4 Aralık 2024 Çarşamba

Sinan Boran yazdı | Söz çürümeden harekete geçme zorunluluğu

Denizlerin idamını önlemek, faşizme barikat örmek için, hapishane firarı dahil, Kızıldere’ye giden yolu birlikte hazırlamış ve ölümü birlikte yenmiş olanların birleşik mücadele ve devrimci yoldaşlık değerlerine, geleneğine 12 Eylül öncesi ve sonrası sırtını dönmenin yalnızca devrimci partilere, örgütlere değil, milyonlarca işçiye ve ezilene ödettiği bedeller unutuldu mu? Cepheleşme yeteneksizliğinin faşist 12 Eylül cuntasına sağladığı büyük avantajlar unutuldu mu? Ölümsüzlere, yoksulluk, acı ve çile içinde yaşayan işçilere ve ezilenlere borçlar unutuldu mu? Unutulduysa, hala politik bir özne olma ısrarı neden?

Bir genç kadın devrimci, Kobanê’ye geçmeden hemen önce, duvara, “Şimdi değilse ne zaman” diye yazmıştı. Her yol ayırımında, her özel tarihsel anda ve durumda omuz başımızda duyarız onu. Güç veren bir soru ve çağrıdır. Enerji uyandıran bir eleştiridir.

Ve işte, faşist şeflik rejimi demokratik hak ve özgürlüklere saldırıda işi vardırabileceği en önemli sınıra vardırdı. Dernek ve vakıfları felç edecek bir kanun yayınladı. Faşist şeflik rejiminin, “Kayyum atadım”, “Seçilmiş bir veya birçok yöneticinin görevine son verdim”, “Derneğe, vakfa el koydum” diyebilmesi yasallaştırıldı. Faşist şeflik rejiminin, devrimci tutumları nedeniyle pek çok derneği çok önceden kapattığı hatırlanacak olursa, yeni saldırının en geniş ilerici, antifaşist kesimleri ve halklarımızın örgütlenme hakkının her biçimini, her düzeyini resmen veya fiilen ortadan kaldırmak hedefi açıkça görülüyor. İşçiler ve ezilenler örgütsüzleştirilerek iradesizleştirilmeye, kölece boyun eğişe kelepçelenmek isteniyor. Devrimci ve demokratik örgütlenme kültürünün korku ve yasak cenderesinde ezilip yok edilmesi hedefleniyor.

Devrimciler, antifaşistler, antişovenistler arasında, durumu, faşist şeflik rejiminin ne yaptığını, neyi amaçladığını görmeyen var mı? Hayır, yok. Bir panel düzenlense, bir canlı röportaj yapılsa, yazılı görüş alınsa, gidişin yönü, tehlikenin büyüklüğü ve nasıl bir eşikte olunduğu hakkında pek çok doğru, pek çok isabetli söz duyulacaktır. Hem de geniş geniş. Hem de derin derin. Hem de doymaz bir söz iştahıyla.

Peki mücadele konusunda kendini ve halklarımızı aldatmayan, bir başka ifadeyle mücadele isteği samimi olan devrimci, antifaşist ve ilerici partilerin, örgütlerin, çevrelerin, bugün HDP’de cisimleşmiş olandan daha geniş bir antifaşist birleşik cephe içinde bir araya gelmesi ve tüm gücüyle direnişi, mücadeleyi yükseltmesi biçiminde bir maddi güce dönüşmüyorsa, ne işe yarıyor o sözler? Ne işe yarayacak?

Denizlerin idamını önlemek, faşizme barikat örmek için, hapishane firarı dahil, Kızıldere’ye giden yolu birlikte hazırlamış ve ölümü birlikte yenmiş olanların birleşik mücadele ve devrimci yoldaşlık değerlerine, geleneğine 12 Eylül öncesi ve sonrası sırtını dönmenin yalnızca devrimci partilere, örgütlere değil, milyonlarca işçiye ve ezilene ödettiği bedeller unutuldu mu? Cepheleşme yeteneksizliğinin faşist 12 Eylül cuntasına sağladığı büyük avantajlar unutuldu mu? Ölümsüzlere, yoksulluk, acı ve çile içinde yaşayan işçilere ve ezilenlere borçlar unutuldu mu? Unutulduysa, hala politik bir özne olma ısrarı neden?

