4 Aralık 2024 Çarşamba

Koca: İttifakımız demokratik halkçı inşayı hedeflemelidir

HDP'nin çağrısıyla Ocak ayının ortasından itibaren görüşmeleri başlayan ittifak ete kemiğe büründü. HDP ile birlikte 8 parti ve örgütün yan yana gelişi, ikisinin çekilmesiyle sonuçlandı. 6 parti ve örgüt tarafından kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı'na ilişkin ETHA'ya değerlendirmelerde bulunan TÖP Sözcüsü Koca, seçim ittifakı mı tartışmalarına yanıt verdi. Halkın mücadelesinin politik özneyle buluşmasının önemine işaret eden Koca, "Politik öncülüğünü yapmak, oraya güç, politik bilinç kazandırmak biz sosyalistlere, demokratik halkçı güçlere düşüyor. Bunun için gereğini ittifak da, partimiz de yapacaktır" dedi.

Emek ve Özgürlük İttifakı 25 Ağustos günü yaptığı açıklamayla kuruluşunu ilan etti. İttifak Eylül ayı sonunda deklarasyonunu açıklayacak. HDP, EMEP, TİP, SMF, TÖP ve EHP'nin yan yana gelişiyle oluşturulan ittifaka ilişkin Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüsü Perihan Koca ile konuştuk.

Görüşmelerin başladığı dönemde gelişen ve ittifakın kurulduğu açıklamasının ardından daha da derinleşen "seçim ittifakı" tartışmalarına yanıt veren Koca, bu tartışmanın "seçim ittifakı mı, mücadele ittifakı mı" şeklinde uçlaştırılmasına tepki gösterdi. Ortak mücadelenin seçimleri görmeyen bir tartışmayı bağrında taşımayacağını belirterek, "Seçim öncesini, anını ve sonrasını kapsayan bir ortak mücadeleyi inşa edebilmeyi önemsedik" dedi.

HDP ile sosyalistlerin yan yana gelişinin stratejik olduğuna dikkat çeken Koca, "Bu ittifakı demokratik halkçı inşayı yaratabilmenin ittifakı olarak değerlendirmek gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.

TÖP Sözcüsü Koca'nın sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

MİLLET İTTİFAKI SEÇENEKSİZLİK VAAT EDİYOR

Bu yan yana gelişi nasıl tanımlıyorsunuz?
Türkiye bugün kendine özgü tarihsel bir süreci yaşıyor. Bu tarihsel sürecin iç dinamikleri var. 2016'da özellikle OHAL süreci ile beraber Cumhur İttifakı adı altında AKP-MHP öncülüğünde iktidar güçlerinin faşizmin kurumsallaşma adımlarını hızlandırdığı bir süreç yaşıyoruz. Ve bu süreç tek başına siyaset sahnesinde faşist koalisyonun olduğu biçimde yaşanmıyor. Düzen güçleri devlet krizini, ekonomik krizi, sermaye ve siyasi krizi gören bir yerden 6'lı masa olarak kendini ifade eden Millet İttifakının başını çektiği güçlendirilmiş parlamenter demokrasi vaadiyle Türkiye'ye başka bir seçenek, aslında seçeneksizlik vaat ediyor. Bu ittifakı, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu olağanüstü siyasal iklim ve uzun zamandır yaşanan çöküş ve çözülüş sürecinin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor.

HALK SALDIRILARA BOYUN EĞMEDİ
2013 Gezi isyanıyla ülkedeki siyasi gelişmeleri, ekonomiyi, devleti, yönetim mekanizmalarını, egemen güçleri, ezilenleri baştan ayağa etkileyen sarsan bir süreç yaşadık. Ve ondan sonra sokaklarda ifade ettiğimiz gibi hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Hak güçlerinin politikleştiği, belli düzeyde özneleşme pratiklerinin yaşandığı ve ne olursa olsun OHAL rejimine, cezasızlık politikalarına, savaş politikalarına, ülkenin dört bir yanında Suruç'tan Ankara'ya patlatılan bombalara rağmen halk güçlerinin bir boyun eğmeme gerçekliğini yaşamış olduk. İşçi sınıfının, emekçilerin, yoksulların, gençlerin, kadınların, LGBTİ+'ların, Aleviler ve Kürtlerin, halklar ve inançların bir biçimde aktif ve pasif direnişlerle kendini ifade etme biçimlerini yaşadık. Ancak bu kendini ifade ediş biçimleri, ekmek, özgürlük ve adalet arayışları sol ve sosyalistler tarafından bir politik özne ile kucaklanamadı. Politik özneyle kucaklanamadıkça da egemenlerin kendi olasılıklarını daha dörtnala at koşturacakları, restorasyoncu güçlerin halkın tepkisini vız gelir tırıs gider diye karşıladığı ya da seçim süreçlerinde yine restorasyoncu güçlerin "Bas geç tatava yapma" dedikleri, halkın yaşadığı geçim sıkıntısı, güvencesizlik, işsizlik ve acil sorunlarının sürekli ötelendiği bir süreçle karşılaştık.

