5 Kasım 2024 Salı

Efe Dağlı yazdı | Daralma genişle

Kürt, kadın, LGBTİ+, dindar veya bir başka insanlık hali kişiye bir şey kaybettirmediği gibi kendiliğinden bir şey de kazandırmaz, değerini artırmaz. Sosyalizm biraz da bu tür kendiliğinden konum atfetmelerin eleştirisidir. Biz 'kendinde' Kürt, kadın, LGBTİ+, dindar... ile değil onların kendilerini hangi biçimde ürettiğiyle ilgileniriz. Ezilenlerin özgürlük arayışlarıyla nereden ve nasıl ilişkilendikleri, kültür-etik-hukuk gibi birçok başlık etrafında hayatlarını nasıl örgütledikleridir belirleyici olan. Onbinlerce Kürt korucu var. LGBTİ+ iktidar destekçileri var. Şeflik sistemine kulluk eden kadınlar var. Çalıp çırpan dindar var. Ancak özcülük bunları açıklayamaz.

Danıştay 10. Dairesi, cumhurbaşkanı imzasıyla İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması kararının iptalini isteyen davasını reddetti. Türlü tepkiler arasında laik-seküler kesimlerden yükselen bir siyasal feryat gülünçlüğü ölçüsünde yüzeysel, trajikliği ölçüsünde özcü.

Efendim, deniliyor, heyetteki üyelerden biri kadın idi. Talebi kabul yönünde oy kullansaydı sonuç değişecekti. "Kadın olduğu halde" retten yana oy kullandı.

Anlıyoruz ki her zamanki, olgucu sekülerlik akan olayların farkında bile değil. Faşizm varmış, düşman ceza hukuku uygulanmaktaymış, şeflik sistemi kurulmuş umurları bile değil.

Örnek olayın temsil değeri bulunuyor. Bir zihniyet kalıbını ortaya koyuyor. Diğer örneklerde de tekrarlanıyor. Bazen takdir bazen hayret cümleleri eşliğinde bilhassa vurgulanır: "Üstelik Kürtmüş, üstelik kadınmış, üstelik LGBTİ+'ymış, üstelik dindarmış..."

Böyle böyle sürer. Oysa kimliği kişiye özgülemek bir çıkmazdır. Oradan yol alınamaz. Yatay toplumsal bölünmelere yataklık eder. Kimliği ezeli-ebedi mühür gibi muhatabının alnına basar.

Kuşku yok, buna siyasal doğruculuk da refakat eder. İçtenlik yoksunu, protokoller, biçimsel, gerçek düşüncelerini saklayan bu tarz en başta üreticisini-örgütleyicisini bozar.

Sonu genellikle darlık, yorgunluk, sinir denetiminde zayıflık, hayal kırıklığı, kendine dönüş ve negatif bireysellik gibi başka başka çıkmazlardır.

Siyasal doğruculuk tabulaştırma yöntemlerinden biridir. Konu her ne ise eşitlik hukuku temelinde eleştirel ilişkinin önünü tıkar. Bir de bakarsınız ki nerede, ne zaman, hangi biçimlerde oluştuğu bilinmeyen yaygın kanaatlerin esiri olmuşsunuzdur. Eleştirel mesafeye olanak tanımayan her ilişki bu gibi yabancılaşmaları tetikler.

Kürt, kadın, LGBTİ+, dindar veya bir başka insanlık hali kişiye bir şey kaybettirmediği gibi kendiliğinden bir şey de kazandırmaz, değerini artırmaz. Sosyalizm biraz da bu tür kendiliğinden konum atfetmelerin eleştirisidir.

Biz 'kendinde' Kürt, kadın, LGBTİ+, dindar... ile değil onların kendilerini hangi biçimde ürettiğiyle ilgileniriz. Ezilenlerin özgürlük arayışlarıyla nereden ve nasıl ilişkilendikleri, kültür-etik-hukuk gibi birçok başlık etrafında hayatlarını nasıl örgütledikleridir belirleyici olan.

