20 Eylül 2024 Cuma

İsyan Avaşîn yazdı | 20 Temmuz'da Taksim Anıtını sarmak

Suruç'un 9. yılında gerçekleşen Taksim pratiğini siyasal bir süzgeçten geçirirken, yazının sonunda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. İstiklal Caddesi'nde pankartıyla, sloganı ve ajitasyonuyla, birleşik eylem iradesiyle yürümek, önüne çıkan polis engelini tanımadan yasaklı Taksim Meydanına çıkmak ve Taksim Anıtı önünde zincir oluşturmak siyasal kazanımdır.

Ezilenlerin onur ve özgürlük cephesini yaratan HDP'nin 7 Haziran seçim zaferi o güne dek iç krizlerle boğuşan faşist rejimde siyasal felç hali yaratmış ve yapısal taşlarını sarsmıştır. Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak toplumsal iradesini ifade eden bu hamle faşist rejimin yarattığı şovenist hegemonyayı dağıtmış, parlamento dahil burjuva devlet aygıtlarında şok etkisi yaratmıştır. Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik mücadelesinin en önemli tarihsel örneği açığa çıkmıştır.

Faşist rejim birleşik devrim stratejisinin bu zaferi karşısında hızlıca "çöktürme planı" adı altında savaş konseptine sarılmış ve ilk hamlesini birleşik devrim stratejisinin en önemli bileşeni devrimci sosyalistlere saldırmakla somutlaştırmıştır. İçine girdiği krizi toplumsal mücadelenin öncü bölüklerine saldırarak, devrimci-demokrat kesimleri tasfiye ederek ve yükselen kitle hareketini sokaktan süpürmeye çalışarak yönetmeye çalıştı. Suruç'tan bugüne faşist rejimin girdiği bu kirli savaş konsepti kitle katliamları, faşist zor, baskı, gözaltı, tutuklama, kaçırma ve infaz terörü, OHAL, kayyum vb. saldırılarla devam etti. Güncel olarak hala o dönemle hesaplaşmasının bir örneği olması itibariyle Kobanê kumpas davası ve davada sosyalistler ve Kürt özgürlük hareketinin öznelerine ağır cezalar verilmesi Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak mücadelesine saldırının çapını özetler niteliktedir.

Kitle hareketinde geri çekilme, toplumsal mücadelenin kimi bölüklerinde kafa karışıklığıyla beraber gelişen görece hareketsizlik, yer yer dağılma ve daralma hali "çöktürme planı"nın bir sonucu olsa da faşist şeflik rejimi kazanamayacağı bir savaşa girmiştir. Bunun yakın tarihimizdeki kanıtları bakımından Boğaziçi direnişi ile toplumsallaşan öfke, her 8 Mart'ta Taksim'i dolduran irade, bütün devletli tehdit ve saldırılara rağmen gerçekleştirilen Onur Yürüyüşleri, barınma sorununa ve niteliksiz KYK yurtlarında gençliğin katledilmesine karşı her kente yayılan gençlik eylemleri örnek verilebilir.

Suruç katliamının 9. yıldönümünü yerel seçimlerde somutlaşan ezilenlerin değişim isteği, derinleşen yoksullaşma krizi ve politik özgürlük sorununa karşı 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama iradesi, yerel seçimlerden sonra rejimin Kürt halkının iradesini gasp etmesine karşı başlayan Van direnişi ve direniş sonucu irade gasbının geri püskürtülmesi, Erdoğan'ın Filistin özgürlük mücadelesi karşısında yürüttüğü hamaset siyasetinin kitlelerde yarattığı saflaşma atmosferinde karşıladık.

