Tümüklü: Durduğumuz yer belli, şehitlerimizin mücadelesini yürüteceğiz
Partisine yönelik operasyon kapsamında 6 ay tutsak edilen ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, ETHA'nın sorularını yanıtladı. Tümüklü, "Partimizin değerlerini, ilkelerini savunmayı, programatik görüşlerimizi işçi sınıfına, ezilenlere götürmeyi ve sokaklarda, meydanlarda mitinglerde mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu suçsa eğer, suç işlemeye devam edeceğiz" dedi.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi'ne (ESP) yönelik 30 Nisan'da sabaha karşı Eskişehir ve İstanbul merkezli iki gözaltı ve tutuklama saldırısı gerçekleşti. Aralarında ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü'nün de yer aldığı sosyalistler yürüttükleri mücadele nedeniyle gözaltına alındı ve aylarca tutsak edildi.
Sosyalistlerin tutsak edilme gerekçelerinin arasında katıldıkları demokratik eylem ve etkinlikler, basına verdikleri görüşler/röportajlar, devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşen devrimcilerin anmalarına katılmaları yer aldı. Polis talimatıyla gerçekleştiği apaçık olan bu saldırı kapsamında adli kontrol şartıyla bırakılanlar savcılık itirazıyla ev baskınlarında yeniden gözaltına alındı, tutuklananlar ve ev hapsi alanlar oldu.
Ancak ESP'ye yönelik bu saldırılar ilk ve son değil. Genel seçimler sonrası ve 1 Mayıs öncesi gerçekleşen saldırıların siyasi amacını, isnat edilen suçları ve bundan sonrasında sosyalistlerin nasıl bir hatta yürüyeceğini ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü'yle konuştuk.
Tümüklü'nün sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
ESP'ye yönelik sindirme saldırısı kapsamında gözaltına alınıp tutuklandınız. Tutuklanmanız 1 Mayıs ve seçim öncesine denk geldi. O dönem tutuklanmanızı nasıl yorumluyorsunuz? Amacı nedir?
O dönemin özgün koşullarını düşündüğümüzde, geleneksel anlamda da rejimin mücadele eden kesimlerle, sosyalistlerle, Kürtler ve kadınlarla kurduğu ilişkiyi düşündüğümüzde mücadele edenlerin kitleselleşmesinin önüne geçmek, kitleler nezdinde bu mücadeleyi keskinleştirecek günlerde mücadele yürütenleri zayıflatmak ve kendi egemenliğini ve faşist rejimini sürdürmeyi amaçlıyordu.
'2019'DA DA BENZER ŞEKİLDE TUTUKLANDIK'
Sadece bu sene için değil yine 2019'da yerel seçimler ve 1 Mayıs öncesinde benzer şekilde tutuklandık. Sadece bir bildiri dağıtımında, bildiride Afrin'e değinildiği için tutuklandık. Sadece bizim için geçerli değil, emekçi sol örgütler ve mücadele eden kesimler için de geçerli. Faşist rejim kendine karşı mücadeleyi yükselten, faşizm karşısında politik özgürlük mücadelesi veren her kesime karşı düşmanlık besliyor. Partimiz de bundan azade değil. Partimiz uzun zamandır özel bir saldırı konseptinin yani topyekün bir tasfiye ve kuşatmaya saldırısının hedefinde. En nihayetinde sosyalist bir parti olarak emekçilerin ve ezilenlerin, egemenlere karşı mücadelesinde, işçi sınıfının temel hak ve özgürlükler mücadelesinde, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesinde, kadın özgürlük mücadelesinde, Alevilerin, LGBTİ+'ların, ekoloji mücadelesi verenlerin ve değişik alanlarda mücadele yürüten kesimlerinin her birinin yanında pratiğiyle yer alan bir partiyiz. Lafzi değil. Pratik olarak, örgütsel ilişki içinde sözümüzü pratikle tamamlıyoruz. Bu da aslında rejim ve egemenlerin nezdinde bir düşmanlık yaratıyor. Faşist rejim ve onun egemenleriyle, sömürü ve sömürgeci siyasetiyle de uzlaşmayan bir çizgiyi savunuyor ve pratiğini hayata geçiriyoruz. Bu nedenle bu saldırılarla sık sık karşılaşıyoruz.
