Arzu Demir yazdı | Bir deneyim: Cinsel Taciz ve Tecavüze Hayır Kurultayı

Bu devlet politikasına karşı kadınların önemli bir mücadele deneyimi var. Bu yazıda bu deneyimlerden biri olan ve 2000 yılının 10-11 Haziran günlerinde İstanbul'da toplanan "Uluslararası Cinsel Taciz ve Tecavüze Hayır Kurultayı"nı hatırlatmak istiyorum. Kurultayın toplandığı dönem için cinsel işkencenin amacının, hedefinin devrimci parti ve örgütlerin saflarında bugünkü gibi net bir biçimde anlaşıldığını söylemek zordu. Zaten işkence, devrimcilerin ödemesi gereken bir bedel olarak görülüyordu. Cinsel işkence ile işkence arasında da herhangi bir fark konulmuyordu.
Faşist şeflik rejimi, cinsel işkence konusunda suçüstü olmuş gibi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un 7 Nisan günkü açıklaması bunun işareti. Bakan, işkenceyi tamamen reddedemedi, "Yok öyle bir şey" diyemedi, ancak "detaylı arama" diyerek varlığını kabul etmiş oldu.
Öncelikle bu konuda iktidara suçüstü yapan, meseleyi kamuoyunun gündemine taşıyan, pes etmeyen genç kadınlara selam olsun!
İşkence kimi zaman dozu az, kimi zaman çok, bir devlet politikası olarak hep uygulanageldi. Hedef, tıpkı bugün olduğu gibi, muhaliflerin iradesini kırmak ve korku iklimi yaratarak toplumu teslim almaktı. Özellikle kadınları hedefleyen cinsel işkence de bu devlet politikasının merkezinde durdu. AKP de aynı politikayı farklı biçimlerde sürdürdü, hiçbir zaman işkenceye iddia ettiği gibi "sıfır tolerans" tanımadı. AB'ye uyum yasalarının çıkartıldığı 2000'lerin ortasında da işkence bir tehdit olarak varlığını korudu, işkenceciler cezalandırılmadı. Hatta bir dönemin ünlü işkenceci ve tecavüzcüsü, sayısız işkence davasının sanığı ve hükümlüsü Sedat Selim Ay'ı terfi ettiren de AKP iktidarı oldu.
Bu devlet politikasına karşı kadınların önemli bir mücadele deneyimi var. Bu yazıda bu deneyimlerden biri olan ve 2000 yılının 10-11 Haziran günlerinde İstanbul'da toplanan "Uluslararası Cinsel Taciz ve Tecavüze Hayır Kurultayı"nı hatırlatmak istiyorum. Kurultayın toplandığı dönem için cinsel işkencenin amacının, hedefinin devrimci parti ve örgütlerin saflarında bugünkü gibi net bir biçimde anlaşıldığını söylemek zordu. Zaten işkence, devrimcilerin ödemesi gereken bir bedel olarak görülüyordu. Cinsel işkence ile işkence arasında da herhangi bir fark konulmuyordu. Çok yaygın olduğu sonradan açığa çıkan tecavüz ve cinsel tacizin açıklanmamasında ya da önemsizleştirilmesinde, dönemin gerici, geleneksel anlayışlarının, devrimci hareketteki yansımalarının da etkisi olsa gerek.
İşte böyle bir ortamda, kurultaydan üç yıl önce 1997 yılında Emekçi Kadınlar Birliği, "Cinsel Şiddete Hayır" başlığı altında bir kampanya başlattı. Çeşitli kadın örgütlerinin, sendikaların, kitle örgütlerinin katılımıyla 20 Mayıs 1997'de "Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Girişim" oluşturuldu. Kampanya boyunca çok sayıda kadınla görüşüldü ve onların yaşadığı işkenceyi açıklamaları, "utancı devlete iade etmeleri" sağlandı.
Atılım gazetesinin sorumlu Yazı İşleri Müdürü Asiye Zeybek, 1997 yılının Şubat ayında Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında tutulduğu sırada tecavüz işkencesine uğradı. Tutsak edilen Asiye, yaşadıklarını açıklama cesareti gösterdi. Durumunu, "İnsanlığın acıları beni ayağa kaldıracak" sözleriyle açıkladı. Onun şikayetiyle Türkiye'de ilk defa bir tecavüz işkencesi psikolojik raporla belgelendi. 1999 yılına gelindiğinde Asiye, tecavüz işkencesine karşı önemli bir adım daha atarak, "İşkencede bir tecavüz öyküsü/Asiye" kitabında işkenceyi ve mücadelesini, tüm açıklığıyla yazdı. Aynı dönemde Asiye'nin yanı sıra Kamile Çiğci, Remziye Dinç, Şükran Aydın, Zeynep Avcı, Leman Çelikaslan'ın kendilerine yapılan işkenceyi açıklayarak, tüm kadınlara cesaret verdi.
