5 Ekim 2024 Cumartesi

Yılmaz: Hasan Ocak'ı kararlı, fiili meşru birleşik mücadeleyle bulduk

Hasan Ocak'ın 1995 yılının Mart ayında kaçırılmasının ardından yürütülen kampanyada yer alan o dönem Tüm Bel-Sen yöneticisi ve Emekçi Kadınlar Birliği (EKB) Temsilcisi olan Ayşe Yılmaz, kampanya deneyimini ETHA'ya anlattı. Birleşik, fiili meşru mücadeleyle Hasan Ocak'ın bulunduğunu söyleyen Yılmaz, devletin kaybetme politikasının o dönem durdurulduğuna işaret etti. Bugün mücadeleyi bir üst aşamaya sıçratarak, hiçbir mücadele biçimini reddetmeden birleşik bir mücadeleyle Gökhan Güneş'in devletin elinden sağ alınabileceğine dikkat çekti.

Hasan Ocak, 1995 yılının Mart ayında kaçırılarak devlet tarafından katledildi. Ocak'ın gündüz vakti İstanbul'un göbeğinde Aksaray'da kaçırılmasının ardından ailesi ve yoldaşları, "Hasan Ocak'ı sağ aldınız, sağ istiyoruz" diyerek çok sayıda eylem yaptı. Aylara varan çalışma sonucunda Hasan Ocak sağ alınamadı ama işkence yapılmış, parmak izi alındığına dair mürekkep izleri bulunan cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu. Yürütülen mücadele sonucu devlet kaybetme politikasında suçüstü yakalandı ve bir kayıp bulunmuş oldu. Ardından Rıdvan Karakoç'un cenazesi bulundu. Ve bu mücadele Galatasaray Lisesi önünde her cumartesi günü yapılan eylemlerle adı Cumartesi Anneleri olarak anılan eylemlere dönüştü. Cumartesi Anneleri, eylemlere saldırılar ve gözaltılara rağmen yıllara varan, kuşaktan kuşağa devam eden mücadeleyi sürdürüyor.

Devlet bir kez daha kaçırma, kaybetme politikasına yöneldi. Bu saldırıya ilişkin Hasan Ocak kaçırıldığında yürütülen mücadeleyi hatırlatmak istiyoruz. O dönem emekçi memur olan ve KESK'e bağlı Tüm Bel-Sen'de sendikacılık yapan aynı zamanda Emekçi Kadınlar Birliği (EKB) Temsilcisi olan Ayşe Yılmaz ile Hasan Ocak kampanyasını ve bugün ne yapılabileceğini konuştuk.

ETHA'ya konuşan Yılmaz, devletin kaybetme politikasıyla '90'lı yılların başında karşılaştıklarını kendisinin de ilk olarak Hüseyin Toraman'ın Kocamustafapaşa'daki evinin önünden kaçırılmasının ardından kayıplar mücadelesiyle ilişkilendiğini anlattı.

Toraman kaçırıldığında ailesi ve yoldaşları olarak açlık grevleri, yürüyüşler, işgal eylemleri yapıldığını hatırlatan Yılmaz, o dönem sendikacı olarak kendisinin de bu eylemlere katıldığını söyledi. Yılmaz, "O tamamen Hüseyin Toraman ve yoldaşları merkezli yürütülen bir çalışmaydı. Hüseyin Toraman'ı söküp alamadık, ölü ya da diri bulamadık" dedi.

BİRLEŞİK MÜCADELE
1995 yılına gelindiğinde devletin kaçırma, kaybetme politikasının arttığına işaret eden Yılmaz, "Gün ortasında şehir merkezlerinde iki üç kişi kaçırılıyordu. Bunun en bilinen ismi Hasan Ocak'tı. Aksaray'da yani şehrin merkezinde kaçırılmıştı. 21 Mayıs'ta kaçırıldıktan 3 gün sonra etkinlikler başlatıldı. 1995 EKB'de mücadele ediyordum. Emekçi kadınlar olarak biz de çalışmanın içinde yer aldık. Bütün eylem ve etkinlikler kitleseldi" diye anlattı.

