4 Aralık 2024 Çarşamba

Eğitim sistemi kime hizmet ediyor?

Türkiye'de eğitim hiçbir zaman kamusal, parasız, bilimsel ve fırsat eşitliğine uygun ve nitelikli olmadı. AKP'nin bu bozuk sistemi daha da bozduğu ve kendinden öncekileri rahmetle anar hale getirdiği açık. Ancak 15 yılda beş Milli Eğitim Bakanı ve beş eğitim sistemi değişikliği yapan iktidarın bu sorunları çözmek ve eğitimin niteliğini yükseltmek gibi bir niyeti zaten yok.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın eğitimin niteliksizliğini tescilleyen açıklamasının en az Erdoğan'ın TEOG kaldırılacak sözleri kadar şok etkisi yarattığı kesin. Çünkü bizler bugüne kadar siyasetçilerin kötü ve halkın zararına yaptıkları faaliyetleri allayıp pullayıp bize tekrar satmalarına alışığız. Milli Eğitim Bakanı'nın yaptığı gibi itiraflar, bilinen bir gerçeğin dile gelişi olsa da insanı şok etmiyor değil yine de.
 
Birleştirilmiş sınıflar, laboratuvarsız, öğretmensiz ve hatta kitapsız okullar bildiğimiz gerçekler. Son yıllarda bu altyapı sorunlarına papaz eriğini imam eriğine çevirme, dua ile yetişen meyve gibi bir dizi garabet eklenmesi uzun zamandır yapılan eğitimde nitelik tartışmalarına son noktayı koymuştu. Ama ülkenin eğitim bakanından yalan da olsa 'şöyle güzellikler falan yapacağız' demesini beklenirken, bakan bir gerçeği ifade etti. Eğitimin nitelikli olmasına gerek olmadığını çünkü kendilerinin herkesin nitelikli eğitim almasına ihtiyaç duymadığını itiraf ediyor. Aksine nitelikli iş gücüne gereksinimleri olduğunu, bu nedenle zorunlu eğitimden sonra yüzde 10 dışındaki öğrencilerin işçileşmesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca eğitimde fırsat eşitliğinin önemsizliğini, sadece zengin çocuklarının nitelikli okullara gitmesinin yeterli olacağını söylüyor. Ve tabi sınav sistemi kaldırılmıyor. Yoksul çocuklarının eğitim yoluyla sınıf atlama rüyası da ortadan kalkmış oluyor. Bakan tartışmanın yönünü nitelikli-niteliksiz okul tartışmasına kaydırarak yapılan değişiklikler ile ilgili tartışmaları temel amacından uzaklaştırmak istiyor belli ki.
 
Türkiye'de eğitim hiçbir zaman kamusal, parasız, bilimsel ve fırsat eşitliğine uygun ve nitelikli olmadı. AKP'nin bu bozuk sistemi daha da bozduğu ve kendinden öncekileri rahmetle anar hale getirdiği açık. Ancak 15 yılda beş Milli Eğitim Bakanı ve beş eğitim sistemi değişikliği yapan iktidarın bu sorunları çözmek ve eğitimin niteliğini yükseltmek gibi bir niyeti zaten yok. Dolayısıyla bugün sorulması gereken soru şu:
 
AKP'nin eğitim sistemi kime hizmet ediyor?
 
Özcesi İsmet Yılmaz, bu açıklamayı yaparken ne dediğini çok iyi biliyordu. AKP'nin 15 yıllık kapitalist, cinsiyetçi, tekçi, eşitsiz ve yoksul çocuklarının kazanma şansının olmadığı yarışa dayalı ve iktidarın siyasal ihtiyaçlarına endeksli eğitim politikasının özetini açıkça sunuyordu. Aslında bizi şaşırtan bu gerçekler değil bu gerçeklerin ilk defa bu kadar açık ifade ediliyor oluşu hem de doğrudan Bakan'ın ağzından. Uzunca bir zamandır yavaş yavaş eğitimde piyasacı, özelleştirmeye dayalı ve dinsel dönüşümler yapılıyordu. Ancak gelinen aşamada AKP, bu yavaş yavaş dönüşümleri bekleyecek siyasi ömrünün ve sabrının kalmadığını gördü. Üstelik bu yavaş reformlar istediği faydayı da sağlamıyordu. Her ne kadar 'halkımız imam hatip okulu istiyor' diye dövünse de imam hatiplere bir türlü yeterli ilgi oluşmuyordu. Ücretsiz servis, çeşitli burs adı altında yapılan para yardımları, ücretsiz yemek vb. de imam hatipleri cazip hale getirmiyordu. Ama Saray'ın ikbali için acilen siyasal İslam propagandasıyla donatılmış, antibilimsel eğitimle eleştiriden ve sorgulamaktan uzaklaştırılmış ve kendisinden başka herkese düşman olan biatçı bir nesil gerekiyordu. Gezi günlerinde 'evde zor tutuyorum' dediği, 15 Temmuz günü elinde silah sokaklara döktüğü kitleyi genç nüfus ile kalıcılaştırmak istiyor ve bunun yolu imam hatiplerin tek lise olmasından geçiyor.
 
Sonuç olarak eğitim alanında yapılan bu saldırılar sadece eğitimcileri, velileri ve gençleri ilgilendirmiyor. Dolayısıyla eğitimdeki bu gerici, piyasacı ve dinsel dönüşüm sadece bu alanda verilecek mücadeleyle durdurulamaz. AKP'ye karşı oluşturulacak toplumsal ve siyasal içerikli bir mücadele ile sonuç alınabilir. Çünkü tek tek alanlara dair yapılan saldırılar Saray'ın temel amacının parçaları ve toplumsal muhalefette tek tek parçalar kadar bütünü de gören bir mücadele açığa çıkarmadığı koşulda kazanma şansının olmadığını bilmek zorundayız.