4 Aralık 2024 Çarşamba

Sema Duru Boran yazdı: Ezilenlerin birleşik mücadelesi hangi hattan kurulabilir?

En ileri bölükler bir güç haline getirilmedikçe de, bu geniş kitlelere ulaşacak denli güçlü bir eylem sürükleyiciliği, düşmanın psikolojik savaş ve faşist propagandasını aşacak denli güçlü bir ajitasyon ve propaganda çalışması yürütülemez. Öyleyse, en geniş yığınların taleplerini bayraklaştırmamalı, en geniş yığınlara devrimci ajitasyonu taşımamalı mıyız? En geniş kesimleri hareket geçirebilmek için bugün dikkat, işçi sınıfının ve ezilenlerin en ileri bölüklerinin ayağa kalkmasına, birleşik mücadeleye yönelmesine, eylem kuvvetinin harekete geçmesine odaklanmalıdır.

Duruma, görevlere şu soruyu soralım: "toplumun bütününü" kaplayan, "tüm kesimleri" birleştiren, kapsayan, "AKP tabanını da kendisine çekecek", "faşist şefin etrafında birleşenler hariç burjuva partilerle ortaklaşılacak" bir mücadele hattını hangi talepler üzerine, hangi sloganlarla, hangi mücadele biçimleri etrafında kurabiliriz? Bizim soruya cevabımız şu: verili gerçeklik altında ve yakın dönem içinde böyle bir sihir oluşturulamaz, böyle bir keramet gösterilemez. Böyle bir yoldan mevcut durumu değiştirecek bir eylem hattı kurulamaz. En fazlasından bir "söylem hattı" kurulabilir ki, bu da sizi burjuva solla-emekçi sol arasında salınan bir görüş açısına hapseder.

Bu görüş açısı daima reformizm ve ekonomizm üretir. Bugün bu gerçeği kavrayamamanın en sıkıntılı yönü, örneğin Sol Parti platformunda ve ondan pek aşağı kalmayan 12 maddelik Kılıçdaoğlu deklarasyonunda ya da Ali Babacan'ın vaatlerinde ortaya konulan temel çerçeveye gerilemektir. Çerçeve bu olunca, öteki sözlerinizin içerik kaybına uğraması kaçınılmazdır.

"Tüm toplumu" harekete geçirme, "en geniş yığınları seferber etme" üzerine değilse, bugün, devrimci, antifaşist, antişovenist, halkçı demokratik politika, eylem, eylem şiarları ve ittifaklar ne üzerine kurulmalıdır? Buna cevabımız şudur: toplumun öncü kesimlerini harekete geçirme, yığınların en ileri bölüklerini eylemli hale getirme üzerine. Öncü işçiler, kadınların, gençliğin en ileri kesimleri, Kürt halkımızın yurtsever duyguları en diri kesimleri, harekete geçirilmesi gereken ilk halkayı, devrimci, antifaşist mücadele hattının üzerine kurulacağı zemini oluşturur. Politik öncüler, "tüm kesimlerin" değil, bu kesimin bilinç düzeyine seslenmeyi, onları birleştirmeyi ve harekete geçirmeyi esas alır.

Peki öyleyse kimdir bu en ileri bölükler? HDP'ye oy veren ve az çok konsolide olmuş olan 6 milyon işçi ve emekçidir. İşçilerin, kadınların, gençlerin, Alevilerin, antişovenist Müslümanların, yoksulların, emekçi köylülerin mücadeleci kesimleridir.

Emekçi sol saflardan politikanın bugün, bu en ileri kesimleri, hatta onun içindeki en bilinçli kesimleri dahi harekete geçirdiğini söyleyebilir miyiz? Hayır söyleyemeyiz. Böyle bir mücadele hattı ve onun talepleri, şiarları, öncelikle bu kitleye umut verme, öfke ve enerjisini harekete geçirme ve giderek daha geniş bir kesimini eylemli kılma üzerinden oluşturulmalıdır. Daha geniş yığınları, ("toplumun bütününü", "burjuva partilerin tabanlarını") ancak bu eylem enerjisiyle, onun yaratacağı sarsıntı, yeniden saflaşma ve umut temelinde sürükleyebilirsiniz. Bu demektir ki, mücadelenin çıtasını, "ortalama" bilinç değil, ileri bilinç oluşturur.

