4 Aralık 2024 Çarşamba

Stier: Kadın greviyle hayatı tamamen durduruyoruz

Basel Kadın Grevi Hareketinden Franziska Stier ile yıllardır örgütledikleri kadın grevi deneyimini konuştuk. 4-14 Haziran tarihleri arasında çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştirdiklerini anlatan Franziska, 200 bin nüfusa sahip Basel'de greve 50-60 bin kadın ve LGBTİ+'nın katıldığını ve tüm hayatı kitlediklerini söyledi.

İlk olarak 1991 yılında örgütlenen ve uzun aradan sonra 2019'da yeniden başlayan kadın grevine ilişkin Basel Kadın Grevi Hareketi Medya Grubu üyesi Franziska Stier ile sohbet ettik. Franziska aynı zamanda Basel starke Alternative (BastA- Basel Güçlü Alternatifi) Genel Sekreteri. Daha önce seçimleri gözlemlemek ve Kobanê davasının bazı duruşmalarını izlemek üzere Türkiye'ye gelen Franziska son olarak AVEG-KON'un organizasyonuyla 21 Mayıs'ta Urfa'da görülen Suruç katliamı davasını izlemek üzere İsviçre'den geldi.

Kısa bir süre öncesine kadar Basel Kadın Grevini örgütleyen komitenin başkanlığını yapan Fransizka ile sohbet olanağını Türkiye'ye son gelişinde yakaladık. Kadınlara ve LGBTİ+'lara yönelik hak gaspları, kadın cinayetleri, eşit olmayan ücretlendirme, ev içi emeğin görünmez kılınması gibi Türkiye'deki kadın özgürlük mücadelesinin konusu olan gündemler, belli farklılıklar taşısa da İsviçre'de de mücadelenin temel konuları arasında yer alıyor. Franziska'nın işaret ettiği gibi. Çünkü bu sorunların kaynağı kapitalizm ve erkek egemenliği.

Türkiye'ye geldiğinde Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Cumartesi Anneleri, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Suruç aileleriyle buluşan Franziska ile DEM Parti il binasındaki sohbetimizde, ilk başladığında sadece kadın grevi dedikleri ancak bir süredir kadın ve feminist grev diye adlandırdıkları Basel'deki kadın grevi deneyimini konuştuk.

Kadın işçilerin fabrikalarda örgütlediği grevlerin tarihi tabii ki çok daha eski. Ancak bir süredir gerçekleştirilen kadın grevi, işçi ve kamu emekçisi kadınların çalıştıkları fabrikalarda, iş yerlerinde örgütledikleri grevlerden farklı. Bu grev aynı zamanda hayatı tüm alanlarda durdurmayı amaçlıyor. Yani sadece formel üretimi değil, aynı zamanda kadınların görünmeyen emeğinin yaşandığı ev içi emeği de kapsıyor.

İLK 1991'DE ÖRGÜTLENDİ
İsviçre'de kadın erkek eşitliğine ilişkin anayasal düzenleme yapılmasına rağmen bunun uygulanmaması üzerine 1991 yılında ilk kadın grevi örgütlendi. 18 yıl gibi uzun bir ara verildikten sonra 2019'da bir kez daha kadınlar grev yaptı. Bakım emeği, formel emek ve enformel emeği kapsayan bu grevi kadınlar, LGBTİ+'lar ve sendikal hareket birlikte örgütlüyor.

Devletin ve patronların kadın grevinin 8 Mart'ta gerçekleştirilmesini tercih ettiğini ancak kendilerinin 4-14 Haziran tarihlerinde çeşitli eylem ve etkinliklerle örgütlediklerini anlattı Franziska ve öncesinde yaptıkları hazırlıklara ilişkin bilgi verdi: "Bir iki genel meclis toplantısı yapıyoruz. Farklı gruplar çalışmanın farklı kısımlarını üzerine alıyor. bilgilendirme için bildiri hazırlanması, dağıtılması, sticker çalışması, kentin meydanlarındaki, merkezlerdeki heykellere giydirme, boyama çalışmaları yapılıyor. Senelere göre değişiyor ama iş yerlerinde sendikalar grevin parçası oluyor. 2019'da bazı sendikalar greve katılmamıştı. Bunun üzerine kadınlar iş yerlerinde kendileri örgütlediler grevi."

