4 Aralık 2024 Çarşamba

Büyük düşlerin yoldaşlarıyla söyleşi

Hüseyin Demircioğlu Akademisi'nden bir grup savaşçı; 30 yıllık mücadeleyi, onur, özgürlük, heyecan, mutluluk, yeniden yapılanma, emek, ölümsüzlerin izinden gitmek, irade kavramlarıyla anlattı. Bu mücadelede ölümsüzler ve gazilerin büyük emekleri olduğuna dikkat çeken savaşçılar, onların yol göstericiliğinde mücadelenin büyütüldüğüne dikkat çekti.

Medya Savunma Alanları'nda (MSA) bulunan Hüseyin Demircioğlu Akademisi'nde politik ve askeri faaliyetlerini sürdüren Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) ve MLKP/Komünist Kadın Örgütü (KKÖ) savaşçılarıyla 30. yıllık mücadeleleri üzerine sohbet ettik.

MLKP'li savaşçılar 30 yıllık mücadeleyi tek kelimeyle nasıl anlatırsınız sorumuza onur, özgürlük, heyecan, yeniden yapılanmanın da aralarında bulunduğu kelimelerle yanıt verdi. 30. yıllık mücadele üzerine komünist kadın ve erkek savaşçıların dahil olduğu söyleşimizi yayınlıyoruz:

30 YIL MÜCADELE, KAVGA, HEYECAN DEMEK

MLKP'nin 30. mücadele yılı sizin için ne ifade ediyor? Bunu kavramlarla açıklamanızı istesem neler söylersiniz?
Ferhat: Benim için 30 yıl mücadele, kavga, heyecan, kişisel olarak da yeniden yapılanma demek.

Mahsa: Benim bakımımdan 30. yıl; onur, aynı zamanda büyük bir tarihin takipçisi olmak, o büyük tarihin izcisi olmak, bayraklaştırmak, ölümsüzlerin izinden gitmek demek.

Deniz: Benim için ilk önce irade, gelişim, ilerleme, tutku, bedel ödeme, ölümsüzlerimiz, koca bir tarih...

MLKP DÜNYAYA UMUT YAYIYOR
Ernesto: Benim için 30 yıl onur, umut ve heyecan. Partimin bir üyesi olduğum için onurluyum. 30 yıllık tarihsel birikimi öğrenmek, bilmek, taşımaya çalışmak benim için ayrı bir onur. Önceller ve Birlik Devrimi'nden bugüne 30 yıl boyunca, partiyi bir yerden bir yere taşımak gerçek bir kolektivizmdir. Bu ayrı bir umut benim için. Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın varlığı ve çokluğu elbette kıvanç kaynağı. Dünya üzerinde böylesi komünist partilerin azlığı ve silahlı mücadele yürüten sayılı partiden biri olması gerçeğini unutmamalıyız. Böylesi bir nitelikle böylesi bir savaş yürüttüğümüz için elbette partimle onurlanıyorum. MLKP tüm dünyaya umut yayıyor, insanlığa umut taşıyor.

Çiyajîn: Bütün bir 30 yıllık tarihte ben öncelikle ölümsüzleri görüyorum. Partiyi hep ileri noktaya taşıyan 30 yılı yaratan ölümsüz yoldaşlar, gazi yoldaşlar, bir de ödenen bedel. Her şekliyle kendinden verebilme. Bu zindana düşme de olabilir. MSA'da, Rojava'da, Rojhilat'ta, Serhat'ta, şehirlerde bedel ödeyerek bütün bir toplum için kendinden vazgeçerek fedaice yürümek geliyor benim aklıma parti deyince.

Sena: Çocukluğum, ilk gençliğim, olgunluk dönemim diyebilirim... Büyük yoldaşlıklar, büyük bir fikre yani komünizme bağlanma, büyük aşklar, olmayanı oldurtma mücadelesi, imkansızı mümkün kılma, sonsuz hasretlikler, birikmiş hesaplar, artan-yoğunlaşan sorumluluklar, sorulacak hesaplar. Halklarımıza, işçilere, emekçilere, kadınlara, ölümsüzlerimize, tutsak yoldaşlara verdiğimiz sözler var, onların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunların bir kısmını yerine getirdik, bir kısmını gerçekleştirme mücadelesi veriyoruz. Özcesi 30 yıl, dolu dolu ve gerçek bir tarih yapıcılığı demek oluyor. Bu 30 yıllık tarihi -birçok yoldaş gibi- ben de kendi kişisel tarihim gibi görüyorum. Gerçekten partiyle büyümekten söz ediyorum.

