23 Eylül 2024 Pazartesi

Demirtaş: Bu yargılamalara biat etmeyeceğiz

Bugünkü savunmasına özyönetim direnişinden fotoğraflar göstererek devam eden HDP eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, suçu işleyenin devlet olduğunu ancak kendilerinin "terör"den yargılandığının altını çizdi. Bu zulmü kabul etmeyeceklerini söyleyen Demirtaş, "Bunları yapanlara onursuz demek terör örgütü propagandası ise bin defa diyorum. Onurluyuz, gururluyuz. Biz bu yargılamalara biat etmeyeceğiz" vurgusu yaptı.

Kobanê davası Sincan Hapisahane Kampüsünde, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın savunmasıyla deam etti. Edirne F Tipi Hapishanesinden SEGBİS ile duruşmaya katılan Demirtaş, iddianamede yer almayan ve davada konuşulmayanlara değineceğini söyledi.

Dünkü savunmasını kendini bil düsturu üzerine kurduğunu hatırlatan Demirtaş, bugün ise hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı temeli üzerine savunmasını oturtacağını belirtti. İnsanın sonsuz olan evrende tüm bilgiye sahip olamayacağını dile getiren Demirtaş, "Ben savunmaya başlarken bile edindiğim bilgi şurada gördüğüm bilgi ile sınırlı kaldı. Çok sınırlı bilgi beynime ulaştı. Bu sınırlı bilginin tamamını da alamadım. Bu ortamın fiziki koşulları, kimliğim, yetiştirme tarzım hepsi bir elek görevi gördü ve gerçek bilginin çok az bir kısmının beyne ulaşmasını sağladı. Bizim, 'kainat bilgisine sahibiz' gibi bir iddiamızın olmaması lazım. Bilgi akışkan, değişkendir. Biz bu verilere asla tamamıyla hakim olamayız. Gördüğümüz şeye hakikat deriz, bilgi deriz ama mutlak değildir" dedi.
 
Bugünkü savunmasında gerçeğin çarpıtılmış haline değineceğine dikkat çeken Demirtaş, "Herkes kendi çapında ulaştığı kanaattir. Hendek meselelerinde de böyledir. Davada da böyledir. Heyetinizin, bizi yargılayan devletin, hükümetin, medyanın gördüğü gerçeklik; gerçeklik değildir" diye kaydetti.

'DEMOKRATİK ÖZERKLİK TEMELİNDE HALKIN KARAR SÜRECİNE KATILIMI SAVUNUR'
İddianamede yer alan "özyönetim ilanlarına" değinen Demirtaş, "Barikatlar, hendekler kazındı, çatışmalar yaşandı. Bunları Demirtaş da savundu. Öyle mi? Değil. Biz kendi iddiamızı, iddianamemizi ortaya çıkaralım. Biz suçlu değiliz. Başka suçlular var. En başta suçlama konusu yapılan Demokratik Özerklik nedir, onu anlatarak başlayalım; biz kafadan mı uydurduk? Seçim beyannamelerimizi hatırlamak istiyorum. Örneğin Demokratik Toplum Partisi (DTP) 2010 yılında bir tutum belgesi yayınladı. Başlıklarından bir tanesi Demokratik Özerklikti. Uzun uzun okuyayım size ama temelinde halkın karar sürecinde katılımı savunur" dedi.

