4 Aralık 2024 Çarşamba

TBMM'deki kan ve politik özgürlük mücadelesi

Parlamento ezilenler, işçiler, kadınlar, yoksullar, inanç özgürlüğü talep eden topluluklar için kendi politik özgürlük taleplerini ifade ettikleri bir alan ve kürsüdür. Elbette ezilenlerin ve işçilerin gücünü arkalayan, onların onayıyla meclise gelen halk temsilcileri, burada halklarımızın sözünü sakınmasızca söylemeye devam edecektir. Sınıf savaşının diğer alanlarında olduğu gibi mecliste de faşizme karşı dişe diş dövüşülecektir.

Halkın temsilcisi olma iradesi faşist saray rejiminin güdümlü yargısıyla gasp edilen TİP Milletvekili Can Atalay için Anayasa Mahkemesi ikinci kez ihlal kararı verdi. AYM, Yargıtay'ın onadığı hüküm kararının 'yok hükmünde' olduğunu ilan etti. Bu kararın TBMM'de okunması gerekiyordu. Ancak AKP-MHP faşist bloku tarafından bu yasal sürecin gerçekleşmesi engellendi. Genel Kurulda Can Atalay'a halk temsilciliği beratı anlamına gelen ve bir hakkın iadesini veren AYM kararı, AKP oylarıyla bir kez daha gasp edildi.

Faşist saray rejiminin TBMM'deki bölükleri salt oy vererek Can Atalay'ın hak gasbıyla yetinmedi. TBMM'deki faşistler bindirilmiş hücum birlikleri olarak höykürdü, ağızlarından salya saçarak ve kin kusarak kürsüye yürüdü. Halklarımızın iradesini ve hakkını kürsüde savunan TİP ve DEM Parti halk temsilcilerine küfür, yumruk ve tekmeleriyle saldırdı. AKP'li milletvekillerinden meclis idare amiri ve Tayyip Erdoğan'ın çakma fedaisi faşist Alpay Özalan, TİP Milletvekili Ahmet Şık'a saldırdı. Ahmet Şık'ı savunmak için koşan DEM Parti temsilcisi Gülistan Kılıç Koçyiğit aynı faşist güruhun şiddet saldırısına uğradı. Aldığı darbeyle kaşı yarıldı. Faşist rejimin kanlı kararlarını aldığı mercilerinden olan TBMM'de bir kez daha kan döküldü. Bu ilk değildi. Daha bundan birkaç hafta önce de DEM Parti halk temsilcisi Ali Bozan aynı faşist güruh tarafından saldırıya uğramıştı. İşçi sınıfı ve ezilenlerin, halklarımızın politik temsilcilerine TBMM'de buna benzer saldırılar pek çok kez yaşandı. Bunun bir politik sınıf savaşımı biçimi olduğu açıktır ve çok özel bir izah gerektirmez. Yürüyen güncel sınıf savaşımının kristalize ettiği bu örnekler parlamentonun tarihsel olarak misyonunu da anlatmaktadır.

Burjuva parlamentolar her yerde halk egemenliğinin halkın temsilcileri vasıtasıyla kendini yönettiği demokrasi mabetleri gibi sunulur. Ancak anlatıldığı ya da gösterilmeye çalışıldığı gibi parlamentolar demokrasinin mabedi, farklı sınıfların en geniş hoşgörü ve yasal yönetiminin uzlaşmalar arenası değildir. İşbirliği, uzlaşmalar esasen egemen sınıfların ve burjuvazinin değişik bölükleri arasında gerçekleşir.

Burjuva parlamentolar genel oy hakkı ve seçimler yoluyla ve değişik sınıfların katılımıyla oluşur. Bu nedenle farklı sınıfların çıkarları, çeşitli politik parti ve temsilcilerinin mücadelesi olarak burjuvazinin bu sözde demokratik yönetim aracına taşınır. Parlamentolar ister istemez sınıf savaşımlarının alanları haline gelir. Siyasal demokrasinin kazanılmasının düzeyine bağlı olarak oluşturulan parlamento kombinasyonu, esasen farklı sınıfların egemen sınıf ve bölükleriyle uzlaştırılmasını amaçlar. Burjuva parlamentolar bu anlamıyla burjuva egemenliğinin dayatıldığı ve inşa edildiği siyasal araçlardır.

Burjuva parlamentolar burjuva diktatörlüğünü gizleyen asma yapraklarıdır. Aynı zamanda burjuva egemenliğinin politik dışlayıcılık, hegemonya ve şiddetin tüm çıplaklığıyla açığa çıktığı bir politik alanıdır. Değişik toplumsal sınıflardan siyasal temsil yetkisi almış ve seçilmiş vekillerin sorunları konuşarak ve konsensüs sağlayarak çözdükleri bir yer değildir. Parlamentolar sınıf egemenliğinin açığa çıktığı ve sınıf savaşının bütün çıplaklığıyla sürdüğü bir siyasal alandır. Bu alan ezilenlerin kendi politik talep ve programlarını ortaya koydukları bir devrimci kürsü özelliği taşır. İşçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci-demokratik halk partileri ve temsilcileri için sınıf savaşımı mecliste de sokakta olduğu gibi sürer, sürmelidir.

Yeniden ve yeniden hatırlamalıyız ki, faşizm bir devlet örgütlenme biçimidir. Faşist devletin siyasal rejiminin en temel sacayaklarından biri ise faşist parlamentodur. TBMM de bu açık işlev ve misyonu nedeniyle bir şiddet aracıdır. TBMM kuruluşundan bu yana haklarımıza karşı yürütülen tüm egemen sınıf şiddetinin bir alanı olagelmiştir. Müesses nizamın etkili bir kurumu olarak işlev görmüştür. İşçi sınıfı ve ezilenlere karşı TBMM'de alınan savaş kararları, idam kararları, faşist yasa ve yasaklar parlamentonun gerçek işlevini yalın biçimde gösterir.

