22 Eylül 2024 Pazar

Fethiye Ok yazdı | Devrimciliğin devrim krizi

Her devrimci öznenin kendi hikayesini yazdığı bilinciyle yürüdüğümüzü bilip güç devşireceğiz, yardığımız barikatlara bakıp... Bütün olanaksızlık, eşitsiz güç dengelerine ve koşullara rağmen devrimci aklın, bilincin ve iradenin yaratıcılığını konuşturduğumuzda bütün bunları geride bırakacağımıza inanacağız.

İçerisinden geçmekte olduğumuz zamanın devrimci hikayesinin yazılması için artık bir dönemin her bakımdan kapandığını görmek lazım. Yeninin ise doğum ve gelişim sancıları yaşanmaktadır. Gelişecek olan yeni kendini bulana kadar eskinin izlerini, lekelerini üzerinde taşıyacaktır. Geleceği temsil edecek olan yeninin, yani şimdiki zamanın devrimci hikayesinin doğum ve gelişimi her bakımdan krizli, gerilimli bir süreç olacaktır. Yaşanan bu devrimci sancılar elbette devrimci yaşamları da teğet geçmiyor. Şimdiki zamanın devrimci hikayesinin eskiyenden kopuşulmadan yeni bir düzeyde yapılandırılamayacağı ise somut bir gerçeklik olarak duruyor.

Sevgili Şevin yoldaş bir röportajında, "Devrimcilik yol ve yürüyüşün bileşkesidir" demişti. Kişinin kendi devrimciliğinde atılım yaparak, devrimci dinamiklerini açığa çıkarıp, gelişimini yönetip nasıl özgürleşildiğinin en güzel örneklerinden birini sundu devrimci mirasımıza.

Devrimci mücadele, zorluklarla dolu, iradi ve bilinçli örgütlü bir yaşamdır. Bu kavgada en zor olan ise devrimci öznelerin kendi kişisel gelişimlerini yönetmeyi başarmasıdır. Kendi devrimini sürekli kılmayı, iç dünyasını inşa etmeyi başarması ve bu cesareti göstermesidir. Her şey değişim ve dönüşüm halinde ise devrimci özne de idealleri ve hedefleri doğrultusunda kendi değişimini ve gelişimini kesintisiz biçimde örgütlemek zorundadır. Kesintisiz iç devrimler serisinden geçerek kendisini yönetmeyi esas almalıdır.

Dünyadaki baş döndürücü gelişmeler, devrimci öznelerden hızlı, atik, üretken, girişken, yeniliklere açık, sürece hızlı yanıt olabilen, güçlü bir nitelik, güçlü bir marksist birikim istiyor. Çok yönlü düşünce geliştirmemizi istiyor. Eski alışkanlarımızdan, gerici, zaaflı, statükocu, küçükburjuva erkek egemen ve geleneksel kadın rollerimizden kopuşmamızı; yüzeysel yaklaşımlardan, ezberlerimizden, kulaktan dolma bilgilerden, örgütsüz hallerimizden, kolaycılıklarımızdan, koşullara teslim olma ruh hallerinden derhal kurtulmamızı gerektiriyor. Yüzümüzü hızla kitlelere dönerek nefes kanallarımızı açmamız gerektiğini emrediyor.

Elbette kimse bunların çok kolay olacağını söylemiyor. Meselenin kilit noktası irade ve kararlılığımız, bilinç açıklığımız olacaktır. Zira her devrimci özne kendine özgü zorlukları, nesnellikleri, yılların getirdiği alışkanlıkları, şekillenişi, konumlanışı, deneyimi, mücadele yaşı, birikimi, geleceğe dair iddiası vb. ile sürece devrimci yanıtlar üretecektir. Tüm bunlar devrimci öznenin değişim hızını, düzeyini ve yönünü de etkileyecektir.