BU TARİH ATEŞ ALTINDA YAPILDI
Mahsa: Öncelikle 30 yıl direneniyle, dört cephede mücadele edeniyle, ölümsüzleriyle koskoca bir tarih. Bu tarihi yazan ölümsüzler gerçeğimiz var. Başarısıyla, başarısızlığıyla, eksiği ve fazlasıyla koskoca bir deneyimimiz var ölümsüzlerimizin öncülüğünü yaptığı. Bu 30 yıllık tarih bir deneyler-dersler tarihidir. Arkamızda birçok cephede biriktirdiğimiz güçlü deneyimlerimiz var, değişen gelişen koşullara göre bu deneyimlerden yararlanabilirsek başarılı oluruz. Bir diğer şey, 30 yıllık tarih kesintisiz sürdürülmüş. Bu çok önemli. Hep dendiği gibi gerçekten de ateş altında yapıldı bu tarih. Mermiler altında, bombalar altında, savaş uçakları altında, kuşatmalar altında, gözaltı saldırısı altında, savaş ve direniş koşullarında yapıldı. Bu dönemde çok ağır saldılar da aldı parti. Kadroları, önderlik kadroları, komutanları, savaşçıları ağır saldırılar aldı. Ama bu saldırılar karşısında asla yenilgiye kapılmadı, geri adım atmadı. Bu açıdan da çok önemli bence 30 yılın anlamı. Yenilgiler tarihi değil, yenilgilerinden sonuçlar çıkartıp ileriye sıçrama, buradan atılımı yaratma, başarılar tarihi. Bütün ideolojik-örgütsel tasfiyecilik saldırıları karşısında dimdik ayakta durma tarihi.

Kişisel olarak dönüp bakıyorum mücadele tarihime. Ben de çocukluk çağından başlayarak ömrümün yarısını partiyle geçirdim. Parti durmuyor, sürekli akıyor, daha ileriye çıkması gerekiyor, mücadelesini yükseltiyor. Ben de kişisel olarak 30 yılın deneyimine, niteliğine erişmem için niteliğimi yükseltmem gerektiğini görüyorum. Önümüzde daha büyük sorumluluklar var.

SÖZLER HAVADA DEĞİLDİR
Ferhat:
İnsan geriye dönüp baktığında koca bir tarihin parçası olduğunu görüyor. Belli şeyler anlatıldığında, dinlediğimizde aslında devrimci birey de kendi yaşanmışlığıyla o dönemin parçası olduğunu görüyor. Bu tarihin içerisinde yaşamak insana mutluluk veriyor. Yaşamaya değer bir şeylerin olduğunu hissetmek, insan olduğunu hissetmek çok önemli. Savaşın bir parçası olmak, onun içerisinde bulunmak da ayrıca bir mutluluk. Şöyle denebilir; daha büyük sorumluluklar yüklüyor insana, mücadele bakımından da kişisel bakımdan da. Örneğin gerilla alanlarına yeniden gelmek için harekete geçeceğimiz zaman, yoldaşlar beni-bizi uğurlamak için tören yapmışlardı. O törende yer alan, karşımda olan yoldaşların neredeyse hepsi şehit düştü. İçlerinde önderlikten yoldaşlar da vardı. Onlara bir söz vermiştim, "sizlere layık olacağım" demiştim. Bu, insanın yaşamına da mücadelesine de yön veriyor. Sözler havada değildir, insan gerçekten o sözleri içinden gelerek vermişse, sözler hiçbir zaman havada değildir. Bugünden düşündüğümde de büyük kavgaların, büyük mücadelelerin partisinde olmak, büyük düşlerin yoldaşlarına yoldaş olmak, insana ayrı bir mutluluk, heyecan ve onur veriyor.

