4 Aralık 2024 Çarşamba

Serpil Arslan yazdı | CHP gerçekten değişti mi?

Ana muhalefet partisi olan CHP, yoksullaşma krizinin derinleşmesi karşısında da etkin bir karşı duruş geliştirmedi. Sadece politik atraksiyonla yasak savan mitingler yaptı. Asgari ücrete sıfır zam dayatmasına da, emekçilere, emeklilere dayatılan yüzde 24,73'lük sefalet zammı uygulamasına karşı başka bir duruş geliştirmeyerek faşist şefliğin işçi ve emekçileri sefalete iten ekonomi politikalarını danışıklı eylem ve sahte politik ajitasyon söylemleriyle onamış oldu.

CHP kuruluşundan beri gerici bir düzen partisi idi. Ve hep öyle olageldi. Özellikle yakın tarih bakımından 1970'lerde 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin, işçi sınıfı hareketinin mücadele rüzgarını arkasına alarak yelkenlerini şişirdi. Reformcu beklentiler yaydı. Burjuva düzenin gadrine uğrayan, aş, iş, gelecek kaygısı yaşayan emekçilere sol gösterdi, sağ vurdu. Umut tacirliği yaparak emekçi milyonları yedeklemeye çalıştı.

Daima faşist Türk devletinin birleştirici kolonu, koltuk değneği oldu. Faşizm kendisini yeniden üretirken hep ona yaslandı. O nedenle faşist düzenin sürgit devam etmesinde düzenin siyasal kurtarıcısı ve kitleleri uyuşturan morfin oldu. Faşizmin ne zaman başı sıkıştıysa CHP kurtarıcı bir parti olarak faşist düzenin elinden tuttu.

31 Mart yerel seçimlerinden sonra 22 yıllık faşist AKP döneminde ilk defa AKP'den daha fazla belediyeyi alarak birinci parti durumuna yükselmesi motivasyonuyla CHP popülist politikalara sarıldı ve bu yolda tam gaz ilerleyeceğini gösterdi.

Gelir adaletsizliğinin arttığı, yoksullaşma krizinin boyutlandığı, işçi ve emekçilerin hayatta kalma mücadelesi verdiği bugün; faşist saray rejiminin despotik Başkanlık Sistemi'ne karşı “güçlendirilmiş parlamenter sistemi” savunarak emekçilere kendisini alternatif olarak sundu. Hem yerel seçimler öncesinde hem yerel seçimler sonrasında popülist siyaset yaparak kimi toplumsal sorunlara refleks gösterdi. Emekçi soldan bazı partilerinde CHP'yi işçi ve emekçilere alternatif gösteren yaklaşımları ile CHP bir burjuva sol muhalefet merkezi ve seçenek olarak öne çıkartıldı.

Faşist şef 3 Mayıs'ta Özgür Özel ile görüşerek ünlü “yumuşama” dönemini açtı. Yerel seçimlerde aldığı yenilgiyi CHP ile karşı karşıya gelmeyerek kendisine yedekleyerek aşmaya yöneldi. Özü özeti; faşist şeflik rejiminin yönetememe krizinin derinleştiği, nefes borularının tıkandığı bugün anayasa, yargı, AYM gibi konularda CHP ile anlaşarak yol almaya, faşist düzeni restore etmeye yöneldi.

Peki bu “yumuşama döneminin” işçi ve emekçiler bakımından sonuçları ne oldu? CHP, emekçi soldan bazı parti, örgüt ve sendikaları kendisine yedekledi, düzen partisi misyonuyla 1 Mayıs'ı Taksim'de örgütleme iradesini kırmaya çalıştı. Taksim konusunda devrimcilerin müdahalesi ile oluşan olumlu havayı dağıtarak, yine bilinen siyasi itfaiyeci rolünü oynadı.

“Türkiye'de işçi sınıfının unutulmaz önderi, DİSK'in kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler'i katledilişinin 44'üncü yılında saygıyla anıyorum” diyen Özgür Özel'in başkanlığını yaptığı CHP'nin yerel seçimleri kazandığı belediyelerde ilk işi belediye emekçilerini işten atmak oldu. Ceyhan, Ataşehir gibi belediyelerin ardından Bayraklı ve Şişli'de seçimlerden önceki başkanlar tarafından işe alınanlar kapı önüne konuldu.

31 Mart yerel seçimlerinin ardından, Adana'nın Ceyhan Belediyesi'ne CHP'den seçilen Belediye Başkanı Kadir Aydar mazbatasını alır almaz DİSK/Genel-İş üyesi 22'si kadrolu 265'i belediye şirket işçisini işten çıkardı. Ağustos başında ise İzmir Büyükşehir Belediyesi, Karşıyaka, Menemen, Dikili, Kiraz, Bergama, Çiğli ve Kemalpaşa belediyelerinde işten çıkarma saldırılarını devam ettirdi. İşten çıkarılan işçilere neden çıkarıldıklarının bilgisi bile verilmedi. Birçok belediyede işçilerin direnişi hala devam ediyor.

