24 Eylül 2024 Salı

Deniz Boran yazdı | New York'tan yansıyan yaklaşan büyük kırılma

"Emperyalistlerin genel ittifakı" olan BM gibi örgütlenmeler varoluşsal zeminlerini ayaklarının altından kaybediyorlar. "Özel ittifaklar", bunlar içerisinde de askeri ittifaklar "genelleşiyor". Lenin, "Barışçıl ittifaklar savaşlara zemin hazırlarlar ve savaşlardan doğarlar" demişti. İkinci emperyalist paylaşım savaşının bir ürünü olarak doğan BM de, emperyalistler arası çelişkilerin hızla yeni bir küresel paylaşım savaşına doğru evrildiği bir süreçte duruma ayna tutuyor, çelişkilerin gün yüzüne çıkmasına zemin sunuyor.

Birleşmiş Milletlerin yıllık genel kurulu gerçekleşti. Yoğun bir diplomasi ve kulis trafiği eşliğinde gerçekleşen kurula, dünya sorunları keskin biçimde yansıdı. Genel kurul BM'nin kendisini, varlığını, varlık koşullarını sorguladı ve Genel Sekreter Guterres, dünyanın ve dolayısıyla BM'nin "büyük bir kırılmaya doğru" yol aldığını ilan etti.

UKRAYNA SAVAŞI'NIN GÖLGESİNDE BİRLEŞM(EM)İŞ MİLLETLER
Genel kurula damgasını vuran haliyle Ukrayna savaşı oldu. Star konuşmacı, Ukrayna'nın lideri Zelenski'ydi. Zelenski'nin konuşmasının içeriği öncekilerinden çok ayrışmadı. "Bu savaş sadece Ukrayna'nın sorunu değil" diyerek, askeri ve siyasi destek talep etti. Bir fark vardı, o da BM'nin kendisiyle ilgiliydi. Zelenski, Rusya'nın BM'den dışlanmasını, olmazsa en azından Güvenlik Konseyi'ndeki sürekli veto hakkının alınmasını talep etti. Onun yerine Almanya'nın bu statüyü hak ettiğini savundu.

Birleşmiş Milletler, ikinci emperyalist paylaşım savaşı sonrası kurulan bir küresel regülatör örgüttür. AntiHitler Koalisyonu ülkeleri Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere'nin inisiyatifiyle kurulan BM, "küresel barışçıl işbirliğin geliştirilmesi için gönüllü birlik" temelinde kurulmuş, ilk yıllarında da regülatör fonksiyonuyla sömürge ülkelerin antiemperyalist, antisömürgeci mücadeleleri karşısında ilerici bir rol oynamak zorunda kalmıştı. Fakat Soğuk Savaş'ın patlak vermesiyle BM, "kuruluş amacı"ndan uzaklaştı. Zaman zaman Che ve Fidel gibi devrimciler ve (yeni) sömürge ulus ilerici liderleri genel kurulları ABD emperyalizminin kalbinde emperyalizmi teşhir etmenin kürsüsüne çevirmeye başarsalar da modern revizyonist Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı'nın çözülmesiyle BM, ABD'nin güdümüne girdi. Artık onun temel işlevi ABD'nin tek kutuplu emperyalist çıkarları doğrultusunda dünya ülkelerinin ilişkilerini düzenlemek, ülkeler arasında sorunları bu temelde "çözmek"ti. ABD emperyalizminin tartışmasız hegemonyasının zayıflamasıyla birlikte bu işlev de giderek bozulmaya başladı. Rusya ve Çin'in yükselişi, ABD hegemonyasındaki Avrupa ve Japon emperyalizminin özerkleşmesi, bu koşullar altında Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi iri mali ekonomik sömürgelerin siyasi manevra ve bölgesel hegemonya koşullarının gelişmesi ABD yanlısı BM'yi işlevsizleştirdi. Emperyalistler arası çelişkiler BM'yi belirlemeye başladı. Ortak yönler "önde" tutulamaz hale geldi. 2007-2008'de gün yüzüne çıkan emperyalist küreselleşmenin varoluşsal krizinin bir görünümüydü bu.