PARTİ ŞEHİTLERİ HER DÖNEM YENİ BİRER EŞİK OLDU
Çiyajîn: Önceki bölümde, öne çıkarttığım kavramlarda ölümsüzler, gaziler, zindandaki yoldaşlar diye ifade etmiştim. Niye böyle ifade ettim, bunlar benim için niye bu kadar önemli? Yaşadığımız coğrafyanın gerçekliği. Son otuz yılda şehit verdiğimiz yoldaşlar değil yalnızca. ‘71 devrimci atılımı ve öncesi, Mustafa Suphiler, Paramazlar gerçeği var. "Ölümsüzler yürüyüşü" bir yandan da. Yoldaşlar "zafer yürüyüşü" diye de tanımladılar. Bu mücadelede ölümsüzleri de, gazi yoldaşlarımızın tüm sağlık sorunlarına rağmen ısrarla mücadeleye tutunmalarını da görüyorsun. En somut Kutsiye yoldaş örneğimiz var örneğin.

Kürdistan coğrafyası söz konusu olduğunda Kürdistan'ın özgürlüğü için direnen gerilla gerçeği var, şehitler gerçeği var. Mücadelenin başka cephelerinde de yer alabilirdim, ancak bunun bana yetmediğini gördüm. Bu mücadeleden sorumlu hissettim kendimi. Ve kendimi özgür alanlarda buldum.

Mücadele devam ettikçe şehit düşen yoldaşlar oldu. Bu yoldaşların her biri parti bakımından yeni bir eşiği ifade etti. Bu benim bakımımdan da böyle. En zorlandığım dönemlerimi düşünüyorum, çıkış bulduğum dönemlerimi düşünüyorum. Benim için bir dönemi kapatan hep şehit yoldaşlar oldu, bu parti için de böyle diye düşünüyorum. Partiyle kurduğum maneviyatım da burada gün yüzüne çıkıyor. Örneğin Yasemin yoldaşın ölümsüzleşmesiyle parti yeni bir eşiği geçmiş, bir dönemi kapatmış oldu. Ondan sonraki süreçlerde MSA'ya açılmanın, Hüseyin Demircioğlu Akademisi'ni inşa etmenin, Rojava Devrimine katılmanın vs. devamında gelen süreci hazırladı demek istiyorum. Kendi açımdan ise; üç dönem, üç noktaya değinmek istiyorum. Şevin, Bayram, Zeki yoldaşların şehadeti özgündür benim için. Bir yoldaş ölümsüzleştiğinde sen kendine soru soruyorsun, parti kendine soru soruyor. Her zaman iki yol oluyor bu mücadelede. Ya vazgeçeceksin ya devam edeceksin. Düşman hep bize bunu dayattı. Ya birey olarak vazgeçeceksin, hiçleşeceksin ya da devam edecek çoğalacaksın. O kadar insan tanıdık. Bu tanıdıklarımızdan ölümsüzleşenler oldu, mücadelenin farklı cephelerinde mücadelesini sürdürenler oldu, geriye düşenler oldu; örneğin "ölmeyeyim, ölmek için savaşmayayım ama düşman safına da geçmeyeyim, ortada güvenli sularda devrimcilik yapayım" diyenler. Süreç hep bize bunları dayattı, her yeni durumda yeniden karar verip yol yürümüş olduk. Bu yürüyüş devam ediyor. Nasıl ki, bu alanlarda da MSA'da gerçek anlamda tırnaklarımızı geçirerek kaldık, yürüyorsak; bu yürüyüş sürüyor.

Bir diğer önemli konu; bir kadın olarak kendimi düşünüyorum. Ben erkek egemen kapitalist sistemde, sömürgeci boyunduruk gerçeği altında var olamazdım. Ben bu düşünüş tarzımla gerçekten kendimi var edemezdim, kendimi ifade edemezdim, bir yere gelemezdim. "Bir yere gelmek"ten kastım statü kazanmak değil, yanlış anlaşılmasın. Kadın olarak bir bilince erişme, sorgulama, farkındalık kazanma, ileriye yürüme vs. bunu kastediyorum. Ben partili yaşamımda bunu kazandım.