Devletin kaybetme politikasında açılan gediğin birleşik mücadelenin ürünü olduğuna işaret eden Ayşe Yılmaz şunları söyledi: "O dönem en çok öne çıkan birleşik harekettir. Üç örnek vereceğim; sadece Galatasaray'da oturmuyorduk, Kadıköy Altınyol'da mum yakıyorduk cumartesi günleri 18.00'da. Çarşamba günleri de saat 15.00'da Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda mum yakıyorduk. Bakırköy'ü 3 ay yürütebildik, çünkü bu alan tam olarak birleşik örgütlenememişti. Kadıköy Altıyol'a biraz daha geniş çevre katılıyordu, ama bir Galatasaray kadar değildi. Orayı da bir yıl sürdürdük. Galatasaray'daki oturma eylemi çok farklı örgütlenmişti. Kayıplar mücadelesi sadece Hasan Ocak'ın yoldaşlarını ilgilendirmiyordu, bu coğrafya özellikle de Kürt coğrafyası kayıplarla gündeme geldi. Dışımızdaki bütün örgütlerin, insan hakları savunucularının, örgütlerinin katılımının sağlandığı bir mevzi yarattık Galasaray'da... Ocak ailesi ve Hasan Ocak'ın yoldaşları işin başında oldu hep."

PLAZA DE MAYO ANNELERİ DENEYİMİ
Emekçi Kadınlar Birliği'ndeki kadınların, Hasan Ocak çalışmasında ailesiyle ilişkilenerek çalışmaya dahil olduğunu anlatan Yılmaz, "O dönemde dünyadaki bütün kadın hareketlerini inceledik. Özellikle Arjantin'de Plaza de Mayo Anneleri'nin mücadelesinden esinlendik. Doğu Avrupa'daki Beyazlı Kadınlar, Rusya'daki Siyahlı Kadınlar'ın deneyimlerinden yararlandık. Bizim esas olarak odaklandığımız nokta Arjantinli annelerin hareketiydi" diye konuştu.

'SAĞ ALDINIZ, SAĞ İSTİYORUZ'
Yılmaz, Hasan Ocak'ın devletin elinde olduğunu bildiklerini ve bu eksende yürüttükleri mücadeleyi şu şekilde aktardı: "Hasan Ocak'ın ailesinin ve yoldaşlarının merkezde durduğu eylem ve etkinlikler yürütüldü. Bunlar yapılırken demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarla yani her alanla ilişkileniyorduk. Günlük toplantılar yapıp günü planlayarak, tartışarak hareket ediyorduk. Ne aklımıza, ne de ağzımıza hiçbir zaman Hasan'ın katledilmiş olacağını getirmedik. Hasan Ocak'ın Vatan Caddesi'nde TEM'de olduğunu biliyorduk, tanıkları vardı. Sağ almak istiyorduk. Politikamızı onun üzerine kurduk. 'Sağ aldınız, sağ istiyoruz' dedik. Analar işin merkezindeydi. Anaların öfkesi dönemin şiarlarından biriydi. Kadın mücadeleye girerse çok farklı alanlarda nasıl korkusuz bir mücadele yürütüleceğini biliyorduk. 'Susma' diyorduk çevremizdeki başka kadın örgütlerine, sendikalara, siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine... Bugün Hasan, yarın kim olacak belli değil, 'Susma sıra sana gelecek' şiarı da o zaman yaratıldı."

KARARLILIK, FİİLİ MEŞRU MÜCADELE
Hasan Ocak kampanyasını yürütürken polis saldırısına maruz kaldıklarını günde 2-3 kez gözaltına alındıklarını anlatan Ayşe Yılmaz, "Orada biriktirdiğimiz deneyimle bu mücadelenin sürekliliğinin ne kadar önemli olduğunu söyleyebilirim. Hasan'ı bulduktan bir hafta sonra Rıdvan Karakoç'u da bulduk ve Gazi Mezarlığına defnettik. Ama orada bırakmadık. Bir hafta sonra  Analar Kurultayı'nı örgütledik. 700'e yakın ana katıldı kurultaya. Devlet yasaklamasına rağmen alternatif yerlerimizi de hazırlamıştık. Analar Kurultay'ında, anaların öfkesini birleştirdik. Analarımız yumruklarını sıkarak bu mücadelenin yürütülmesi gerektiğine işaret etti, 'belki ben evladımı kaybettim ama başka evlatlar kaybedilmesin' diyerek kararlılıkla bu mücadeleyi sürdürdü" diyerek mücadelenin sürekliliğinin nasıl kazanıldığını anlattı.