DEMOKRATİK TÜRKİYE'Yİ KURMAK İÇİN YAN YANA GELDİK
Bugün Emek ve Özgürlük İttifakı'nda politik güçlerin yan yana gelişini bu nesnellikten doğan bir ihtiyaç olarak görmek gerekiyor. Bu ihtiyacın ürünü olarak, halkın acil ve yakıcı sorunları ve Türkiye'de bir siyasal iktidar değişikliğiyle sınırlı olmayan rejimle derdimiz olan bir yerden süreci değiştirme, başka bir düzeni, demokratik Türkiye'yi kurma koşullarını oluşturabilmek için yan yana geldik.

Bu ittifakı demokratik halkçı inşayı yaratabilmenin ittifakı olarak değerlendirmek gerekiyor. Geldiğimiz süreçte HDP ve sosyalistlerin yan yana gelişinin stratejik bağlamda olması gerektiğini düşünüyoruz. Seçim süreçlerinde belli taktik aşamalarla ya da belli tarihsel kırılmalar, mücadele parametrelerinde yan yana gelebilirler çeşitli siyasal güçler. Ancak bugün HDP ve sosyalistlerin yan yana gelmesi bir stratejik sorumluluk. Kürt halkı ile sosyalistlerin, Kürt halkı ile işçi sınıfının çıkarlarını ortaklaştırmak bağlamında demokratik halkçı bir Türkiye oluşturmak, demokratik bir cumhuriyeti inşa edebilmek açısından bugün faşizmin karşısında baraj oluşturan politik öznelerin yan yana gelmesi gerekiyor. Bu anlamda stratejik bir yan yana geliş olarak değerlendiriyoruz.

SEÇİM ÖNCESİ, ANI, SONRASINI GÖREN ORTAK MÜCADELEYİ İNŞA ETMELİYİZ

Bunun bir seçim ittifakı olduğu eleştirisi yapılıyor...
18 Ocak toplantısından itibaren o zaman 8 siyasi ekip olarak yan yana gelmiştik. İkinci toplantıyı 26 Şubat'ta gerçekleştirdik ve sonrasında 6 ay süren 7 siyasi partinin temsilcilerinden oluşan bir koordinasyon oluşturduk. İlk toplantıdan itibaren mutabakatımız şu yöndeydi: Bir, Türkiye'nin çıkışının ortak bir mücadelenin inşasında olduğu ve bunun demokratik halkçı bir çıkış olması gerektiği. Bu nasıl olacak sorusuna verdiğimiz yanıtta ise seçim öncesini, anını ve sonrasını kapsayan bir ortak mücadeleyi inşa edebilmeyi önemsedik.

Emek ve Özgürlük İttifakının ismini deklare ettiğimiz andan itibaren fiili seçim hattına girdiğimiz için seçim ittifakı mı sorusu çok daha fazla sorulmaya başlandı. Hatta seçim ittifakı mı mücadele ittifakı mı şeklinde uçlaştırma yapılıyor. Biz Toplumsal Özgürlük Partisi olarak bu iki uca savrulmanın hatalı olduğunu düşünüyoruz. Ortak bir mücadele aynı anda bu ikisini de kapsıyor. Ortak mücadele inşası dediğimiz ve Türkiye'nin çıkışını gördüğümüz yer seçim öncesi, anı ve sonrasını birlikte örgütleyecek, bunu bir örgütlenme seferberliğine dönüştürecek ve seçim sürecini egemenlerin oyun alanı olmaktan çıkarıp halkın siyasetin merkezine yerleşeceği ve toplumun siyasileştireceği bir politik kaldıraca dönüştürecektir. Seçim ittifakı mı mücadele ittifakı mı diyerek iki ayrı eksenlerde değerlendirmek yerine bunların iç içeliğini gören bir yerden bütünlüklü bir değerlendirmeye ihtiyacımız var.

ERDOĞAN İKTİDARINDAN KURTULMAK YETMEZ
Ortak mücadele seçimleri görmeyen bir tartışmayı bağrında taşıyamaz. Ortak mücadelenin inşası ya da halkın bizatihi yönettiği sürece götürme yine seçimleri görmeden olmayacaktır. Sosyalistler, demokratik halkçı güçlerin bugünkü acil ve önemli görevlerinden biri Erdoğan iktidarından kurtulmak. Bunda hemfikiriz. Ama bununla sınırlı olmamalı. Aynı zamanda demokratik bir Türkiye'nin inşa koşullarını bir siyasal program etrafında, bir rejim tartışması bağlamında da yapmakla yükümlüdür.