PARTİDEN VE ÖLÜMSÜZLERİMİZDEN ÖĞRENMEK ÖNEMLİDİR
Deniz: Parti tarihimiz için koca bir tarih dedik. Bu tarihi yapan bizleriz, bizden önceki yoldaşlardır. Bu tarih yapımında en büyük pay ölümsüz yoldaşlarımızın, gazilerimizindir. Yine farklı alan ve cephelerde direnen, savaşan yoldaşların emeği var. Amacımızda netsek, açıksak ve yürüyeceğimiz yolun kolay olmadığını biliyorsak, zaman zaman duraksamalar, geriye düşüşler olsa da bu yol yürünür. Kendi adıma şöyle diyebilirim; tanımadığım halde çok etkilendiğim yoldaşlardan biridir Berçem yoldaş. Bir yazısını okumuştum ölümsüzleştikten sonra, çok etkilenmiştim. Şimdi düşünüyorum örneğin; acaba yoldaş hayatta olsaydı bu partiye daha neler katardı, daha nasıl öğrenciler yetiştirirdi. Sonuçta Hüseyin Demircioğlu Akademisi'nde birçok yoldaş onun komutasında yetişti. Hem partiden hem ölümsüzlerimizden öğrenmek çok önemli. Mesela ben de zorlandığım zamanlarda ölümsüz yoldaşlar üzerine okuyorum, onların sevdiği türküleri şarkıları dinliyorum. Bunlar gerçekten beni güçlü kılıyor.

Bedel ödemek... Gerçekten parti tarihine baktığımızda dümdüz bir yol değil, engebeli bir yol yürünen yol. Bedel ödenerek gelinmiş bugünlere. Halen biz buralarda kalabiliyorsak, yaşayabiliyorsak ödenen bedellerin sayesindedir. Bizler de sözlerle değil pratiğimizle bu bedellere layık olmalıyız, yeri geldiğinde aynı bedeli ödeme ferahlığında olabilmeliyiz.

"Gelişim" dedim... Kitabi değil, gelişim diye kastettiğim. İnsanlık için gelişim ve ilerleme. Her bir yoldaşa dönüp bakıyorum buradaki. Bütün yoldaşlar bu alanlara ilk gelişinden bugüne büyük bir gelişim göstermiştir kesinlikle. Bu partide olduğum, bu partinin bir parçası olduğum için onur duyuyorum. Her nerede olursak olalım -hem kendim hem tüm yoldaşlar adına konuşabilirim- kendi adıma ne yapmam gerekiyorsa ne bedel ödemem gerekiyorsa buna hazırım.

ÖZGÜRLÜĞÜN YOLUNU ADIMLADIK
Cihan: Doğrusu soruyu tersten sorarak konuyu ele almak istiyorum. Nasıl ki MLKP olmasaydı Türkiye-Kürdistan birleşik devriminde, bölge devrimi bağlamında, enternasyonalizm bağlamında, kadın devrimi mücadelemizde vs. ne eksik kalırdı ne olmazdı diye soruyoruz ya, ben de soruyu tersten soruyorum. Acaba örgütlü olmasaydım, MLKP ile buluşamasaydım nasıl bir insan olurdum, özgür kadın kimliği inşasının neresinde olurdum, nasıl yaşardım diye soruyorum kendime.

Erkek egemen kapitalist sistemde sıradan bir kadın olarak "hayatta kalma" savaşı verirdim en fazlasından. Bir kadın olarak gerçek anlamda "sıradan" bir yaşamım olurdu. Bireysel mücadelenin sınırı bu çünkü. Şu faşist şeflik rejimi koşullarında, erkek egemenliğinin bu denli toplumsallaştığı günümüzde onlarca kez cinsel saldırıya (taciz, tecavüz, çeşitli şiddet-sömürü biçimleri) maruz kalabilirdim, belki de bir kadın katliamında yaşamdan koparılabilirdim. Bunlar büyük olasılıklar. Ne ki, patriyarkal sistemler, faşist diktatörlükler, sömürgeci rejimler özcesi burjuva sistem alaşağı edilmediği sürece biz kadın cinsi için "güvenli bir alan" tezi tamamen hayal. Türkiye ve Kürdistan coğrafyası için de böyledir. Doğal olarak "kadın birey" olarak kendimi var ediş biçimim sıradanın ötesine geçemezdi. Örgütlenerek, partili mücadeleye katılarak, KKÖ'lüleşerek devrimci değerler, insani değerler, cins bilinci, kadın yoldaşlığı, silah arkadaşlığı gibi değerleri kazandığımı, kendimi bu biçimiyle var ettiğimi söylemeliyim. Özgürlüğün yolunu adımladık, var mı daha büyük şans.