Kadın grevinin fabrika, işyeri ayağında sendikalar olmasa da kadınlarla birlikte grevi örgütlemeyi başardıklarını işte bu şekilde anlatıyor Franziska. Üstelik son örgütledikleri grevi 10 kadın ve LGBTİ+'nın çabalarıyla gerçekleştirdiklerini de aktardı. Türkiye'de çok sayıda kadın örgütünün kadın grevini örgütleme cesaretini gösteremediği koşullardan geçerken bu oldukça önemli bir bilgi ve deneyim. Tabii ki Franziska bundan memnun değil. 10 kadın ve LGBTİ+'nın grevi örgütleme başarısı bir yana, bu kadın ve LGBTİ+'nın hastalanma ya da komiteden çekilme durumunda ortaya çıkacak risklere de işaret etti, haklı olarak.

Geçen sene örgütledikleri grevde bazı sendikaların çekilmesi nedeniyle ortaya çıkan tabloda işçi ve kamu emekçisi kadınların grevi tek başlarına nasıl örgütlediklerini aktardı. Ancak aktardığı bu deneyim sadece işçi kadınların greve katılımını değil, aynı zamanda grevin nasıl toplumsallaştığını da gösteriyor. Şimdi Franziska'nın bu deneyimine kulak verelim: "Bir okula gitmiştim, 'Bu iş yerinde kadın grevi var' pankartı asılmıştı. 300 çocuk, 5 adam vardı. Kadınların nerede olduğunu sordum. Adamlar yemek arası verdiklerini, benim de yanlarına gidebileceğimi söyledi. Yanlarına gittim, kadınlarla sohbet ettik, ilkokuldu orası. Çocukların da katıldığı kadın grevi sloganları yükseliyordu. Çok etkileyiciydi."

'KADIN GREVİ RUHU GEZİYORDU'
2019 yılında gerçekleştirdikleri grevi, "Kadın grevi ruhu geziyordu, havada onu hissedebiliyorduk" sözleriyle büyük bir heyecanla aktaran Franziska, her ay farklı etkinlikler yaptıklarını, kadınları ve LGBTİ+'ları bu mücadeleye kattıklarını ve her yıl yeni insanlar katıldığını söyleyerek, mücadelenin nasıl büyüyerek geliştiğini anlattı.

'BAKIM EMEĞİ SIRASINDA BİR DEĞER ÜRETİYORUZ'
İsviçre'nin Basel kentinde 4-14 Haziran tarihleri arasında örgütledikleri grevin iki ayağı var. Biri formel emeği kapsıyor. Yani herhangi bir fabrika ya da işyerinde çalışan kadınları. Diğeri ise enformel emeği, yani görünmeyen ev içi emeği... Formel ya da enformel en çok üzerinde durdukları ise bakım emeği. Franziska'nın grevin talepleri ve bakım emeğine nasıl yaklaştıklarına ilişkin değerlendirmelerini aktaralım: "Taleplerimizi hazırladık, bunların çevirileri yapıldı. Sosyal medyadan ve birebir temasla bu talepleri yaydık. Farklı gündemleri de var o da ilgi çekici oluyor. LGBTİ+ hakları, eşit ücret ve bakım emeği önemli tartışmalar bizim için. Kadınlar hem iş yerinde daha az kazanıyor, hem de evde aile bakım işini yapıyorlar. Kadınlar, aile bakım emeğine ayırdıkları vakit dolayısıyla, ücretli emeği daha az sarf ediyorlar. Sadece toplumu yeniden üretmiyoruz aynı zamanda bakım emeği sırasında bir değer de üretiyoruz. Eğer bize hem eşit ücret verilip hem de bakım emeğimiz ücretli değeri üzerinden hesaplansa bir kadın yılda 100 milyar daha fazla gelir elde edebilir. Bu paranın verilmemesinin yanı sıra emeklilik gibi sosyal güvencemizin içine de dahil edilmiyor. Kadınlara yönelik erkek ve devlet şiddeti dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da çok önemli bir gündem."

