4 Aralık 2024 Çarşamba

Arif Çelebi yazdı | Ölüm ve sıtma

Bugünkü şeflik sisteminde cumhurbaşkanı seçilen kişi olağanüstü yetkilerle donatılmıştır. Aslını ne kadar inkâr ederse etsin bir Kızılbaş Kürde bu yetkilerin teslim edilmesi kontrgerillanın egemen kanadı için kabul edilemez bir durumdur. Akşener, egemen kanatlar arasındaki çatışmada kanatlardan biri olarak ortaya çıksa da bu egemen ideolojinin temsilcilerinden biridir. Görevini yerine getirmiştir.

Faşist İYİ Parti'nin lideri Meral Akşener 3 Mart'ta yaptığı açıklamayla 6'lı masadan kalktığını duyurdu. Akşener, beyanatındaki en çarpıcı bölümde şunları ifade etti: "Geldiğimiz noktada İYİ Parti bir kıskaca alınmış, bir dayatmaya mecbur bırakılmış, tıpkı yıllardır Türk milletine yapıldığı gibi ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır ve elbette buna boyun eğmeyecektir."

Akşener'in ölümden neyi kastettiğini biliyoruz, bu faşist şef Erdoğan ve ortaklarının iktidarıdır.  Peki, "sıtma"dan söz ederken neyi ya da kimi işaret ediyor? Bunun CHP olmadığı açık zira aynı konuşmada CHP'li İmamoğlu'na aday olma çağrısı yaptı.  Belli ki "sıtma"yla nitelendirdiği kişi Kılıçdaroğlu'dur. Akşener "sıtma" mikrobu olmakla itham ettiği kişi ile uzun zamandır neden aynı masada oturdu? Kılıçdaroğlu'nun bir "sıtma" mikrobu olduğunu yeni mi keşfetti?

Akşener, Türk faşist kontrgerillasının bir görevlisidir. Yaptığı da bir kontrgerilla operasyonudur. Burjuva Türk siyasi kanatları arasındaki çatışmada Erdoğan-Bahçeli faşist blokunun 6'lı masa içindeki uzantısı olduğunu mu göstermiştir Hayır mesele bu kadar basit değil! Sorun Akşener'in ifade ettiği gibi seçilip seçilmeme de değil. Ne diyor faşist Akşener "Türk milletine yapıldığı gibi…" işte bütün sorun bu, yani "Türk milletine bir dayatma" yapılıyor. Sorun Türk egemenlik sistemidir.

Kılıçdaroğlu'nu değil de İmamoğlu'nu tercih etmesinin temel nedeni budur. Akşener Kılıçdaroğlu'nun seçilmesini Türk egemenlik sistemi için bir tehdit olarak görüyor. Onu "sıtma" ile nitelendirmesinin nedeni budur. Kılıçdaroğlu'nunun "Sıtma"sı İmamoğlu Türk ve Sünni Kılıçdaroğlu Kürt ve Alevidir. Doğru, Kılıçdaroğlu Kürt kimliğini daha en baştan reddetti.

2012'de Faruk Bildirici'ye verdiği röportajda "Ailemin Horasan'dan geldiği söyleniyor. Konya Akşehir'e yerleşiyorlar…Türkmen boyu bunlar" diyerek Kürtlüğünü inkâr etti.

Yetmedi, Dersim yerine sömürgeciliğin ve soykırımın adı olan "Tunceli"yi kullandı. O da yetmedi, Faşist şef Erdoğan'ın Dersim kırımından söz ettiği ve yarım ağızla özür dilemeyi gündeme getirdiği günlerde "Ben Tunceliliyim. O coğrafyadan gelen birisiyim. 1938'de bir acı olay yaşanmıştır. Ama bu acı olayın tarihteki yeri ve konumunu çok iyi değerlendirmek lazımdır. O coğrafyada isyan olmasın diye özel bir yasa çıkarılmıştır. Dersimliler vergi ödemesin diye. Yine okullaşma oranı başlatılmıştır. Ama sonuçta o coğrafyada bir isyan çıkmıştır ve isyan bastırılmıştır. Dolayısıyla özür dilemek ya da özür dilememek gibi değil. O günün koşullarında olan bir olaydır" sözleriyle alenen soykırımı akladı.

Kılıçdaroğlu bununla da yetinmedi. Kürt sorununu nasıl çözeceğini şu sözlerle ifade etti: "Terörle mücadeleyi bunların yaptığı gibi yapmayacağız. Söz veriyorum, o Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem bana Kılıçdaroğlu demesinler."

Bunların hiçbiri halihazırda Türk egemenlik sistemini elinde bulunduran kontrgerillanın en ırkçı ve faşist kanadını ikna etmeye yetmedi. Bugünkü Türk egemenlik sisteminin bir ayağı Türk ırkçılığı ise diğer ayağı Müslümanlığın Sünni mezhebidir.

Kılıçdaroğlu aslını ne kadar inkâr ederse etsin devlet kayıtlarında bir Kızılbaş Kürt olarak tescil edilmiştir. Bir Kızılbaş Kürdün devlet başkanı olması her ne şart altında olursa olsun Kontrgerillanın egemen kanadı için kabul edilmezdir. Onlar nezdinde Kılıçdaroğlu'nu istese de istemese de "sıtma"lı yapan onun bu kimliğidir.