Önce HDK, ardından HDP’de maddileşen antifaşist antişovenist birleşik cephenin sokaklardaki, meydanlardaki, seçimlerdeki, burjuva meclisteki pratiğiyle emekçilerde ve ezilenlerde yarattığı umuda, milyonları etrafında birleştirme yeteneğine dönük parti körü, grup körü bakışın hala kelimelerin arkasına gizlenebileceği mi sanılıyor? Söz fetişizmi, grup fetişizmi daha ne kadar devrimci ve antifaşist görevlerden kaçmanın örtüsü olarak kullanılacak?

Yasal ve fiili meşru, barışçıl ve devrimci kitle şiddeti zemininde en ileri, en gelişkin örneği HDP’de ifade bulan antifaşist-antişovenist cepheyi, HDP ve HDK’yi da kapsayacak biçimde genişletme, faşizme karşı mücadelede tek yumruk, tek barikat olma kararlılığı ve iradesi şimdi gösterilmeyecek ise ne zaman gösterilecek?

Faşist politik İslamcı şeflik rejimi, hedeflerini, PKK’yi yok etmekten, ulusal varlığın, anadilde eğitimin, özerklik hakkının kabul edilmesini düşünen, arzulayan, destekleyen Kürtlerin seçme ve seçilme dahil değişik haklarının gasbına ve dahası onların “son ferde kadar yok edilmesi”ne, Rojava ve Güney Kürdistan’ın işgaline değin genişletti.

Devrimci parti ve örgütleri fiziken yok etmek, antifaşist hareketi ölü taklidine hapsetmekten, faşist şefin hizmetine girmeyi reddeden Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Türkiye Barolar Birliği gibi mesleki demokratik kitle örgütlerini tasfiye etmeye, dernekleri, vakıfları kapatmaya veya kayyum yoluyla faşist rejimin denetimine almaya değin genişletti.

Durmayacağını biliyoruz. PKK’yi, devrimci parti ve grupları ezmeyi, antifaşist parti ve örgütleri felç etmeyi, kitlelerin ilerici, demokratik güç ve örgütlülüklerini dağıtmayı, kendini üretemez hale getirmeyi, sendikaları susturmayı başarırsa, burjuva muhalefeti, saraya, faşist şefe biat ettirmek, Yenikapı muhalefeti haline dönüştürmek de dahil, gidebileceği kadar ileri gidecektir. Denilebilir ki, ya yok edilecek, ya yok edecektir.

Kontrgerilla eskileri, BBP ve Hizbulkontra gibi gayriresmi üyeleriyle, faşist AKP-MHP cephesine karşı, Saray darbesinden günümüze binlerce canın fedasıyla, onbinleri tutsak vererek, büyük fedakarlıkları omuzlayarak yürütülen mücadeleyle kurulan barikat, faşist şeflik rejiminin stratejik bir başarı kazanmasını, programını uygulamasını engelledi.

Faşist politik İslamcı şeflik rejimi şimdi aynı zamanda çaresizliğinin, çıkmazının koşulladığı yeni ve daha geniş bir saldırı başlattı. Engellenmez, püskürtülmez, yenilgiye uğratılmazsa, dünyada birçok örneğini gördüğümüz ve uzun yıllar sürecek bir mezar sessizliği yaratmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır.

İşçi sınıfının, kadınların, gençlerin, yoksulların, emekçilerin, Kürt halkının, Alevilerin, ulusal toplulukların, LGBTİ+’ların, sanatın, doğal ve tarihi çevrenin düşmanlarına karşı var olandan daha geniş bir antifaşist cephe kurmak, direnişi ve savaşımı büyütmek günün en acil devrimci görevidir. Ulusal demokratik hareket, devrimci, antifaşist parti ve gruplar, antifaşist kitle örgütleri, halklarımız, bölge halkları ve tarih önünde bu görevi yerine getirmekle sorumludurlar. Marks’ın o ünlü sözünün bayraklaştırılması, pratikleştirilmesi gereken andayız, bugün: “İleriye doğru atılmış her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.”

Sözü çürütmeyelim!