'KAPATILAN VEYA DEĞİŞEN TÜM PARTİLEMİZİN SAVUNDUĞU PROGRAMLARDA YER ALAN HUSUSLARDIR'
DTP'nin Demokratik Özerklik perspektifinin yer aldığı broşürleri mahkeme heyetine gösteren Demirtaş, "Kapatılan veya değişen tüm partilerimizin savunduğu, programlarında yer alan hususlardandır. Partimiz kapatıldı ama bu hususlar kapatılma gerekçesi olmadı. Barış ve Demokrasi Partisi sonra kuruldu. DTP'nin seçim beyannamesini 2014 seçimlerinde köy köy, mahalle mahalle dağıttık. Kampanyamızın sloganı bile 'Demokratik Özerklik ile özgür kentlere' şeklindeydi. Bu sloganımız yasaklanmadı, yasaklanamaz. Ne de illegalize edilmiş. HDP'yi kurduk. Programını açık size okuyayım. Bu partimizde de Demokratik Özerklik kısmı var. Kadın çalışmaları da özgün bir başlıkta yer alıyor. 7 Haziran seçim beyannamesinde de aynı şekilde yer alıyor. 7 Haziran'dan sonra yapılan 1 Kasım seçimlerde de anadil, kadın başlığı ve özerklik başlığı yer alıyor. Ne demek istediğimizi seçmene anlatmışız" ifadelerini kullandı.
 
'ÖZERKLİĞİ HEP SAVUNDUK, TERÖR FAALİYETİ OLARAK GÖRÜLEMEZ'
Demokratik Özerkliği hep savunduklarını belirten Demirtaş, "Sistematik bir biçimde hiçbir şekilde taviz vermeden bir düşünce siyasi program olarak savunmuşuz. Kadın çalışmalarını, anadil çalışmalarını da savunmuşuz. Partimizin bütün programlarını tüm aşamalarda seçmene vaat etmişiz. Merkezi iktidara gelirsek; gücümüz ile yapacağız. Çok sayıda çalıştay yapmışız bu konuda. Dolayısıyla özerklik fikri bir anda ortaya çıkmış ve barikat hendek ile ortaya çıkmış bir şey değildir. DEM Parti programında da vardır. Dolayısıyla özerklik terör faaliyeti olarak görülmesi doğru değildir. Şimdi bu hendek, barikat dönemine dönelim. Orada bir 'terör' mü var yoksa 'terör mü estirilmiş' birlikte bakalım. Ayrıca devlete beğendirmek zorunda da değiliz. Biz halka konuşuruz. Devlete konuşmayız" şeklinde konuştu.

'HİÇBİR ZAMAN TEK DİL TEK MİLLET OLAMAMIŞTIR'
Hilafeti, şeriatı savunmanın ifade özgürlüğüne girdiğini ancak Kürtlerin savunduğu herhangi bir modeli savunmasına izin verilmediğini belirten Demirtaş, bunun adının Kürt sorunu olduğunun altını çizdi. Demirtaş, "Peki nasıl bir arada yaşayacağız? Anayasa herkes Türktür diyor. 'Türkçe dışında anadilde eğitim yapılamaz' diyor. 'Geriye kalan hiçbir dil anadil değildir' diyor. Ortak tarihimiz var mıdır? 'Evet vardır' diyor. 'Orta Asya'dan geldik şu anda devletimiz de sonucu devletimizdir. İşte kurt asenadan bugüne destanlarımız vardır, efsanenelerimiz vardır. Bizi millet yapan ortak değerlerimiz vardır' deniliyor. Bunlar dayatılıyor. Bu elbiseye sığmıyoruz. Sığmamız için itiyorlar ama sığmıyoruz. Türkiye'nin yarısı sığmıyor. Olmuyor niye zorluyorsunuz. Bir Çerkes 'Türküm diyebilir' bir 'Ermeni' de diyebilir onu suçlayamayız. Problem de yok burada. Ama 'Türk değilim' diyenler konusunda sıkıntı var. Türküm diyenlerin başımızın gözümüzün üstünde yeri var. Kimseye bir şey diyemeyiz. Ben ne olacağım ben Kürdüm dediğim ne olacak? Sorum budur. Ben Kürdüm, sosyalistim, Boşnakım, Çerkezim diyenler ne olacak? İşte Demokratik Özerklik bunun için bir çözüm önerisidir. Anadolu, Mezopotamya, Trakyası ile çok kimliklikledir. Sosyolojik birliğini hiçbir zaman sağlamamıştır. Buna yeltenenler katliamlar yapmıştır. Ancak hiçbir zaman tek dil tek millet olamamıştır" dedi.

