2 Ekim 2024 Çarşamba

Azad Günebakan yazdı | Serfiraz dedi Welo

Welo onu kemiren kanser hücrelerini yenemedi. Fakat her birimizin yüreğinde özgürlüğün, devrimci cüretin, sosyalist yurtseverliğin fidelerini ekti. O fideleri yaşatıp birer ormana dönüştürmeyi Welo’muza bir borç olarak görmeliyiz. Welat kanser. Hastalık sinsice içten içe kemiriyor halklarımızı. Ya biz onu yeneceğiz ya o bizi. Ya biz onu yok edeceğiz ya da o bizi. Yorulma vakti mi şimdi? Durup kenarda bekleme vakti mi? Okyanusu geçip hız, tempo, tarz, yöntem, üslup, derinlik, apolitizm gibi sorunlarda boğulma vakti mi?

Bazı yoldaşlar olur. Varlığını bilmek bile güç verir insana. Doğru yerde, doğru şeyler yaptığınız duygusunu güçlendirir... Welo onlardan biriydi.

Özellikle komünist gençlik açısından öyledir. Çünkü Welo gençlik hareketi önderlerinden biriydi. Kürdistan'da kendisiyle birlikte gelişen kuşak bunu bizzat bilir. Deneyimlemiştir. Çünkü onun olduğu ortamda yetişen her genç devrimcinin üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Birleşik gençlik hareketi bakımından ise özellikle, komünist gençliğin -hem de bir bütün olarak gençlik hareketinin- adeta yeniden yapılandığı 2010-2012 sürecine bakmak yerinde olur.

Roboski katliamı gerçekleştiğinde, gençlik Kürecik'ten yeni gelmişti. NATO'nun füze rampasına engel olunmak istenmişti. Ondan az önce Zap'tan; Barış İçin Devrimci Gençlik Köprüsü yeniden yapılmıştı.

Gençlik hareketinin siyasallaştığı bir dönemdi yani. İronik bir biçimde, eğlencesi bol yaz kampları yerini politik kampanyalara ve örgütsel kış kamplarına bırakmıştı. Parti içinde de gençlik hareketini akademik mücadele ile sınırlayan yaklaşımlar vardı. Hareketin siyasallaşmasıyla, o zamanki gençlik yöneticilerinin neredeyse tamamı akademik mücadele diye diye, ardına bakmadan çekip gitmişti. Güvenilir omuzlara çok ihtiyaç duyulan o günlerde gençlik örgütü bir avuç kalakalmıştı. Tam da o sıra çok sınırlı bir parti kuvveti ve o bir avuç genç, gençlik örgütünü yeniden inşa etmekle yüz yüze kalmıştı. Welat yoldaş işte o gençlerden biriydi.

2011 kış kampı bu bakımdan özel bir yerde durur. Özgür Genç Kadın (ÖGK) orada kurulmuştu. Katılanlar hatırlayacaktır, Polen'le Büşra'nın coşkusunu. Koray'ın heyecanını... Tutsak Cebo ve diğerleriyle selamlaşma telaşını... Sessiz, sakin Welo'nun toplantılardaki çıkışlarını. Kampa rengini veren konuların başında Kürdistan'daki katliamcı gelişmeler ve devrimci atılım zorunluluğu geliyordu. Sürece dair hemen her değerlendirmede düşünceler Kürdistan'a kayıyor, orada da Welat'ın net ve kararlı değerlendirmeleriyle karşılaşılıyordu. Welo, gençlik hareketinin siyasallaştığını, sistemden kopuş ve devrimci çıkışın en yakın durağının Kürdistan'dan geçtiğini vurguluyor ve Kürdistan gerçeğini kavratmaya çalışıyordu. Bu realiteyi kavrayamayan değerlendirmeler karşısında sözünü sakınmazdı. Akademik düzey kazanmayı esas alarak devrime katkı sağlama eğilimleri, yerini devrimci kopuş çizgisine bırakmasında Welo'nun önemli katkısı olmuştu. Bu temelde Roboskî'ye adalet kampanyası kararı alınmıştı. Welat'ın yüzünde fikirlerinin yoldaşlarında karşılık bulmasının verdiği mutluluk ve sorumluluk bilinci vardı.