DEĞİŞTİRME GÜCÜNÜ NİCELİK BELİRLEMEZ
İşçi ve emekçiler, CHP'ye, AKP'ye, MHP'ye, İYİP'e oy veren kesimleri dahil, genel olarak işsizlikten, açlıktan ve yoksulluktan mustariptir, bunlar bildiği gerçeklerdir ve bunların son bulması özlemine sahiptir. Ve fakat bu özlemleriyle birlikte, burjuva partilerin yedeğindedir. Siz, bu yakıcı gündemleri en tutarlı biçimde bayraklaştırmalısınız; ancak bunu yaparken, en geri yığınların bilincine seslenerek, mücadele programınızı, taleplerinizi buna uyarlayarak, bu yığınlara hiçbir ilerleme yolu gösteremezsiniz. Çünkü mevzilenmeyi, en geri bilinç düzeyinin hazır durumuyla da içerilmesi üzerine kurarak, bu talepler uğruna harekete geçmeye en yakın, en bilinçli kesimlere, bir mücadele enerjisi verememiş, en geniş kesimlere ise destekledikleri burjuva partilerden farklı bir seçenek sunamamış olursunuz. Programında ya da argümanlarında işsizlikten ve yoksulluktan hiç bahsetmeyen burjuva parti bulamazsınız, ancak, işsizlik ve yoksullukla mücadele etmek için sendikalaşma önündeki engellerin ortadan kaldırılmasına, grev hakkına, örgütlenme, eylem, gösteri özgürlüğüne gelince durum değişir. Sizin, başka bir yol açabilme kuvvetinizi, nicelikten çok daha fazla, bu taleplerle nasıl ilişkilendiğiniz belirler.

Üstelik herhangi bir yerden ve zamandan da bahsetmiyoruz. Türkiye ve Kürdistan'da toplum, sınıfsal, ulusal ve cinsel çelişkilerin ortaya çıkardığı sayısız sonuç, bu çelişkilerin aldığı tüm görünümler ve egemen sınıfların bu çelişkiler üzerinde örgütlediği gerici çatışmalar temelinde tüm hücrelerine kadar saflaşmış durumda. Saflaşmanın bu düzeyde olduğu bir ortamda, "ortalama kitle bilincine" ya da "tüm kesimleri birleştirmeye" yönelmek, çelişkilerin törpülenmesine, ezilenlerin, sınıf, cins ya da ulus olarak egemen konumda bulunanlarla uzlaştırılmasına ve "en geniş kitlelerin" gerçek taleplerinin, yakıcı ihtiyaçlarının, burjuva çıkar çatışmalarının yedeğinde erimesine yol açabilir ancak. Bunları, sömürgeci faşizmle hiç bir sorunu olmayan her renkten burjuva muhalefet yapıyor zaten, üstelik bütün olanaklarına rağmen bunlarla alabildikleri yol da ortada ve emekçi solun hiçbir bölüğü aynı işi daha kuvvetli biçimde yapacak değil.

GERİLEYEN POLİTİK ÇITA MÜCADELE UMUDUNU DA KIRAR
Halkların mücadele tarihi bu konuda sayısız örnek sunmuştur. Çok geriye gitmeye gerek yok. Gezi-Haziran'dan 7 Haziran'a uzanan dönemin özellikleri ile 20 Temmuz sonrası, 1 Kasım dönemeci ve hemen sonrası dönemin yakın deneyimi gözler önünde. Özgün olarak, sömürgeci faşist saray cuntası destekli DAİŞ katliamlarının ortaya çıkardığı "bombalı saldırı korkusu" atmosferinde, kitle sokaktan çekilmemiş, mücadele enerjisi sönmemiş, ancak bombalı saldırılarla yılgınlığın eşiğine gelmişken, "en geniş kitle" beklentisiyle, daha "esnek ve kapsayıcı" olması hedefiyle daha geri söylemler, sömürgeci faşizmle daha düşük bir saflaşma zeminine kurulan mitinglerin ne kadar geniş bir kitleyi harekete geçirebildiğini biliyoruz. Giderek gerileyen politik çıta, o gün ortaya çıkması gereken en önemli işlevi, kitlelerin en ileri kesimlerinde mücadele enerjisi uyandırma ve öncelikle bu kesimdeki umut kırılmasının önüne geçme işlevini oynayamamış, aksine bu eğilimi beslemişti. O koşullarda, "toplumun tüm kesimleri", "en geniş kitlenin hareketi" söyleminin sonuçlarını çokça tartıştık. Yapılması gereken, "en geniş kitleyi harekete geçirme" söylemiyle üretilen geri çekiliş değil, öncülerin bütün enerjisini harekete geçirerek, daha geniş bir kitleye hangi yoldan direnilebileceğini, daha önemlisi, bir yol bulup direnilebileceğini göstermekti. Öncünün kendini ortaya koyuş düzeyinin, bu daha geniş kitleyi sürüklemesi hattından yürünebildiği oranda, saldırı dalgasına siper olundu, aksi bir hareket tarzı, sürekli geriye giden talepler, eylem biçimleri temelinde, geriye çekilişi üretti.

