4 Aralık 2024 Çarşamba

Mexmûr Halk Meclisi Eşbaşkanı Ûrek: Metîna saldırısı seçim yenilgisinin intikamıdır

Mexmûr Halk Meclisi Divan Eşbaşkanı Elî Ûrek, Türk devletinin topyekun saldırıları karşısında, topyekun bir direniş yürütmek gerektiğini kaydetti. Türk Devletinin Metîna'ya yönelik saldırıları ve Erdoğan'ın Bağdat ziyaretine ilişkin ETHA'nın sorularını yanıtlayan Ûrek, bu topraklara bir kez daha huzur gelebilmesi için halkların, inançların birlikteliğine ihtiyaç olduğunu da söyledi. Ûrek, "Bir kez daha insanlık için mücadele ediyoruz, insan haklarını savunuyoruz, doğayı ve hayvanları savunuyoruz diyen herkese çağrımız Türk devleti karşısında, AKP-MHP faşizmi karşısında bu topraklarda hep birlikte eşit ve özgür yaşamak için el ele vermelidir."

Mexmûr Halk Meclisi Divan üyesi Elî Ûrek; faşist Türk Devletinin Metîna'ya 16 Nisan'da başlattığı işgal saldırısını, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Bağdat ziyareti ve iki ülke arasındaki "Kalkınma Yolu" projesini, KDP-Türk devleti arasındaki iş birliğini ajansımıza değerlendirdi.

Elî Ûrek'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Uzun bir süredir Türk Devletinin Güney Kürdistan ve özelde gerilla alanlarına dönük işgal saldırı planları gündemdeydi. HPG basınından yapılan açıklamaya göre 16 Nisan akşamı saldırıların başlatıldığı duyuruldu. Önceki işgal girişimlerinden farklı olarak, Türk burjuva basınında işgal saldırısına ilişkin henüz bir gündem olmadı. Sömürgeci faşist Türk devletinin saldırı planlarını, amacını değerlendirir misiniz?
Türk devleti uzun zamandır Medya Savunma Alanları (MSA) üzerinden geniş operasyonlar sürdürüyor. Şüphesiz sürdürülen bu operasyonları ne komplodan ne de önderlik üzerinde ki ağırlaştırılmış tecritten bağımsız ele alabiliriz. Önderlik üzerinde ki ağırlaştırılmış tecrit üçüncü yılını doldurdu, dördüncü yılına girdi. Henüz önderlikten hiçbir haber alınamıyor. Bu dört yıldır Türk devleti, aralıksız olarak MSA'ya saldırıyor. Bu sefer Erdoğan daha bu operasyonu kendi kabinesine dahi ilan etmeden Metîna'ya dönük saldırıyı başlattı.

TÜRK DEVLETİ PENÇE OPERASYONLARINDA YENİLGİ YAŞADI
Türk devleti daha önce "Pençe 1", "Pençe 2", "Pençe 3" diye isimlendirdiği operasyonlarında Metîna, Avaşîn ve Zap'ta yenilgi yaşadı. Üç yıldır bu alanlarda tıkanma yaşıyor. Oradan çıkamıyor. Bu yüzden diyebiliriz ki hem bu alanlarda yenilgi yaşadı hem de son belediye seçimlerinde. Türk devleti, bu yaşadığı yenilgileri Türk halkı önünde kabullenmek istemiyor ve yenilgisini ilan etmek istemiyor. Bu saldırıyı bu amaçla başlattılar. Türk devleti ya da AKP-MHP hükümeti bir yenilgi daha yaşamak istemiyor. Eğer bu saldırıda bir zafer elde ederse, Türk medyasına, Türk halkına ve bütün dünyaya "biz bir saldırı başlattık ve bu saldırıda kazandık" demek istiyor. Son Metîna saldırısı; Zap, Metîna ve Avaşîn'deki yenilgisinin, hem de belediye seçimlerinde ki yenilgisinin; DEM Parti ve halkların vurduğu darbenin bir intikamı olarak tanımlanabilir.