DEVLETE SUÇÜSTÜ
Hasan Ocak'ın kimsesizler mezarlığında bulunmasıyla devlet suçüstü yakalanmıştı. Devlet 'bizde yok' diyordu ama cesedinde parmak izi mürekkebi vardı, ayakkabısının bağı yoktu, gözaltında görenler vardı. Ayşe Yılmaz bu bilgileri paylaştıktan sonra devletin suçüstü yakalanmasının bu politikayı nasıl engellediğini anlattı: "Devlet 'bizde yok' diyordu ama biz 'sizde olduğunu biliyoruz' diyerek yürüttük bu çalışmayı. Devletin suç üstü yakalanması, kaybetme politikasına set çekmiş oldu. Uzunca bir dönem devlet bu yönteme başvuramadı."

GALATASARAY VİCDAN HAREKETİ
Galatasaray Meydanı'nda Hasan Ocak'ın ailesi, yoldaşları, insan hakları savunucuları, emekçi sol güçlerin sürdürdüğü oturma eyleminin bir vicdan hareketine dönüştüğüne işaret eden Yılmaz, "Galatasaray Meydanı'nı hiçbir dönemde terk etmedik. Bir vicdan hareketi olduk. 'Her Cumartesi Galatasaray Meydanı'nda birileri oturuyor niye' diyerek insanlar dahil oldu. Kayıplara karşı süreklileşen bir mücadele yürütüldü" dedi.

'GÖKHAN'I DEVLETİN ÖRGÜTLÜ YAPISI KAÇIRDI'
Sosyalist bir işçi olarak Gökhan Güneş'in kaçırılması ve bugüne kadar haber alınamamasına ilişkin yaşananları da yorumlayan Ayşe Yılmaz, Gökhan'ın işyerine olağan saatin dışında gittiğini, otobüsten indiği anda kaçırılmasının devlet güçleri tarafından takip edildiğine işaret ettiğini söyledi: "Bunu ancak polis, jandarma ya da MİT gibi komplike bir hareketin, örgütlü bir yapının yapabileceğini biliyoruz. Bu şunu gösteriyor Gökhan devletin elinde. Esas olarak bunu doğru tanımlayıp ona göre hareket etmek gerekiyor."

'DİRENİŞTEKİ İŞÇİLER MÜCADELEYE DAHİL EDİLMELİ'
Hasan Ocak kaçırıldığında ellerinde herhangi bir kamera kaydı olmadığını fakat Gökhan'ın kaçırıldığına ilişkin kamera kayıtları olduğunu hatırlattı Yılmaz ve şöyle devam etti: "Bunlar çok önemli deliller. Bunlar üzerinden yürünmesi gerekiyor. Israrla bütün hukuki, fiili meşru ve aklınıza gelebilecek her türlü mücadele yöntemini kullanmamız gerekiyor. Hasan Ocak kampanyasında Valilik binası önünde kendimizi zincirlemekten Boğaz Köprüsü'nün trafiğe kapatılmasına, Galata Köprüsünde yol kesme eyleminden Adli Tıp Kurumu'na dilekçe verilmesine değin hiçbir biçim ve yöntemi küçümsemeden hareket ettik. O dönem süren yaygın işçi direnişleri vardı. Bu işçilerle görüştük. Onlara Hasan Ocak için yürüttüğümüz çalışmayı anlattık. İşten atılan 216 Eminönü Belediyesi işçisinin yaptığı yürüyüşe Hasan'ın resimlerini götürdük. Binlerce işçi Hasan'ın resimlerini taşıdı o eylemde. İşçiler bizimle birlikte 'Sağ aldınız, sağ istiyoruz' diye haykırdı."

'GÖKHAN'I BİRLEŞİK MÜCADELEYLE BULABİLİRİZ'
Buradan birleşik mücadelenin önemine işaret eden Yılmaz, Gökhan Güneş'in bulunmasının yolunun da birleşik mücadeleden geçtiğine dikkat çekti. Yılmaz, "Biz istersek Gökhan'ı buluruz. Biraz kararlı mücadele ederek, ama esas olarak birleşik mücadele ile bulabiliriz. Sadece ailesi, yoldaşları değil, sendikalar, işçiler, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri bu mücadeleyi sahiplenmeli. Bunun yöntemi de bu kesimlerle ilişkilenmekten geçer. Gökhan'ın ailesi, yoldaşları, işçi direnişlerine, sendikalara, demokratik kitle örgütlerine giderek, sosyalist bir işçi olarak Gökhan'ı anlatmalı" diye konuştu.