24 Eylül 2024 Salı

Ronî Şafak yazdı | Vurdukça yaşayacağız

İki fedainin bize birinci yılında gösterdiği politik mesaj hala çok net. Faşizm ve sömürgeciliğin parçalanışı, ona karşı savaşanların, fiili meşru mücadele zemininde politika yapanların eseri olacak.

20 Temmuz 2015 tarihi, faşist Türk devletinin yürüttüğü kirli savaşta milat oldu. Tasfiyeci saldırılar o tarihten bu yana şiddetlenerek arttı. Medya Savunma Alanlarına, Rojava'ya, Şengal'e, Mexmûr'a özcesi Kürt halkının onurlu bir biçimde soluk alabildiği her alana neredeyse her gün saldırılar gerçekleştiriliyor. Bu geçen 8 yıllık süreçte yüzlerce gerilla, öncü kadro, sömürgecilerin saldırılarında şehit düştü. Yüzlerce gerilla kimyasal gazlardan, taktik nükleer silahlardan etkilendi, onlarcası can verdi. Yine Rojava devriminin birçok militanı SİHA saldırıları sonucunda katledildi. Türkiye ve Bakur Kürdistan'da yüzlerce yurtsever, devrimci, gözaltına alındı ve tutsak edildi. Aynı zamanda Türkiye'de kitle hareketinde geriye çekilme oldu. Devrimciler, yurtseverler, komünistler yine de teslim alınamadı. Sokakta olma çabası niceliksel zayıflık yaşasa da sokak mücadelesinde ısrar belli düzeylerde sürdü. Kitle hareketi üzerinde faşist devlet terörü tırmandırıldı. Bırakın meydanlara çıkıp antifaşist kitle gösterileri yapanları, az biraz eleştiri içeren bir tweet atan ilericiler, aydınlar, yazarlar dahi gözaltı ve tutuklama saldırısının hedefi oldu. Emekçi sol hareketin bileşeni olan birçok parti ve örgüt kötürümleşti, faşizme karşı sokakta politika yapabilme cesaretini yitirdi.

Tam da böyle bir anda Mersin'in Mezitli ilçesindeki polisevi, 26 Eylül 2022 gecesi iki genç kadın gerillanın namlularından çıkan alevle aydınlandı. Sara ve Rûken yoldaşlar yaptıkları eylemle sömürgeci devleti şoke etti. Tabancayla düşmanın burnunun dibine kadar sızmayı başarıp nizamiye kulübesindeki polislerin bir şey yapmalarına fırsat vermeden anında vurdu. Ve ardından hızla uzun namlulu silahlarıyla faşist düşman güçleriyle çatıştılar. Son mermilerine kadar savaşan iki kadın gerilla eylemlerinin en keskin vuruş anı olarak üzerilerindeki bombaları polislerin üzerinde infilak ettirdi.

Faşist Türk devleti, ezilenlerin üzerindeki egemenliğini güçlendirdiğini düşündüğü, Süleyman Soylu'nun "Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz" açıklamalarını yaptığı bir dönemde yaratıcı eylem tarzlarıyla ezilenlerin namlusunu kızdırdılar. Ne kadar da Berçem ve Ekin yoldaşlara benzettik değil mi? Onlar da aynı Berçem ve Ekin yoldaşlar gibi iki kadın gerilla olarak fedaice düşmanın üzerine yürüdü ve ölümsüzleşti. Onlar da "Nasıl yaşamalı" ve "Nasıl savaşmalı" sorularının kılavuzu oldular.

İki güzel ve yiğit kadın, Kürdistan'ın özgürlüğü ve savunmasında olan gerilla yoldaşlarına karşı kullanılan yasaklı bombaların ve kimyasalların intikamını almak için, zindanlardaki baskı, rehin alma ve ağır işkencelere son vermek için tamamen profesyonel bir tarzda, taktik yetkinlikte ve teknikte uzman bir ekip olarak fedai eylemlerini düşmanın hiç beklemediği bir anda ve yerde yaptılar.

