4 Aralık 2024 Çarşamba

Kıyafetime, mezuniyetime dokunma!

Mezuniyetlere dönük bu yasaklamalar bu biçimiyle politik özgürlüğe bir saldırı olduğu gibi, politik islamcı rejimin makbul bir genç kadın nesli yaratma amacıyla yaşam tarzına saldırısı olarak da görülmeli; özellikle de liseli genç kadınlardan doğru okunmalıdır. Rejim, liseli genç kadın kitlelerini kendi ideolojisi uyarınca makbul kadın olarak yetiştirmek istemekte, koyduğu sınırların dışına çıkanı ise eğitim ve sosyalleşme haklarından mahrum bırakmaktadır. Liseli genç kadınlar politik islamcı rejim tarafından Türk milletinin "ahlakının ve erdeminin taşıyıcısı" olarak görülüyor, güçlendirmek için canhıraş çalıştıkları çekirdek ailenin yapı taşı olarak ele alınıyor.

Kocaeli Gebze'deki Alaettin Kurt Anadolu Lisesi'nde liseli genç kadınların kendi okullarının mezuniyetlerine "kıyafetlerinin uygunsuz bulunmasından" alınmamaları çok konuşuldu; Kocaeli'nin ardından Rize'de Türk Telekom Güzel Sanatlar Lisesi'nde de liseli genç kadınlara, "Son gün idare ile arayı bozmayın, açık giyinmeyin" uyarı mesajı gönderildi. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Gebze'deki lise müdürü Ahmet Korkmaz'ı savunarak "Müdürümüz mantıklı bir giriş yapmış, konu amacından saptırılıyor" diyerek kadın düşmanı MEB temsilcisini korudu. Bu yolla liseli kadınlara dönük bu saldırının devamının geleceğinin de sinyali verilmiş oldu.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından mezuniyet takviminden iki hafta önce okul müdürlüklerine gönderilen genelgeye göre; mezuniyet etkinlikleri milli, manevi, ahlaki ve kültürel değerlere aykırı olmayacak. Tüm mezuniyet törenleri "şatafatsız ve Bakanlık iznine tabi" olarak düzenlenecek. Genelge iki hafta sonra ilk filizlerini dün Gebze'de ve Rize'de böylece verdi. Mezuniyetlere dönük bu kısıtlama genelgesi liseli gençlik kitlelerinin okul idaresi denetimi dışında yan yana gelişlerini engellemeye yönelik olarak görülmelidir; zayıflayan hareket içerisinde liseli gençliğin dönem boyunca idare baskılarına ve gelişen toplumsal çelişkilere ses yükselttiği yegane adres olarak yalnızca mezuniyet törenleri kalmıştı. Onlarca liseye yayılan, 2016'da başlayan "Karanlığa Sırtımızı Dönüyoruz" eylemleri, ardından 2021'de Boğaziçi Direnişi'ne destek için gerçekleştirilen, mezuniyet törenlerinde idarecilere sırt çevirme eylemleri ile mezuniyetler liseli gençliğin itiraz mekanı olarak karakterize olmuştu. Güncel bir pratik olarak geçtiğimiz ay Kadıköy Anadolu Lisesi'nde idarenin artan baskılarına karşı yapılan sırt çevirme eylemi de bu zincire bir ek olarak not edilmelidir. Bu itirazı gören MEB önce 2019'da idarecilere "mezuniyetlerde tedbir" genelgesi göndermişti, geçtiğimiz aylarda ise bu genelgeyi derinleştirip politik islamcı ideolojisiyle harmanlayarak saldırısını yineledi. Böylece hali hazırda devlet ve idare baskısı ile demokratik kitle örgütlerinde örgütlenme ve liselerde siyasi faaliyet yürütme haklarının kırıntısı dahi bırakılmamış liseli gençlik kitleleri genelge ile iyice silahsızlandırılmış oldu.