Onbinlerce Kürt korucu var. LGBTİ+ iktidar destekçileri var. Şeflik sistemine kulluk eden kadınlar var. Çalıp çırpan dindar var. Ancak özcülük bunları açıklayamaz. Hatta, tersinden düşmanlık üretmenin de vesilesi olur, ırkçılığı da tetikleyebilir: Göçmenlerin-sığınmacıların kalıp yargılarla mahkum edilişi ve tek tek örneklerden hareketle 'yabancı'lara kategorik düşmanlık tam da oradan üretilir. Bakalım Zafer Partisi adlı ırkçı-faşist organizasyonun analiz yöntemine, o model ve çerçeve özcülükten el almıştır. Nazilerin de böyle olduklarını eklemeli.

Ezilenlerin dünyasında kurucu ilke eşitlik düzlemi üzerinde söz almaktır. Aksi şirretleşmeye, mağduriyet rantına, lafazanlığa kapı aralar. Eşitlik zemini kendini ve ezilenler dünyasını özgürlük arayışı ekseninde durmaksızın üretmekle sağlamlaştırılabilir.

Avrupa oryantalizmi bütün bir Doğu dünyasını kendi ihtiyaçları doğrultusunda ele alıp tasnif etti, değersizleştirdi. Tümü, onları yeniden biçimlendirmeye odaklıydı. O dönemin hakim yöntemi olan pozitivizmi, sözgelimi Türkiye'de ittihatçılar ve erken dönem kemalizm bayrak edindi. Toplum bu gibi mühendisliklere kurban edildi.

Kadınmış, LGBTİ+'ymış, dindarmış, Kürtmüş ... gibi şaşkınlıklar önünde sonunda birer kalıba dayanır ve karşısındakini belli kalıplara hapseder. Sözkonusu seküler isimler 'kadınmış' derken ortalama Anadolu kadını imgesini hatırlamıyorlar. Şehirli-eğitimli, aynı zamanda başörtülü kadını da kast etmiyorlar. Cumhuriyet değerleri adı verilen ulus devletçi, Batıcı, seküler kadın imajını canlandırıyor ve muhatapların öyle biri olduğunu varsayıyorlar. Herhalde Kürt deyince bu kez aksanlı, orta yaşlı, ezik, kemalistlerce aydınlanmayı bekleyen bir tip var kafalarında. Oryantalistlerin Doğu'ya yaptıklarını onlar da kendi devlet sınırları dahilinde üretiyorlar.

Kavrama, sayıya, formüle, hap bilgiye indirgemek kolaycı olduğu kadar yüzeyselliği nedeniyle hızla tüketici bulabilir. Salgınlar böyledir, hızlı yayılır. Modalar da öyle, kökteki bir bakış biçiminin güncel çeşitlemelerinden ibarettir.

Bunu söylemek toplumu işçi-kapitalist biçiminde ayırmak gerektiğini, işçinin kutsal ya da ilerici kapitalistin karşıdevrimci olduğuna işaret etmek değildir.

Evet kapitalist, konumu gereği karşıdevrimcidir.

Ama hayır, işçi sadece işçi olduğu için devrimci vb. değildir. İşçide, işçi olmaktan dolayı gizil güç vardır, sistemi kilitleme, yıkımını hazırlama olanakları potansiyel olarak, üretimdeki konumundan dolayı bulunur. Ancak bu ona bir başka konum atfetmez. O da 'kendinde değil kendisi için' oluşu eylemle gerçekleştirebilir ve bu yolla özneleşebilir. Dolayısıyla olumlu anlamda, yüceltici kalıp yargılar da en nihayet özcülük çıkmazına dahildir.

Herkes kendisini eylemiyle gerçekleştirir. Bundan bağımsız değer-değersizlik ölçüleri problem yatağına dönüşür.

Çekirdeğinde kapitalizme karşı mücadeleyi yaşam ilkesi haline getirenlerin durduğu eşitlik düzleminde ilerleyen ezilenler dünyasının zenginliği özcülük, olguculuk gibi darlıklara hapsedilemez.