'EV İÇİ EMEK EMEKLİLİĞE SAYILMALI'
Ev içi emeğin ücretlendirilmesi gibi bir talepleri yok, ancak sosyal güvenceye dahil edilmesi ve emekliliğe sayılması temel talepleri arasında yer alıyor. Bunun için bir oylama yapıldığını ancak kaybettikleri, önümüzdeki dönemde yeniden tartışılacağını aktardı Franziska. Kadınların ev içinde bakım emeğiyle çok ciddi bir değer ürettiğine işaret ediyor Franziska ve bunun kapitalizmde para değeri olarak tanımlanmadığına dikkat çekiyor.

'EMEKLİLİK YAŞI DÜŞÜRÜLMELİ'
İkinci talepleri kadınların emeklilik yaşının düşürülmesi. Kadınların sadece işyerinde değil toplumsal yaşamın her alanında çalıştığını ve oldukça uzun saatler emek harcadığını hatırlatan Franziska, erkek egemenliğinin genel argümanının İsviçre'de de karşılarına çıktığın şu sözlerle anlattı: "Bize 'madem eşitlik istiyorsunuz, erkeklerle aynı sürede çalışmalısınız' deniliyor. Ama biz zaten daha fazla çalışıyoruz. Çalışma koşullarımızın da iyileştirilmesini istiyoruz. Hemşireler, kreşler, okullarda çocuklara bakım hizmeti veren insanların koşullarının iyileştirilmesi gerekiyor."

'ERKEKLER EV İÇİ EMEĞİN YARISINI ÜSTLENMELİ'
Enformel emek diye tanımladığı ev içi emeğin kadınların sırtında olmasına da itiraz ediyor. Erkeklerin bu işlerin yarısını üstlenmesi gerektiğini söyleyen Franziska, hayatın yeniden üretimi diye tanımladığı ev içi emek, bakım emeği koşullarına karşı örgütledikleri grevin, kadınların tanıdığı, sevdiği kişileri etkilediğini, dolayısıyla bir fabrikadaki, işyerindeki grevden farklı olduğuna işaret ediyor. Franziska'nın anlattıklarından aktaracak olursak, kadınlar grev alanına çocuklarını da getiriyor. Ya da formel bakım emeğindeki kadınlar, kreşlerdeki çocukları, bakım evindeki yaşlıları grevlerine dahil ederek mücadelenin bir parçası kılıyorlar.

Özellikle formel bakım emeği söz konusu olduğunda hem düşük ücretle hem uzun saatler çalışmaya itiraz ediyorlar. Bir diğer boyutunu da kapitalist sistemin bu hizmetleri hızlı yapmaları yönündeki baskısına itiraz oluşturuyor. Bunun çocukları, yaşlıları, hastaları olumsuz etkilediğini söyleyerek, sadece kendi hakları için değil aynı zamanda bu kesimlerin hakları için de mücadele ettiklerini aktarıyor Franziska.

'SADECE ÜCRET İÇİN DEĞİL ZAMANIMIZ İÇİN DE GREV YAPIYORUZ'
Kadınların iş yeri ve ev içinde harcadıkları emeğin zamanlarının büyük kısmını kapladığına işaret ediyor Franziska ve bunun karşısında verilen mücadelenin ne anlama geldiğini şu sözlerle anlatıyor: "Dolayısıyla biz sadece ücret için değil zamanımız için de grev yapıyoruz. Ve bunun kapitalist sistem açısından çok yıkıcı bir şey olduğunun farkındayız. Çünkü bizim emeğimizin değeri, kapitalizmi yıkacak bir şey. Biz kadın grevi yaptığımızda hem genel grevi hem de özel alanı kapsayan bir grev yapmış oluyoruz."

Bu hareketi kendisi antikapitalist diye tanımlasa da kadın grevine katılan tüm grupların bu şekilde tanımlamadığını söylüyor Franziska ve "Bütün taleplerimiz, tartışmalarımızda şu açığa çıkıyor: Bizim taleplerimizin yerine gelmesi kapitalist sistemde mümkün değil" diyerek antikapitalist yönüne işaret ediyor.