9 yıllık Suruç için adalet mücadelesi gençlik örgütleri ve Suruç Aileleri İnisiyatifi'nin omuzlarında her sene bir önceki pratiği aşarak devam etti. Birçok adalet arayışçısını Suruç adalet mücadelesi ile buluşturan, "herkes için adalet" sloganı ile adaletsizliğe uğrayan ezilenleri yanında saflaştıran Suruç için adalet mücadelesinin taşıyıcı kolonu kuşkusuz gençlik örgütleri olmuştur. Her sene militan eylem pratiği ve 20 Temmuzlarda açığa çıkardığı hesap sorma iradesi sıçramalı bir şekilde büyümeye devam etmiştir. Gençlik kitleleri bakımından devletle özel bir hesaplaşma ve militanca çarpışma anına dönüşen Suruç katliamı yıldönümleri, 9 yıllık pratiği ile birleşik devrimci gençlik mücadelesi açısından tereddütsüz yan yana gelişin simgesi olmuştur.

Suruç katliamının 8. yıldönümü çalışmaları kapsamında yapılan bildiri dağıtımı esnasında farklı gençlik örgütlerinden 6 devrimci gencin tutuklanması devletin Suruç'un yarattığı birleşik hesap sorma iradesine özel bir saldırısı olmuştur. Yine Suruç katliamı 8. yıldönümü anmasında gözaltına alınan devrimci gençlerden 33'ünün mevcutlu gözaltında tutulması ve 3 kişinin tutuklanması bu saldırının ne denli bilinçli ve ideolojik örgütlendiğini göstermiştir.

Suruç için adalet mücadelesinin 6. yılından bu yana Halitağa'da Suruç ailelerinin yarattığı adalet mevzisi devlet saldırısı ile karşı karşıya kalmakta ve anmaya katılan kitle işkenceyle gözaltına alınmakta. Bu saldırıları ısrarla örülen adalet mücadelesinin, militanca dövüşen gençlik örgütlerinin hesap sorma iradesinin bertaraf edilmesi, Suruç katliamı adalet mücadelesinin toplumsal hafızada yarattığı adalet bilincinin silikleştirilmesi ve 20 Temmuz'da örgütlenen anma ve eylemlerin kitlelerden yalıtılma hamlesi olarak okumak elzemdir. Nitekim devlet, 9 yıllık adalet mücadelesinin en kapsamlı yasağını, bu 20 Temmuz'da neredeyse ilçe genelinde OHAL ilan edercesine ilan etmiş ve her sokağı polisle kapatmıştır. 8. yılda gözaltı ve tutuklama terörü ile kırmak istediği iradeyi bu sene yasaklayarak sokaktan topyekun süpürmek istemiştir. İşte tam da bu noktada gençlik örgütlerinin 9 yıllık birleşik mücadele pratiği devlete yanıt olmuştur. Bu anlamda Suruç katliamının 9. yılında gençlik örgütleri tarafından örgütlenen ortak eylem, birleşik gençlik mücadelesinin 33 düş yolcusunun izinde ulaştığı düzey, kitlelere verdiği güven ve umut, emekçi sol hareketimizde yarattığı özgüven itibariyle incelenmeyi hak etmektedir.

'ANITI SARIN, ANITI SARIN!!'
Bilindiği üzere gençlik örgütleri İstanbul'da Suruç katliamının 9. yılı için bir aylık kitle çalışmasıyla 20 Temmuz günü Kadıköy Süreyya Operası'ndan Mehmet Ayvalıtaş Parkı'na yürüyeceğinin duyurusunu yapmıştı. Her sene bu iddiayla hareket eden gençlik örgütleri devlet saldırısını da göğüsleyerek bu geleneksel yürüyüşü Kadıköy'ün her sokağı ile buluşturmaktan geri durmadı. Bu sene de Kadıköy'de yapılacak yürüyüş öncesi Kadıköy Valiliğinin duyurduğu eylem yasağı doğrultusunda bütün sokaklar eylem saati yaklaştıkça polis ablukasına alındı. Saatler 18.45'i gösterdiğinde gençlik örgütleri Moda Caddesi'nde yürüyüşü başlatmak isterken ablukaya alınarak gözaltına alındı ve abluka Moda'nın her sokağını kapsayacak biçimde genişletildi. Tam bu noktada gençlik örgütleri faşist rejimin uzun süredir eylem başlamadan ablukaya al, parçala, işkenceyle gözaltına al taktiğini iyi kavramış ve parçalı gözaltı yerine kitlesel yürüyüş iradesinde ısrarcı olarak yönünü Taksim'e çevirmiştir.