'BİRLİKTE YAŞAMAK İSTİYORUZ AMA MUHATABIMIZ YARGIÇLAR OLUYOR'
Anadolu coğrafyasının tek dil, tek millet ve tek adamla yönetilemeyeceğinin altıını çizen Demirtaş, milyonlarca kişiye halka bunun kabul ettirelemeyeğini, isyan çıkacağını söyledi. Bu nedenle yeni bir model lazım olduğunu; Kürt halkı, Kürt siyaseti ve Kürt hareketinin yıllarca bunu tartıştığını hatırlatan Demirtaş, "PKK bunun son halkasıdır. Biz bir çözüm üretmek istiyoruz, mağdurlar olarak çözümü biz üretiyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz, mağdurlar olarak ama muhatabımız yargıçlar hakimler oluyor. Bu bir sorun işte. Adı da Kürt sorunudur. Neden Türkiye için en uygun model Demokratik Özerkliktir? Yerelin ihtiyacı her zaman farklı açılır, hızlıdır. Dünyamız, taleplerimiz dünyasıdır. Tu talepler de sürekli değişir. O yüzden dünyada bütün ülkeler yerel yönetim modellerini uygulamak zorundadır. Oysa en çok ihtiyaç duyan coğrafya burasıdır. Herkesi demokratik ilkeler çerçevesinde yönetime dahil etmektir. Herkes 'bu devlet, bayrak benim' diyebilsin diye. Küçük bir elit grup ya da tek adam yönetirse kutuplaşma oluşur. Dikkat edin Kürtler ve Türkler şeklinde de kamplaşma oluşmuyor. İktidar ve muhalefet olarak kamplaşma oluşur. İkiye bölünür. Bir belediyemiz vardı. Bu modeli uygulayacak ama kayyım atandı. Muhtarlara bile kayyım atandı" ifadelerini kullandı.

Demokratik özerliğin silahla değil rıza ile olduğunu belirten Demirtaş, Abdullah Öcalan'ın yapmaya çalıştığının bu olduuğunu kaydetti. Demirtaş, "Siyaset ve müzakere ile. Silahın özerklik ile alakası yoktur. Kim ne yapmışsa niye yapmışsa kendisini de izah edebilir" dedi.

'BİRKAÇ İLÇEDE ÖZERKLİK İLAN EDİLDİ'
Demirtaş, şöyle devam etti: "O dönemde yaptığım konuşmalara da bakalım. Bahçeli, Erdoğan'ın yaptığı açıklamalar devletin müdahalesi ile ortaya çıkan sonuçlara dair konuşmalar yapmışız. Bizden istenen şuydu; hükümetin yaptığı şeylere sesini çıkarma. Bir tarafta devlet bir tarafta örgüt ise, hukukun uygulanmasını devletten istersin. İnsan haklarına bir parlamenter olarak kimden beklersin? Devlet olmanın gereği budur. Devlet o dönem ne yaptı? İddianamede yok. Ondan önce biz ne yaptık onu da anlatacağım. Yine gerçeklik burada göründüğü gibi değildir. Bir algı operasyonudur. Birkaç ilçede özerklik ilan edildi. Gençler polisin ilçelere girmesini istemiyordu. Ellerinde de silah yoktu. İlk başlarda böyleydi. 'Gidip copluyorsun, baskı uyguluyorsunuz, cezaevinde atıyorsun, hendek kazmasın da ne yapsın' demişiz.

