4 Aralık 2024 Çarşamba

Rojhat Rüzgar yazdı | Devrime ve hayatlara dokunarak iz bıraktın doktor Ferhat

Adı devrimde yaşıyor. O'nun yaralı bacağından güç alan gençler, adına futbol takımı kuruyor. Boyasından kapısına kadar birlikte inşa ettiği hastanenin emekçileri, O'nun adı geçince yaptıklarından gururla bahsediyor. Gazi yoldaşlar, kendilerine 'hayat devam ediyor' inancını aşılayan Ferhat'tan aldıkları güçle devrimci görevlerine dört elle sarılıyor.

Şehitleri anmak; fedai yaşamlarıyla bize anlatmak istediklerini kavramak, mücadele miraslarını öğrenmek, ifade ettiklerini hücrelerinde hissetmek, devrimin ve partinin bayrağını daha da yukarıya yükseltmekti. Erdal Balcı yoldaşın kendini feda edişi ve Hüseyin Demircioğlu yoldaşın 'ilk ben olmalıyım' düsturu, Kasım Şehitler Ayı'nın dönüştürücü gücünü böyle öğretti bize.

Şenol Sağaltıcı yoldaş; gençlik dönemlerinin Bahtiyar'ı, partinin Halil Okan Boyuneğmez'i, Rojava'nın doktor Ferhat Erebo'su...

Hayatının belirgin dönemlerine tanıklık ettim. Heyecanına, sinerjisine, acısına, hüznüne, sevincine, coşkusuna, özlemine, değişimine ve ilerleyişine ortak oldum, kıvanç duyuyorum.

Ferhat yoldaş, hayat eylemiyle bize ne bıraktı? Şimdi yine bir Kasım Şehitler Ayı'nda, mezarının başına oturup, toprağına dokunmak ve bu soruya yanıt aramak isterim. Bildiğim yanıtlarla, O'nu size anlatmaya çalışacağım yoldaşlar.

Ferhat yoldaşın, partiyle ateş altında yürüyüşünde 22 yıllık önemli bir deneyimi oldu. Yaşamını ve iradesini bütünüyle partiye ve devrimin ihtiyaçlarına teslim etmeyi bildi. Kendini ortaya koyuş biçimini tarifleyen "Devrim bedel istiyor dediğimiz ne? Başkasından beklemek mi?" sorusuna anlam kazandıran da budur.

Benim tanıdığım Ferhat, hep sakınmasız dövüştü. Belki yanı başındakileri uğraştırdığı da olmuştur, lakin eskiye hapsolmadı. Yeniyi yaratmak için kendiyle yüzleşmeyi bir basamak olarak kabul etti. Şehitlerimize bağlılığını sıkça dile getirdi. Onların ardından verdiği sözleri aklından bir an bile çıkarmadı. Bilinçli tartışmalar yaptı kendince. Değişmek için sıçrama anlarını yakaladı, sorumluluk yüklenmeyi bir manivela yaptı kendine ve öne fırladı. Samandağ'ın gözükara gençleri arasındaki Bahtiyar'dan, Rojava devrimine başından itibaren öncülük eden bir komünist yaratmayı başardı.

Gençlik zamanlarının Bahtiyar'ı olarak bir yol vardı önünde. O'nu geriye çekecek tartışmalarını bir kenara bıraktı. Örgütlü yaşamı zorunluluk olarak görmesi ve sonrasında memleketi Antakya'dan çıkışı, bir profesyonel devrimci olarak sürdürdüğü yeni yaşamının ilk önemli adımları arasındaydı. Sonunda yüzünü özgür alana dönmesini gerektirecek bir görev önerildiğinde, öne atılmak için ikircikli davranmadı. Temiz duygular ve safi bir inançla sarıldı partinin çağrısına.

Devrimin başkenti İstanbul'a geldiğinde yaşadığı heyecanı tarifsiz kılan, Asi Nehrinin kenarında kazandığı partili mayasıydı. Asi gibi coşkundu, zaman zaman tersten akardı ya zaman zaman da durulurdu. Sırtını partinin rüzgarına verdiğinde, kendini sakınmayan zamansız, mekansız ve sınırsız bir devrimci yaratmanın kendisi için bir gereklilik olduğunu hissediyordu. Bir anlık geçici duygularla değil, devrimin zaferine olan inançla yürüdü yolunda. Kararlıydı. Bu amacın emekçisi olmaya gönül verdi.

Sosyalist basının, insanüstü bir çaba gerektiren çalışma ortamında belki kimi zaman çok yoruldu ama belli etmemeyi seçti. Bu dönem, yeni bir sıçramanın da eşiğiydi. Görev insanıydı. Şikayet etmez, yapması gerekenleri tamamlar bırakırdı. Zorluklara teslim olmamak ve çaba göstermek O'nun tarzıydı. Çözüm gücü olabilmek için bir başka yol arardı hep. Bunun için yoldaşları O'nu hep bir şeylerle uğraşırken görürdü. O belki bir şeyi tamir edebilirse, parti için bir olanağa dönüşür fikrinin sadeliğinde yaşadı hayatının sonuna kadar.

