4 Aralık 2024 Çarşamba

Sömürgeciliğin Kürdistan çıkmazı

Artık Türk burjuva devleti "beka sorunu"nu tarihinde hiç olmadığı kadar yakın ve derin hissediyor.
Faşist Saray iktidarı, bağımsızlık referandumunun ardından Haşdi Şabi'nin Kerkük işgaliyle başlayan Güney Kürdistan saldırısını sevinçle karşıladı. Birkaç ay öncesine değin Saray katında türlü aşağılamaların hedefinde tutulmuş Irak Başbakanı İbadi, Erdoğan için birden bire "aziz dostum" oluverdi. Ne de olsa, Güney Kürdistan yönetiminin bağımsızlık referandumu adımı karşısında, Erdoğan'ın savaş tehdidi ile İbadi'nin işgal girişimi, yani Kürt düşmanı bu iki sömürgeci çizgi hızla buluşmuştu. Şimdi, Kerkük'ten Musul'a ve Maxmur'dan Şengal'e Başûr'un kritik noktaları, sınır kapıları ve havalimanları gitgide Bağdat'ın kontrolüne geçerken, savaş ganimetinden gözleri kamaşan sömürgeci yağmacıların havasındalar. Ve tabii asıl dertleri Başûr'da Kürtlerin federe ulusal statülerini olabildiğince budamak.
 
Saray güdümlü sömürgeci Türk ordu birlikleri, Rusya'yla anlaşma sonucunda İdlib'e çıktı. Diktatör Erdoğan, Afrin'i önce kuşatıp nefessiz bırakmayı, ardından doğrudan işgal etmeyi planladıklarını açıkça dile getirmeye başladı. Rojava devrimini durdurmak ve Kuzey Suriye Federasyonu'nun statü kazanmasını engellemek, geçen yıl Cerablus işgalinde dolaysız ifadesini bulduğu üzere, sömürgeci faşizmin başlıca hedefi haline geldi.
 
Faşist politik İslamcı şef, Kuzey Kürdistan'da yeni savaş teknolojisine ve tam donanımlı paralı askerlerine çok güveniyordu. "Nisan'a kadar bitireceğiz" nakaratı, Saray sözcülerinin ağızlarından düşmüyordu. Sömürgeci zulüm makinası, Bakur'un direngen kentlerini yerle bir etmekle kalmadı, dağını taşını bombaladı, ormanlarını yaktı. Kitlesel tutuklama terörü yetmedi, köylüler SİHA'larla vuruldu, Kürtçe tabelalar kayyumlu belediyelerce silindi. Kürtlere işkence Muğla'da olduğu gibi ayan beyan sokağa yayıldı.
 
Ölçüsüz faşist yalan ve demagojiyle, aşağılık ırkçı propaganda sağanağıyla, İslamı şovenist bilinç zehirlenmesini rezilce alet edişiyle Saray diktatörlüğü, Türk halk yığınlarını bu sömürgeci saldırganlığa arkalamak istedi. Kürt mevsimlik işçilerine, Kürt cenazelerine ırkçı saldırılar birbirini izledi.
 
Peki ya sonuç?
 
Sonuç şu ki, artık Türk burjuva devleti "beka sorunu"nu tarihinde hiç olmadığı kadar yakın ve derin hissediyor.
 
"Nisan'a kadar bitireceğiz" nakaratı, gerillanın aylara yayılan amansız ve sayısız vuruşlarıyla tuzla buz oldu. Devasa askeri birlikler, SİHA'lar, güdümlü füzeler, yeni termal kameralar Kürt özgürlük gerillasının iradesini kıramadı. MİT'in PKK liderliğine dönük suikast girişiminin Süleymaniye'de tam bir fiyaskoya dönüşmesi, faşist Saray rejimini siyaseten cidden hırpaladı.
 
Bir yandan Kuzey Suriye Federasyonu'nda gerçekleşen komün seçimleri ve hazırlanan federasyon seçimleri, diğer yandan DSG'nin Rakka zaferi ve Deyr-ez Zor hamlesi, Rojava devrimine yeni bir itilim kazandırdı. PYD'nin siyasi iradesi emperyalist kurtlar sofrasını daha fazla zorlarken, Türk sömürgeciliğinin Suriye'deki siyasi inisiyatifi zayıfladı.
 
Başûr'da Kürt halkı, en güçlü şekilde dile getirdiği bağımsızlık arzusunun Türk, Arap ve Fars sömürgecilikleriyle uzlaşma veya emperyalistlerle işbirliği yolundan asla hayat bulamayacağı gerçeğini deneyimledi. Haşdi Şabi'nin saldırısı karşısında, sınıf çıkarlarını ulusal çıkarların üstünde görenlerin ihaneti ile KDP ve YNK'nin direnmekten nasıl kaçtıklarını, halka nasıl sırtlarını döndüklerini gördü. Yenilginin güncel kaotik ortamında, Kürdistan'ın diğer parçalarında olduğu gibi Başûr halkı nezdinde de ulusal demokratik özlemleri gerçekleştirmenin yegane alternatifi olarak devrimci mücadele yolu belirginleşmeye başladı.
 
