4 Aralık 2024 Çarşamba

Arin Çiya yazdı | Komünistlerin Rojava'da ne işi var?

Komünistler Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin, ezilenlerinin öncüsü iddiasındadırlar. Rojava’da olmak bu iddianın da bir gereğidir. Komünistler, Türk sermaye oligarşisinin işgal ve savaş siyasetine karşı halkların eşitliği ve barışı siyasetini Rojava’da pratikleştirmektedirler. Rojava devrimini savunarak ve geliştirmeye çalışarak Türk burjuvazisinin yeni savaşlarla Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerini ırkçı, şoven Türk milliyetçiliği cereyanına daha fazla çekmesini engellemektedirler. Asıl mesele bu sınıf bilinci ve saflaşmasını Türkiye’nin her yanına yaymaktır. 

Önceleri IŞİD vardı, Rojava devrimini yıkmaya girişmişti, onunla savaşmak gerekiyordu, bu nedenle Rojava’ya gitmek, devrimi savunmak ve bu uğurda savaşmak gerekliydi. Bu savaşın kaçınılmaz sonuçlarından biri de şehadetler yaşanmasıydı. IŞİD yenildi. Devrim ayakta. Komünistler neden hala orada? Neden hala şehadetler yaşanıyor? Komünistler, Bakur ve Türkiye dururken neden orada bu düzeyde bir güç bulunduruyor?  

Bunlar meşru sorular ve hiç kuşkusuz cevaplanması gerekiyor. 

Karşı Soru: Türk Devletinin Rojava’da Ne İşi var?

Rojava Türk devletinin sınırları içinde değil. Türk devletinin orada ne işi var? Neden Efrîn, Girêspî, Serekanî’yi işgal etti ve neden Kobanê’yi Minbiç’i ve Rojava’nın diğer kentlerini de işgal etmek için fırsat kolluyor? Neden orayı hakimiyeti altında tutmak için on binlerce çeteyi besliyor ve binlerce askerle orada bulunuyor? KÖH savaşçıları ile birlikte neden Komünist öncüleri de öncelikle yok edilmesi gereken hedefler arasına alıyor? Bir başka deyişle sömürgeci Türk devleti komünistleri neden Rojava’dan söküp atmak, oradan çıkarmak istiyor ve bu amaçla vahşi bir hırsla saldırıyor. Komünistlerin Rojava’daki niceliği düşünüldüğünde Türk devleti hangi sebeple komünistleri yok edilmesi gereken öncelikli hedefler arasında sayıyor? 

Bunlar da meşru sorular ve hiç kuşkusuz yanıtlanmayı hak ediyor.

Bu ikinci soruları yanıtlamadan önceki sorulara cevap bulunamaz. 

TÜRK DEVLETİ, ROJAVA VE STRATEJİK HESAPLAR

Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti her nerede Kürtlerin bir siyasi kazanımı varsa onu yok etmeyi kendisi için bir “beka” sorunu olarak görmektedir. Bunu herkes biliyor. Türk devleti, Rojava’daki Kürtlerin kazanımlarının bir siyasi statüye dönüşmesi halinde Bakur’u elde tutamayacağı görüşü ile hareket ediyor. Rojava’nın statü kazanması Başûr’la birleşmesine zemin hazırlayacak, bu durumda Bakur’u Türkiye sınırları içinde tutmak mümkün olmayacaktır. Türk devletinin Rojava ve Başûr’da sömürgeci işgal saldırılarını yoğunlaştırmasının öncelikli nedeni budur. Türk devletinin stratejik hedefine ulaşabilmesi için KÖH engelini aşması, onu tasfiye etmesi gerekiyor. Bugün nicelikleri KÖH’e göre zayıf olsa da Türk devleti komünistleri de fikirleri, savaş pratikleri ve halk içindeki etkinlikleri nedeniyle potansiyel bir tehdit olarak algılamaktadır.   

Denebilir ki mesele Kürtlerin ulusal statüsü ise bu Başûr’da zaten var, neden Suriye’nin kuzey ve doğusunda özerk bir oluşumu kabul etmesin? Türk devleti için tehdit oluşturan bütün Kürtler değil, ulusal kurtuluşçu Kürtlerdir, devrimci Kürtlerdir, komünistlerdir. İşbirlikçi Kürtler kolay lokmadır. Bu nedenle Rojava’da ENKS, Başûr’da PDK ile işbirliği yapmaktadır. Eğer KÖH gerillaları olmasaydı Başûr IŞİD’in eline geçerdi ve Türk devleti oraya kolayca yerleşirdi. KÖH Rojava devrimine omuz vermeseydi ENKS’nin esamesi okunmazdı. Nitekim ENKS Efrîn’de Türk devleti ve beslemesi çetelerin “yönetim yancısı” oldu. Sonuçlar ortada. 
Mesele sadece Kürtlerin siyasal statü elde etmesini engellemek ya da siyasi kazanımlarını ortadan kaldırmak da değil. Türk tekelci burjuvazisi, daha tam deyimle Türk sermaye oligarşisi Osmanlı’nın Halep ve Musul vilayetlerini kapsayan bir alanı, ki bu Rojava’nın ve Başûr’un bütünü demektir, yeniden Türk devlet sınırlarına dahil etme hevesindedir, faşist şeflik rejimi bu hevesi gerçekleştirme peşindedir. Bu genişleme hevesi Balkanlar’ın ve Kafkasların bir bölümünü de kapsamaktadır. Rojava’nın işgal edilmesi ve KÖH’ün bir engel olmaktan çıkarılması halinde işgal ve savaş siyaseti bitmeyecek aksine kapsamı ve derinliği artacaktır. 