Kadıköy Suruç katliamı yıldönümleri için mekan olarak gelenekselleşmiş, Suruç şehitlerinin Kadıköy'den yola çıkmasıyla özel bir anlam kazanmıştır. Gelinen aşamada denilebilir ki Kadıköy'de polis ablukasını yarmaya çalışmak, ablukayı yaramadığı aşamada yürüyüş alanında esneme kabiliyeti göstermek önce güçlü bir taktik ustalık ve politik cüret örneği olmasıyla beraber anda ise statükoya dönebilecek bir durumu tersine çevirmektir. Bütün abluka ve gözaltı saldırısı altında Taksim'de yürüme kararı almak ve yürüyüş kitlesini Taksim'e ulaştırmak günün ilk başarılı hamlesidir. Bundan sonraki başarı ise doğru bir siyasal okumayla açığa çıkacaktır.

Suruç'un 9. yılında gerçekleşen Taksim pratiğini siyasal bir süzgeçten geçirirken, yazının sonunda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. İstiklal Caddesi'nde pankartıyla, sloganı ve ajitasyonuyla, birleşik eylem iradesiyle yürümek, oradan önüne çıkan polis engelini tanımadan yasaklı Taksim Meydanına çıkmak ve Taksim Anıtı önünde zincir oluşturmak siyasal kazanımdır. Sadece gençlik örgütlerinin değil emekçi sol hareketin de siyasal kazanımıdır. Zira bu toprakların emekçilerinin tarihsel hafızasında özel bir yer tutan, '77 1 Mayıs'ından Gezi ayaklanmasına... Yıllar boyu faşist yasak ve abluka ile kuşatma altına alınan, işçi ve emekçiler giremesin diye yollarına 40 bin polis dizilen Taksim Meydan yasağı delinmiştir. Ezilenler bakımından en önemli kazanım tam bu noktada yatmaktadır.

1 Mayıs'ın öngününde emekçi sol hareketin 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama iradesi ve devletin neredeyse bütün İstanbul'u yasaklayarak Taksim iradesini kırması ve akabinde Saraçhane'de Taksim'e yürümek istediği için yüzlerce devrimciyi tutuklaması, faşist rejimin birleşik Taksim iradesinden ne denli korktuğunun yansımasıydı. Aynı birleşik irade ne yazık ki 1 Mayıs tutsaklarını sahiplenirken gösterilememiş ve herkesin "kendinden olanı" sahiplendiği parçalı bir tablo açığa çıkmıştır. Suruç'un 9. yıldönümünde gençlik örgütlerinin girilmesin diye yollarına 40 bin polisin dizildiği ve yürüme kararlılığı gösterdiği için onlarca devrimcinin tutuklandığı Taksim Meydanı'nı, tahliye olan 1 Mayıs tutsakları ile beraber, birleşik bir zeminde kuşatması önce faşist rejimin saldırganlığına, sonra da emekçi sol hareketimizin bu parçalı tablosuna yanıt olmuştur. Özellikle bu noktada kitlelere umut olmuş, rejime tokat etkisi yaratmıştır.

33 düş yolcusunun devrimci mirası gençlik örgütlerinin birleşik mücadele pratiğinin mayası olmuştur. Bu maya Gezi ayaklanması barikatlarından 33 düş yolcusunun Kobanê yolcululuğuna oradan da Suruç adalet mücadelesiyle gençlik örgütlerinin ellerinde bayraklaşmıştır. Gezi'nin çocukları olarak anılan Suruç şehitlerinin, 9. yılında Gezi'nin başladığı yerde, Taksim'de anılması ezilenlerin onur ve özgürlük isyanını selamlamaktır.

