23 Eylül 2024 Pazartesi

'Rezerv alan düzenlemesiyle halkın malına çökecekler'

AKP-MHP iktidarı Van depreminin ardından çıkardığı "rantsal dönüşüm" yasasında rezerv alan tanımını değiştirdi. ETHA'ya konuşan Polen Ekoloji Kolektifi'nden mimar Doç. Dr. Köksal, düzenlemeyi, "halkın malına çökme, kent yaşamını gasp etme" olarak nitelendirdi. Rıza göstermeyenlerin polis ve jandarma zoruyla engelleneceğine işaret eden Köksal, sermaye ve inşaat şirketleri odaklı rant düzenlemesinin revize edilerek değil, örgütlenerek, mücadele ederek, dayatılan rıza mekanizmalarına daha güçlü itiraz ederek değiştirilebileceğini vurguladı.

Türkiye deprem bölgesi. Pek çok kentte aktif fay hatları var. Üstelik bunların büyük kısmı büyük depremler üretecek faylar. Son büyük depremi 6 Şubat 2022 tarihinde yaşadık. Maraş merkezli depremde on binlerce kişi yaşamını yitirdi. Yaşanan ölümlerin tek bir nedeni vardı, rant politikaları. Kentler yerle bir oldu, hayatta kalanlar açlık ve yoksullukla sokakta yaşamaya mahkum edildi. Daha önceki iktidarlar gibi AKP-MHP iktidarı da, depremi inşaat şirketlerini palazlandırmak, sermayeye yeni kar ve rant alanları açmak için kullandı.

6 Şubat depreminin ardından kamuoyunda Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'da değişiklik yapılarak Rezerv Yapı Alanı tanımı değiştirildi. 6306 sayılı kanunun uygulanması için pilot bölge seçilen Antakya'da çok sayıda mahalle Rezerv Yapı Alanı ilan edildi.

Aylarca sokakta dört duvar olmadan yaşamaya mahkum edilen halk rıza göstermeye zorlandı. İtiraz edenlere polis, jandarma saldırdı. Yasada yapılan değişiklik polis ve jandarma saldırısının önünü alenen açtı. Maraş depreminin ardından İstanbul depremi konuşulmaya başlandı. Ancak kentin depreme dayanıklı olması için herhangi bir çalışma yapılmıyor. 6306 sayılı yasada yapılan değişiklikle rezerv alan tanımı değiştirildi. Daha önce herhangi bir yapılaşma olmayan deprem veya afet riski barındırmayan alanlar yapılaşmaya açılabiliyorken, yeni düzenlemeyle üzerinde yapılaşma olan herhangi bir yer rezerv alan ilan edilebilecek.

Yapılan düzenleme, mal sahiplerine 15 gün içinde itiraz hakkı tanıyor. Bakanlık 5 gün içinde itirazı değerlendirecek, eğer reddedilirse başka bir onaya gerek kalmadan, ret işlemi kesinleşmiş olacak. Rezerv alan ilan edilen bölgedeki mülk sahipleri arazilerinin yüzde 30'unu idareye devretmek zorunda. Daha önce üçte ikinin rızası aranırken yeni düzenlemeyle bu oran yüzde 51 olarak değiştirildi. Ve itiraz edenler onay vermezse, bu mülkler diğer paydaşlara açık artırma ihale suretiyle satılabilecek, satış gerçekleşmezse idareye devredilecek.

'YASA TAMAMEN SERMAYE VE İNŞAAT FİRMALARI ODAKLI'
Devletin ve inşaat şirketlerinin halkın malına çökmesine ilişkin yasal düzenlemeyi değerlendiren Polen Ekoloji Kolektifi'nden mimar Doç. Dr. Gül Köksal, 6306 sayılı yasanın Van depreminin ardından yapıldığını hatırlattı. Yasanın Van'daki depremin yarattığı yıkımı ortadan kaldırmadığını, hatta ekosisteme zarar verdiğini kaydeden Köksal, düzenlemenin tamamen sermaye ve inşaat şirketleri odaklı olduğuna dikkat çekti.

