4 Aralık 2024 Çarşamba

Bora Poyraz yazdı: Sömürgeci sembolleri yıkanlara selam

'Zamanın ruhu' var mı, var. Devrimler, kendilerinden önceki sembollerini devirirken, 20. yüzyılda mesela heykellere abartılı ölçüde yöneldi ve karşıdevrimler bu kez onları yıktı. Halihazırda o tür bir dünyanın yanındayız ve yeni devrimler muhtemelen bu tür tutumlardan imtina edeceklerdir. 

ABD'den dünyaya yayılan isyan dalgasının sömürgeci sembollere yönelmesi, bu kapsamda görülen heykelleri yıkması eylemin önlenemez bir dalga halinde yükselmesi oldukça anlaşılır.

Her itiraz ve isyan kaçınılmaz olarak somut olayın ötesine taşar. Sembollere yönelir. Kendi sembollerini yaratır. Çünkü karşısındaki gücün bir tarihi ve tarihsel akışta işlediği suçlarla bunları olağanlaştırma çabası olduğunu bilir. Bilhassa kapitalizmde bize 'zafer anıtları' olarak sunulan ne varsa tamamı yoksulların-ezilenlerin kanlarını dökmek pahasına inşa edilmiştir. O "medeniyet" sembolleri aslında barbarlık itirafıdır.

Kristof Kolomb'un, Vasco da Gama'nın, Macellan'ın ve diğer pek çok ismin okullarda "kaşifler" biçiminde tanıtılması, "eğitim" aygıtının ne denli ideolojik ve taraflı olduğunu anlatır. Amaç bilinçleri darmadağın etmektir. Ancak bir de ezilenlerin kendi kolektif bilinci vardır ve o da tarihseldir. Orada da kuşaktan kuşağa, çoğunlukla sözlü olarak bütün yaşananlar anlatır, aktarılır.

ABD'deki o bütün yeni dünya masalına karşın, köle sahiplerinin ve sömürgeci isimlerin topluma örnek insanlar olarak anlatılamadığını, daha doğrusu kabullendirilemediğini gösteriyor. Tek tek şu veya bu kişiden, gruptan öte toplumsal bilinç bu dayatmayı reddetmiştir. Oluşan ilk fırsatta da heykellerde somutlaşan sömürgeci ve köleci tarih yıkılmıştır.

Sömürgeci bir yeri fethettiğinde önce kendi iktidarını perçinleyerek anıtlar diker, bu bazen Colomb heykeli olur, bazen atının üstünde gösterilen bir devlet başkanı. Bakın Kürdistan'a, Batı'da bir ölçüde rasyonalize edilebilecek o heykeller her Kürdistan kentinin meydanındadır. Yetinilmez bununla, cadde-meydan isimleri sömürgeciliği sembol eden isimlerden, savaş suçlularından ve haksız savaşta mecburen veya kanlı bir lejyoner olarak ölmüşlerden seçilir.

Paris Komünü'nün ilk işlerinden biri, Fransız egemenliğini sembolize eden heykeli yıkmak oldu. 

Güney Amerika'daki kurtuluş hareketleri, sömürgeci anıtlarını yıktılar, onların kendi zaman anlayışlarını dayatan saat kulelerini kaldırdılar. Hem devrimler, hem karşıdevrimler böyle işledi.

Paris Komünü 72 gün sürdü. Lenin, Sovyet devriminin geleceğinden hiç emin değildi ve 73. güne varıldığında müthiş bir sevinç yaşadı. Ancak 72 yıl sonra, Berlin duvarının yıkılmasıyla 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerinin de yenilgisi anlatılıyordu ve orada bu kez karşıdevrim cephesi devrimlerin sembolü olan heykelleri yıkmayı tiyatral bir gösteriye dönüştürme fırsatını kaçırmadı.

