4 Aralık 2024 Çarşamba

Rojava'nın güncel çağrısı

Rojava, salt bir ulus toprağına, enlemi boylamıyla salt coğrafik koordinatlara sıkıştırılmaz. O, hepimizin, bütün insanlığın ortak değeri ve karanlığa karşı ortak feneri. Olası yeni işgal saldırılarına karşı devrimi sahiplenmek ve tıpkı 8 yıl önce, uğruna binlerce yoldaşı gibi toprağa düşen 33 düş yolcusunun devrimi sahiplendiği gibi sahiplenmek, savunmak hepimizin görevi. Rojava'nın güncel çağrısı budur.

19 Temmuz 2012'de bir Kürt devrimi olarak başlayan ve aradan geçen yıllar içerisinde ezilen halkların ortak zafer potasına dönüşen Rojava devrimi, 11. yılında; sömürgeci işgallere, faşist çetelere, ambargolara ve envai çeşit saldırılara rağmen, dünya halklarının umut ışığı olmayı sürdürüyor.

Peki, Rojava devriminin tarihsel önemi ve koordinatları için neler söylenebilir? Devrimin ayırt edici, karakteristik özellikleri nelerdir? Devrimin olası gelişme yönü/yönleri nelerdir?

Dünya kapitalizmi ve ekonomisi, 20. yy'ın son çeyreğine, tarihinin en onulmaz krizinin ön koşullarını olgunlaştırarak girmişti. Marksist leninist komünistler, ayırt edici çizgilerini ortaya koyarak bu krizi "kapitalizmin varoluşsal krizi" olarak adlandırdılar.

Kapitalizmin bütünleşik/küresel yapılanışına, yani emperyalist küreselleşmeye, onun bütünleşik bunalımı eşlik etti. Bu, hem iktisadi, hem politik, hem ideolojik bir bunalım olarak göstermektedir kendisini. Sonuç olarak da, egemenlerin eskisi gibi yönetemediği, ezilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediği bir dünya gerçeği ile karşı karşıyayız. Gerek burjuva devlet aygıtının son derece tali duruma gelen kısmi toplumsal işlevlerini de bir yana koyarak salt güvenlik aygıtına dönüşmesiyle faşizmin yeni bir çehre kazanarak son çeyrek asırda yükselişi ve gerekse de arızi olmaktan çıkarak eğilime dönüşüp yaygınlaşan halk isyanları, bu dünya gerçeğinin temel görünümleri olarak kaydedilebilir. Öte yandan emek-sermaye ve devlet-halk çelişkisinin, sınıf mücadelesinin üzerinde geliştiği başat çelişkiler olarak, yerkürenin bütününde daha çıplak bir şekilde kendisini hissettirmesi kapitalizmin varoluşsal krizinin temel bir başka görünümüdür.

Kapitalizmin varoluşsal ve aynı zamanda küresel krizine ezilenler cephesi de aynı biçimde mukabele etti. 21. yy'ın ilk çeyreğinde, ağırlıklı olarak ekonomik taleplerle ayağa kalkan halkların, değişik kıtalardan bölgesel veya eş zamanlı ayaklanmalarına tanık olundu.

Tezgahına el konulan Tunuslu seyyar satıcı Buazizi'nin yoksulluğa isyan ederek 17 Aralık 2010'da tutuşturduğu bedeninden yükselen alevler, bölgesel devrimlerin öncü bir kolu olarak Akdeniz kıyılarını yalayıp geçti. Tunus'tan patlak vererek, Cezayir, Mısır gibi belli başlı Mağrip ülkeleriyle peşinden Ortadoğu'da Suriye'yi de kucaklayan ve belki de bu ayaklanma silsilesinin son perdesi denebilecek Gezi ile kapatan Arap halk isyanları dalgası kapitalizmin bu krizine ilk ciddi yanıtlardan biriydi. Ne var ki başta önderlik boşluğu ve bunun bir başka anlatımı olan iktidar perspektifinden yoksunluk olmak üzere yüzbinlerin, milyonların isyan çığlığını heba eden faktörler nedeniyle, ayaklanmalar devrimci rotasından koparıldı. Hareket, burjuva ufka sıkışarak iç politik çatışmaların bir uzantısı haline geldi. O meşhur deyimle, devrimler gasp edildi.

Kuzey Afrika boyunca bunlar yaşanırken, ayaklanma Ortadoğu'ya doğru genişlemeye başladı, Suriye topraklarına da sıçradı. Esad diktatörlüğüne karşı başkaldıran Suriye halkı da kısa zaman içinde aynı kaderi yaşayarak gerici bir iç savaşın tarafları haline geldiler. Suriye'de de devrim rotasından çıktı, yönünü kaybetti.

Sonra Kürtler çıktı sahneye.
Yıllar boyunca tıpkı Türk burjuva devleti ve gerici diktatör Saddam rejiminin sömürgeci çarkı ve boyunduruğunda olduğu gibi, yok sayılan ve kimliksizliğe maruz bırakılan Suriye Kürtleri, Suriye savaşının iki gerici kampı dışında üçüncü yolu izleyerek Rojava devrimini gerçekleştirdi, kaderini kendi ellerine aldı.