Şunda çok netim; devrimci olmak bir ayrıcalıktır, komünist olmak bir ayrıcalıktır, MLKP'li olmak bir ayrıcalıktır ve MLKP'de de kadın olmak ayrıcalıktır (gülüşmeler, kahkahalar)! (Gülüyoruz ama kulakları çınlasın bazı erkek yoldaşlar sık sık söylüyorlardı. "Bu partide kadın komünist olmak ayrıcalık" diyorlardı, biz de "evet, bu partide kadınlara ve ezilen cinsel kimliklere pozitif ayrıcalık var, çünkü kazandık" diyorduk)

Partide KKÖ'lü olmak, bu KKÖ'lü kimliğin hakkını vermek cidden bir ayrıcalık ve onur. Sözümüz var, irademiz var, örgütsel sistemlerimiz var, kadın özgürlük ölçülerimiz var, güvencemiz var, kadın yoldaşlığımız var, silahımız var! Bunlar ciddi kazanımlar hem dünya hem coğrafyamız kadın cinsi ve kadın örgütlülüğü için.

BİZİ MUTLU KILAN DEĞERLERİMİZ
Mutlu bir devrimcilik sürdürüyorum. Polyanacılık oynamadığımız gibi yaymıyoruz da. Savaş alanlarındayız. Düşmanın saldırıları altında yılmadan, cesaretle, kararlıca çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Zaten bugün işgalci sömürgeci savaşlar sonucu, halkların yaşadığı kıyım, yoksulluk, kadın kırımı, doğa talanı, çocuk istismarı ve katliamları, gittikçe derinleşen toplumsal çürüme vb. Düşündüğümüzde bırakın devrimcileri, insani öz taşıyan hiç kimse sürekli mutlu gülücükler saçamaz ki! Mutlu devrimciliğin bir tercih olduğunu vurgulamak istiyorum burada. Komünist bir militanın varlık gerekçesi olarak mücadelenin, savaşın içinde olmak, partinin değişen dünyasal koşullara uyum yeteneğinin bir parçası olmak, değiştirme eyleminin yapıcısı olmak mutluluk kaynağı değilse nedir ki? Bizi umutlu ve mutlu kılan, ölümsüzlere bağlılık gibi inandığımız değerlerimizdir.

Partimizin 30. yılı bakımından net söyleyebiliriz ki çok ciddi başarılar, kazanımlar elde ettik. Ufku hep ileriye dönük oldu partinin. Örgütsel sistemleri, programatik görüşleri, politik önderlik anlayışı, kadın devrimi anlayışı, Kürdistaniliği, proleter enternasyonalizmi bayraklaştırışı (Filistin duruşu örneğin) vb. ileri duruş ve pratikleridir.

KOLEKTİF BİR EMEĞİN ÜRÜNÜ

30. yılı MSA'da dağlarda, Hüseyin Demircioğlu Akademisi'nde karşılamak sizler için ne ifade ediyor?
Leyla: Bugün 30. yılı başka bir alanda karşılamak ister miydim, geçirmek ister miydim diye düşündüğümde istemezdim. Burası özel bir alan yoldaşın da ifade ettiği gibi. Burada 10 Eylül kutlaması yaptık. Çok mutlu, coşkulu, heyecan yüklü bir kutlamaydı. Hazırlıklarından her anına değin kolektif bir emeğin ürünüydü.

10 Eylül söz konusu olduğunda 30. yıl bağlamında gerçekten her fırsatta, nöbetlerimde sık sık düşünüyorum. "Daha fazla partiye nasıl katkı sunabilirim" diye düşünüyorum. En başta kendi değişim ve dönüşümümü devrimci bir temelde örgütleyerek yapabilirim diyorum. Yani kısacası kendimde atılım örgütleyerek. Diyebilirsiniz ki başka mücadele alanlarında da yapabilirsin. Ancak her alanda yapamıyorsun, bu denli yapamazsın gerçekten. Kolektifle birlikte kendini yeniden yaratmanı sağlıyor. O anlamıyla da bu alan özel. Partinin yıl dönümlerini Akademi'de karşılama şansına sahip olduğum için çok mutluyum.