'HALK İSTİYORDU AMA BAŞARAMADIK'
"O sırada henüz çatışmalar başlamamıştı. Biz o dönem heyet göndermişiz. Bugün hakkımızda atıp tutan Altan Tan'ı, Sırrı Süreyya, Pervin Buldan ve Hatip Dicle'yi bölgeleye göndermişiz. Bölgede giriş çıkış uygulanmış. Görüşmeler yapıyoruz. Kime ulaşılabilmişse bu durumun bitirilmesini istedik. Örneğin Silvan'da başladığında Nimetullah Erdoğmuş ve Altan Tan başta olmak üzere Diyarbakır valiliğine gitti. Diyarbakır valisi de gençlerin oradan çıkmayı kabul etmesi halinde elinden gelen ne ise yapacağını söyledi. O da dedi ki 'komutanları ikna etmek istiyorum.' Çatışmaları bitirmek için. Böyle bir uzlaşma sağlamak için elimizden geleni yapıyorduk, biz kendi görüşmelerimizi onlar kendi görüşmelerini yaptı. Bir uzlaşma sağlandı ve bir akşam sokağa çıkma yasağı kaldırıldı ve Silvan'daki grup orayı terk etti. Dönemin içişleri bakanlığı ve valisi bunu biliyor aynı şey için Yüksekova için uygulamaya çalıştık. Çünkü halk istiyordu. Ama başaramadık.

'EN ÇOK SUR İÇİN UĞRAŞTIK'
"Şırnak için bir kurucu geldi. Kandil'de üst düzey kişiler ile görüştüğünü söylüyordu. Ankara'ya gelmişti. Sırrı Süreyya Önder bize söyledi. O dönem güvenlik müsteşarı Muhammet Dervişoğlu yanına gitti. 'Bu korucubaşı bunu söylüyor' dedi. Şırnak'ta operasyonların durabileceğini söyledi. Onlar da konuyu ciddiye aldılar ve bir gün uğraştılar. Ordunun bir kademesinde tıkandı. PKK'nin içinde de tıkandı. Biz çıkmalarını istiyorduk. Ordunun izin vermesini istiyorduk ama bunu sağlayamadık. En çok Sur için uğraştık. O dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala çıksın konuşsun. Ne kadar uğraştık? Ben Kandil'e gittim. Ulaşamadım ama aracılar aracılığı ile söz almak istedim. Oradan çıksınlar diye. Partimiz bu doğrultuda çalışıyordu. Bir gel git yaşandı ve en son ikna oldular. Çünkü biz kabul etmiyorduk. Onların da çağrı yapacağını hükümete ilettik. Hükümetten de aynı şekilde söz aldık. Dengeli bir konuşma ile ne devlet ne da başka bir tarafı kimseyi kırmadan bir konuşma yapmaya çalıştım. Siyaset ile bunu hal etmeye çalıştım. Devlet benim ne konuşma yaptığımı niçin yaptığımı biliyordu. Ancak medya öyle bir şekilde verdi ki siyasetçilerden zehir zemberek konuşmalar geldi. Efkan Ala, Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan hepsi öyle sert açıklamalar yaptı ki bir iki gün geçti ki Kandil'den daha sert bir açıklama geldi. Onlar da herhalde 'Demirtaş bizi kandırdı' diye düşündü. Daha sonra hükümetin devletin kontrolünden çıkan bir şeye dönüştü.

'BİZ ÇÖZMEYE ÇALIŞTIKÇA NEDEN TIRMANDIĞINI ANLAMAYA ÇALIŞIYORDUK'
"Özyönetimlere yönelik Sur'da, Şırnak'ta, Nusaybin'de, Hakkari'de operasyon düzenleyen komutanlar, valiler, hatta operasyonun bir numaralısı darbeden tutuklandı. Biz çözmeye çalıştıkça neden tırmandığını anlamaya çalışıyorduk. Darbeden sonra öğrendik. Çünkü darbenin önü açılmaya çalışıyordu. Devlet 'ülke bölündü bölünecek' görüntüsünü yaratıp, darbe yapmak istiyorlardı. Günah keçisi kim oldu Kürtler. Gençlerde sadece silah vardı. Sen ise karşısına tank ve helikopter ile çıkıyorsun. Biz o dönemde de 'sen nasıl böyle bir şey koyarsın' dedik. Şehri niye yıkıyorsunuz' diye soruyorum; bana teröristlere arka çıkıyorsun diyorlar. Helikopter ile müdahale eder mi ya bir küçük mahalleye? Sıkıştırdıkları bir gruba karşı. Bir devlet bunu neden yapar nedenlerin daha sonra çıktı. Devlet Bahçeli ve Erdoğan bunu biliyordu.

