25 Eylül 2024 Çarşamba

Eylem kırıcılığını bırakın eylemin başarısı için sesinizi yükseltin

İmralı'daki ağırlaştırılmış tecrit sisteminin son bulması talebiyle büyük bir direniş içinde olan süresiz açlık grevi eylemcilerine, medya yoluyla eylemlerine son verme çağrısı yapılması kabul edilemez bir sorumsuzluktur. Saygısızca bir tutumdur. Öfkeyi hak eder. Ve hiç kimseye onur kazandırmaz. Cesaretiniz, gücünüz yetmeyebilir. O koşullarda hiç değilse direnenlere saygılı olun.
Atılım gazetesinin 374. sayısındaki "Gündem" köşesinde; açlık grevi direnişinin sona erdirilmesi için medya yoluyla yapılan çağrılara eleştiri işleniyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
 
Binlerin süresiz açlık grevi eylemi büyük bir kararlılıkla sürüyor. Bir mevsimi çoktan geride bırakan bu politik direniş karşısında, "öncülük", "önderlik" iddiasındaki partiler, gruplar, antifaşist, ilerici sendikalar, birlikler, dernekler ve emekçi sol kitle ise seyircilik ve ahlanma pratiğini aşabilmiş değil. Komünistlerin zindanlarda ve dışarıdaki devrimci tutumları, tutsak ailelerinin hapishane önlerinde kararlılık ve yaygınlık kazanmakta olan pratikleri faşizm karşısındaki bu kahredici suskunlukla yüzleşmeyi zorluyor. Yararlı bir huzursuzluk veya gerilim örgütlüyor. Ne var ki, direnişçilerin arkalarında bıraktıkları aylar düşünüldüğünde bunların yetersizliği gerçeği karşımıza dikiliyor. Herkese meydan okuyor.
 
İşçilerin ve ezilenlerin iktisadi veya demokratik bir talep etrafında geliştirdikleri çok sınırlı bir hak eylemi karşısında sergilenen tutumun, gösterilen heyecanın, bir halk vekilinin, Leyla Güven'in öncülüğünde başlayan, sonrasında binlerce insanı kapsayan ve dolaysızca faşist şeflik rejimine yönelmiş bir politik direniş karşısında sergilenmemesinin, dayanışmacı bir zeminden bile uzak durulmasının meşru olmadığı tartışma gerektirir mi? Bu konuda suskunluğun, başını belaya sokmama çizgisinde hareket etmenin, emekçi soldan bir parti veya grup için en küçük bir haklılığı olabilir mi?
 
Sınırlı bir güçle de olsa hapishane önlerindeki ailelerin yanında olmaktan, duvar yazılamalarına, süreli dayanışma açlık grevlerinden oturma eylemlerine, semtlerde düzenlenecek "ne yapabiliriz" toplantılarından gece yürüyüşlerine, basın açıklamalarından yol kesme eylemlerine, pankart asmaktan dışarıdaki açlık grevcilerini ziyarete, birleşik basın açıklamalarından birleşik mitinglere değin değişik biçimlerle harekete geçmek pek ala mümkün. Mesele, faşist şeflik rejimiyle süren bu büyük muharebeye ne kadar bir güçle, hangi eylem biçimiyle katıldığınız değil, gücünüz oranında ve hangi eylem biçimini taşıyabiliyorsanız, hangisini doğru, isabetli buluyorsanız onunla politika yapıp yapmamanızdır. Bir başka ifadeyle, pratiğinizdir.
 
Süresiz açlık grevindeki binler, aynı zamanda büyük bir öncü çıkış olan eylemleriyle, başta yurtsever Kürt halk kitleleri olmak üzere, emekçi soldan kitleleri faşist şeflik rejimine karşı cesareti kuşanmaya, kımıldamaya, harekete geçmeye zorluyorlar. Bu, salt talepleri doğrultusundaki mücadeleyi değil, işçilerin ve ezilenlerin demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini, daha da ötesi politik özgürlük savaşımını güçlendirecek bir zorlamadır. Hayat herkesten, bugünkü koşullar altında tarihini yapmasını istiyor. Bu bahiste seyircilik söz konusu değildir. Her parti, her grup, her DKÖ ve tek tek her insan bir "rol" üslenecektir. "Direnişçi", "dayanışmacı", "lafazan seyirci", "ölü taklitçisi", "eylem kırıcısı", "halk düşmanı faşist", "şoven düzen muhafızı" ve başkaca roller. Kim hangisini "oynayacak", tarih bunu kaydedecektir.
 