Bu, aynı dönemde Rojhilat'ta kolberlerin art arda katledilmesinden sonra patlayan halk öfkesi de Kürdistan'ın tüm sömürgecilerini telaşlandıran diğer bir başkaldırı işareti oldu.
 
Hızla artmaya devam eden dış borç stoku, büyüyen dış ticaret açığı, yeniden tırmanışa geçen döviz kuru, durgunluğa sürüklenen konut piyasası ve inşaat sektörü, artan vergi ve zamlar, emekçilerin hayatlarına dolaysızca etki eden sonuçlar ürettikçe, Erdoğan'ın ve AKP'nin ırkçı-şoven ideolojik manipülasyon hamlelerinin maddi temeli de aşınma tehlikesiyle yüz yüze geldi.
 
Öte yandan, seçim sevdalısı pozları takınmaktan ve "milletin sandıktaki iradesi" lafını gevelemekten vazgeçmeyen faşist diktatör için seçimin ancak onun tekçi diktatörlüğünü pekiştirmeye hizmet ettiği ölçüde anlam taşıdığı çoktan açığa çıktı. 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarını iptal eden, 1 Kasım 2015 seçimlerini de bombalı katliamlarla kazanan, ardından Kürdistan'ın seçilmiş belediye başkanlarını tutuklatıp belediyeleri kayyumla ele geçiren Erdoğan iktidarı, 16 Nisan referandumunda ancak hileyle sonuç alabildiği bir seviyeye kadar irtifa kaybetti. Ve işin ucu, 16 Nisan yenilgisinin siyasi faturasının çıkarıldığı AKP'li "seçilmiş" belediye başkanlarının zorlamayla istifalarına vardıkça, Saray rejimi saflarındaki iç huzursuzluklar da dışa vurdu.
 
Evet, artık Türk burjuva devleti "beka sorunu"nu tarihinde hiç olmadığı kadar yakın ve derin hissediyor. Üstelik "beka sorunu"na, zaten sorunun kaynağı olan ırkçı sömürgeci saldırganlığı daha da tırmandırmanın ötesinde hiçbir çözüm getiremiyor. Bir başka ifadeyle, tarihin Kürdistan'ın ulusal özgürleşme saatinin hızla dönmeye başladığı bir döneminden geçiliyor. Elbette Kürt halkımız için gelgitlerle, ulusal çapta politik parçalılığın dezavantajlarıyla, büyüyen bedellerle beraber hızlanan bir dönüş bu. Ve ama Kürt ulusal statüsünün gelişimini olgunlaştıran, sömürgeci Türk burjuva rejiminin politik çaresizliğini kesinkes derinleştiren bir dönüş...
 
Diktatör Erdoğan ve Saray kulları çıkmazdalar! Bakur'da ne yapsalar gerillayı yenilgiye uğratamadıklarından, Rojava'da devrimci gelişmeyi halen frenleyemediklerinden, Başûr'da bölgeyi düzenleyici bir politik aktör pozisyonu alacak kudrete sahip olmadıklarından dolayı çıkmazdalar. Ama tam da aynı nedenle, üstelik emperyalistlerle sürtüşmelerinin artması pahasına, en "çılgın macera"ya bile girebilecek, en gözü dönmüş haliyle saldırılara pekala imza atabilecek durumdalar.
 
Tüm bu vurgulananlardan çıkaracağımız temel sonuç, sömürgeci saldırı ve katliamların, savaş tehditleri ve işgal girişimlerinin gündemin baş köşesinde olmayı sürdüreceği bir dönemde olduğumuzdur.
 
Bu dönemde Kürdistanlı komünistler, Rojava'da veya Başûr'da işgalci saldırganlığa karşı ulusal savunma savaşında mevzilenmekte, Bakur'da faşist sömürgeciliğe karşı ulusal devrimci mücadeleyi büyütmek için öne atılmakta, Kürdistan'ın proleter öncüleri olarak dövüşmekte duraksamayacaklardır.
 
Türkiyeli komünistler ise Saray iktidarının bölgesel saldırganlığına barikat olma, sömürgeciliğin gerçeklerini bıkıp usanmadan emekçi yığınlara açıklama, Kürt ulusal demokratik haklarının meşruluğunu açıkça savunma, ırkçı faşist güruhların karşısında kararlılıkla durma sorumluluklarını tereddütsüzce yerine getireceklerdir.
 
Kürdistan çıkmazının Erdoğan'ın başında bulunduğu faşist sömürgeciliğin yıkılışına dönüşmesi, hiç kuşkusuz, yalnızca halklarımızın birleşik direnişi ve savaşımının örgütlenip büyütülmesiyle olanaklı olacaktır.