GERİLLANIN NEWROZ MÜJDESİ HALKA MORAL VERDİ
Diğer taraftan Bağdat ile görüşmeler gerçekleştiriyor. Aynı zamanda Irak ya da Bağdat'ın bu saldırıya onay verdiği görüntüsü vermek istiyor. Ama iyi biliyoruz ki üç yıldır Metîna, Avaşîn ve Zap'ta yaşadığı yenilgi karşısında bir zafer elde etmek istiyor. Bu saldırıda da büyük bir yenilgi yaşayacak ve gidecek. Bu yüzden her ne kadar saldırılarla işgal alanlarını genişletmek istese de Kürt özgürlük gerillası yine (Türk ordusunu) yenecektir. Newroz'da Kürt özgürlük gerillasının paylaştığı müjde, halka moral verdi, hem de gerilla farklı bir güç aldı. Çünkü Türk devleti, "biz SİHA ve İHA yaptık, bununla dünyayı fethedebiliriz" demek istiyordu. Ama gerilla onların dünyayı fethetmek istediği teknik karşısında yeni silahlar elde etti. Ve bu silahlar ile SİHA ve İHA'ları etkisiz hale getirdiler. Türk devleti koordinesinde etkisizleşti bu saldırısında da başarısız olacaktır.

Bölgenin hakimiyeti yine gerillanın denetimine girdi. Yılın başından itibaren gerilla Türk devletine karşı birçok eylem gerçekleştirdi. Türk devleti bunları gizliyor. Türk devleti, gerillaya karşı saldırılarını daha çok yer istihbaratı ile gerçekleştiriyordu. Bu istihbaratı sağlayanda KDP ve Barzani ailesi idi. Artık bununda bir etkisi kalmadı. Şüphesiz bu konuda da Türk devleti kaybetme ile karşı karşıya kaldı. Bu operasyonu gizli başlatmalarının nedeni de uluslararası anlamda yenilgisini gizlemek istiyor. Operasyonu gizli başlatıp bir zafer elde edip bu zaferi farklı yansıtmak istiyorlar.

TÜRK DEVLETİ FİİLİ İŞGALİNİ MEŞRULAŞTIRMAK İSTİYOR

Geçtiğimiz aylarda Ankara- Bağdat arasında askeri ve siyasi diplomasi trafikleri yaşandı. Bu ziyaretlerin devamı olarak Tayyip Erdoğan Bağdat'ı ziyaret etti. Bu ziyaretin amacı nedir?
Uzun zamandır Türk ve Irak yetkilileri arasında bir görüşme trafiği var. Bu görüşmeler "ekonomik kalkınma yolu" adı altında tanımlanıyor. Ama iyi biliyoruz ki Türk devleti Kürt inkârı üzerinden inşa edilmiştir. Her yerde bütün görüşmelerini Kürt kazanımlarını yok etmek için gerçekleştiriyor. Her ne kadar bu görüşmelerin ekonomik boyutları paylaşılmış olsa da askeri boyutları ile gerçekleştirilen görüşmeler kamuoyu ile paylaşılmıyor. Bu yüzden yapılan görüşmeler büyük şüphe yaratıyor. Ama iyi biliyoruz Erdoğan'ın Bağdat'a gelmesinin başlıca amacı Kürt özgürlük mücadelesi karşısında Irak devletini oyuna çekmektir.