POLİS VE JANDARMA ZORUYLA RIZA ÜRETME
Çevre Şehircilik İklim Bakanlığı ve TOKİ eliyle yürütülen bu yasayla Kentsel Dönüşüm Başkanlığı kurulduğunu kaydeden Köksal, riskli alan tespiti yapılmasına yönelik bir engel olursa, bu engele karşı polis, jandarmanın kapıları açılabileceğine, güç kullanabileceğine dikkat çekti. Yani yasada yapılan son düzenlemeyle rıza göstermeyenler devletin copu, toması, gaz bombası ile razı edilmeye çalışılacak.

'HATAY'DAN SONRA TÜRKİYE'NİN ÇEŞİTLİ YERLERİNDE UYGULANMAYA BAŞLADI'
Depremin hemen ardından ilk rezerv ilanın Antakya merkezde 126 Nolu kararname ile ilan edildiğini söyleyen Köksal, "Burada insanların binaları yıkıldı, çok kötü durumdaydılar. Artçılarla birlikte geçici yaşam koşulları doğru dürüst inşa edilmedi. İnsanların kendine dayatılan değişiklikleri kabul etmek, rıza göstermek zorunda kaldığı, kışta açıkta kaldığı bir durum var. Rezerv alan konusu Hatay'dan sonra Türkiye'nin çeşitli yerlerinde ilan edilmeye başlandı" bilgisini verdi.

'DAHA ÖNCE CİZRE, SUR VE VAN'DA UYGULAMALARI GÖRDÜK'
6306 sayılı yasanın 2012'de ilan edilmesinin ardından yaşanan "imar afları/barışları"nı hatırlatan Köksal, depreme uygun olmayan kentleşme politikasının sürdüğüne, bu politikanın süreceğine işaret etti. "İktidarın aslında mülk hakkına göz koyduğu bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor" diyen Köksal, Sulukule ve Tarlabaşı'nda yaşayan insanların evlerinden atıldıkları örnekleri anımsattı. Sur, Cizre, Van ve İstanbul'da "kentsel dönüşüm" adı altındaki süreçlerde rıza göstermeyip direnen insanların yasaya rağmen elektrik, su ve doğalgazlarının kesildiğini hatırlatan Köksal, şöyle devam etti: "Yasa mevcut haliyle bile yurttaş aleyhine, sermaye lehine; inşaat sermayesini ve inşaat firmalarını güçlendirecek şekilde uygulanageldi. Özetle kasımda yürürlüğe giren değişiklik de yurttaş aleyhine, sermaye ve inşaat firmaları lehine."

'DEPREM HARİTASI DİKKATE ALINSAYDI SONUÇ FARKLI OLURDU'
Toprağın tüm canlılar için kullanım değerinin kapitalist düzende toprağın mülkleştirilmesi ve imar faaliyeti eksenli hale getirildiğine işaret eden Köksal, Afet Yasası'nın ilk çıkış amacının "niteliksiz yaşam yerlerinin iyileştirmesi" olduğunu ancak, toprağın dönüşüm değerinin yüksek olduğu yerlerin ele geçirilmesi şeklinde uygulandığını aktardı. Yasadaki kentleşme politikasını eleştirdiğini de vurgulayan Köksal, "Ama yasanın kendisi bile doğru uygulansaydı, Türkiye'nin deprem haritasındaki riskli alanlarda düzgün ve nitelikli tespitler yapılsaydı sonuç farklı olurdu" değerlendirmesinde bulundu.

