindeki etkinliğini, yeni edindiği mevzilerle doğru orantılı olarak arttırdı. Bu yeni durum ve güç ilişkileri, 12 Eylül 2010 tarihli halk oylamasıyla revizyona tabi tutulan 12 Eylül faşist anayasasıyla somutlaştırıldı. Artık kendini kabul ettirebilmiş yeni güç ilişkileri vardı. Buna uygun olarak yeni çelişkilerin ve yeni çatışmaların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu.

Önceleri, kendi iktidarına rakip gördüğü 'bürokratik oligarşiyi', Gülen Cemaatiyle birlikte giriştiği hamlelerle etkisizleştiren AKP, üst yapı kurumlarında cemaatin hakimiyet kurmasına da rıza göstermek durumunda kaldı.

Gülen Cemaatinin yargı, bürokrasi, mülkiye ve militarist kurumlara yerleştirdiği kadroları aracılığıyla hükümet üzerinde baskı ve denetim kurma çabası, yeni bir iç iktidar savaşının fitilini ateşledi. Önce MİT başkanı Hikmet Fidan'ın ifadeye çağrılmasıyla başlayan süreç, cemaatin kadro yatağı olan dershanelerin hükümet tarafından kapatılmasıyla, açıktan bir çatışmaya dönüşüverdi. Karşılıklı olarak yargı-polis operasyonlarıyla devam eden çatışma doğrudan bir hükümet darbesi denemesine ve kitlesel tutuklamalarla ilerleyecek bir tasfiye dalgasına evrilecekti.

Egemen sınıf klikleri arasında süren iç çatışma tüm hızıyla derinleşirken, ezilenler cephesinde elde edilen somut kazanımlar ve yükselen devrimci direniş, Türk egemen sınıflarının iç saflaşmalarında belirleyici olacaktı. Rojava Devrimi'nin varlığı ve Kuzey Kürdistan'da ilan edilen "devrimci halk savaşı" Türk burjuva devletinin yapısal krizini ağırlaştırıyordu.

Türk devletinin sömürgeci faşist yapısını koruma iddiasıyla AKP, Türk burjuvazisinin reform programını uygulamaya soktu. Bu hamleyle; iç iktidar savaşında Türk egemen sınıflarının desteğini kazanırken aynı zamanda Kürt ulusal demokratik hareketin büyüyerek ilerleyen devrimci direnişini burjuva reformlar yoluyla tasfiye etmek için, yeni bir politik manevra imkanı elde etti.

Türk sömürgeciliğinin on yıllardır sürdürdüğü kirli savaşın var ettiği rejim krizine, şimdi bir de, egemen sınıfların iç çelişkilerinin gitgide devlet krizi halini alması eklenmişti. Bu şartlarda zayıflayan rejim otoritesi militarist yöntemler yerine çareyi bir süreliğine de olsa, "müzakere süreci" diyeceği burjuva reform hamlesinde buldu. Bu, egemenler cephesindeki iç çatışmayı lehine çözümlendirebilmek ve ezilenlerin gelişen devrimci mücadelesine karşı tasfiye amaçlı bir saldırı başlatabilmek adına AKP için, güç biriktirme ve kendi mevzilerini yeniden dizayn edebilme olanağı sağlıyordu.

Tüm bu gerici saflaşmalar, çatışmalar, kriz ortamı ve işçi sınıfı ve ezilenler üzerinde artan faşist baskılara halklarımızın yanıtı ise Haziran Ayaklanması oldu. Gezi parkında boy veren direniş, coğrafyanın her köşesine yayılan, genel bir halk isyanı halini aldı. Ezilenler cephesi, sınıf mücadelesinin en yüksek biçimi olan ayaklanma silahıyla, içinden geçilen tüm bu sürece devrimci bir yanıt olma iradesi gösterdi.

Demokratik haklar ve özgürlükler için sokakta boy veren Gezi/Haziran ayaklanmasının faşizmi hedef alması onun en devrimci yanıydı. Yine de, kendiliğinden gelişen bu devasa kitle hareketinin devrimci önderlikten yoksun olması, sömürücü sınıfları alaşağı etmeyi hedefleyen bir programa sahip olmayışı ve faşist diktatörlüğü yıkmayı amaçlayan devrimci bir stratejiyle hareket etmemesi ise ayaklanmanın zayıf yanıydı.

Bu gelişme, faşist rejimin krizini en kararlı biçimde derinleştirdiği gibi, ezilenler bakımından da yeni devrimci krizlerin olgunlaşmasını sağladı.

Haziran Ayaklanması, bu coğrafyada yüzyıllar boyunca gerçekleşen en kitlesel halk hareketi olarak ezilenlerin, büyük devrimci çıkışları hazırlayacağı gelecekteki çarpışmaların pusulası oldu.

Bölgesel devrimleri güncelleştirme, Rojava devrimini sahiplenme ve Kobanê'deki direnişle enternasyonal dayanışma iradesi Haziran Ayaklanmasıyla yaratılan "Gezi Ruhunu" enternasyonalist ve devrimci bir maya ile harmanlayarak yeni bir düzeye çıkarttı. 6-8 Ekim serhildanı ve 7 Haziran seçim zaferi gibi politik başarılar Haziran ayaklanmasının var ettiği zemin üzerinde elde edilen önemli zaferler olarak, ezilenlerin kavga tarihindeki onurlu yerini aldı.

İçinden geçtiğimiz süreç de Gezi öncesi dönemin özgünlüklerini taşıyor. Bir yanda halklarımız üzerindeki azgın faşist devlet terörü, diğer yanda egemenler arasında yapısal, siyasal ve ekonomik krizle şekillenen iç hesaplaşmalar yeni bir halk hareketinin zemini oluyor. Tabloda eksik olan tıpkı Gezi'deki gibi milyonların tek yürek olarak harekete geçmesidir. Halkların birleşik devrimci mücadele arzusu bugün, bu zemin üzerinde daha güçlü olarak yükseliyor.