Rojava devrimi, hem kapitalizmin varoluşsal krizine hem de "tarihin sonu" safsatasına devrimci yoldan verilmiş en somut ve net yanıt, o ana kadar bir ayaklanmanın vardırıldığı en ileri düzey oldu. Zira Rojava devrimini diğer tüm halk hareketlerinden ve ayaklanmalardan ayıran, onun asıl alameti farikası, şüphesiz belli bir programa, devrimci önderliğe ve iktidar ufkuna/bilincine sahip olmasıdır. Rojava devrimin tarihsel değeri buradadır. Devrimin, ulusal kurtuluşçu olarak başlasa da zamanla ufkunu toplumsal kurtuluşa doğru genişletmesi, bu tarihsel değeri büyüten önemli bir faktör olarak tabloya eklenmelidir.
Yine de onun aynı zamanda bir "kadın devrimi" olduğu gerçeği, devrimin tarihsel değerinin en büyük girdilerinden biridir. Hatta eğer mukayese, sadece 21. yüzyılın diğer isyanlarıyla değil de ezilenlerin bütün bir tarihi içinde, 19. ve 20. yy devrimleri ile yapıldığında dahi, Rojava devriminin, daha önce hiçbir toplumsal devrimin içermediği kadar kadın iradesi içerdiği görülecektir. Bu hem devrimin yapılışında hem de 11 yıldır devam edegelen inşa süreci boyunca çıplak gözle görülecek bir gerçekliktir. Bu bakımdan "kadın devrimi" formülasyonunun canlı kanlı örneği olarak da yanıbaşımızdadır.

Ortadoğu'nun ulusal, inançsal, kültürel dokusu ve dinamikleri dikkate alındığında Rojava devriminin izleyeceği/izlemesi gereken rota veya doğrultunun çok önemli bir unsuru kendiliğinden açığa çıkmış oluyor. Devrimin 11 yılı bu eksende önemli ve başarılı adımlara tanıklık etti, ediyor.

Diğer yandan kendi eşiğini veya çıtasını ayaklanma partisinden devrim partisine yükselten Rojava devriminin komünist öncüsünün, devrimin temel çizgileri içerisinde müstesna bir yer tuttuğu açıktır. Varlık hakkını, diplomasi vb. palyatif araçlarla değil, alçakça bir suikast sonucunda şehit düşen devrimin komünist önderi ve komutanı Baran Serhat (Bayram Namaz)‘ın deyişiyle "bedel kapılarından geçerek", can-kan bedeliyle koparıp aldığı, kazandığı, devrimin 11 yıllık tarihinin tartışmasız başka bir gerçeğidir. Koparıp aldığı bu varlık hakkına yaslanarak, devrimi ve kazanımlarını korumak ve savunmakla yetinmeksizin, ulusal-lokal-demokratik halkçı düzeyden daha ileriye, toplumsal-bölgesel ve sınıfsal bir düzleme taşımak ise komünist öncünün Rojava'daki varlık amacı olarak ifade edilebilir. Komünist öncü ve odağın, Rojava'nın kazanımlarına zerre tahammülü olmayan faşist şeflik rejimi ve onun emperyalist bağlaşıkları bakımından ise yok edilmesi gereken hedef bir odak olduğu, başta komünist önderler Baran Serhat ve Ahmet Şoreş olmak üzere, komünist savaşçılara dönük suikast saldırılarıyla pratikleşen bir diğer gerçekliktir.

Rojava devriminin geleceği söz konusu olduğunda, emperyalist burjuvazinin ve başta faşist Türk burjuva devleti olmak üzere bölgesel gericiliğin; ideolojik, politik ve askeri kuşatması en temel zorluk ve risk kaynağı olarak saptanabilir. Emperyalist burjuvazinin ideolojik saldırısının özünü, devrimi, tıpkı Arap isyanlarını rotasından ayırdığı gibi, halkçı demokratik içeriğinden kopararak bölgesel hesaplarının ve emperyalist rekabetin bir enstrümanı haline getirmek oluştururken, bölgenin sömürgeci faşist vurucu gücünü temsil eden Türk burjuva devleti de, askeri saldırılarla, suikast-imha organizasyonlarıyla, bu emperyalist hesapların tamamlayıcı bir bileşeni haline gelmektedir. Aradan geçen 11 yıl bu tehlikeyi ve gerçeği milim değiştirmemiştir. Bu anlamıyla devrimin geleceği hala güvence altında değildir. Bu güvenceyi sağlamanın koşulları:

Birincisi; özgücüne, halkların gücüne yaslanarak… Ki bu da elbette emekçi halkların toplumsal ve siyasal yaşama daha fazla çekilmesiyle olanaklı.

İkincisi; önemli pratik adımlar atılsa da değişik ulus ve inançlardan halkları siyasal ve ekonomik yaşamda kaynaştırarak. Fakat Rojava'nın geleceği söz konusu olduğunda en büyük güvencenin, devrimin sadece derinlemesine değil enine boyuna genişleyip yayılması olduğu, Rojava'nın gerçek anlamıyla ancak yeni Rojava'larla ayakta kalabileceği, bu yüzden devrimi bir bölge devrimine doğru büyütmek, stratejik görüş açısından sadece bir gereklilik değil zorunluluk olduğu su götürmez bir gerçekliktir.

Rojava, sıralanan belli başlı yönleriyle, salt bir ulus toprağına, enlemi boylamıyla salt coğrafik koordinatlara sıkıştırılmaz. O, hepimizin, bütün insanlığın ortak değeri ve karanlığa karşı ortak feneri. Olası yeni işgal saldırılarına karşı devrimi sahiplenmek ve tıpkı 8 yıl önce, uğruna binlerce yoldaşı gibi toprağa düşen 33 düş yolcusunun devrimi sahiplendiği gibi sahiplenmek, savunmak hepimizin görevi. Rojava'nın güncel çağrısı budur.

Sınıf düşmanlarımız ve onların ideologları varsın "devrimler dönemi kapandı" desin. Rojava devrimi bütün abluka ve saldırılara karşın, insanlığa umut olmayı sürdürüyor, sürdürecek.

Selam olsun Rojava'yı yaratan, savunan, büyüten iradeye. Selam olsun devrim için düşene, dövüşene!

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 20 Temmuz tarihli 125. sayılı başyazısı