Yılmaz: Her 10 yılda bir farklı bir mücadele alanında, cephesinde olunca insan... 30. yılımızda da MSA'da, Akademi'deyim. Burada da savaşın içindeyiz, ayrı bir onur, mutluluk benim açımdan. Buradan geçen, burada eğitim alıp savaş cephelerine giden yoldaşları tanımak ayrı bir duygu, kıvanç. Özellikle onların nasıl savaştığını, nasıl şehit düştüklerini öğrenince... İşte o yoldaşların gelişimine küçük de olsa bir katkıda bulunmuş olmak insanı gururlandırıyor. Bu açıdan da bu alanda devrimciliğimi sürdürmek ayrı bir onur diyebilirim.

DIŞARIDA VE İÇERİDE EĞİTİMİMİZ KESİNTİSİZ SÜRÜYOR
Çiyajîn: 30. yıl benim açımdan da bir sürecin devamı. Bütünlüklü ele almak gerekiyor. 30.yılda burada olmanın özel bir anlamı var. Partili yaşamımın ilk yıllarında yoldaşlarla birlikte kutlama şansım olamamıştı 10 Eylülleri. O dönemler savaş koşullarının getirdiği zorunluluklar gereği böyle gelişti. Sanırım ancak partili olduktan üç yıl sonra yoldaşlarla birlikte, kolektif kutlama şansını yakaladım. Kendi adıma bu yıl yoldaşlarla bu alanlarda kutluyor olabilmeyi başarı da sayıyorum. Bir yerlerde tek başıma da olabilirdim. Bu açıdan kendi adıma özel bir anlamı var. Düşmanın bizi yok etme, tasfiye etme saldırılarını düşününce, her an MSA'da düşman seni hedefleyebilir, şehit düşebilirsin. Bugün MSA'da konumlanmak eskisi gibi değil; örneğin 5 yıl önceki gibi değil, 10 yıl önceki gibi hiç değil. Dün de şehadet vardı ancak "daha güvenli alanlar" dediğimiz alanlar da vardı. Ancak durum şimdi biraz daha farklı. Bu koşullarda burada olmak, savaş tünellerinde olmak çok farklı bir duygu. Buradaki tüm yoldaşlar için bu koşullarda bu alanlarda yer alıyor olmak çok değerli. Her birimiz eksiklikleri ve güzellikleriyle buralardayız. Özellikle 30. yılda, 7. Kongre ve 3. Konferansımız ertesinde bu alanlarda olmak her bir yoldaş bakımından çok değerli. Düşmanın yoğunlaştırılmış İHA, SİHA saldırıları altında yüksek gizlilikle hareket ederek tüm çalışmalarımızı sürdürmek, dışarıda ve içeride kesintisiz eğitim ve çalışmalarımızı sürdürmek gerçek anlamda düşmana vurduğumuz bir darbedir. "Askeri eylem" kadar kıymeti vardır bugün bu yaşamı, eğitimi buralarda örgütleyebilmenin. İşte 30. yılı bu koşullarda karşılarken düşmana inat Akademi'de yer almak büyük mutluluk verici benim için de.

Işık: Özgür dağlarda gerilla olmak benim çocukluk hayalimdi yoldaşlar. Başkaca yoldaşlar da var biliyorsunuz böyle hisseden. Örneğin şehit Welat yoldaşın da hayaliydi dağlara gelmek. Neyse ki onun da hayali gerçek oldu, gelebildi buralara. Hep görüyorsun karşında bir gerilla gerçekliği var; bu insanlar insanlık için, kadınlar için savaşıyor. Öyle çok güçlü ulusal bilinç vs. olmadan bu sempati oluşmuştu bende, hayranlıkla izliyordum gerillayı.