1999 yılında Emekçi Kadınlar Birliği, gözaltında cinsel işkenceye karşı yeniden bir kampanya başlattı. Öncelikle amaç, tecavüzü bir insanlık suçu olarak gören ve karşı çıkan bütün toplumsal dinamiklerin birleşik mücadeleye çekilmesiydi. Kampanya çalışmasının finali olarak toplanan kurultaya İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir, Adana, Antep, Malatya, Bursa, İskenderun, Eskişehir, Bandırma, Tarsus, Manisa ve Mersin'den delege ve izleyiciler katıldı. Almanya, İsviçre, İngiltere ve Irak'tan da delege ve izleyiciler katılımcılar arasında yer aldı. Toplamda, İstiklal Caddesi'ndeki Muammer Karaca Tiyatrosu salonunda, bine yakın kadın, tarihi bir kurultayda bir araya geldi. O iki gün boyunca, aralarında cinsel işkence gören kadınların da olduğu 79 kadın, kurultay kürsüsünden, cinsel işkenceyi teşhir etti.
Nusaybin'de 33 gün boyunca tecavüz işkencesi dahil ağır işkencelerin yapıldığı Kamile Çiğci de kurultayın katılımcılarındandı. O gün yaşadığı işkenceyi "Suçum Kürt olmaktı" sözleriyle tanımlamış ve cümlesini şöyle bitirmişti: "Benim başıma gelenlerin başkalarının başına gelmemesi için yaşadıklarımın hesabını soracağım. Onların isimlerini bilmiyorum ama seneler geçse de yüzlerini unutmayacağım."
Devlet o gün kurultayı engellemeye çalıştı, ancak başaramadı. Sadece katılımcılara değil bedeninde ve ruhunda işkencenin izlerini taşıyan tüm kadınlara cesaret veren kurultayın ardından tertip komitesi ve konuşmacılar dahil 18 kişi hakkında, "devletin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif" suçlamasıyla dava açıldı.
Kurultayın temel taleplerinden biri olan "işkenceci ve tecavüzcülerin etrafındaki koruma kalkanının kaldırılması, yargılanmalarının önünün açılması" bugün de kadın özgürlük mücadelesinin temel taleplerinden biri.
İşkenceci Sedat Selim Ay, 2013 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne Terörle Mücadeleden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atanarak ödüllendirildiğinde, aralarında benim de olduğum çok sayıda kadın, suç duyurusunda bulunduk. Adliye önünde açıklamalar yaptık. Ancak maalesef saray yargısı bu işkenceci, tecavüzcü polis şefini koruyup aklarken, o dönemde çalıştığım Etkin Haber Ajansı'nda işkence gören devrimci kadınların açıklamalarına, röportajlarına yer verdiğimiz için Sedat Selim Ay'ın şikayetiyle ajans hakkında dava açıldı.
Bugüne gelirsek… Devlette işkenceci çok. Hanefi Zengin'i hatırlarsınız. Yakın dönemin azılı tacizci polislerinde biri. İstanbul'daki her eylemde, kadınları, LGBTİ+'ları ve gazetecileri engelledi, tehdit etti, cinsel tacizde bulundu. Güvenlik Şube Müdürü'yken Başakşehir İlçe Emniyet Müdürü yapılmıştı. Ancak geçtiğimiz Aralık ayında, bu görevinden alındığı, aktif polislik görevinin geçici olarak askıya alındığı basına yansıdı. Elbette, kadınların mücadelesinin sonucuydu bu. Çünkü kadınlar olarak, işkencecileri tanıyoruz ve unutmuyoruz.
Asiye, Uluslararası Cinsel Taciz ve Tecavüze Hayır Kurultayı'na hapishaneden gönderdiği tebliğini şöyle bitiriyordu: "Düzene yenilmeyeceğiz. İşkenceciler, tecavüzcüler değil, biz kazanacağız. Özgürlük ve onur bizimledir."
Bu yazının da son sözü de bu cümle olsun: Özgürlük ve onur bizimledir.
Not: Kurultay'da sunulan tebliğler, konuşmalar, hazırlık süreci daha sonra Ses ve Cesaret adında bir kitapla da belgelendi.