Yerel seçimler sonrasında faşist şeflik rejiminin bir önceki yerel seçimlerden sonra gasp ettiği belediyeleri yeniden kazanması sonrasında geliştirdiği kayyum darbesine karşı biçimsel açıklamalar, hamasi nutukların ötesinde varlık göstermedi. DEM Parti'nin aylardır sürdürdüğü kayyum karşıtı mücadelenin yakınına yaklaşmadı.

Faşist rejimin Güney Kürdistan'da, Medya Savunma Alanlarındaki gerilla direnişini ortadan kaldırmaya yönelik yaptığı askeri yığınak, işgal-ilhak saldırılarına karşı aynı sömürgeci, soykırımcı, imhacı tarihsel misyonunu  üstlenip göstererek  destekledi.

Özgür Özel, Kürdistan'ı dört parçaya bölen inkarcı, soykırımcı süreci taşlarını döşeyen Lozan Anlaşması'nın 101. yıldönümünü selamlarken, faşist şeflik rejiminin Kürt diline getirdiği yasaklara, halay, türkü gözaltılarına dair tek söz söylemedi.

Sömürgeci rejimin Rojava devrimini boğma amacıyla Suriye Esad yönetimi ile gerçekleştirmek istediği görüşme talebine Esad yanıt vermeyince Özgür Özel görüşme, anlaşma için; faşist şefin isteği üzerine kolları sıvadı. Suriye yönetimi ile arabuluculuğa girişti. Özgür Özel görüşme öncesi yaptığı açıklamada şöyle demişti: “Biz de görüşsek, sayın Erdoğan da görüşse bunun Türkiye'nin lehine bir mesele olduğunu düşünüyorum. Komşunuzla görüşmeden, el sıkışmadan ne kendi güvenliğimizi, ne oranın toprak bütünlüğünü ne de Türkiye'deki sığınmacıların gönderilmesini başarmamız mümkün değil."

Faşist sömürgeci rejiminin “güvenliğinin” ise; Rojava'ya Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê işgalini derinleştirme olduğu çok açık. Ve yine kendine bağlı işgal saldırılarını gerçekleştirdiği çete örgütlenmeleri ile bozulan ilişkilerini düzenlemek, bunun olmadığı yerde Rusya ve Suriye devleti ile işgal, ilhak saldırılarını gerçekleştirmek için anlaşma olduğu çok açık.

Özgül Özel faşist şefin isteği üzerine gerçekleştirdiği görüşmenin ardından ikinci bir görüşme için de kolları sıvadı.

Instagram'ın kapatılması, sokakta yaşayan hayvanların katledilmesine ilişkin yasa düzenlemesine muhalefet ederek harekete geçen CHP, Kürt basınına, devrimci basına yönelik saldırılarda sesini çıkarmadı. Kürtçe hizmet veriyor diye Amed'de basılan kafe baskınına sessizliğini korudu.

Hapishanelerde hasta tutsaklara yönelik baskıların olağanüstü bir duruma geldiği, hapishanelerde yaşamını yitiren tutsakların naaşları çıkarken de CHP derin sessizliğini yine korudu.

Ana muhalefet partisi olan CHP, yoksullaşma krizinin derinleşmesi karşısında da etkin bir karşı duruş geliştirmedi. Sadece politik atraksiyonla yasak savan mitingler yaptı. Asgari ücrete sıfır zam dayatmasına da, emekçilere, emeklilere dayatılan yüzde 24,73'lük sefalet zammı uygulamasına karşı başka bir duruş geliştirmeyerek faşist şefliğin işçi ve emekçileri sefalete iten ekonomi politikalarını danışıklı eylem ve sahte politik ajitasyon söylemleriyle onamış oldu.

Sonuç olarak, CHP'nin sol ve reformcu söylemi ne olursa olsun, her kritik eşikte olduğu gibi bugün de faşist düzenin devamını sağlayan, koltuk derneği işlevi gördüğü unutulmaması gerekiyor. Özellikle emekçi solun bazı kesimlerinin Özgül Özel liderliğindeki CHP'den, “CHP değişti, değişiyor” beklentisine girmemesi gerektiğini 31 Mart yerel seçimlerinden sonra ortaya koymaya çalıştığımız siyasal mücadelenin bazı konularına yaklaşımına bile bakmak yeterli. Ulusalcı CHP'nin ne Kürt halkının özgürlük talebine, ne faşist rejimin hayatın her alanında gadre uğrayan emekçilere seçenek olmayacağı çok açıktır.

Bu sarih gerçeği göz önünde tutarak işçi ve emekçilerin faşist rejime büyüyen öfkesini CHP'nin restorasyoncu, reformcu programından umut devşirerek sınırlandırmaya girişmek en başta faşizme karşı mücadele görevlerinden uzaklaştırmak anlamına geleceğini asla akıldan çıkarmamak gerekiyor.