 

'ENTERNASYONALİST DAYANIŞMA İÇİNDEYİZ'
Mücadelenin enternasyonal boyutuna işaret ederek, "Biz sadece beyaz olan kadınların mücadelesini vermiyoruz. Ortadoğu'daki kadınları sömüren sisteme karşı da mücadele ediyoruz. Enternasyonalist bir dayanışma içindeyiz. Aynı zamanda göçmen, mülteci kadınlarla ilgili durumda çok önemli. Bakım emeği daha çok göçmen kadınlara ücretli olarak yaptırılıyor. Bu kadınlara çok az para ödeniyor. Göçmen kadınlar çocukların bakımı işinde çalışırken, evdeki erkeğin de bakımını üstlenmek zorunda kalıyor. İş koşullarının ve ücretlerin iyileştirilmesi bu açıdan da önemli" diyerek mücadelenin boyutlarına dikkat çekiyor.

Kendisini marksist feminist diye tanımlayan Franziska sohbetimizde mücadelenin dört alanda örgütlenmesi fikrini benimsediğini de aktardı. "Hayatın üretimi, ihtiyaçların üretimi, siyaset ve kültür. Biz kapitalist bir toplumda hayatın bütün bu parçalarına vakit ayıramıyoruz. 8-10 saat dışarıda çalışıyoruz, 6-8 saat arası uyku uyuyoruz. Diğer alanlara vaktimiz olmuyor. Bütün parçalara bakım emeğinden siyasete, kültüre, iş saatlerine kadar gün içerisinde eşit vakit ayrılabilmeye hakkımız olduğunu düşünüyorum."

'DAHA AZ ÇALIŞMA SAATLERİ OLMALI'
Tasavvur ettiği toplumu ise, erkeklerin bakım emeğinin yarısını üstlendiği, profesyonel politikacılık diye bir şeyin olmadığı, tüm toplumun siyaseti birlikte yaptığı, bütün bunların yapılabilmesi için de daha az çalışma saatlerinin olduğu şeklinde izah ediyor. Ve bunun için mücadele etmenin önemine işaret ediyor.

Haziran ayının ilk iki haftasında örgütledikleri kadın grevi için iki ayrı eylem ve farklı birçok etkinlik düzenliyorlar. Birincisi bakım emeği eksenli bir protesto. Burada bakım emeğinde çalışan kadınlar ve ev emekçisi kadınlar bir araya geliyor. Aynı zamanda kadınlar çocuklarını, baktıkları çocukları ve yaşlıları, engellileri bu eylemlere katıyorlar. Sonrasında bir piknik yapıp birlikte zaman geçiriyorlar. Kadınlar için kickbox grubu kurulmuş. Bir de bakım emeğiyle ilgili dans performansı yapıyorlar.

'KADIN GREVİ PROTESTOLARINDA BÜTÜN ŞEHRİ SAATLERCE KİTLİYORUZ'
200 bin nüfusa sahip Basel'de 2023 yılındaki kadın grevine 50-60 bin kişinin katıldığını anlatarak eylemin kitleselliğine işaret ediyor Franziska ve eylemin etki gücünü şu sözlerle aktarıyor: "Kadın grevi yaptığımızda protesto eylemimiz bütün şehri saatlerce kitliyor. O kadar kalabalık oluyor. Bu grev 1 Mayıs'a göre daha kalabalık ve daha fazla hayatı durduran bir yerde duruyor."

'SOSYALİST KADINLARIN CESARETİNİ TAKDİR EDİYORUM'
Franziska Türkiye'ye geliş amacından birinin de burada kadınların nasıl örgütlendiği ve nasıl çalıştıklarını görmek, bu deneyimlerden yararlanmak olarak tarif etti. Yaptıkları görüşmelerden bayağı etkilendiğini aktardı Franziska ve son olarak şunları söyledi: "Gelip sizlerin nasıl çalıştığını örgütlendiğini görmek kadın örgütlerini görmek etkileyici oldu. Sizin bence daha iyi bir örgütlenme çalışmanız var. Daha güçlü daha fazla kişiyle örgütlüyorsunuz. Bizim de bunu öğrenmeye ihtiyacımız var. Ve Türkiye'deki sosyalist kadınların çalışmalarını ve cesaretini gerçekten takdir ediyorum. Neler yaptığınızı biliyorum, tanınıyorsunuz."