Devrimcilik iradi bir biçimde yaşamını mücadelenin ihtiyaçlarına göre örgütlemektir, kendimizi yönetmeyi başarmaktır. Mücadelenin güncel ihtiyaçlarına yanıt olmayan, eski tarzlarımız ve düşünüş biçimlerimizle bu yürüyüşü sonuna kadar başarı ile götüremeyeceğimiz açıktır. Dün bütün bu yüklerimizle, bazen barışık bazen kavgalı olma hallerimizle devrimcilik yapma marjımız vardı. Bugün artık böyle bir lüksümüz yok. Bugün geri ve eski olan ne varsa bunlara gerekçeler üreterek, vicdanlarımızı "rahatlatarak", sürekli şikayet ederek, sorunların kaynağını kendi dışımızda arayarak devrimcilik yapma zeminimiz yok. Ya kendimiz ya da koşullar bizi sağa-sola savuracaktır.

Tarihe baktığımızda kitle hareketinin geriye çekildiği dönemler tasfiyeciliğin ve umutsuzluğun da hızla boy verdiği süreçlerdir. Böylesi süreçler öncelikle devrimci özneleri hedefler. Bugün yaşadığımız tam da budur. Her devrimci/yapıcı, bunun etkilerini ve sonuçlarını kendi özgünlüğünde yaşıyor.

Devrimcilerin devrimcilik krizleri elbette kolektif önderlikten, içerisinde yer aldığı yapılardan bağımsız değildir. Önderliğin rolü elbette belirleyicidir. Ama kolektif de zaten bireylerin toplamı değil midir? Kolektif ve birey iç içe geçmiş zincirin halkaları gibidir. Tek tek devrimci öznelerin kendisini yenilemesi kolektifin niteliğini de yükseltir. Kolektif iradenin bu süreçlerin çözümü için yol-yöntem geliştirmesi gerekir. Salt devrimci bireyin sorunu değildir çünkü.

Biz çubuğu biraz öznel yanlarımızda yaşanan kanamaya büktük. Daha doğrusu değişen nesnel koşulların içerisinde özneyi tartışmaya çalıştık. Çünkü devrimciler koşulları doğru analiz ederek, yönetirler.

Bütün bu yaşadıklarımız gerçek sorunlarımızdır. Yolumuzu şaşırdığımızda, yanıbaşımızda kolektifi, yoldaşımızı aramak, onların el uzatmasını istemek örgütlü olmanın temel bir gereğidir. Uzanacak bir el, omuz verecek bir yoldaş olmayınca eleştiri ve tartışmalarımızın olması da doğaldır. Derdimiz devrimciliğimizdeki marazlı yanları bulup çıkarmak ve onlardan kurtulmaktır. Kolektifi eleştirmek, yoldaşı eleştirmek, yanlışa yanlış demek komünistlerin en güçlü ve gelişkin yanıdır. Yoksa değişim ve gelişimi dondurmuş oluruz.

Derdimiz, devrimcinin kendi devrimciliği ile doğru bir ilişki kurmasıdır. Kendine dokunması, işin, sürecin öznesi haline getirmesidir. Özgüvensizliklerini yenmesi, kendisinde değişimi örgütleyecek gücü bularak güven tazelemesidir. Sorunun çözüm adresinin en nihayetinde kendisi olduğunu tekrar tekrar hatırlamasıdır.

Kolektif ile yoldaşımız ile yaşadığımız sorunların bireysel-kişisel olmadığını, bozulan, işlemeyen mekanizmalardan ya da zayıflayan yanlarından kaynaklı olduğunu bilince çıkararak meseleleri kişiselleştirmeden, içimizde var olabilecek gerici özellikleri ayaklandırmadan meselelere bakmayı başarmaktır. Doğrularımızın mücadelesini kendimizi geri çekerek, sınırlandırarak değil, aktif biçimde yürüyerek değişim-dönüşüm mücadelesinin birer militanı olarak verebiliriz. Bazı şeyler irademizi aşabilir, bu durumlarda da bunu bir iradeciliğe dönüştüren değil, sürecin, yaşanacak olanların bilincinde olarak karşılamak, süreci yönetme işini asla bırakmamak ve geleceğe hazırlıklı olmak gerekir.

Şimdiki zaman devrimci öznenin kolektif etkin birey olma konusunda yeni bir düzey açığa çıkarmasını emrediyor.

Kadın yoldaşların cins bilinci ve kadın devriminde gelinen eşiği aşması, erkek yoldaşların böylesi dönemlerde hızla geriye dönen erkek egemen kodlarına karşı yeniden ve yeniden mücadeleyi yükseltmesi, zihniyet devrimini bu alanda da güncellemesi gerekir.