Haklıydı Welat. Zaten kısa süre sonra IŞİD. Sonra Rojava devrimi. Ayaklanmalar... Bu süreç yalnız kalemle omuzlanamazdı. Gençlik taş, sopa, molotof ve tabancalarla silahlandı. Hızla yeni gençleri örgütlüyor, işgalci faşizme darbe üstüne darbe vuruluyordu. Batı ise devrim sloganlarıyla kuşatılacaktı. Okullar, mahalleler, fabrikalar ayağa kalktı. Gezi'yle, beslenen ırmaklar meydanlara taşmış, yol açılmıştı. Artık devrimi gerçekleştirmekten başka yol yoktu. Yüzler devrim topraklarına döndü hemen. Ve şehadetlerle tanışıldı. Yasemin, Yılmaz, Serkan... Kentlere, dağlara, Rojava'ya işaret fişeği olmuştu. Yılmaz ve Yasemin "feda kuşağı ve devrimin feda bölüğü"nü yaratmanın; Serkan "ordulaşma", "komutanlaşma", "devrimi gerçekleştirme" çizgisinin sembolü olmuştu.

Sonra Şengal... Kobanê... Suruç... Cizre, Sur, Nusaybin... Dersim... Faşizme karşı savaşın her cephesinde yerini aldı komünist gençlik. Rojava'da devrimin kurulması, savunulması ve inşasına katıldı. İşgalci, sömürgeci Türk devletinin tarihinin en büyük çıkmazına sokulmasında, gençlik hareketi, kitabında yazdığı gibi sürecin motor gücü oldu. Bu gelişmeler ışığında, gençlik hareketinde akademik kariyerizm süreçlerinin yol açtığı grupçu, rekabetçi yaklaşımlar, yerini yeniden siper yoldaşlığına, ortak mücadele kültürüne bıraktı.

Welo daha sürecin başında tutsak düşmüştü. Bu hem kendi gelişim süreci hem de ondan beklenenler bakımından büyük bir dezavantajdı. Uzun süre aramızda olmayacaktı. Fakat gençlik bocalamadı. Onlarcası omuzladı görevlerini. Welo'nun payına ise bu zorlu süreci zindanda omuzlamak düşmüştü. Kelimenin gerçek anlamıyla omuzladı. Defalarca açlık grevine girdi. Moral vermek için yazdığımız her mektupta, her görüşmemizde Welo'nun ufku, coşkusu, moraliyle dolardık. Zindandaki 6 seneyi komünistçe, devrimci bir militan olarak geçirdi. Bununla tutarlı olarak, zindandan çıkar çıkmaz, Serkan'ların, Rosa'ların, Cebo'ların yolundan yürüdü. Ve komünist bir savaşçı olarak komutanlaştı.

Durgun zamanlardaki fikirsel olgunluğu, netliği ve fikirlerini kolektif güce dönüştürebilme yeteneğiyle 2012-2016 devrimci gençlik atılımı sürecini hazırlayan gençlik önderlerinden biriydi Welo. Üstelik bu zorlu süreci zindanda omuzlamayı bilmişti. Sonraki süreçte ise yüzü Baranlaşmaya dönük bir komutan olarak yıldızlaştı.

Anlatılan her şey doğru! Gördük, hissettik, yaşadık. Serkan'dan, Oğuz'dan, İvana'dan, Cebo'dan, Büşra'dan, Berfu ve Ayşegül'den... Şimdi de Welo'dan birer parça kaldı içimizde.

Welo'nun parçaları ise kanserliymiş. Ya biz yenecektik onu ya da o Welo'muzu. Söylemeye dilim varmıyor ama biz yenemedik.

Oy benim canım
Yaralı ceylanım
Henüz...
Solup...

De siz getirin gerisini. Ya da yarım bırakın Welo'nun isteyeceği gibi.

Ama durmayın öyle. Bir şey yapın mutlaka bir şey. Hepimiz bir şeyler yapalım.

Welo onu kemiren kanser hücrelerini yenemedi. Fakat her birimizin yüreğinde özgürlüğün, devrimci cüretin, sosyalist yurtseverliğin fidelerini ekti. O fideleri yaşatıp birer ormana dönüştürmeyi Welo'muza bir borç olarak görmeliyiz.

Welo'muzu yaşatamadık. Başaramadık. Welat ise kanser. Hastalık sinsice içten içe kemiriyor halklarımızı. Ya biz onu yeneceğiz ya o bizi. Ya biz onu yok edeceğiz ya da o bizi. Hani her zaman deriz ya: "Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı/Ya yeryüzüne inecek ölüm..." İşte o zamanlardayız şimdi. Savaş günü geldi çattı. Ya biz onu yeneceğiz ya da o bizi.

Yorulma vakti mi şimdi? Durup kenarda bekleme vakti mi? Okyanusu geçip hız, tempo, tarz, yöntem, üslup, derinlik, apolitizm gibi sorunlarda boğulma vakti mi?

Serfiraz dedi Welo. Serfiraz diyor tüm welat.

SERFİRAZ!