Hatırlanacağı üzere eylemleri o dönemde bir turnusol kağıdı etkisini göstermişti. Sosyalist hareket dışında emekçi sol içindeki birçok örgüt eylemi kınayan açıklamalarda bulundu. Faşizmin savaşmadan yıkılabileceği hülyasında olan, reformizm bataklığının içine çektiği bu örgütler, ezilenlerin hesabını soran bu iki fedainin eylemini kınamak için adeta sıraya girdiler. Fedai eylem karşısında alınan bu geri tutum, o dönem ki sosyalist basında yeterince tartışıldı.
Bu eylemin, iki fedainin bize birinci yılında gösterdiği politik mesaj hala çok net. Faşizm ve sömürgeciliğin parçalanışı, ona karşı savaşanların, fiili meşru mücadele zemininde politika yapanların eseri olacak. Faşizmin çizdiği sınırlarda yürütülen politik mücadeleyle faşizm yıkılmaz. Kürt halkının dört parça Kürdistan'da ulusal özgürlüğünü elde etmesinin yegane yolu, dört parçaya bölünmüş sömürge ulusun işçi ve emekçileriyle, ezilen halklarının birleşik mücadelesiyle mümkündür. Kuzey Kürdistan'daki halklarımızın sömürgeciliğe karşı mücadelesi, Türkiye halkları, işçi ve emekçileri, ezilenlerinin faşizme, kapitalizme karşı omuz omuza yürütülecek birleşik devrim mücadelesiyle mümkün olacaktır. Hiçbir ilericilik, demokratlık, Kürdistan'ın özgürlüğü için mücadelede alacağı tutum, pozisyon onu politik bir güç haline getirir. Kadın özgürlük mücadelesi, ekoloji, işçi ve emekçilerin politik özgürlük mücadelesi Kürt halkının mücadelesinin dışında değildir. Önemli olan mesele bu bütün mücadele alanlarını, toplumsal-sınıfsal-cinsel çelişkileri tek bir kulvarda toplamaktır. Faşizm-sömürgecilik sadece şu veya bu alanda aldığı yumruklarla yıkılmaz.

Ancak ve ancak dört cepheden aldığı yumruklar onu ring dışına atabilir. Bu yüzden birleşik devrim perspektifine uygun bir mücadele hattı geliştirmek her iki ülkenin ezilenlerinin önündeki temel görevdir.

Yani, Türkiye işçi ve emekçileri, politik öncüleri bakımından Akbelen direnişi kadar Rojava'ya dönük işgal saldırıları da katliamlar da önem taşımalı. Bir fabrikada örgütlenen işçi grevi kadar gerillalara yönelik kimyasal silah saldırıları da önem taşımalı. Yani dört parça Kürdistan'da yaşanan sömürgeci savaş gerçeği Türkiye metropollerinden de anlaşılabilmeli. Tüm bu mücadeleler birbirinden kopartılamaz. Çünkü faşizm Kürt halkına olduğu kadar, doğaya, kadına, işçi ve emekçiye de düşman. Bu politik görevi yaşamsallaştırmak, faşizmin, erkek egemen kapitalist sistemin karşısında büyük bedel ödeyen sosyalist hareketin, devrimci hareketin ve emekçi solun omuzlarındadır.

Savaş gerçeğini daha iyi görebilmek ve anlayabilmek bakımından Sara Tolhildan'ın mektubuna bakmak yeterlidir. Sara Tolhildan fedai eylemini gerçekleştirmeden yazdığı raporda duygularını çok içten, cüretkar ve tarihsel misyonunun farkında olarak şöyle kaleme almış: "Eylem duygusu bile güzel. Hatta duygusu bile bu kadar güzelken acaba gerçeği nasıldır. Tahmin edemeyeceğimizi söyleyemem çünkü tahmin ediyoruz. Tahmin ederken bile çok mutlu oluyoruz. Dilediğimiz gibi vurabilelim. Çünkü andımız var. VURDUKÇA YAŞAYACAĞIZ."

Sara Tolhildan ve Rûken Zelal'in duru bilinçleri her bir devrimcinin faşizme karşı savaşımda eylem kararlılığını çelikleştirmeli. Her gün Saraların, Rûkenlerin, Berçemlerin, Ekinlerin, Alişerlerin, Baran ve Ahmetlerin yoldaşları olmanın sorumluluğuyla yaşamalı, savaşmalıyız.  Şehitlerimizin çağrısı budur.