Peki, güç kaynaklarımız nelerdir?

Öncelikle devrimci olmamız bizim en büyük güç kaynağımızdır. Dünya görüşümüz, özel mülkiyet dünyasını, yaşamını reddedişimiz en güçlü silahımızdır. Kolektif bir yapının işçisi olmak, bu bilinci kuşanmak en büyük özgürlüğümüzdür. Yoldaş olmak, feda ruhuna sahip yoldaşlar olmak zenginliğimizdir. Çıkarsız sevmek ve sevilmek, bu duyguları hissederek yaşamak en güçlü dayanağımızdır. Dünyada ve coğrafyamızda bütün kuşatmalara karşı isyana duran milyonlar güç kaynağımızdır. Yakın zamanda İran'da yaşanan ayaklanma bize devrimin her an yeniden yeniden kapımızı çalacağını söylüyor. Ortadoğu'nun orta yerindeki Rojava devriminin saçtığı ışık umudun kitlelerde ve mücadelede saklı olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor.

Kendi yüklerinden kurtulup, prangalarını kıran devrimci öznelerin nasıl büyük devrimlere imza attıkları, yığınlarca deneyim güçlü hazinemizdir. İnsan iradesinin hala başat olduğu bu çağda iradeyi örgütlediğimizde kavgada hem öğrenci hem öğretmen olmayı başardığımızda kazanacağımızı biliyoruz.

Bütün bu tasfiyeci kuşatmaya karşı devrimci sosyalistlerin can siperane direnişi, ideolojik-teorik duruşundan, kendi çapında yarattığı ideolojik hegemonyadan güç almayı bileceğiz. Var olan bu güçlü potansiyeli kitlelerle yaşamın her alanıyla buluşturamamanın önünde engelin biz olduğunu bildiğimizde devasa bir güç olacağımızı bileceğiz.

Kuşatmaları yaran, imkansızlıklara kafa tutanların olduğunu bileceğiz ve sırtımızı o iradeye yaslayacağız. Eski olan her şeyin yıkılıp gideceğini biliyoruz, bizim geleceğe hazırlık yaptığımız oranda kazanacağımıza inanacağız.

Kadın devrimi fikriyatımızın edindiği deneyime yaslanacağız. Kadın aklının, kolektifte özneleşmesinin kitlesi ile de mutlaka buluşacağına güveneceğiz. Kadın yoldaşlığında derinleştiğimizde kendimizi, birbirimizi yeni bir düzeyde keşfedeceğimizin coşkusuyla kenetleneceğiz.

Her devrimci öznenin kendi hikayesini yazdığı bilinciyle yürüdüğümüzü bilip güç devşireceğiz, yardığımız barikatlara bakıp... Bütün olanaksızlık, eşitsiz güç dengelerine ve koşullara rağmen devrimci aklın, bilincin ve iradenin yaratıcılığını konuşturduğumuzda bütün bunları geride bırakacağımıza inanacağız.

Umudun, mutluluğun yenilenmekte, çözüm gücü ve iradesini örgütlemekten geçtiğine bilerek, bu gerçeğin gözünün içine bakmaktan korkmayacağız. Umudun zaferlerin mayası olduğunu unutmayacağız.

Kitlelerle buluşmanın yol, yöntem, araç ve biçimlerini bulup açığa çıkardığımızda, düşmanımızı alt etmenin yakın olduğunu bileceğiz. En ufak bir kıvılcımın bölgesel devrimleri tetikleyebileceğini bilip, ulusal-ülkesel ufkumuzu enternasyonal bir bakışla besleyeceğiz. Yaşadığımız coğrafyanın devrimlerle aç olduğunu unutmayacağız.

İşte bütün bu güç odaklarını kuşandığımız, bilince çıkarıp iradeleştirmeye başladığımız zaman şimdiki zamanın devrimci hikayesini yazmaya başlamışız demektir. Devrimciliğimizin devrim krizlerinin çözüm anahtarını elimize almışız demektir.

Sevgili Işık yoldaşımızın sözüyle bitirelim: Umudu başarıya yazgılı olanlar yenilmezler.