'GAZZE'YE YAPILANLARIN AYNISI YAPILDI'
"Devlet Bahçeli, Nusaybin için 'taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayın' diye açıklama yaptı. Bu şiddete çağrısı mı değil mi? Bir de size okuduğum bizim açıklamalar ile karşılaştırın. Bizim açıklamamız mı bu açıklama mı terör? Terör işte budur. Sivil gözetmeksizin orayı yerle bir etmek. Erdoğan da Bahçeli'den iki gün sonra açıklama yaptı. Ülkenin Cumhurbaşkanı top atışları ile vurulmasını istedi. F-16 neden kullanılmıyor diye tartışıldı. Gazze'ye yapılan ile aynısı o dönemde yapıldı. Şimdi biz bundan yargılanıyoruz. Savcı, Bahçeli'nin, Erdoğan'ın ve Davutoğlu'nun konuşmalarını niye koymuyor? Kürt halkının yaşam hakkını savunduk. İddianamedeki konuşmalarım orada duruyor. İddianamede olmayan konuşmalarımızı okuyayım size. Biz bir karar aldık ve dedik ki eylül ayında bütün bu hendek ve sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerde miting yapma kararı aldık. Her yere gittik ve silahların susması için çağrı yaptık. Tek birinin burnu kanamasın diye konuşmalar yaptık. Bunlar niçin iddianamede yer almıyor? 'Eller tetikten çekilmeli' şeklinde açıklamalar yaptık. Bunu dediğimiz için neredeyse bize küfrediyorlardı. Müzakere çağrısı yapıyorduk, ama 'terörist ile müzakere olmaz' diyorlardı. Ama üç yıl boyunca yaptı değil mi?"

'KONUŞMALARIN TAMAMI SİLAHLARIN SUSMASINA YÖNELİK ÇAĞRIDIR'
Öğle arasının ardından Demirtaş, beyanlarına devam etti. 12 Eylül 2015'teki özyönetim direnişine ilişkin Cizre'de yaptığı bir konuşmayı okuyarak savunmasına devam eden Demirtaş, bunun gibi konuşmalarnı dava dosyasına eklenmediğine bir kez daha dikkat çekti. Demirtaş, "Bu konuşmaların tamamı silahların susması, müzakereye devam edilmesine yönelik çağrılardır. Madem siz dosyaya eklemediniz, ben okuyayım da kayda geçsin. Bunları isterseniz RTÜK aracılığıyla edinebilirsiniz, avukatlarım da iletecek, vaktiniz olursa okursunuz. Ben 'Silahlar sussun' diye çağrılar yaptıkça 'O taş taş üstünde kalmasın' diyenler vatansever, biz terörist. İddianamede bunlar yok. Bu hiç sorgulanmayacak mı? Daha geçen gün 12 gencecik insan öldü. Ortada savaş yok, bir şey yok? O dönem görevli ve sonradan görevden alınan hakim, savcı ve askerlerin isimlerini sayayım. Bir hakim savcı bunu hiç mi düşünmez" dedi.

Özyönetim direnişlerinde Sur ve Cizre'de görevli askerlerin basına "kahraman" olarak nitelendirildiğine dikkat çekenDemirtaş, bahsi geçen bazı üst düzey askerlerin de "FETÖ" davasında yargılandığını vurguladı. Demirtaş, "Aylarca tek taraflı çatışma var gibi gösterdiler. Üst düzey askerlerden biri itiraf ediyor sonrasında vicdanım rahat değil diye, şimdi ailesiyle yurt dışında. Görev yapan askerlerin rütbelerine dikkat çekiyorum" ifadelerini kullandı.