Mezuniyetlere dönük bu yasaklamalar bu biçimiyle politik özgürlüğe bir saldırı olduğu gibi, politik islamcı rejimin makbul bir genç kadın nesli yaratma amacıyla yaşam tarzına saldırısı olarak da görülmeli; özellikle de liseli genç kadınlardan doğru okunmalıdır. Rejim, liseli genç kadın kitlelerini kendi ideolojisi uyarınca makbul kadın olarak yetiştirmek istemekte, koyduğu sınırların dışına çıkanı ise eğitim ve sosyalleşme haklarından mahrum bırakmaktadır. Liseli genç kadınlar politik islamcı rejim tarafından Türk milletinin "ahlakının ve erdeminin taşıyıcısı" olarak görülüyor, güçlendirmek için canhıraş çalıştıkları çekirdek ailenin yapı taşı olarak ele alınıyor. Bu ele alışın en somut yansımasını yine MEB tarafından geçtiğimiz haftalarda sunulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nde gördük; burada özellikle genç kadınların ahlaklı olması gerektiğine, bir milletin değerlerinin en görünür yüzü olduğuna, aile yaşantısını kurgulayacak ve sürükleyecek olanlar olduklarına sıkça vurgu yapılıyor. On yıllardır ortaokul ve liselerde süregelen cinsiyetçi kıyafet ayrımları da böylece derinleştiriliyor, okullardaki değişik tipte etkinliklerden mezuniyetlere kadar özelleştirilerek kıyafet dayatmasının dozu artırılıyor. Bu ortaya koyuş uyarınca rejim, politik islamcı yaşam ve giyiniş tarzını genç kadın kitlelerine sıralardan başlayarak dayatıyor. Örneğin Alaettin Kurt Anadolu Lisesi'nde tören öncesi, okulun oluşturduğu 'Mezuniyet Komisyonu' tarafından velilere, izin onay formu gönderilmişti. Velilerin şu şartları imzalaması istenmişti: "Milli manevi değerlere, kılık kıyafet yönetmenliğindeki temel sınırlandırmalara (yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler giyemez. Vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, kısa pantolon kolsuz gömlek ve tişört giyemez. Siyasi sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz)." Bu onay formunda MEB'in tüm okulları tabi tuttuğu kadın düşmanı kıyafet sınırlaması özelleştiriliyor; önce kısa şortlara, elbiselere onay verilmeyiş ile politik islamcı giyim dayatması yapılıyor, ardından siyasi sembollerin yasaklanışıyla politik özgürlüğe saldırı ile tamamlanıyor. Böylece liseli genç kadınların hem istedikleri gibi giyinmelerine ve yaşamalarına saldırılıyor, ardından buna itiraz etmelerinin de önü alınıyor. Kadın düşmanı kıyafet cenderesi böylece katmanlanıyor.

Bizlere ise bu saldırıyı lise sıralarından başlayarak geliştirilen makbul kadın nesli yetiştirme saldırısı olarak ele alma ve demokratik lise hareketini yeniden filizlendirme sorumluluğu düşüyor. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, cinsiyetçi yönetmelik ve genelgelerle kuvvetlendirilmiş okul idareleri, 9. Yargı Paketi ile büsbütün şef tipi olarak inşa edilmek istenen ailenin içerisinde babaya ve abiye köle olarak konumlandırılan liseli genç kadınların içerisinde yer aldığı bu çemberi görmeliyiz. Yeni müfredat ve yönetmelikler düzleminde yeni dönemde daha da yoğunlaşacağı açık olan erkek egemen saldırılara yeni dönemde hazırlıkla girmeliyiz. Liseli genç kadınların makbul kadınlığa karşı özgür yaşam istemini ve kalıba dökülmeye karşı öfkesini örgütlü mücadele ile buluşturacak biçimleri yeni döneme girmeden hazır etmeyi önümüze koymalıyız. Kocaeli ve Rize'de genç kadınlara dönük saldırılar bize yeni dönem bakımından bu politik ve örgütsel ipuçlarını veriyor.

*Senem Nur Pektaş'ın Özgür Gençlik'te yayınlanan yazısının aslına buradan ulaşabilirsiniz.