HEWLÊR KALESİNE TÜRK BAYRAĞININ ASILMASI İŞGALİN SEMBOLİZE EDİLMESİDİR
Yeni ittifaklar yapabilmek için, Başûrê Kürdistan işgalini resmileştirmek için bu ziyaretler yapılıyor. KDP ve Barzani ailesinin denetimindeki yerleri işgal etmiş durumda. Basında da gördük, dijital bir şekilde Türk bayrağı Hewlêr kalesine asılmış. Bu devletler ya da diktatörlükler sisteminde ne anlama gelir? Bu işgal anlamına gelir. Yani bir devlet bir yeri işgal ettiğinde, bir yerde sistemi değiştirip yerine kendi sistemini inşa ederse bunu kendi bayrağını asarak sembolize eder. Biz öyle görüyoruz ki Hewlêr'in Efrîn'den hiçbir farkı kalmamış. Efrîn, nasıl ki işgal edilmişse Hewlêr'de üstü kapalı bir şekilde işgal edilmiş durumda. Duhok aynı şekilde. Serêkanîyê ve Girê Sipî'yi nasıl işgal edip çetelerini yerleştirmişse Barzani ailesinin denetiminde ki yerleri aynı şekilde işgal ettiğini ve çetelerini yerleştirdiğini görüyoruz. Dijital bir şekilde kendi bayrağını Hewlêr kalesine asmak sıradan ve tesadüfü bir şey de değildir. Çünkü Hewlêr kalesinde bir Kürt kültürü vardır, Kürtlerin bir tarihi vardır. Bu bayrak asma adımı ile hem Kürt kültürünü hem de Kürt tarihini bitirmek istiyorlar. Bu yüzden KDP ve Barzani ailesinin denetiminde ki yerlerin Türk devleti tarafından resmi olarak işgal edildiğini söyleyebiliriz. İşgal edemediği yerler ise gerillanın denetimindeki MSA'dır.

TÜRKİYE IRAK SINIRLARINI YENİDEN ÇİZİLEBİLİR
Şunu iyi değerlendirmeliyiz. Önümüzdeki süreçte Erdoğan, Irak ile sınırlarımızı yeniden çiziyoruz diyebilir. Buda Misak-ı Milli sınırları anlamına gelir. Bu da Musul'dan Kerkük'e kadar Başûrê Kürdistan sınırının işgal edilmesi anlamına gelecektir.

Şunu açıklıkla ifade etmeliyiz. Erdoğan nereye gidiyorsa kendisi ile o ülkeye bir kaos götürüyor, katliam ve talan gerçekleştiriyor. Hegemon güçler arasında ki ekonomik bir yol açma çalışmaları ve Türkiye'nin burada paysız bırakılması çabalarından sonra Türkiye Ermenistan ve Azerbaycan arasında bir savaş başlattı. Binlerce Ermeni katledildi, savaşlar sonucunda Ermenistan alan kaybetti. Erdoğan bu yolda rol oynayamadığı ve pay alamadığı için bu seferde Irak ve kendi arasında bir ekonomik hat inşa etmek istiyorlar. Ama iyi biliyoruz Basra'dan başlayıp Mersin'e onların deyimi ile Akdeniz'e giden hat, bu kadar kolay inşa edilemez. Irak'ta yapılacak bu yol Irak'ı ağır bir savaşın merkezi yaparak, bir daha ayağa kalkamayacak kaosa doğru sürükleyecektir. Bu yüzden "ekonomik kalkınma" adı altında sonu belli olmayan bir savaşa doğru çekilecektir. Bunun diğer tarafını düşünecek olursak Irak yetkilileri bu konuyu iyi yorumlamalıdırlar. Önüne koydukları iki resmi iyi değerlendirmelidirler.

DAİŞ'E KARŞI IRAK TOPRAKLARINI KORUYAN GERİLLAYDI
12 yıl önce Erdoğan, Irak'ı ziyaret ettiğinde DAİŞ'in saldırılarının zeminini de örgütledi. DAİŞ saldırdığında Türk devletinin Irak'ta, Başika'da onlarca karargâhı vardı. Fakat bunlar DAİŞ karşısında tek bir mermi patlatmadı. Ama Kürt özgürlük gerillası Irak halkının ve topraklarının savunması için onlarca şehit ve yaralı verdi. Bu yüzden Irak, bu iki resmi iyi değerlendirmeli ve buna göre adım atmalıdır. DAİŞ saldırıları zamanında kim gelip Irak halkına yardım etti? Kim Irak topraklarının savunmasını yaptı? Kim DAİŞ'in bu saldırıları için zemin hazırladı ve yardım etti ki Irak halkı katliamlardan geçirilsin. Bu yüzden Irak yetkililerinden isteğimiz Erdoğan'ın bu yaklaşımını iyi anlasınlar ve Türk devletinin, AKP-MHP hükümetinin oyunlarına gelmemelidirler. Bizler Irak halkının yeni bir kaos ve krizle yüz yüze kalmasını istemiyoruz.