ÖZYÖNETİM DİRENİŞİNDE KATLEDİLENLERİN FOTOĞRAFLARINI GÖSTERDİ
15 Temmuz gecesi kahraman ilan edilen Halisdemir'in öldürdüğü (asker) Semih Terzi'nin bu isimler arasında olduğunu dile getiren Demirtaş, şöyle devam etti: "Ceplerinde yargılanmayacaklarına dair belge de var. Ve biz yargılanıyoruz, böyle bir retorik olabilir mi? 'FETÖ' yargılamalarından yargılananlar (askeri ve kaymakam ve vali yardımcıları gibi idari görevliler) cezalarını yatıp çıktılar. Bu devletin Kürtlere madalya takması gerekiyor. Bu insanlara darbe karşı durdukları için. (Cizre özyönetim direnişinde katledilen çocukların fotoğraflarını göstererek) Günlerce annesi bu çocuğu (Cemile Çağırga) defnedemedi, buzdolabında sakladı. Defnetmesine izin vermediler. Gazze değil burası Cizre. Ben Selahattin Demirtaş mı yaptım bunları? O sıraladığım devletin yetkili askerleri yaptı. Cizre bodrumlarında onlarca genç sivil telefonlarla yardım istedi, ambulansa izin vermediler. Yandaş medya 'PKK ambulansa izin vermedi' diye haber yaptı.

'SAVUNMALARIMI YAPARKEN TRAVMALARIMIZ CANLANIYOR'
"(Bir sonraki fotoğrafa geçerek) Bodrumlara 'aşk bodrumda yaşanıyor' yazıp kurt işareti yaptılar. Bu fotoğrafları ben çekmedim. Partim çekip yayınlamadı. Bizzat bunu yapanlar kendi hesaplarından yayınladılar. (Filistin'den bir fotoğraf göstererek) Bakın burası Filistin, demek ki din yönünden de bakmıyorlar. Siz bunu Hamas yaptı diyebilir misiniz? İsrail yaptı bunu, Netanyahu yaptı. Filistinli gençleri soyup çıplak bıraktılar. İnsanlık dışı, barbarlık. (Benzer bir fotoğrafı göstererek) Bakın Nusaybin, Sur, Cizre… Biz yargılanıyoruz. Bunlar yapıldı, insanları savunacağız diye terörle örgüt üyeliği ile yargılanıyoruz. (Gösterdiği fotoğraflar arasında 'JÖH, PÖH, DEVLET GELDİ, ve Türksen övün, Türk bayrağı' yazılamalarına dikkat çekerek) Nasıl sevsin bu halk Türk bayrağını, biz nasıl sevdirelim seçmenimize Türkü, bayrağını? Bunların yaptığı suçtan Kürdü yargılıyorsunuz. Bunları yapan, yazıları yazanlar yargılandı mı? Ben bu döneme ilişkin savunmalarımı yaparken travmalarımız canlanıyor. İnsanlarımıza bunlar yaparken durduramadık, üstüne yargılandık, terörist olarak yargılanıyoruz.

'ZULME KARŞI ÇIKTIK DİYE TERÖRLE YARGILANIYORUZ'
(Demokratik kitle örgütlerinin hak ihlallerini ele alan raporlarının dosyaya eklediklerini belirterek) Hak ihlallerinin raporları burada. Her şey kayıtlı. Yaşayanlar unutmuyor, biz unutmuyoruz. Benim evim Sur'a birkaç mahalle seslerden uyuyamadık. Vicdanen, ahlaken uyuyamadık. Bu zulme karşı çıktık diye biz terörle yargılanıyoruz. Kabul etmiyoruz. O dönemde 12 ilçede yaşananların arşivi kaydı bizde var, onlar tutmadı. Onlar duvarlara bunları yazarken ben ne yapmışım? Halen bana o günkü barış çağrılarım için kızan Kürt halkından da insanlar var."