Bugünkü şeflik sisteminde cumhurbaşkanı seçilen kişi olağanüstü yetkilerle donatılmıştır. Aslını ne kadar inkâr ederse etsin bir Kızılbaş Kürde bu yetkilerin teslim edilmesi kontrgerillanın egemen kanadı için kabul edilemez bir durumdur. Akşener, egemen kanatlar arasındaki çatışmada kanatlardan biri olarak ortaya çıksa da bu egemen ideolojinin temsilcilerinden biridir. Görevini yerine getirmiştir.

KİŞİSEL BİR TANIKLIK
Denilebilir ki bu abartılı bir değerlendirmedir; buna burjuva klikler arasındaki herhangi bir çatışmadan öte bir anlam biçmemek gerekir. Böyle düşünenlerin Türk burjuva egemenlik sisteminin ırkçı-mezhepçi karakterini yeterince bilince çıkarmadıkları açık.

Kızılbaş Kürtler Türk burjuva ırkçı egemenler için, bu kimliği taşıyan kişilerin tutumlarından bağımsız olarak "doğal" düşmanlardır. Böylesi kişiler ancak derin bir asimilasyonla kimliklerinden arındırılmışlarsa "dost kuvvet" haline gelebilirler. Kızılbaş Kürtler doğdukları anda fişlenirler. Kendileri değil geldikleri aile önemlidir. Bunlara devletin temel yönetim kademelerinde görev verilmez. 2006'da "Gaye Operasyonu" denilen faşist polis saldırısı ile tutuklananlar arasındaydım. Dosyada nüfus dairesinden gelen kimlik tespit tutanakları da vardı. Bu tutanaklar arasına "gizli" bilgiler de yanlışlıkla girmişti. Bu "gizli" bilgilerin hepsi de benim gibi Kızılbaş Kürt ailelerden gelen kişilerle ilgiliydi.

Resmi nüfus kayıtlarında din hanesine Müslüman yazılsa da "gizli" nüfus kayıtlarında "dini belli olmayanlar" olarak fişlenmiştik. Kızlıbaş bir Kürt'seniz doğduğunuz anda fişlenirsiniz.

Kılıçdaroğlu da devlete ne kadar yaranırsa yaransın doğduğu anda fişlenenlerden biridir. Onu faşist kontrgerillanın egemen kanadı nezdinde "sıtmalı" yapan politik duruşu değil inançsal ve ulusal kökenidir.  "O dini belli olmayan" ne Türk ne Müslüman olan, dolayısıyla iktidar iplerini ele geçirdiğinde ne yapacağı belli olmayan güvenilmezlerden biridir. O istediği kadar Türkmen kökenli olmasından bahsetsin, Osmanlıdan bu yana Kızılbaş Kürtlerin ne olduğunu Türk egemenleri iyi biliyor.

DEVLET İÇİNDEKİ ÇATLAK
Akşener'in bu hamlesi burjuvazinin ve kontrgerillanın bütününü tutumunu ifade etmiyor. Faşist Türk egemenlik sistemi öyle derin bir kriz içinde ki faşist şef Erdoğan'a karşı Kılıçdaroğlu burjuvazinin bir kanadı için başlıca seçenek olmaya devam ediyor.

Devlet içindeki çatlak giderek derinleşiyor ve şiddetleniyor. Faşist Akşener aldığı pozisyonla bu çatlağı daha da büyüttü. Bu halk için halk yararına olan bir kavga değildir. Buna karşın burjuva kamplar arasındaki çelişki ve çatışmalar sömürgeci faşist burjuva düzenin teşhiri için yeni imkanlar doğurmaktadır.

Kılıçdaroğlu kampının seçimi kazanması ile halkın nefes alacağı fikri ilerici çevrelerde bir hayli yaygın. Bu duygu ve düşünceler 70'lerde azgın faşist saldırılar sırasında Ecevit ve 90'lı yıllardaki vahşi kontrgerilla katliamları döneminde İnönü SHP'si için de geçerliydi. Sonuçları biliniyor, sivil faşist saldırılar ve kontrgerilla katliamları bitmediği gibi Maraş ve Sivas katliamları onların iktidar ortağı oldukları dönemde gerçekleşti.

Kılıçdaroğlu kampını desteklemek halka nefes aldırmaz ama kriz içindeki sömürgeci faşist burjuva düzeninin nefes almasına imkân yaratabilir. Çünkü seçilmesi halinde Kılıçdaroğlu'nun önünde çözmesi gereken başlıca sorun, odağında Kürt ulusal sorunu olan politik özgürlüktür. Bu sorun da ırkçı sömürgeci faşist Türk egemenlik sistemi reddedilmeden çözülemez. Kılıçdaroğlu böyle bir yola girmeyeceğini her defasında aslını yeniden ve yeniden inkâr ederek defalarca gösterdi.

Kürtlerin, işçilerin, kadınların, Alevilerin, gençlerin "nefes" alacağı alan Kılıçdaroğlu'nun kanatlarının altı değil 3. Cephenin, ezilenlerin devrim cephesinin büyütülmesidir. On binlerce insanımızın diri diri enkaz altına gömüldüğü sömürgeci faşist düzen felaketinde bir kez daha ve en acı biçimde görüldü ki örgütsüz halk hiçleştirilmeye mahkumdur. Kılıçdaroğlu'nun kanatları arasında kendine yer arayan sosyalistler de benzeri bir hiçleştirmeyi bir politik tercih haline getirmektedirler.