Yoldaşlarına neşe kaynağı olmak O'nun için bir tercih meselesiydi. Güler yüzüyle yoldaşlarının yüreğine çiçekler saçtı. Yasemin'i çok sevdi. O'nun içindir ki, gittiği her yere bir yasemin çiçeği dikmeyi içtenlikle görev bildi kendine. Kokusunda sevgisini buldu belki de.

İllegal alana geçtiğinde yollarımız bir süreliğine ayrıldı. Bu dönemi, kendi anlatımıyla bir eğitim süreci olarak ele almıştı. Parti akademisinde teorik, ideolojik ve askeri eğitimleri tamamlamış, yoldaşlardan öğrenmeye odaklanmıştı. Hayatla daha canlı bir ilişki kurmayı başardı. Dağın dönüştürücü ortamı, çeliğine daha çok su verdi. Devrim için dövüşmenin arzusuyla hem sertleşti, hem de sadeleşti.

Devrimin ilk günlerinde parti, O'nun da yer aldığı grubu Rojava'ya gönderdiğinde kendi deyimiyle 'yangını körüklemeye' gelmişti. Devrimin inşasının ilk dönemlerinde önemli roller üstlendi Ferhat yoldaş. 'Devrimin ihtiyacı bu, devrimcilik bunu gerektiriyor' diyerek anlamlandırdı zorluklarla baş edebilmeyi. Böylece devrimin içinde kendi devrimini sürdürmeyi de başardı. Şartlar daha çok emek, daha çok alınteri istediğinde kendinden vermeye ve bütünün öznesi olabilmeye odaklandı.

Savaş yaralılarını tedavi ettiği hastaneden ayrılıp, O'nu savaş cephelerine gitmeye zorlayan duyguda da bu gizliydi. Cepheye gitmeli ve daha az yoldaşının yaralanması için güçlü bir savaşçılık sergilemeliydi. Ancak düşmana ağır kayıplar verdirirse, işte o zaman daha az yaralının kolu-bacağı kesilmek zorunda kalacaktı. Daha az yoldaş ölümsüzler kervanına katılacaktı.

Bir devrim gazisi olacağı Minbic savaşına bu duygularla katıldı. Raperin (Sevda Çağdaş) yoldaşın şehit düştüğü patlamada ağır yaralandı, vücudu alevler içinde yandı. Kemik eksiği olan bacağının iyileşebilmesi için yıllarca sabır gösterdi. Yaralılığını yanı başındaki yoldaşlarına yüke dönüştürmemek adına acıları karşısında 'ah' demedi.

Rojava'da ilk karşılaştığımızda, ayaklanmış ve koltuk değnekleriyle yürüyordu. Bir anma etkinliğinde ses cihazını ayarlamaya çalışıyordu. Birbirimizi ilk kez gördük, şaşkınlıkla baktı bana fakat elinde de bir iş vardı, 'şunu bitireyim, geliyorum' dedi gülümseyerek. Ben öyle kalakalmıştım aslında. Yaralılarımız, gazilerimiz olduğunu biliyordum da, o kabına sığmayan Bahtiyar'ın da aralarında olabileceğini tahmin etmiyordum.

Sonrası aylar ve yıllar da birlikte çok kaldık. Devrim emekçisi olarak öncüleşti. Başta Araplar olmak üzere Rojava devrim topraklarına dört elle sarılan halklarımızın gönlünü fethetmişti. Ferhat'ın eli o kadar çok yaralı savaşçıya değmişti ki, hem onlar hem de aileleri o yaraları sağaltan Doktor'a hep minnetle bakıyordu. Her bir kentte, her bir devrim kurumunda birlikte çay içecek kadar zaman geçirenler üzerinde dahi iz bırakmıştı Ferhat.

Adı devrimde yaşıyor. O'nun yaralı bacağından güç alan gençler, adına futbol takımı kuruyor. Boyasından kapısına kadar birlikte inşa ettiği hastanenin emekçileri, O'nun adı geçince yaptıklarından gururla bahsediyor. Gazi yoldaşlar, kendilerine 'hayat devam ediyor' inancını aşılayan Ferhat'tan aldıkları güçle devrimci görevlerine dört elle sarılıyor.

Doktor Ferhat geride kalan günlerini, deneyimlerini hep büyük bir coşkuyla anlatırdı. Çünkü, devrimci eylemin içine de aynı coşkuyla dalardı. Yani aslında yaşadığını olduğu gibi anlatıyordu.

Ya bir yol bulacak ya da bir yol açacaktı. O, yaralıyken görevler üstlenmeyi ve partinin gelişiminde rol oynamak için kendini ortaya koymayı esas aldı. Yaraları artık geri plandaydı. O'nun bu düşüncelerini tarif edecek söz bulamıyorum. Bu nedenle O'nun anlatımından kendim de öğreniyorum: "Bu halimle bu mücadeleyi daha da ileri taşıyabilecek miyim? Bunu hep düşündüm. Yürüyemiyorsam kolumla yaparım, kolumla yapamazsam düşüncemle yaparım. O olmadı bulunduğum ortama duygumla müdahale etmeye çalışırım dedim. Ve bu şekilde sürdürdüm bunu. Sürdürmek zorundayım."