'SİLVAN'DA OLAYLARIN BÜYÜMESİ İÇİN FİGEN YÜKSEKDAĞ'I ÖLDÜRECEKLERDİ'
Silvan'da HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'a yönelik saldırıyı hatırlatan Demirtaş, "Silvan'da Figen Yüksekdağı öldüreceklerdi. Olayların büyümesi için bu provokasyon yapacaklardı. Ancak biz bunu engelledik ve Yüksekdağı oradan çıkardık. Efkan Ala, Meclis oturumunda Mithat Sancar'ın sorusu üzerine itirafta bulundu. Diyor ki; ‘Evet, diyor bizim de kontrol edemediğimiz güçler var.' Bu Meclis tutanaklarına geçti. Ben ne yapmışım o dönemde? Onlar duvarlara bu yazıları yazarken ben ne yapmışım? Belki de Kürtlerin bir kısmı bu sözlerimden dolayı bana kızgındır. Hala da diyorlar. Sırf barış dediğim için bana kızgınlar. Çünkü namuslarına el uzatılıyordu. Bu yetmezmiş gibi bu halkın temsilcilerini de cezaevine koymuşsunuz. Bunların müslümanlığı sahtedir. İnsan olan yapmaz da Allah'a ve Kuran'a inanmış biri bunları nasıl yapabilir? Bunlara insan dahi diyemezsiniz. Bu kadar kul hakkı nasıl yiyilir? Kimin katliam yaptığı ortadadır. Yapılan şey Kürde zulümdür. Biz bunları yapmadık diye ve insan haklarını savunduk diye kimse bizi suçlayamaz" dedi.

'OPERASYONLARDA ORANTI YOKTU'
Demirtaş, 9 yıllık askeri hayatında Cizre, Sur gibi çatışmalı sürecinde görev yapan askerin şu an yurtdışında mülteci kamplarında olup adını güvenlik gerekçesi ile adını Ahmet Gün olarak beyan eden kişinin itiraflarının yer aldığı mektubunu okudu. "Bunu avukatlarımız dosyaya eklesin" dediği beyanlarını okudu.

Ahmet Gün'ün beyanları şöyle: "Şimdi ihraç edildim ama istifa edecek duruşu gösterebilirdim. O bodrumlarda 120 ceset çıkarıldı. Görev yapmış herkes 120 örgüt üyesinin bir arada olmadığını bilir, yaşlı ve çocuk cesetleri çıkarıldı. Ambulanslara ateş açılması çok kirli bir işti. (Bodrumlardan kişilerin sağ çıkarılmasına ilişkin) Gazımız, bombamız vardı. Aç susuz kalamazlar, çıkarlardı. Bombayla hallaç pamuğuna dönen evler vardı. Aracın içinde bir arkadaş bak bak diyerek bir evin klimasını vurdu. İnsanların canları kadar malları da zarar gördü. Su depolarını vurdular. Ben bir polis memuruydum. Emir değil, icra edendim. Operasyonlarda orantı yoktu. Orada savaş uygulanmadı, operasyonların uzatılmasına yönelikti her şey. Sokağa çıkma operasyonlarının en az zararla ve en hızlı şekilde bitirilmesi gerekirdi."

'ONURLUYUZ, GURURLUYUZ'
Demirtaş, "Taybet İnan'ın cenazesi sokakta kaldı. Kimse dışarı çıkamıyor ki, çıkanı vuruyorlar. Taybet Ana, Müslüman. Vuran, emir veren, o yazılamayı yapan Müslüman. Bunları yapanlara onursuz demek terör örgütü propagandası ise bin defa diyorum. Onurluyuz, gururluyuz. Biz bu yargılamalara biat etmeyeceğiz" vurgusu yaptı.

Duruşmaya, yarına kadar ara verildi.