Sık sık bu saldırılara sistematik olarak maruz kaldığınızı belirttiniz. Seçimin ardından ESP'ye yönelik üst üste ajanlaştırma ve itirafçılaştırma girişimleri/saldırıları oldu. İtirafçıların sözde beyanları üzerine düzmece dosyalar düzenlendi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seçim sürecinde de partimizin tutumu her iki burjuva cephe karşısında ezilenlerin ve emekçilerin kendi gücüne ve kudretine, onun mücadele geleneğine sahip çıkması yönündeydi. Çünkü biz her şeyden önce Türkiye'de her iki egemen, burjuva cepheye yedeklenmeyen, faşizmi geriletme değil onu yıkma iddiasını ve güvenini işçi ve emekçilerle buluşturan bir hattan ilerledik. Bu bakımdan özgün bir yerde durduğu kuşku götürmez.
'KRİZİN TEMELİNDE HİÇ KUŞKUSUZ KÜRT SORUNU YER ALIYOR'
Özellikli seçim sonrasında da partimizin saldırıya uğramasında esas eksen şu; rejim belirgin bir kiriz yaşıyor. En nihayetinde 2008'den bu yana küresel kapitalizmin bir krizi var ve bu derinleşerek devam ediyor. Dünyada yüksek enflasyon, işsizlik ve bunları çözmek için savaş üzerinden kutuplaşma, büyüyen savaş sanayisi ve böylece krizi atlatmaya çalışan bir kapitalist hegemonya var. Bizim ülkemizde ise hem kapitalizmin kriziyle başlayan ve onu tetikleyen, çok uzun süre açlıkla yoksullukla, yüksek işsizlikle derin bir biçimde ekonomik çelişkilerle kendini gösteren bir ekonomik kriz var. Diğer taraftan da rejimin gerçek bir siyasal krizi var. Bu krizin temelinde hiç kuşkusuz Kürt sorunu yer alıyor. Politik islamcı rejimin kadın özgürlük mücadelesine ve LGBTİ+ hareketine, Aleviler başta olmak üzere inanç özgürlüğü isteyen kesimlere yönelik saldırılarının ardında tarihsel olarak Türk burjuva devletinin rejim krizini besleyen ve onu hali hazırda büyüten yapısı var.
Bu süreç aynı zamanda sosyalist hareketin ve onun etrafında örgütlemeye çalıştığı mücadelenin hem bu rejimin krizinin kitleler, emekçiler, ezilenler nezdinde anlatılması, bilince çıkarılması mücadelesidir. Çelişkiler ve keskinleşen mücadele içinde buna uygun bir pratiğin ortaya koyulması, saldırılara hedef olmamız anlamına geliyordu. Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, halk-devlet, kadın-erkek çelişkisinde durduğumuz yer belli elbette. Bu yer parti programımızda yer aldığı haliyle işçi sınıfının ve ezilenlerin eşitlik ve özgürlük mücadelesini, politik özgürlük mücadelesiyle birleştirmek bu ülkede demokratik devrimle, sosyalizmin kurucu pratiğini hayata geçirmektir.
'YÜRÜYÜŞÜMÜZÜ SÜRDÜRMENİN ÇABASI VE ISRARI'
Bu stratejiye bağlı taktiklerimizden biri olan seçim taktiğimiz bunun en çıplak yansımasıydı. O gün de bugün de aynı şeyi söylemeye devam ediyoruz. Ve tabii ki yapamadıklarımız var, onlar bizim eksiğimiz. Ama faşist rejim biliyor ki devrimci sosyalistler bu mücadeleyi ateş alında sürdürmeye kararlılıkla devam ediyor. Bu cüreti kırmak istiyorlar. Dikensiz bir gül bahçesi yaratmaya çalışıyorlar. İşçi sınıfı ve ezilenlerle politik özgürlük mücadelesi veren, ilkeli ve tutarlı mücadele etmeye kararlı olanları tasfiyecilik, işbirlikçilik, ajanlaştırma ve itirafçılık saldırıları ile teslim almaya çalışıyorlar. Bu bizim için devrimci kavga meselesi. Hem kendimizle hem egemenlerle, hem onun rejimiyle mücadelede yitirdiğimiz ölümsüzlerimizin bakışları alında yürüyüşümüzü sürdürmenin çabası ve ısrarı. Ve aslında devrimci pratiğinin kendisi.