Zira emperyalistler arası çelişkilerin ulaştığı boyut ile dünyanın "Güvenlik Konseyi"nin daimi üyeleri beş büyük emperyalist kuvvet birbirlerinin güvenliğini tehdit eden temel güçler bugün. Filistin sorunu BM'yi sürekli meşgul etmişse de ABD'nin "iki devletli çözüm" stratejisine de uygun olarak Filistin'in işbirlikçi Arafat hükümeti ve ardılı aracılığıyla BM'nin varoluşsal zeminini dağıtıcı rol oynamamıştı. Suriye savaşı ve Esad'a karşı Rusya-Çin'in vetolarıyla bir ortak tutum sergilenememiş olması "reform ihtiyacı"nı gündeme getirse de Ukrayna savaşı BM'nin yapısal krizini apaçık ortaya serdi.

Bu durum, New York merkezli Wall Street Journal'a sordurtuyor: "Onca lafın arasında bu hafta ne elde edilecek? Haydut devletler ve çok kutuplu güç merkezlerinden oluşan bu yeni dünya düzeninde Birleşmiş Milletler artık ne işe yarıyor?"

GENEL KURUL SALONUNUN DIŞINDA KULİS VE DİPLOMASİ TRAFİĞİ
Ortak bir politika ve dünya sorunlarına kolektif tutum geliştirme iddiasına sahip bir kimse yoktu herhalde New York’ta. Katılımcılar, "Dünya lideri şovu" yanı sıra kendi gündemlerini dünyaya yansıtmak ve de diplomasi/kulis trafiği için hazır bulundular.

Güney Kore, kurulda Rusya ve Kuzey Kore arasındaki askeri işbirliği girişimlerini gündemleştirerek dünyayı "yeni bir Ukrayna" konusunda uyardı. İtalya'nın yeni faşist lideri Meloni, dünyayı "kaçakçılara karşı acımasız bir savaş"a davet etti. Karşıt güçler Azerbaycan'ı mevcut saflaşma içerisinde kaybetmemek uğruna Karabağ işgaline göz yumar, hatta "Karabağ Azerbaycan'dır" diyerek meşrulaştırırken, Almanya Dışişleri Bakanı Barbock, Rusya ve Azerbaycan'ı diplomatik çözüme davet etti.

ABD'nin Ukrayna savaşı yanı sıra en önemli gündemi ve diplomatik başarısı Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesini sağlayacak görüşmeleriydi. Bir dönemdir Biden ve Netanyahu arasında süren gerginlik New York'a da yansıdı. Beyaz Saray yerine NY'da kaldığı Intercontinental Hotel'de Netanyahu'yu kabul eden Biden, mevcut hükümetin "aşırı sağcı" politikalarını eleştirirken ABD'nin "iki devletli çözüm"de ısrar ettiğini belirtti. Suudi Arabistan'a bölgede askeri destek içeren yeni bir işbirliği hazırlayan ABD, Ortadoğu'daki varlığını mevcut statükocu güçlere dayanarak ve bunları İran-Rusya'ya karşı saflaştırarak güçlendirmeye çalışıyor. Mart ayında Çin'in inisiyatifiyle resmileşen İran-Suudi ilişkilerinin "normalleşmesi" diplomatik hamlesine karşı hamle olarak işlev gören bu işbirliği, her halükarda Suudi'lerin Ortadoğu'daki ağırlığıyla birlikte ABD'nin inisiyatifini geliştirecektir.

Faşist şef Erdoğan da geniş bir diplomasi trafiği sürdürdü. Öyle ki, faşist şef devlet liderlerinin yanı sıra Tesla şirketinin şefi Elon Musk ile de bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede Türkiye'de üretim koşullarının "elverişliliği" konusunda Musk'ı ikna etmeye çalıştı, Türkiye'de Tesla fabrikası kurmaya davet etti. Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ile gerçekleşen görüşme yoğun bir trafiğin başlangıcı. Kendi deyimleriyle "arkadaşça" görüşen ikilinin ardından ekim ortasında Dışişleri Bakan Yardımcıları Papadopulou ve Akçaparı görüşecek. 7 Aralık'ta Selanik'te düzenlenecek Türk-Yunan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nde Akdeniz sorunu dahil, mülteci akını vb. konular masaya yatırılacak. ABD öncülüğündeki Batı emperyalizmi için bu tipten blok içi çelişkilerin yönetilebilir düzeye çekilmesi dönemin önceliklerinden biri. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise New York'ta Astana Platformu Dışişleri Bakanları Toplantısı'na katıldı. Gündeme dair bilgi verilmese de Astana eksenli görüşmelerde TC bakımından temel amacın Rojava devrimi ve Kuzey Doğu Suriye Federasyonu'nun tasfiyesi olduğu biliniyor.

