22 Eylül 2024 Pazar

HDP'den '2023 Eğitim Vizyonu' değerlendirmesi

Hükümetin ?2023 Eğitim Vizyonu? olarak ilan ettiği üç yıllık eğitim planını eleştiren HDP, eğitim sisteminin toplumun üretken kapasitesini geliştirecek, bireyi özgürleştirecek, demokratik bir toplum düşüncesini destekleyecek şekilde oluşturulması gerektiğini bildirdi.
Halkların Demokratik Partisi Eşbaşkan Yardımcısı Sevtap Akdağ Karahalı, 23 Ekim'de ilan edilen "Milli Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyon Belgesi" üzerine değerlendirmelerde bulundu. 2023 Eğitim Vizyonu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un da katıldığı toplantıyla açıklanmıştı.
 
HDP'nin Eğitim Politikaları, Kültür ve Sanattan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Karahalı, yaptığı yazılı açıklamada, "16 yıldır tek başına iktidar olan AKP, eğitim sisteminin kronikleşmiş köklü sorunlarına, kalıcı çözümler üretmeye hiçbir zaman yönelmedi. Her bakan değişiminde, kimi zaman süslü sözlerin, kimi zaman 'kindar dindar nesil yetiştirme' söyleminde olduğu gibi açıkça ifade edilen ideolojik söylemlerin arkasından yapılan değişiklikler, eğitim sistemini çökme noktasına kadar getirdi. Bakan'ın kendi ifadesinde belirttiği gibi, eğitim sistemi "yoğun bakım" seviyesinde hastadır. Temel nitelikleri değişmeyen piyasacı, milliyetçi, mezhepçi, cinsiyetçi, anti demokratik ve bilim dışı yaklaşımla bu hasta yataktan kalkamaz. Olan çocuklarımıza, gençlerimize, geleceğimize olmaktadır" diye belirtti.
 
Karahalı, 2023 Vizyon Belgesi'nin, eğitim sisteminin sorunlarını çözmeye odaklı olmadığını ifade ederken, "Ekonomik, sınıfsal, cinsiyete bağlı vb. eşitsizlikler ve anadilinde eğitim gibi en temel sorunları çözme; eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik özlük haklarını geliştirme perspektifi, öncekilerde olduğu gibi bu vizyon belgesinde de yer almıyor. AKP'ye ve devlete sadık bireyler, sermayeye ucuz iş gücü, erkek egemenliğine boyun eğen kadınlar yetiştirmek yönelimi ise süslü sözlerle perdeleniyor" dedi.
 
PİYASACI ANLAYIŞ DERİNLEŞECEK
 
Vizyon belgesine başlıklar halinde değinen Karahalı, şunları kaydetti: "Önceki dönemlerde 'Öğretmen Strateji Belgesi' adı altında ifade edilen piyasacı anlayış, bu kez 'Okul Temelli Gelişim Modeli' adı altında önümüze getiriliyor. Özel öğretim kurumlarında bürokrasinin azaltılması ve özel öğretim kurumları ile işbirliğinin güçlendirilmesi yaklaşımı, özel okulların kamu kaynaklarıyla desteklenmesine devam edileceği anlamına geliyor. Okulların finansmanının kendi öz kaynaklarından (bağışlar, aidatlar vb) sağlanması yaklaşımının öne çıkartılması ise, piyasacı anlayışın derinleştirileceğinin ifadesi olarak okunmalıdır.
 
"Öğrencilere okurken çalışma fırsatı verilecek' ifadesiyle müjde gibi sunulmaya çalışılan yaklaşım, çocuklarımızın eğitimlerini sürdürürken sermayeye ucuz iş gücü olarak, çocuk işçi olmasının teşvik edileceğini göstermektedir.
 
"Sınavla öğrenci olan okul sayısının azaltılması hedefi irdelendiğinde, öğrencilerimizin eğitim hayatı boyunca bir sınavdan diğerine hazırlanmakla uğraştığı koşullarda, bu hedefin nasıl somutlanacağına dair bir ipucu görünmüyor. Bu hedef, okullar arasındaki nitelik farklarını ortadan kaldıracak somut adımlar atılmadan, olsa olsa sınavla öğrenci alacak nitelikli okul sayısını azaltabilir.
 
"İmam hatip okullarına belgede geniş bir yer ayrılması ve alt başlıklarda ifade edilen hedefler (Program çeşitliliği, ders çeşidinin azaltılması, Arapça ve İngilizce yaz okulları, imam hatip okulları ile üniversiteler arasında işbirliği) imam hatiplerin ayrıcalıklı konumunun ve okul türleri arasındaki ayrımcılığın süreceğini gösteriyor.
 
"Demokratik eğitimin temel kriterlerinden biri ve aynı zamanda, farklı etnik kimliklerden oluşan çok dilli, çok kültürlü toplumsal yapımızın ihtiyacı olan anadilinde eğitimi temel alan çok dilli eğitim yaklaşımı, vizyon belgesinde yer almadığı gibi, anadili kelimesine rastlamak bile mümkün olamıyor.
 
ATANAMAYAN ÖĞRETMENLERİN SORUNLARI GÖRMEZDEN GELİNDİ
 
"Vizyon belgesinde, eğitim emekçileri olarak öğretmenlerin farklı statülerde çalışmasının (kadrolu, sözleşmeli, ücretli) gitgide güvencesizliği artarak devam edeceği anlaşılıyor. Sözleşmeli öğretmenin görev süresinin 6 yıldan 4 yıla indirileceği söylemini ise ancak ölümü gösterip sıtmayı müjde ilan etme politikası olarak değerlendirebiliriz. Önce atama bekleyen eğitim emekçilerini işe alımda 6 yıl sözleşmeliliğe mahkûm et, sonra olması gereken kadrolu istihdamı gündemine alma ve 6'yı 4'e indirmeyi lütuf olarak sun… Haksız ve ayrımcı uygulamaların kaynağı olan 'mülakat' ve 'güvenlik soruşturması'na son vermekten bahsetme, bu uygulamaları yandaş memur yaratmak için Demokles'in Kılıcı olarak kullanmaya devam et… Resmi öğretmen açığını 117 bin olarak açıklarken, ataması yapılmayan 400 bini aşkın öğretmenin atanma sorununa değinme…
 
"400 bini aşkın öğretmen atama beklerken, pedagojik formasyonu olmayanların öğretmen olarak atandıktan sonra, MEB tarafından 'mesleki gelişim' çerçevesinde formasyon eğitimi alacağının belgede yer alması son süreçlerde MEB ile Diyanet ve dini vakıflar arasındaki anlaşmalar, görevlendirmeler düşünüldüğünde, bu uygulamanın nasıl gerçekleşeceği konusunda yeterli ipucu veriyor olmalı."