4 Aralık 2024 Çarşamba

İşgalciyi taşlamak

"Üstünde altı köşeli Davut yıldızı bulunan ve çoğunluğu ABD üretimi olan silah, tank, helikopterden oluşan düzenli ordu birlikleri veya güvenlik elemanları, bir eve, bir iş yerine veya sokağa ateş açıyor. Genelde çocuk ve gençlerden oluşan gruplar, inşa ettikleri veya doğal barikatların arkasından fırlıyor, ateşe, taş veya sapanla karşılık veriyor. İçlerinden biri yaralandığında iki üç kişi onu ambulansa veya ilk yardıma taşırken diğerleri dönüp sapan kullanmaya ve taş atmaya devam ediyorlar havadan yere füze top mermisi otomatik silah kurşunları veya gaz bombalarına karşı."

Ahmet Güney "İntifada Gerçeği" kitabında, intifadayı böyle anlatır. Filistin halkının, ezilen halkların mücadelesine armağan ettiği intifadanın başladığı 1987 yılından 32 yıl sonra bu kez Rojava topraklarında Kürt halkı intifadaya duruyor. Rojava halkları devrimlerini, topraklarını, evlerini korumak için ellerinde taşlarla işgalcilerin karşısına dikiliyor.

Filistinli Arap'ın intifadası, Kürt'ün serhildanında yeni bir anlam kazanıyor. Demokratik Suriye Güçleri'nin silahlı direnişinin yanı başında başka bir direniş biçimi boy veriyor. Türk ve Rus işgal güçlerinin sınır hattındaki geçişi sırasında başını kadın ve çocukların çektiği halk, askeri araçları taşlıyor. Attıkları her taşta işgalcilere karşı nasıl muazzam bir öfke duydukları görülüyor.

Tanklara karşı taş. Filistin halkının direniş biçimiydi. İşgalcilerin silah zoru ve yalanla kurdukları camdan hegemonyayı paramparça edecek güçtür bu.

Rojava devrimi, gerçekleştiği 19 Temmuz 2012 tarihinden bu yana sayısız saldırıya maruz kaldı. El Nusra'nın ardından DAİŞ devreye sokuldu. DAİŞ'in karşı Rojava halkları, ağır bedeller ödeyerek direndi ve bu direniş 5 yıl sürdü. Şimdi de halkların direnişi Türk devletinin 9 Ekim'de başlattığı soykırım işgaline karşı devam ederken, işgalciler Rusya ve ABD'nin desteği ile denetim altındaki alanları genişletmek istiyor. Serekaniye ve Gre Spi'nin işgalinin ardından sınır hattı boyunca Rusya ve Türkiye'nin "ortak devriyesi" adı altında bu bölgeler de denetim altına alınmak isteniyor. Türk devletinin bir sonraki adımının başta Kobane olmak üzere tüm Rojava topraklarının işgali olduğunu tüm dünya biliyor. İşte bu plana karşı yeni bir kitle hareketi gelişiyor. İşgalcilerin karşısına taşlarla dikilen bu direniş, Rojava devriminin geleceği bakımından çok önemli. Devrimin güvencelerinden biri de silahlı direniş kadar, işgal edilen yerlerde gelişecek kitle eylemleridir.

Mazlum Filistin halkının sesi Mahmut Derviş, Birinci İntifada'nın dorukta olduğu günlerde "Fani Kelimeler Arasından Geçenler" şiirinde işgalcilere şöyle seslenmişti:

"Sizin için gitme vakti artık.

Yaşayın dilediğiniz yerde,

Ama bizim içimizde değil.

Sizin için gitme vakti artık.

Geberin dilediğiniz yerde,

Ama bizim içimizde değil.

Vatanımızda yapacak işlerimiz var zira.

Mazimiz var burada.

Hayatımızın ilk çığlığı burada.

Biziz bugün, bugün ve yarın."

Tam da böyle. İşgalciler için bir gün gitme vakti gelecek. Sınır hattı boyunca zırhlı araçların karşısına dikilen Kürt kadınları ve çocukları, bu vakti kısaltacak elbette.

Filistin ve Kürdistan direnişi, Ortadoğu'nun iki devrimci damarıdır. İntifada 1980'lerde Filistin sorununu dünya halklarının gündemine taşımıştı. Şimdi de Rojava devrimi, dünya halklarının dikkatini bölgeye çekiyor. Çünkü Rojava, kapitalist sistemin çaresizliğe mahkum etmek istediği ezilenler için bir umut oldu. Kapitalist barbarlığı ve karanlığa karşı insanlığı ve aydınlığı gösterdi. Bu nedenle DAİŞ çeteleri Kobane'ye saldırdığında dünya halkları, YPG/YPJ savaşçılarının yanında saf tuttu. Amed'den İstanbul'a bir isyan dalgası yayıldı ve 6-8 Ekim günlerinde tüm sokakları serhildan teslim aldı.

Komünist Manifesto'da "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti" diye yazmıştı Marks ve Engels. Manifesto'nun yayınlanışının 166. yıl dönümüne denk gelen Kobane savunması günlerinde Avrupa'da değil ama Ankara'da, komünizmin değil ama Kobane'nin ruhu dolanmaya başlamıştı. Kobane'nin ruhu savaşçıların büyük bir bedel ödeyerek yürüttükleri silahlı direniş kadar, halkların sokakları tutuşturan direnişiydi de aynı zamanda.

Birkaç gündür sınır boylarında işgalcilere atılan taşlar da işte bu Kobane ruhudur. Kobane'de zaferi, savaşçıların direnişine eşlik eden serhildan ruhu getirmişti. Efrin'deki çağın direnişi günlerinde eksik olan buydu. Şimdi sınırın "altında" görülen bu serhildan, puzzle'ı tamamlayacak en önemli parça.

Filistin intifadası, siyonist işgalcilere gün yüzü göstermedi. Yaser Arafat'ın "taş generallerim" dediği çocuklar başta olmak üzere halkın elindeki o taşlar, şiddet ile kurulan siyonist hegemonyayı yerle bir etti. Şimdi de Rojava topraklarında işgalcilerin gün yüzü görmeyeceğine emin olabilirsiniz. Mahmut Derviş'in şiirindeki gibi işgalciler bir gün "fani kelimelerin arasından" geçip gidecekler. Kalan ise halklar olacak.