Dünyanın gündemine henüz oturmasa de kulislerde görüşülen bir başka konu ise Kanada'da haziran ayında katledilen Sikh lider Nijjar'ın yol açtığı diplomatik kriz oldu. Sömürge Khalistan'dan sonra Sikh'lerin en yoğun yaşadığı Kanada'da gerçekleşen katliamda Hint istihbaratının rol oynadığı düşünülüyor. Hindistan'ın Hindu-faşist Başkanı Modi, Kanada'yı "ayrılıkçı terörist"leri savunmak ile suçladı.

Çin Halk Cumhuriyeti ise dünya sorunlarının "diplomatik çözüm"ünün öznesi olarak giderek öne çıkıyor. Batı'dan farklı olarak kendini "yapıcı aracı" olarak konumlandırıyor. Aslında tarafsızlığı ile taraf oluyor fakat bu durum ona siyasi ve diplomatik manevra alanı sağlıyor. Genel kurulda Ukrayna savaşının diplomatik çözümünü savunurken Tayvan krizinin de diyalog ile çözülebileceğini öne sürdü. "Çin'in barışçıl yeniden birleşmesi" stratejisi izleyen ÇHC, yine de Tayvan'ı Çin'i kuşatmak için jeostratejik sorun haline getiren Batı emperyalizmini tehdit etmeyi unutmadı: "Egemenlik ve toprak bütünlüğü konularında kimse Çin halkının kesin kararlılığını, güçlü iradesini ve gücünü küçümsemesin." BM genel kurulundan hemen sonra Esad'ın Çin ziyareti ise diplomatik inisiyatifin bir başka gösterisi oldu. Suriye'nin yeniden inşasında mali ve siyasi pay kapan Çin, Esad'ın dünya siyaset sahnesine yeniden girişini de sağlamış oldu.

Örnekler çoğaltılabilir. En nihayetinde binlerce diplomatla temsil edilen yüzlerce ülkenin sayısız görüşmeleri gerçekleşti. Fakat belirleyici olan şu: New York’ta siyaset, BM'nin dışında, "ortak bir siyasi çözüm arayışı" olarak değil, ikili-üçlü diplomatik ilişkiler ve temaslar biçiminde yaşam buldu. Genel kurul, "ortaklaşma"yı değil, meydan okuyuşlar ve diplomatik trafikler/temaslar ile "ayrışma"yı ve saflaşmayı derinleştirdi.

Emperyalistler arası rekabet giderek şiddetleniyor ve küresel ilişkiler giderek bir "küresel kırılma"ya doğru yol alıyor. Bu küresel regülatör örgütlere yapısal krizler biçiminde yansıyor. "Emperyalistlerin genel ittifakı" olan BM gibi örgütlenmeler varoluşsal zeminlerini ayaklarının altından kaybediyorlar. "Özel ittifaklar", bunlar içerisinde de askeri ittifaklar "genelleşiyor". Lenin, "Barışçıl ittifaklar savaşlara zemin hazırlarlar ve savaşlardan doğarlar" demişti. İkinci emperyalist paylaşım savaşının bir ürünü olarak doğan BM de, emperyalistler arası çelişkilerin hızla yeni bir küresel paylaşım savaşına doğru evrildiği bir süreçte duruma ayna tutuyor, çelişkilerin gün yüzüne çıkmasına zemin sunuyor.

Emperyalist dünya sistemi içerisinde yaklaşan "büyük kırılma"yı emperyalizmin bir sistem olarak "kırılma"sına dönüştürmek için ise acil görev, güncelleşen emperyalist paylaşım savaşına karşı aktif direnişi öne çekmektir. Her ulusun proletaryasının "kendi" burjuvazisine karşı yükseltileceği mücadele ile ancak iki emperyalist cepheye/eksene yedeklenmeyen, dünya işçi ve ezilenlerinin bağımsız iradesini geliştirecek üçüncü bir cephenin geliştirilmesiyle başarılabilir.