SOKAK AYAĞINI ÖRMEDE BELLİ EKSİKLİKLERİMİZ OLDU

Bu eleştiride ittifakın ocak ayından bu yana sokak ayağını yeterince kullanamaması ve yan yana duruş biçiminin etkisi var mı?
Elbette ki var. Birincisi tarihsel bağlamda bir etkisi var. Yan yana gelişlerin seçim süreçlerinde ya da belli tarihsel momentlerde olmasıyla bir ilgisi var. 2013'ten itibaren 8 seçim geçirmiş bir memleketin içerisindeyiz. Çeşitli siyasi arayışlara girildi, belli deneyimler yaratılmaya çalışıldı özellikle sosyalistler öncülüğünde. Ancak nihayete ermemiş arayışlar olageldi. Bazı arayışlarda ne yazık ki nesnelliğin kurbanı olundu. Ve seçimlerle sınırlı yan yana gelişler oldu.

Biz 18 Ocak'ta yaptığımız ilk toplantıdan itibaren özellikle şunu vurguladık; eğer ortak bir mücadele inşasında mutabık isek -ki bugün ihtiyacımız olan şey bu. Bugün halk politik güç ve güven merkezi istiyor. 1 Mayıs'ta halk güçlerinin arayışları bunun somut örneğidir. Bu açıdan da bu ittifakın bizzat sokakta kurulması ve pratiğin içerisinde geçen bir mücadele ittifakına dönüşmesi gerekiyor. 8 Mart'ı, 21 Mart'ı ve 1 Mayıs'ı örgütlerken bütünlüklü bu fikriyat bağlamında örgütlemeye çalıştık. Burada belli eksikliklerimiz oldu.

EKONOMİK KRİZ TEMEL GÜNDEMLERDEN
İkinci önemli şey; sokakta kurmak istiyor isek bugün memleketin en önemli meselelerinden biri ekonomik kriz. Yeni eğitim öğretim yılının açıldığı bugünlerde insanlar temel hakları ve ihtiyaçlarına ulaşamadığı için eğitim hakkından mahrum kalıyor; yemek, barınma, ısınma, sağlık haklarından yani temel ihtiyaçlarından mahrum kalıyor. Güvencesizlik, derin bir yoksullaşma hali yaşanıyor. İttifakı kurarken İstanbul ve Ankara merkezli ücretlerin arttırılışı kampanyasını başlattık. Bunu güçlü bir şekilde yapamasak da önemli bir pratik deneyimdi. Yine Ankara'da gerçekleştirdiğimiz "Hafıza, hakikat ve hesaplaşma" sempozyumu sadece bir salon toplantısı değil sokakta olma pratiğidir. 20 yıldır AKP iktidarından illallah etmiş, çeşitli katliamlara uğramış, iş cinayetleri, kadın cinayetleri, doğa yağmasını yaşamış gerçeklikle sınırlı olmayan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş anından itibaren despotik devlet geleneğinin tepemizde Demokles'in kılıcı gibi sallanması haliyle de hafıza ve hesaplaşma hukuku kurmak istedik. Bu yeni bir toplum yaratmada bizim üzerine oturacağımız omurganın kendisi olacak, eğer demokratik bir Türkiye oluşturacaksak. Birlikte yaptığımız bu işleri biz sokak pratiği içerisinden gelişme noktaları olarak değerlendiriyoruz. Bir eylem birlikteliği olarak değerlendiriyoruz. Bunu Eylül sonunda açıklayacağımız deklarasyondan sonra daha da arttıracağız. Belli mutabakatları oluşturmuş, yol haritamızı inşa etmiş durumdayız. Bu çok önemli bir yol kat etme hali.

7 aydır, Türkiye'nin çıkışı nasıl olacak, AKP iktidarı nasıl ve kim tarafından gönderilecek, seçim sonrasındaki süreç nasıl olacak bağlamında önemli bir tartışma yürütüyoruz. Tabii ki farklı fikirler ve nüanslar var. Ancak önemli oranda mutabakatın olduğunu, birlikte yürüme, ortak bir yol haritası oluşturma ve halka karşı tarihsel sorumluluğunu, tarihin sosyalistlere yaptığı çağrıyı görme bağlamında önemli bir ortaklaşma hali var. Biz bunun açıkçası yürüyeceğimiz yol anlamında güven ve umut veren bir şey olduğunu düşünüyoruz.