'Zamanın ruhu' var mı, var. Devrimler, kendilerinden önceki sembollerini devirirken, 20. yüzyılda mesela heykellere abartılı ölçüde yöneldi ve karşıdevrimler bu kez onları yıktı. Halihazırda o tür bir dünyanın yanındayız ve yeni devrimler muhtemelen bu tür tutumlardan imtina edeceklerdir. Hiç değilse Küba'da (politik otoriterizmin ifadesi olan istisnai Mustafa Kemal heykeli sayılmazsa) bu yeni yol izlenmiştir.

Kendi zamanını çoktan tüketmiş kapitalizmin bitişinin ideolojik görsellere, anlatılara ve anıtlara dayanması kaçınılmazdı. Sömürgeci ve köleciliğin heykellerine saldırıları bu gözle de görmek mümkün. Sadece bir tepki hareketi değil, içinde hangi unsurların olmasının kesinlikle istenmediği anlatılan "arz-ı hal" eylemlerdi bunlar.

Amerikan uluslaşması kanlı bir sömürgecilikle içi içe gelişti. Klasik tariflerin hiçbirine uymadı. Birkaç kuşak sonraki torunlarını gördüğümüz ve bugün eylemlerde yer alan siyahlar, sömürgecilerin gemilerle Afrika'dan taşıdığı ataları olan kölelerin hatıralarına bağlılıklarını gösteriyorlar.

Dün kölelerin boynuna kement atılıyordu, şimdi heykeller kement-halatlarla yıkılıyor. Büyük bir katarsis-arınma yaşandığına emin olunabilir. İsyancı, isyan eylemiyle önce özgüvenini, onurunu kazanmış olur. Zihinsel dönüşümlerinin de etkili olacağına şüphe yok. Zamana yayılan sonuçlarını izleyeceğiz. Sadece yerel değil enternasyonal bir yeni bilinç ve dayanışma da şimdiden doğdu ayrıca.

İspanyol sömürgecilerle İngiliz sömürgecileri, bu iki kuvvet "modern sömürgeciliğin" iki merkezidir. Eylemlerin ABD dışındaki ülkelere, asıl olarak İngiltere'ye yayılması, oradaki heykellerin tahribata uğraması bu nedenle anlaşılır. Bugün intikamını kölecilerin heykellerinden alanlar yarın çok daha yıkıcı ve merhametsiz davranacaktır.

Eylemler sürerken bu eylem dalgasının da etkisiyle "topal ördek" olmaya ilerleyen Trump'ın ceza yasalarına başvurması, köleci heykellere kast edenlerin hapse atılacağını "müjdelemesi" onun da neye ve nasıl sahip çıktığını gösteriyor. O da bulunduğu cephenin geleneklerini yapacak; kızacak değiliz!

Ancak sömürgeci heykelleri devirme eyleminden hareketle bunu, kontrgerilla şebekesi IŞİD'in Palmira'daki saldırganlığıyla bir tutmak yahut en genel anlamda heykele-sanata saldırı saymak akıl ölçülerinden iyice uzaklaşmaktır.

İnsanlığın tarihsel birikimi bizimdir. Tarihi eserlerin güvencesi devrimcilerdir. Sosyalizm kendilerinden önce ne varsa tümünü reddetmek biçimindeki siyasal çiğliğin ve ergen öfkelerin uzağındadır. Tartıştığımız sömürgeci semboller kapsamındaki işler ve heykellerdir, genel anlamda plastik sanatlar değil.

Tam da bu kapsamda eklemek gerek; sömürgeci faşizmin Kürdistan'daki bütün sembol ve anıtları yıkmayı bin kez hak etmektedir. Türlü nedenlerle bunlara yönelmemek bir tercih veya politik taktik olabilir ve bu anlaşılır. Ancak bu durum, bilinçleri uyuşturamaz ve o sembolleri meşrulaştıramaz.

Kölecilerin, sömürgecilerin heykellerini yıkarak ezilenlerin tarihine sahip çıkanların elleri dert görmesin, zihinlerindeki berraklık bulanmasın; sosyalizm geriye dönük bütün zulmün ve adaletsizliğin tarihsel intikamı olarak dünyanın bütün ezilenlerin şöleni olacak.