Güncel olarak kitlelerin umutsuzluğa kapılmasını, mücadeleci kesimlerin kitlelerin özlem ve talepleriyle buluşamadığı, faşist zor, baskı aygıtlarının her geçen gün daha fazla kitlelerin bilincine saldırdığı bu süreçte Taksim Meydanı'nı kuşatmak en çok da umutsuzluğa kapılanlara umut olmuştur. Devletin çizdiği sınırları aşan, kitlelere yapabiliriz dedirten bu pratik kuşkusuz güçlü bir heyecan yaratmıştır. Zira yıllardır zor aygıtlarıyla kitleleri bastırmak isteyen devlet 20 Temmuz günü Taksim Meydanı'nda 60 devrimci gencin karşısında çaresiz kalmıştır. Bizden, devrimcilerden umudu olan herkes yüzünü gençlik örgütlerine, Taksim Meydanı'na, Suruç için adalet diye gürleyen yüzlere çevirmiştir. Örnek ve kesintisiz ilerleyen bir adalet mücadelesi pratiği olarak Suruç için adalet mücadelesi, ezilenlerin en yakıcı sorunlarından biri olan adaletsizlik karşısında yol gösterici olmuştur.

Bütün bunlarla baktığımızda 20 Temmuz günü gençlik örgütleri Taksim'de anlık olmayan, dönemin önemli kazanımlarından biri olarak tarihsel hafızamızda yer edinecek bir pratiğe imza atmıştır. Bu pratiği yaratan gençliğin dinamizmi, heyecanı, cesareti ve atılganlığı değildir tek başına. Bu pratiğin en önemli mimarı birleşik mücadele anlayışıdır. 33 düş yolcusunun devrimci mirasından gençlik örgütleri en doğru çıkarımı yapmıştır. Devrimci gençlik mücadelesine yöneltilen bir katliama yanıt olarak birleşik hesap sorma iradesi Suruç şehitlerinden, onların pratiğinden öğrenilen en önemli mücadele halkasıdır.

Güncel olarak gençlik kitlelerinin parçalı tablosu, yeni faşist hareketlerle bulandırılan bilinçleri ve faşist rejimin kendisine yedeklemek için elinden geleni ardına koymadığı gençlik kitlelerini devrimci saflara kazandırmanın yegane yolu bir alternatif olarak gündemlerine girebilmekten geçiyor. Mevcut tabloda kendisine rejim içerisinde yer bulamayıp alternatif bir yaşam arayışında da umduğuna erişemeyen gençler intiharı çözüm olarak görüyor. Bu noktada da gençlik hareketinin mücadeleci bölüklerinin parçalı tablosu gençlik kitlelerine umut olmak, bir alternatif olarak gündemlerinde yer bulmak hususunda engel teşkil ediyor. Gençliğin birleşik ve kitlesel itirazları sadece gençlik kitlelerinde değil düzenden umudu kalmayan her kesimde mücadele arzusu yaratmaktadır. Bu nedenle birleşik mücadele ihtiyacı her zamankinden daha yakıcıdır.

Ezilen, katledilen, bir asansör boşluğunda ölüme terk edilen, kendisine gelecek göremediği için intihar eden, mücadele etmesin diye uyuşturucu ve çeteciliğe bulaştırılan her gencin sorumluluğu bugün omuzlarımızdadır.

20 Temmuz'da gösterilen birleşik mücadele pratiği gençlik kitlelerine adres olabilmek için ileri taşınmalı ve büyütülmelidir. Devrimci sosyalistler bu anlamda her zamanki çabalarından daha fazla çaba göstermelidir.

20 Temmuz günü 33 düş yolcusunun izinde Taksim Meydanı'nda buz kırılmış, yol açılmıştır. Bugün önümüzde duran sorumluluk buzu kıran iradeyi büyütmek, gençlik kitlelerinin yakıcı sorunlarıyla buluşturmaktır. Aksi bir okuma yapan her kuvvet eylemin öğrettiklerine ve tarihsel sorumluklarına sırt dönmüş olur.