HALKIMIZI FAŞİST KOALİSYONA VE ONUN EHVENİŞERİNE MAHKUM ETMEYECEĞİZ

Bu ittifak seçimlerde Millet İttifakı ile yan yana gelebilir mi?
Bugün Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı olarak sermaye ve devletle bizzat iktisatlı, sınıfsal çıkarlarıyla kendisini var eden iki ittifak var. Birisi faşizmin kurumsallaşmasının adımlarını atıyorsa ötekisi de devlet krizinin çözülerek devlet bekasını için, sermayenin çıkarlarının sözcülüğünü yapıyor. Seçimler sürecinde de seçim sonrasında da bugün de biz halkımızı ne faşist koalisyona ne de onun ehvenişeri olan bir benzerine mahkum etmeyeceğiz. Biz halkın çıkarlarının sözcüğünü yapacağız. Ve bir halk ittifakı olarak halkla beraber hareket edeceğiz. Biz zaten birbirinin benzeri olan, seçeneksizliğin seçeneği olarak halkın asla içerisinde olmadığı bu iki düzen gücüne halkımızı, emekçileri mahkum etmemek için bu ittifakın arayışına girmiş durumdayız. Demokratik, halkçı bir çıkışın yegane öznesi ittifakımızdır. Üçüncü bir seçeneğin mümkünlüğü aşikardır bunu gören bir yerden bu zorunluluğu maddi anlamda inşa etmeye soyunmuş durumdayız.

Toplumsal Özgürlük Partisi olarak Eylül ayında bir tutum belgesi yayınladık ve bu tutum belgesinde Türkiye halklarının bugünkü çıkış yolunun demokratik cumhuriyet ve demokratik anayasa bağlamında olması gerektiğini açıklamaya çalıştık. Aynı zamanda acil sorunlar ve talepler dışında yeni bir toplumun kuruluşu ve bu kuruluşun kurucu sorumluluğunu üstlenme noktasında kendimizi aday gördüğümüzü, talip olduğumuzu ifade ettik. Hem de özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı'nın ilk toplantısından itibaren bu ekseni tartıştırmaya devam ettik. Burada Toplumsal Özgürlük Partisi halka, tarihe karşı sorumluluğunu canla başla çalışarak yerine getirecektir. İttifakın garantörlerinden birisi olmaya gayret edecektir. Ortak mücadeleyi sürekli genişleterek yapmaya çalışacaktır.

HALKIN GÜÇ VE GÜVEN MERKEZİNE İHTİYACI VAR
Bugün faşizme karşı birlikte mücadele ile halk güçlerinin barajıyla, halkın arayışını bir politik özne ile buluşturarak hemen koparıp alabileceğimiz şeyler var. Bunun için bugünkü mücadeleyle sınırlı olmayacak ve politik öznenin iktidar ufkuyla yürüme perspektifinde olması gerekiyor. Biz bunun demokratik cumhuriyetle, demokratik anayasayla ve sosyalizmin koşullarının açılacağı bir süreç olarak bir maddi zeminin öncülüğünü üstlenme görevini kendimize biçiyoruz. Ve ittifakın esasen bunu yapabileceğini de görüyoruz. Kazanarak ilerlememiz gerekiyor. Halk güçlerinin bugün bir politik güç, güven merkezine ihtiyacı var. Bunu her fırsatta gösteriyor halkımız. Hem parti olarak hem de ittifakta kendimize biçtiğimiz misyon bu mücadele dinamiklerini mutlak surette yan yana getirmektir.

POLİTİK ÖNCÜLÜK GÖREVİ
Bugün ittifakta da yaptığımız tartışmalardan biri genişleme başlığıdır. En çok sorulan sorulardan biri nereye doğru genişleyecek bu ittifak, 6 ekiple mi sınırlı kalacak? Bugün biz eğer memleketin yeniden kurucu bir gücü olma iddiasında isek sadece belli siyasi güçlerle yan yana geliş yetmeyecektir. 2013 Gezi isyanından itibaren halk güçlerinin giderek kuvvetlenen bir barajı vardır. Bunun örgütlenmeye ihtiyacı var. O barajı bütün toplumsal dinamikleri yan yana getirecek, toplumsal güçlere doğru ilerleyecek son derece esnek, kapsayıcı bir maddi zemin oluşturulabilir. Kuşatıcı ve ezber bozan bir politik aktör olunabilir. Bunun için önümüzde müthiş olanaklar olduğunu görüyoruz. Genel itibarıyla Türkiye siyasal durumu tahlili yapılırken hep madalyonun karanlık yüzüne odaklanma hali olabiliyor ancak madalyonun bir de aydınlık yüzü var. Halk güçlerinin çoban ateşleri gibi mücadelelerinin giderek sivrildiğini görüyoruz. Onun politik öncülüğünü yapmak, oraya kuvvet, politik bilinç kazandırmak biz sosyalistlere, demokratik halkçı güçlere düşüyor. Bunun için gereğini ittifak da, partimiz de yapacaktır.