Böylesi koşullarda, geçtiğimiz günlerde, "aydın ve sanatçılardan çağrı" biçiminde lanse edilen, direniş kırıcısı bir açıklama yayınlandı. İçlerinde, geçmişte, demokratik hak ve özgürlükler için değerli çalışmalar yürütmüş insanların da bulunduğu imzacılar, mevcut rejim çok katı, mücadeleyle bir kazanım elde etmek mümkün değil, o yüzden eylemi bırakın demekteler. Açıklamanın yayınlanma nedeni bu. Umut kırma, irade kırma, faşist şefi ve katiller rejimini cesaretlendirme dışında başka bir rolü olamayacak böyle bir metni kimin imzaya açtığı belirsiz. İmzacıların bir bölümü, faşizme karşı mücadelenin bedeller gerektirdiğini iyi bilen insanlar. Örneğin, Sovyetler Birliği halklarının bu uğurda 21 milyon evladını feda ettiği onlar için bir sır değil. 1971 yarı-askeri faşist cuntasına karşı mücadele edip ölümsüzlüğe yürüyen, Mahirler, Denizler, İbrahimler ve Ulaş Bardakçı'dan Sinan Cemgil'e, Niyazi Yıldızhan'dan  Ali Haydar Yıldız'a değin adları hafızalarda dipdiri olan tüm diğer yoldaşlar da öyle. 12 Eylül'ü ya da Yunanistan'dan Arjantin'e sayısız örneği bilmemeleri imkansız. Halkçı reformcu çizgi ve politikalarına karşın Pinochet faşizmi karşısında elde silah dövüşerek ölümsüzleşen Allende'den saygıyla, övgüyle, hatta hayranlıkla söz etmiş olmaları ihtimali de az değil. Ve şimdi, amansız bir kavga anında, antifaşist aydın ve sanatçı sorumluluğuyla hareket etmek yerine, faşizme karşı girişilen çarpışmada kazanma umudu bulunmadığını, direnişi bırakmayı vaaz eden bir çağrı yayınlıyorlar.
 
Hapishaneleri birer zulüm merkezine çevirmek için elinden gelen her şeyi yapan, sürgün ve tecrit cenderesini sonuna kadar sıkan, işkenceden cinsel tacize her türlü alçaklığı uygulayan, tutsakların tedavi haklarını fiilen ellerinden alan, hasta tutsakları ölüme mahkum eden, iki elinden yoksun tutsakları tek kişilik hücrelerde tutan faşist şeflik rejimine karşı direnen politik tutsakların sergilediği kararlılık ve özverinin küçük bir örneğini var etmek yerine, İmralı'daki ağırlaştırılmış tecrit sisteminin son bulması talebiyle büyük bir direniş içinde olan süresiz açlık grevi eylemcilerine, medya yoluyla eylemlerine son verme çağrısı yapılması kabul edilemez bir sorumsuzluktur. Saygısızca bir tutumdur. Öfkeyi hak eder. Ve hiç kimseye onur kazandırmaz. Cesaretiniz, gücünüz yetmeyebilir. O koşullarda hiç değilse direnenlere saygılı olun. Partilerinin kullanmayın talimatı yayınladığı eylem biçimine yönelip, hapishanelerde peş peşe hayatlarını veren o gencecik insanların tavrını anlamaya çalışın. İçi boş "insancıllık" sözleriyle, o sözlerle örtülmüş eylem kırıcısı çağrılarla değil, faşizmin tüm işçileri ve ezilenleri köleleştirme saldırıları döneminde, kimi bedensel yeteneklerini veya hayatlarını kaybetme pahasına insanlığı, insanlık onurunu yüceltmeye çalışanlarla omuz omuza olma cesaretinizle var olun. Çünkü direniş o ya da bu yoldan, o ya da bu biçimde hedefine yürüyecektir.
 
Ne demişti Rıfat Ilgaz, "Aydın mısın" adlı şiirinde:
 
"Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yana
Korkuluk ol."