'MALA ÇÖKME, KENT YAŞAMINI GASP ETME DÜZENLEMESİ'
6 Şubat depremlerinin ardından herkesin evini, yapısını kontrol ettirdiğine dikkat çeken Köksal, "Buraların yıkılıp yeniden yapılması değil, güçlendirme yeterliyse güçlendirilmesi gerek. Eğer içinde yaşanamayacak kadar kötü durumdaysa yıkılıp yeniden yapılmasına yönelik bir bütçe açılsaydı, TOKİ bu amaçla kurulmasına rağmen '80'lerden itibaren tamamen başka bir yöne evrilmeseydi, imar affı/barışı adı altında insanların uygun olmayan yerlerinden (alanlarından) sırf kağıt üzerinde kayda geçsin diye para alınmasaydı böyle şeyler yaşanmayacaktı. Yasanın ileri sürdüğü şeyler bilimsel çerçevede, uzmanların ifade ettiği şekilde yapılsaydı bile 6 Şubat depremleri sonrası süreçle karşılaşmayacaktık. '99 ve 2012 depremlerinden yeterli ders alınsaydı buna uygun iyileştirme yapılsaydı, bunları yaşamayacaktık. Ama süreç tam tersi işliyor, 6 Şubat depremleri sonrasında da bir planlama çalışması yapmak yerine meralar, ormanlık alanlar, yapılaşmaya uygun olmayan yerler, herhangi bir zemin çalışması yapılmadan imara açılacak şekilde, planı bırakın proje ölçeğinde çizilmeye başlandı. Örneğin Hatay Havalimanının yine aynı yerde teknik olarak iyileştirileceği söylenerek yapılması gündemde" diye konuştu. Meslek odalarının bypass edildiğini, insanların itiraz etmelerinin, örgütlenmelerinin devletin zor aygıtlarıyla engellendiğini belirten Köksal, "Kendi yerini komşuna satarız, almazlarsa biz üstleniriz, rezerv alan isterseniz yüzde 30'u bize verin. Amiyane tabirle mala çökme, kent yaşamını gasp etmeye yönelik bir düzenleme" diye ekledi.

'KABUL ETTİĞİMİZ REVİZYON HER SEFERİNDE ALEYHİMİZE İŞLİYOR'
Rezerv alan ilanına ilişkin durumu iyileştirme adı altında pazarlık yapılmasını eleştiren Köksal, TMMOB, Tabip Odası, Eczacılık Odası, kimi uzmanların 'rezerv alan olsun ama bu koşullarda olmasın' türünden açıklamalarını eleştirdi, "Bize sunulanları revize etmek üzere masaya her oturduğumuzda, aleyhimize işliyor. Bunu böyle yapmayın demek orada işleyen politikaya kökten karşı çıkmayı engelliyor. Ve Pilot alan Hatay'da uygulandığı takdirde olası bir İstanbul depreminde çok daha ağır şeylerle karşılaşacağız" uyarısında bulundu.

Köksal, Antakya merkezindeki riskli alan projelendirmesini, 'Beşli Çete' diye adlandırılan ekibin başındaki Türkiye Tasarım Vakfı Başkanı Mehmet Kalyoncu'nun bulunduğu bilgisini verdi. O alanda riskli ve rezerv alan arasında mülkiyet geçişi olacağını öngördüğünü kaydeden Köksal, Kalyoncu'nun "Görev verilirse İstanbul'u da böyle yaparız" sözleriyle İstanbul'a çökme planları yaptığına dikkat çekti. "Aslında sermaye bize nasıl hareket edeceğini ve bir sonraki adımını da söylüyor" diyen Köksal, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuza vurgu yaparak, bunu dikkate alarak hareket planı oluşturmamız gerektiğini söyledi.

İktidarın politikalarının rant ve sermaye odaklı, canlı yaşamına karşı, ekosistemi yok etmeye dönük olduğunun altını çizen Köksal, halkın kaderine boyun eğmemesi gerektiğini, tek yolun mücadelede olduğunu ifade ederek şunları söyledi: "Bu zamana kadar çeşitli biçimlerde mücadelede bulunduk örgütlenerek. Ama bu yaptıklarımızın yeterli olmadığı bir durum var. Bize dayatılan rıza mekanizmalarına karşı daha güçlü itiraz edecek bir süreci örmemiz gerek."