Daha sonra partiyle tanıştım. Partimizin MSA'da da konumlandığını, H. Demircioğlu Akademisi'ni kurduğunu duydum. Çocukluk hayalimin gerçekleşebilme umudu doğdu bende. "Partimiz kendisini bir savaş partisi olma yolunda daha güçlü örgütlemek istiyor, MSA'da yer alıyor, o zaman bende partinin bir savaşçısı olarak Akademi'ye gidebilirim, dağlarda savaşabilirim" diye düşündüm. Daha sonraları şehit Baran yoldaşla bir sohbetimizde yoldaşa şunu söylemiştim; "Yoldaş, beni çocukluk hayalimden alıkoyamazsınız. Ben dağa, Akademi'ye gitmek istiyorum." Baran yoldaş da "Seni çocukluk hayalinden alıkoyan kim" demişti. Tabii orada yeni bir durumu kavramış oldum. Bir şeyi istiyorsan, üstelik bu isteğin çocukluk hayalin biçiminde bir tutkuysa o zaman gönüllü olacaksın, talep edeceksin partiden. O güne kadar öyle bakmıyordum, bilinç eksikliğiydi bu benim için. Yani katkı sunmak istiyorsan bir çalışmaya, gönüllü olacaksın, "ilk ben olmalıyım" sözü bu şekilde anlamını buluyor.

30. yılda Akademi'deyiz. Akademi tarihim boyunca geride bıraktığım süreç çok uzun yıllar değil belki ama gerçekten yoğun saldırıları, savaş süreçlerini de barındıran süreçlerdi. Şunu diyebilirim ki çeşitli konularda kazandığımız deneyimler, yoldaşlarla paylaşımlarımız, biriktirdiğimiz anılar bakımından her bir yılımız on yıllara bedeldir. Çok yoğunlaştırılmış yaşıyoruz zamanı burada. Hiçbir yerde öğrenmediğim, öğrenemeyeceğim birçok şeyi burada öğrendim.

KOMÜNİST BİR KADIN OLARAK KENDİMİ ZORLAYACAĞIM
30. yıl bağlamında şunu belirtmek isterim; partinin yönelimleri, hedefleri, kararlarıyla kendi çocukluk hayalini nasıl birleştireceksin diye düşünmüştüm zamanında. Hadi çocukluk hayalini koy bir kenara, partinin ihtiyaçları, gereklilikler neler, kendini nasıl örgütleyeceksin bu konularda? Gelişmeyi, ilerlemeyi öğrendim Akademi'de. Evet, parti en doğrusunu bilir, kadrolar için en iyisini bilir. Ancak bir diğer taraftan sen de partisin, partiye nasıl, nerelerden en güçlü katkıyı sunabilirsin? Kendimizi yeni dönem savaşın gelişim ve ihtiyaçlarına göre örgütleme konusunda daha nitelikli hale getirmeliyiz, kişisel olarak tek amacım, uğraşım da budur. Kentlerde ve kırlarda yüzlerce savaşçıya, komutana ulaşmalıyız. Akademi'de devrimciliğimi üretmek için biyolojik yaşım, devrimci ömrüm yettiğince sınırlarımı zorlayacağım. Daha fazla fiziksel güç mü gerekiyor o zaman fiziğimi güçlendireceğim, yeni koşullar bizden sigara gibi zevklerimizden kurtulmamızı mı gerektiriyor o zaman bu alışkanlıktan kopuşacağım. Ben bunları diyorum kendime ve yürüyorum. Komünist bir kadın olarak bu alanlarda olmaktan çok mutluyum.

30. yıl ve Akademi diye düşündüğümde gerçekten bu alan partinin minyatürü gibiydi. Çünkü buralara onlarca yoldaş geldi. Farklı yaş, cinsiyet, ulus ve deneyimlerden yoldaşlar geldi, eğitimler aldılar farklı cephelere gittiler. O anlamda partimizin bir aynası gibi oldu Akademi. Her 10 Eylül'de farklı yoldaşlarla kutlamalar yaptık ve her 10 Eylül'de "çocuklar gibi şen" ve ilk kutlama heyecanını yaşar gibi kutladık. Eğitimle geçen 10 Eylüllerimiz oldu, emek yoğunluklu görevlerle geçen 10 Eylüllerimiz oldu.

Son olarak 30 yıllık şanlı tarihi tüm aklımızla yüreğimizle koruyacağımızın, ileriye taşıyacağımızın, ölümsüzlerimizin huzurunda bir bayrak gibi dalgalandıracağımızın sözünü veriyoruz.