Üstelik, ne "ileri bölükler", ne de "en geniş kitle", sabit ve değişmez değildir. Ajitasyonun, propagandanın ve eylemin, verili bir anda verili bir kitlesi vardır ve üstelik de her birinin kitlesi ayrıdır. Örneğin bugün bir kitle gösterisinden bahsediyorsak, bunun azami potansiyel niceliği, 20 Temmuz öncesinden dar, sonrasından geniştir.

Öte yandan, şu veya bu partiyi destekleyen, oy veren geniş bir kitle ile öncü, ileri işçiler, emekçiler, ezilenler arasında, büyük bir nitelik farkı vardır. Zira ikincisi, harekete geçebilir ve politikaya, niceliğinin çok üzerinde etki yapabilir. Örneğin bu anlamda, HDP'nin 6 milyonluk oy kitlesi ile, CHP'nin bu sayıyı iki ila üç kat aşan kitlesi arasındaki, durumu değiştirme gücü açısından fark, misliyle fazladır ve HDP'den yanadır. Örneğin, yüz komünistin ortaya çıkardığı pratik enerji, politik etki, ulaştığı insan sayısı, bir burjuva partiye oy vermiş binlerce insanın ortaya koyduğu politik kuvvetten fazladır.

EN GENİŞ KİTLEYE POLİTİK EYLEMİ ARTTIRARAK GİDİLİR
Peki bu yaklaşım, geniş kitlelerle bağları koparmaz mı? Hayır koparmaz. Birincisi, bu geniş kitlelerle henüz zaten koparılma tehlikesinden bahsedilecek fiziki bağlar kurulmamıştır, hele de "toplumun tüm kesimleriyle" hiç; kimse kendini kandırmamalıdır. İkincisi, biz bu en geniş kitlelere her şeyden önce politik gündemler yoluyla, onların en temel çıkarlarının tutarlı, militan ve fedakar savunucuları olduğumuz gerçeğiyle bağlıyız ve bu, burjuva muhalefet çizgisinin ve çeşitli burjuva güçlerin asla kuramayacağı bir bağdır. Üçüncüsü, "en geniş" kitlelerle organik bağlar kurmanın yolu, politik eylemin (buna bütün günlük faaliyet biçimleri, basın-yayın, ajitasyon ve propaganda çalışmaları da dahil) çapını sürekli artırmaktır. En ileri bölükler bir güç haline getirilmedikçe de, bu geniş kitlelere ulaşacak denli güçlü bir eylem sürükleyiciliği, düşmanın psikolojik savaş ve faşist propagandasını aşacak denli güçlü bir ajitasyon ve propaganda çalışması yürütülemez.

Öyleyse, en geniş yığınların taleplerini bayraklaştırmamalı, en geniş yığınlara devrimci ajitasyonu taşımamalı mıyız? AKP'nin etkisi altında bulunan, antifaşist kitlenin sınırlı olduğu semtlere, illere, ilçelere gitmemeli miyiz? Elbette hayır. Tam tersine, politik gündemimizin yüzü sürekli olarak en geniş kitlelere dönük olmalı, politik kitle ajitasyonu, en geniş yığınlara seslenmeli, sürekli olarak çapı ve yaygınlığı büyütülmelidir. Politik çalışmanın alanı, yeni bölgelere açılarak, sürekli büyütülmelidir. Ancak tam da bunun için, işçilerin, emekçilerin, kadınların, ezilenlerin en ileri bölüklerini esas alan bir politik mevzilenmeyle, bu görevin muhatabı olan politik kuvveti sürekli biçimde büyütmeliyiz. Bu, her şeyden önce işçileri ve ezilenleri, faşizmi yıkma mücadelesi etrafında mı, yoksa diktatörlüğün parlamenter kostümlü faşist biçiminin restorasyonu uğruna mücadele etrafında mı birleşmeye çağıracağınız, "üçüncü yol" hattında saflaşmayı mı, yoksa AKP-MHP dışındaki burjuva partilerle ittifak hattında saflaşmayı mı önde tutacağınız konusundaki yol tercihinizle sımsıkı bağlı bir meseledir.

En geniş kesimleri hareket geçirebilmek için bugün dikkat, işçi sınıfının ve ezilenlerin en ileri bölüklerinin ayağa kalkmasına, birleşik mücadeleye yönelmesine, eylem kuvvetinin harekete geçmesine odaklanmalıdır.