Sizin anlattığınız üzere, yürüttüğünüz mücadele; eylem ve etkinlik, fiili meşru mücadele hattı meşru bir hak. Ancak devlet ve siyasi polis ESP'nin yürüttüğü mücadeleyi kriminalize etmeye çalıştı. Buna ilişkin çokça örnek var peki sizin tutsak edildiğiniz dosyada buna ilişkin örnekler nelerdir? ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü'nün tutsak edilmesine "suç" olarak ne gösterildi?
Bu soruya cevap vermeden önce ölümsüzlerimizin önünde saygı ve minnetle eğiliyorum....
Aslında bizim dosyalarımızın ana konusu devrimci mücadelede hayatını yitirmiş devrimcilerin, komünistlerin, komünarların, kadınların, işçi sınıfı önderlerinin anılması; mücadelelerinin, kavgalarının, davalarının emekçilere ve ezilenlere götürülmesi. Bunu engellemeye dönük bir çaba. Davalarımızda birçok ölümsüzümüzün anmasına, taziyesine ya da uğurlamasına katıldığımıza ilişkin görüntüler var. Biz bunları hem gözaltında hem adliye koridorlarında yahut da hapishanelerde, duruşma salonlarında, meydanlarda savunduk, savunmaya devam edeceğiz. Uydurma suçlamalarla bunun önüne geçmeye çalışıyorlar.
'ÖLÜMSÜZLEŞENLERİ ANMAYI SÜRDÜRECEĞİZ'
Devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenlerin sanki kökü dışarıdaymış gibi, sanki bu toplum içindeki çelişkilerden kaynaklı devrimci, komünist, sosyalist olmayı seçmemiş gibi algı örgütlemeye, ideolojik tahakküm kurmaya çalışıyor. Biz bunu sarsıyoruz, her yerde en zor anda bile devrim şehitlerini anıyoruz, 12 Mart'ta Gazi ayaklanması sonrasında başta Hasan Ocak olmak üzere katledilen devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri anıyoruz. Ve bunlar dava dosyamıza giriyor.
Aslında partimizin dünya görüşünün temel saç ayaklarına bağlı başlıklarından yargılanıyoruz. Burjuva Türk devletinin hem Rojava'da hem Kürdistan dağlarında kimyasal silah kullanmasına dair verdiğimiz röportajlar suç sayılmak isteniyor.
'LCWAİKİKİ İŞÇİLERİNİN DİRENİŞİNE KATILMAK SUÇ SAYILMAK İSTENİYOR'
Yine sendikalaştığı için işten atılan LCWaikiki işçilerinin direnişine gitmek, anayasal bir hak olan sendikalı olma hakkını desteklemek, bunun için işten atılan ve direnen işçileri sahiplenmek suç sayılmak isteniyor.
'PARTİ BAŞKANININ PARTİ BİNASINA GİRMESİN SUÇ DELİLİ DİYE KOYMUŞLAR'
Kara mizah diye tarif edebileceğimiz başka bir gerekçe ise eş genel başkanlık irtibat bürosuna giriş-çıkışımız fotoğraflanarak buradan suç yaratılmaya çalışılıyor. Polis uydurduğu suçlara absürt "deliller" buluyor ve hiçbir savcı da sormuyor: "Bu insan parti başkanı, burada parti binası. Bu fotoğrafları hangi izinle çekiyorsunuz ve nasıl dosyaya koyarsınız."
'DEVRİM DAVASINA SAHİP ÇIKMAK DEĞİL DAVANIN KENDİSİ OLMAK'
Partimizin değerlerini, ilkelerini savunmayı, programatik görüşlerimizi işçi sınıfına, ezilenlere götürmeyi ve sokaklarda, meydanlarda mitinglerde mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu suçsa eğer, suç işlemeye devam edeceğiz. Bu bizim için bir bayrak mücadelesi, bunca yıldır devam eden devrim ve sosyalizm mücadelesini ve bayrağı sürdürmek bir görevimiz. Bizim bakımımızdan önemli olan devrim davasına sahip çıkmak değil tek başına, asıl olan davanın kendisi olmak. Devrime katılmak. Tam da bu yüzden ölümsüzleşenlerimizin adlarını emekçilere, ezilenlere götürmek; iddialarını, umutlarını, gelecek beklentilerini hayata geçirmek göreviyle karşı karşıyayız.