Görülüyor ki Türk devletinin işgal ve savaş siyaseti konjonktürel yani güncelde olan, dalgalı seyir izleyen bir durum değil bir “stratejik süreklilik” halidir. 

TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI VE ROJAVA'YA YENİ İŞGAL HAZIRLIĞI 
Türkiye işçi sınıfının öncü bölüklerinin büyük çoğunluğu Türk devletinin Rojava’yı yıkma saldırganlığına karşı sessizliği bir politik tutum olarak benimsemiş görünüyor. Bu Türkiye işçi sınıfına yapılabilecek en büyük kötülüktür. Sorun yalnızca işçi sınıfının ırkçı şoven Türk milliyetçiliği ile daha çok zehirlenmesi ve böylece faşizmin kitle tabanının genişlemesi değildir. Rojava’nın yıkılması, KÖH engelinin kalkması halinde Türk devletinin işgal ve savaş hırsı gemlenemeyecek düzeyde artmış olacaktır. Bunun işçi sınıfı için artan bir yoksulluk yaratacağı, işgal ve savaş naraları arasında kırıntı halinde var olan sendikal hakların da ortadan kaldırılacağı, gerici iklimin çok daha boğucu biçimde emekçi sınıfların zihinlerini esir alacağını görmemek tam bir politik körlük demektir. 

İşgal ve savaş siyasetine, bugün için de somut olarak Rojava’ya dönük saldırılara ve sömürgeci işgale karşı Türkiye işçi sınıfını bilinçlendirmeyen, bu konuda çaba harcamayan, bedel ödemeyen partilerin, grup ve çevrelerin işçi sınıfının öncüleri oldukları ileri sürülebilir mi? Elbette hayır. Ekonomik ve demokratik güncel talepler üzerinden bağ kurmadan, emekçilerin gündelik yaşam sorunlarını ele almadan onlara ulaşılamaz. Ne ki bununla sınırlı kalır ve soyut bir “sosyalizm” ajitasyonu ile kendinizi avutursanız, yakında işgal ve savaş naraları arasında sessizce sinerek geri çekilmek dışında bir yol kalmayacaktır. 

Bugün Türkiye işçi sınıfına öncülük etme iddiasındaki bütün yapıların önündeki en temel politik görev Türk devletinin işgal ve savaş siyasetine karşı işçi sınıfına bilinç taşımaktır. Sınıf bilincinin mihenk taşı budur. Sermaye oligarşisinin işgal ve savaş siyasetine karşı halkların eşitliği ve barışı siyaseti konamazsa hiç kimse kendisini birer siyasi mefta olmaktan kurtaramaz. 

KOMÜNİSTLERİN ROJAVA'DAKİ VARLIĞI
Şimdi en baştaki soruyu yanıtlamaya geçebiliriz. Rojava, Kürdistan’ın bir parçasıdır. Burada Kürtler ve diğer halklar devrimci demokratik iktidar altında yeni bir düzen inşa etmeye başladı. Devrimi ve devrimci inşayı savunmak ve geliştirmek Kürdistan’ın komünist öncüsü, sosyalist yurtseveri olma iddiasındaki komünistlerin görevidir. Türk devletinin sömürgeci işgal saldırılarına karşı komünistler elbette direnişe geçecektir; Kürt ve Arap halklarını devrimci direniş doğrultusunda örgütleyecek ve onlara sosyalist bilinç taşıyacaktır. Bu, onların birleşik, özgür, sosyalist Kürdistan davasının öncü güçlerinden olmalarının bir gereğidir. Bu görevden uzak duranların, işgale karşı direnmeyenlerin, Kürt, Arap, Türk, Fars halklarını, işçi ve emekçileri bu doğrultuda örgütlemeyenlerin Kürdistan davasını omuzlamaları söz konusu olamaz. Rojava bugün bir ön mevzidir. Rojava yıkılır ve KÖH tasfiye edilirse Bakur’daki siyasi ve toplumsal kazanımlar adeta sömürgeciler ve işbirlikçileri tarafından yağma edilecektir. Hüdapar’a böylesi bir stratejinin aparatı olarak rol biçildi. Rojava’da direniş en çok da Bakur’daki kazanımlar içindir. Rojava Bakur’daki kazanımların ön cephesidir aynı zamanda.

Komünistler Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin, ezilenlerinin öncüsü iddiasındadırlar. Rojava’da olmak bu iddianın da bir gereğidir. Komünistler, Türk sermaye oligarşisinin işgal ve savaş siyasetine karşı halkların eşitliği ve barışı siyasetini Rojava’da pratikleştirmektedirler. Rojava devrimini savunarak ve geliştirmeye çalışarak Türk burjuvazisinin yeni savaşlarla Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerini ırkçı, şoven Türk milliyetçiliği cereyanına daha fazla çekmesini engellemektedirler. Asıl mesele bu sınıf bilinci ve saflaşmasını Türkiye’nin her yanına yaymaktır. 

Rojava yalnızca Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halkları için değil, dünya ezilenleri için bir umut ışığıdır. Rojava, bir devrim ocağıdır. Bu ocaktaki ateşin söndürülmesine karşı direnmek aynı zamanda enternasyonal devrimci bir görevdir.