İşgalci Türk devletinin saldırılarının sadece gerilla bölgesiyle sınırlı olmadığı biliniyor. Güney Kürdistan'da; Süleymaniye, Şengal, Mexmûr, Kerkük'te yurtsever devrimci güçlere dönük suikast saldırıları yapıldı. Politik örgüt ve kurumlar hedef alındı. Bu saldırıların hedefinde politik nedenlerle Bakurê Kürdistan'dan gelen yurtseverlerde vardı. Bu saldırıları değerlendirir misiniz?
AKP-MHP iktidarı, nerede yenilgi yaşıyorsa gerilladan intikam almak için sivil yurttaşlara saldırıyor. Türk devletinin sisteminde onların ataları iktidarlarını korumak için yapmadıkları kalmamıştır. İktidar için ataları babalarını, kardeşlerini, annelerini, oğullarını katletmiş, kız kardeşlerini pazarlamışlardır. Bu iktidar karşısında demokratik haklarını kullanan herkes, eylemlere katılanlar, sesini yükseltenler bu iktidar tarafından saldırıya uğruyor. Ya cezaevlerinde susturmak ya da "ya sev ya terk et" politikası uygulanıyor. Bu yüzden Bakurê Kürdistan'da yaşayan demokratik haklarını isteyen, sesini yükselten Kürtlerin bir kısmı bu saldırılar karşısında Başûrê Kürdistan'a gelmek zorunda kaldılar. Türk devleti tarafından katledildiler.

SALDIRILAR ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDEN KORKUSUNDAN
Bu devlet haklarını isteyeni yok etmek için bütün yol yöntemleri kullanıyor. 30 yıldır bu alanda özgürlüğümüzü isteyen bizlerde Türk devletinin bu saldırılarına maruz kaldık. Kendi bahçelerinde, alanlarında çalışan onlarca yurttaşımız, hava saldırıları ile katledildiler. En son Mam Ebu Zet evinin kapısının önünde Türk devletinin hava saldırısı ile katledildi. Yani bu kalleş, faşist devlet komplonun bütün yol ve yöntemlerini, ahlak dışı ölçülerle, topyekûn saldırılarla Kürt halkını ve her bir Kürt bireyi hedefliyor. Bu şu anlama geliyor; Türk devleti özgürlük mücadelesi yürüten her bireyden korkuyor ve bu yüzden yok etmek istiyor.

TOPYEKUN SALDIRILARA TOPYEKUN DİRENİŞ

Son olarak Bakurê Kürdistan ve Türkiye emekçi halklarına bir çağrınız var mı?
Kürt halkına, Türkiye halklarına ve Ortadoğu halklarına çağrım şudur; Türk devletinin topyekûn saldırıları karşısında, topyekun bir direniş yürütülmelidir. Halkların birlikteliğini inşa etmeliyiz. Eğer halkların birliğini inşa edebilirsek halk karşıtı, toplum karşıtı iktidarları, AKP-MHP ittifakını kolaylıkla yıkabiliriz. Bu topraklara bir kez daha huzur gelebilmesi için halkların, inançların birlikteliğine ihtiyaç vardır. Bu gerçekleştirilemeyecek bir şey değildir. Bu, önder Öcalan'ın "ahlaki politik toplum" felsefesinin çatısında gerçekleştirebilir. Ortadoğu halkları bu topraklarda insanlığı yaşatabilmek için örgütlenmelidir.

AKP-MHP sisteminin yenilgiye doğru gittiğini görüyoruz. Daha büyük bir mücadele gücü açığa çıkartılmalıdır ki, AKP-MHP daha toparlanamasın. Boksörlük üzerinden bunu tanımlayabiliriz; sarsıntılar başlamıştır fakat nakavt olabilmesi için son darbe vurulmalıdır. Bu darbe halkların ve Kürt özgürlük mücadelesi ile vurulacaktır. Bir kez daha insanlık için mücadele ediyoruz diyen, insan haklarını savunan, doğayı ve hayvanları savunan herkese çağrımız, Türk devleti, AKP-MHP faşizmi karşısında bu topraklarda hep birlikte eşit ve özgür yaşamak için el ele vermelidir.