4 Aralık 2024 Çarşamba

Serpil Arslan yazdı | Toplumsal yüzleşmeye, harekete geçmeye

Manisa örneğinde kadına yönelik şiddet karşısında seyirci erkek topluluğu, kadına şiddeti meşru gördü. Gözünün önünde vuku bulan erkek şiddetini seyrederek doğrudan olmasa da nesnel olarak, şiddetin tarafı haline geldi. Kadir Şeker ise bu saflaştırmanın kadın özgürlükçü çizgisinde konumlanan insan gerçeğine işaret etti. O an tesadüfen yakınında vuku bulan kadına yönelik şiddetten rahatsız oldu. Harekete geçti. Eylemi ile faşist şefliğin saflaştırma ekseninde kadın özgürlükçü çizgide yer alacağını, erkek cinsinin insanlaşma ısrarını temsil edeceğini göstermiş oldu.

Faşist şeflik rejiminin kadın cinsine açtığı savaş nedeniyle kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddetin her biçimi görülmemiş düzeylerde artarken, bu politikaların uygulayıcısı olan erkekler, toplumsal çürümenin aparatları haline geliyor. Bu aparatlarla işbirliğini her geçen gün daha fazla sağlamlaştırmaya çalışan faşist şeflik rejimi bu yolla faşizmi toplumsallaştırmaya çalışıyor.

Faşist şeflik rejiminin ezilen sınıflardan erkekleri iki ayrı kampa nasıl ayırdığını ve bir kesimini kendisine nasıl yedeklediğini, iki ayrı örnek üzerinden anlatmaya çalışacağız. İlki, geçtiğimiz günlerde Manisa'da yaşanan kadına yönelik şiddet olayı. İkincisi ise 2020 yılında Kadir Şeker'in kadına yönelik şiddete müdahale örneği olacak.

Her ikisini de kısaca özetleyecek olursak; Manisa'nın Akhisar ilçesinde geçtiğimiz günlerde Yılmaz Akman isimli fail erkek, sokak ortasında dini nikah ile birlikte yaşadığı kadını demir sopayla öldüresiye şiddet uyguladı. Kadının yardım çığlıklarına rağmen kimse yardım etmedi. Dört yıl önce ise Kadir Şeker, kadına yönelik şiddete seyirci kalmayı tercih etmeyerek müdahale etti. Fail erkeği engellemeye, şiddet mağduru kadını ve kendisini savunmaya çalışırken, kadına şiddet uygulayan fail erkek öldü. Sonrasında yaşadıkları ise adeta kadına yönelik şiddete karşı harekete geçenlere gözdağı niteliğindeydi. Kadir Şeker'e, yargılama sürecinin sonunda 10 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Biri geçtiğimiz günlerde yaşanan, diğeri ise 4 yıl önce yaşanan bu iki olgudan nasıl sonuçlar çıkarılmalı?

Faşist şeflik rejimini ve AKP, izlediği gerici politikalarla kadına yönelik şiddeti görülmedik düzeyde arttırırken, diğer yandan iktidar alanını genişletmek için ezilen sınıftan erkekleri, kadın özgürlük mücadelesinin yanında ve karşısında olanlar şeklinde saflaştırdı. Bu saflaşmanın gerici kampında yer alan ezilen sınıfın saflarındaki erkekler, kendisine yabancılaşarak faşist düzenin bir eklentisi haline geldi. Erkek devlet ezilen erkeği apolitikleştirerek, kadına şiddet uygulayan, meşru gören, seyirci erkek kendi safına dahil ederek bu yolla tabanını genişletti.

Faşist şeflik düzeni, erkek cinsine kadın üzerinde sınırsızca tahakküm kurma hakkı sunarak, sistemin ona içerdiği geri düşünüş kalıpları ile ezilen erkeği kendi sınıf çıkarlarına da yabancılaştırdı. Bu yabancılaşma zemini üzerinde de kadını mülkü, eşyası, uzantısı olarak görmeye başladı. Kadına yönelik şiddetin bu düzeyde artması da bu bataklık serasında gelişti. Erkek cinsi kendisine herhangi bir nedenle karşı gelen kadına her türlü şiddet, taciz, tecavüz, işkence uygulamayı hakkı olarak görmeye başladı. Hukuk sisteminden, aileden, medyadan, topluma kadar faşist düzenin tüm üst yapı kurumları tarafından sırtı sıvazlanarak cesaret verildi. Böylelikle, erkek egemenliği yeniden üretilerek güçlendirilirken, ezilen sınıftan erkekler de erkek devlet ile ittifak kurarak, kadının köleleştirilmesi üzerine kurulu despotik iktidarın kale muhafızları haline getirildi.