Kürsü dokunulmazlığı boş bir lakırdıdır. Ezilenlerin halk temsilcilerinin mecliste ve dışında yaptıkları konuşmalardan dolayı sistematik biçimde yargı kıskacına alınması, dokunulmazlıklarının kaldırılıp hapse atılması faşist parlamentonun politik özgürlük sınırlarını çizer. İşçi sınıfı ve ezilenlerin temsilcisi olan partilerin kapatılması daha kapsamlı bir siyasal tasfiye biçimidir. TBMM tarihi parti kapatmalar ve ezilenlerin halk temsilcilerine parlamentoyu kapatmalar tarihidir. Meclis içindeki faşist saldırılar ve şiddet pratiği bu özgürlük tanımama politikasının sadece bir boyutudur.

İşbirlikçi Türk burjuvazisinin parlamentosu kuruluşundan bu yana siyasal özgürlüğün kısıtlı olduğu bir alandır. Bırakalım parlamentonun işçi sınıfı ve ezilenlerin temsilcilerine açılması ve özgürlük tanınması gerçeğini, burjuvazinin kendi sınıf bölüklerine, partilerine, temsilcilerine bile bu özgürlüğü sınırlı tanımıştır. Burjuva liberal Serbest Fırka'dan bugüne kapatılan burjuva partiler burjuvazinin kendi sınıf bölüklerine dahi politik özgürlük tanımadığı gerçeğini belgeler. İşçi sınıfı ve ezilenlerin partileri ise tam bir sınıf düşmanlığıyla parlamentodan dışlanmıştır. Türlü darbe ve kumpaslarla ezilenlerin temsilcileri parlamentodan sürekli tasfiye edilmiştir. HDP'nin 7 Haziran seçim zaferinin ardından gelişen faşist parlamento darbesi ve tasfiye hareketi bu olguyu anlatmaya yeter.

AKP-MHP milletvekillerinin meclisteki halk temsilcilerini çeşitli biçimlerde susturma eylemleri sistematik ve örgütlü bir faşist pratiği somutlar. Parlamentodaki şiddet faşizmin sokaktaki şiddetinden kopuk ve ayrı değildir. 1969'da TİP Milletvekili Çetin Altan'ın mecliste linç edilmek istenmesinden bugüne faşistlerin meclisteki emekçi sol hareket temsilcilerine yaklaşımı budur. Faşist düzen bekçiliği!

Meclisteki halk temsilcilerinin pratiğine sadece meclis içindeki yapıp ettikleriyle bakılamaz. DEP, HADEP, HDP ve devamındaki partilerin pratiğinde çok güçlüce ortaya çıkan, sokaktaki halk hareketleriyle birleşen militan tutum ve örnekler bize yürünecek yolu gösteriyor. Halk temsilcilerimiz dün olduğu gibi bugün de halk direnişlerinde sakınmasızca kendini ortaya koyuyor. İşte onlar bizimkilerdir. Faşizme karşı amansızca dövüşmektedirler. İşte Leyla Zana. TBMM kürsüsünde Kürtçe haykırışıyla inkarcılığa karşı Kürt kimliğini bayraklaştırıyor. Orhan Doğan boyun eğmeyen bir meydan okuyuşla Kürt ulusunun haklı mücadelesini tarihe kazıyor. İşte Figen Yüksekdağ. Özyönetim direnişleri içinde kurşun ve bombalara karşı cüretle yürüyor; barikat boylarından zindan burçlarına, meclis kürsüsünden Kobanê kumpas davasında halkları savunma kürsüsüne uzanan halk temsilciliği pratiğini nakış nakış işliyor. 'Siyasetin sokak çocuğu' olarak bize politik önderlik pratiği dersleri sunuyor. Tüm ezilenlerin onurunu ağartan Kürt halk temsilcilerinin zindanları tozlu bir yol olarak çiğneyip geçen vakur ve direngen yürüyüşlerini ve yeniden mücadeleye atılmalarını unutmuyoruz elbette. İşte Sebahat, Gültan, Selahattin ve boyun eğmeyen diğer halk temsilcilerimiz... Hepsi bize faşist parlamentoda mücadeleyi dişe diş sürdürme geleneğini ve gücünü gösteriyor.

Parlamento ezilenler, işçiler, kadınlar, yoksullar, inanç özgürlüğü talep eden topluluklar için kendi politik özgürlük taleplerini ifade ettikleri bir alan ve kürsüdür. Elbette ezilenlerin ve işçilerin gücünü arkalayan, onların onayıyla meclise gelen halk temsilcileri, burada halklarımızın sözünü sakınmasızca söylemeye devam edecektir. Sınıf savaşının diğer alanlarında olduğu gibi mecliste de faşizme karşı dişe diş dövüşülecektir. Halklarımızın büyük direniş ve bedellerle kazandığı mevziler faşist şeflik rejimini yıkma mücadelesinin mevzileri olarak savunulacak ve en yaratıcı devrimci biçimlerde kullanılacaktır. Faşist rejimin siyasal merkezlerinden biri olarak mecliste yürütülecek mücadele bu bakımdan ezilenlerin ve Kürt halkının tüm bu alanlardaki birikimlerine yaslanarak yürüyecektir. Faşizme karşı diğer mücadele alanlarında olduğu gibi mecliste de dişe diş mücadele sürdürülmeli ve büyütülmelidir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 23 Ağustos tarihli 181. sayı başyazısı.