Faşist şeflik rejimi bütün bunları politik islamcı restorasyonu gerçekleştirmek için kadın kazanımlarını gasp ederek yaptı, yapıyor. İktidar olmanın tüm olanaklarını sınırsızca kullandı. Erkek egemen yargı sistemiyle, ele geçirdiği medya araçlarıyla, eğitim sisteminde kadın düşmanı politikalarla, en son getirdiği Maarif Modeli Eğitim Sistemi ile kadını ailenin uzantısı yaparak şef tipi ailenin köşe taşlarını oluşturdu. "Aileyi koruma, kadına yönelik şiddeti önleme" manipülasyonu altında kadını aileye, ev içine hapsetti, böylelikle, kadına yönelik şiddetin beslendiği zemini her geçen gün daha fazla güçlendirdi.

Çocukları istismar edenleri affetti ya da biçimsel cezalarla failleri cesaretlendirdi, istismarı meşrulaştırdı. Diyanet işleri görevlilerinin kadınlara, kız çocuklarına dönük gerici fetvaları ile erkek gericiliği şaha kaldırıldı.

Bütün bunların yanı sıra özellikle cinsel suçlardaki cezasızlık politikası ile erkeği kadın üzerinde tahakküm kurma konusunda cesaretlendirdi. Bunun için sadece son birkaç ayın haberlerine bakmak yeterli. Boşanmak istediği halde erk'ek mahkemelerin boşamadığı kadınlar, korunma istediği halde talebi karşılanmayan, karşılansa da hiçbir önlem alınmayan, şiddet bildirimine rağmen talebi karşılanmayan onlarca kadın katledildi.

Tekrar örneklerimize dönersek; Manisa örneğinde kadına yönelik şiddet karşısında seyirci erkek topluluğu kadına şiddeti meşru gördü. Gözünün önünde vuku bulan erkek şiddetini seyrederek doğrudan olmasa da nesnel olarak şiddetin tarafı haline geldi. Şiddete uğrayan kadın için "risk" almak istemedi, ya da kadının hak ettiğini düşündü, bireycilikle malul düşünüş biçimiyle ona dokunmayan yılanın bin yıl yaşamasını istedi, vs… Sonuç olarak erkek topluluğu hangi saikle müdahalesiz kalırsa kalsın, kadına yönelik şiddeti meşru gören düzenin, boca ettiği erkek egemen gerici düşünüş, duygulanım kodlarıyla hareket etti. Bu durumun kendisi, şiddet uygulayan, şiddeti meşru gören, kadın üzerinde sınırsız otorite kurmak isteyen erkeği cesaretlendirdi. Kendisine yabancılaşmayan, erkek egemen şiddeti meşru görmeyen erkek ise kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran şeflik düzenine, sisteme öfke duydu.

Diğer Kadir Şeker örneği ise bu saflaştırmanın kadın özgürlükçü çizgisinde konumlanan insan gerçeğine işaret etti. O an tesadüfen yakınında vuku bulan kadına yönelik şiddetten rahatsız oldu. Harekete geçti. Belki bu müdahalenin 10 yıl hapis cezası ile sonuçlanacağını o an hesaplayamadı ama önemli değil. Önemli olan, hareketsiz kalmayı, seyretmeyi tercih etmeyişidir. Ve nesnel olarak erkek egemen çarklara rağmen toplumsal duyarlılığını koruması, saldırıya sessiz kalmamasıdır. Kadir Şeker bu eylemi ile faşist şefliğin saflaştırma ekseninde kadın özgürlükçü çizgide yer alacağını, erkek cinsinin insanlaşma ısrarını temsil edeceğini göstermiş oldu.

Faşist şeflik rejiminin 22 yıllık iktidarı boyunca bütün saldırıları altında itaat etmeyen, korkmayan, geri durmayan kadın mücadelesi, kadın uyanışı ise dayanılacak, ilerlenilecek en temel dayanak oldu. Gerek kendiliğinden kadın bilinci, gerekse kadın hareketinin yürüttüğü mücadeleyle şiddetin erkeğin en doğal hakkı olmadığı, erkeği insanlıktan uzaklaştırdığı bilinci gelişmeye başladı. Özgecan Aslan'ın katledilmesi, Gülistan Doku'nun kaybedilmesi, Pınar Gültekin'in katledilmesi toplumsal yüzleşmenin, toplumsal erkekliği sorgulamanın önemli anlarından oldu. Ezilen erkekler de dalga dalga yayılan bu hareketten etkilenmeye, önemli sorgulamalar içerisine girmeye başladı. Şimdi bu vesile ile bir kez daha güçlü toplumsal yüzleşme ve faşist düzenin erkek egemen düzenine çomak sokma eylemini daha fazla büyütme vakti.