20 Nisan 2025 Pazar

Ronahî Tv muhabiri Şêxo: Destek olmalıyız ki Alevi toplumuna yönelik katliam dursun

Ronahî Tv muhabiri Şêxo, Alevilere yapılanların kendisine Şengal'i hatırlattığını, katliamın ve tehlikenin hala sürdüğünü belirtti. Şengal'de bir koridorun Êzidî toplumuna kurtuluş sunduğunu ancak Alevi toplumunun her taraftan kuşatıldığını belirten Şêxo, "Biz de çok üzgündük. Çünkü sadece bizim orada olmamıza ihtiyaçları olan bir topluma sırtımızı dönmek zorundaydık" dedi.

Suriye'nin sahil bölgesinde Alevi halkına yönelik katliamın ardından Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, katliamı durdurmak ve bölgeye insani yardım ulaştırmak için birçok girişimde bulundu. İlk olarak 17 Mart'ta bir yardım konvoyu bölgeye giriş yaptı ve heyette yer alan muhabirler bölgede yaşananları belgeledi. Bölgeden ilk canlı yayın yapan ve bu nedenle de HTŞ güçleri tarafından alıkonulan Zîwer Şêxo'yla yaşadıklarını ve izlenimlerini konuştuk.

Zîwer Şêxo sorularımızı şöyle yanıtladı:

HRİSTİYANLAR BEYRUT'A, ALEVİLER TABUTA

Suriye'de farklı ulusların yanı sıra farklı inanç ve mezhep toplulukları da yer alıyor. Suriye iç savaşında mezhepçilik hangi aşamada devreye girdi?
Mezhepçilik üzerine Suriye'de tehditlerin başlaması hatırladığım kadarıyla 2013'tü. Bu egemen, politik islamcı güçler sahil bölgesine ulaştıklarında, o zaman bir slogan olarak "Hristiyanlar Beyrut'a, Aleviler tabuta" demişlerdi. Bu gerçek bir tehditti. Baas rejimi her ne kadar bu toplumu kendi egemenliği için kullandıysa da bu toplum için kendisini savunabileceği her hangi bir kurum bırakmamıştır. 8 Mart'ta Suriye'nin yeni egemen güçlerinden bir grubun öldürülmesi gibi bir olay oluyor, bu bahane ediliyor. Askerlerine bir saldırı olduysa toplumsal, askeri bir seferberlik ilan edip, herkes silahını alsın, intikam için evlerinde oturan insanlar öldürülsün diyorlar, bu olmamalıydı ama oldu.

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'nin ve halkların ilk tepkileri nasıl oldu? Yardım konvoyuyla ilgili nasıl bir süreç yaşandı?
Kuzey ve Doğu Suriye'de, Rojava Kürdistan'da önemli düzeyde politik bir toplum gelişmiştir. Tişrîn Barajı'nda yürütülen son savaşlara kadar hepsi toplumumuzu kırmaya yönelik çabalardı. Bu yüzden Kuzey ve Doğu Suriye halkları, Rojava halkları Alevi halkının uğradığı katliamın farkında. Çeşitli protesto eylemleri gerçekleştirildi. Özerk yönetim 14 Mart'ta Qamişlo şehrinde halk inisiyatifiyle birlikte desteğini ifade eden açıklama yayınladı. Şam hükümeti doğrudan Özerk yönetimin destek vermesini istemedi. Özerk yönetim de bunu sorun yapmadı. Önemli olan destek vermekti. Burada öncülüğü halk inisiyatifi ve Kürt Kızılayı yaptı. 17 Mart'ta Suriye sahiline doğru yola çıktık.

KONVOYDA NEDEN KÜRT KIZILAYI LOGOLARI VAR
Maalesef Şam hükümetinin birinci kontrol noktasına geldiğimizde sorun çıkardılar. Konvoyda neden Kürt Kızılayı logoları var dediler. Logolar kaldırıldı ve sadece halk inisiyatifi adına bu yardımlar gönderildi. Yardım konvoyu Hama şehrinde kapsamlı bir kontrolden geçirildi. Bu durum konvoyun bir gün geç ulaşmasına neden oldu. Şam hükümet güçleri ve başka taraflar yardımın ulaşmasını istemiyorlardı. Bu nedenle "yardım malzemelerinin içine silah konuldu" iddiasını öne sürdüler. Sanki askeri bir destek varmış gibi yaklaştılar. Zaten bazı taraflar katledilenleri rejim taraftarları gibi yansıttı. Fakat bizim orada anladığımız, mesele rejim değildi. Topluma yönelik saldırılar ve şiddet söz konusuydu ve bazı kişiler buna karşı direnmişti. Sonuçta yardım malzemelerinin kapsamlı kontrollerinin yapılması sonucunda da net biçimde insani yardım malzemeleri dışında bir şey olmadığı görüldü. Oradan Ceble sahiline gittik ve oraya yerleştik.

SADECE ALEVİ KİMLİKLERİNDEN DOLAYI KATLEDİLDİLER

Sahil bölgesindeki Alevi toplumunun ilk yaklaşımları nasıldı? Sizin ilk gözlemleriniz nelerdi?
Alevi halkı büyük bir mutlulukla heyeti ve yardım konvoyunu karşıladı. Çünkü Alevi toplumunun üzerinde kurulan ambargonun kırılmasına ihtiyaç vardı. Çünkü katliamdan sonra herkes evinden çıkmayarak saklanmıştı. Örneğin bizim Ceble'de ulaştığımız Rasulayn köyünde yaklaşık 50 kadın ve erkekten oluşan genç grubu toplamışlardı. Mesela o gençler ayın 8'inden beri saklanıyorlarmış. Güvenliklerini bizim burada ki varlığımızda görüyorlar. Sonraki sohbetlerimizde çok duyduk, yanında kaldığımız birçok kişi Lazkiye vb yerlerle konuşuyorlardı. "Heyetin Ceble'ye gelmesiyle birlikte biz burada kendimizi güvende hissediyoruz. Buradaki varlığınızı, kalışınızı biraz uzatabilirseniz, tekrar gelebilirseniz çok iyi olur" diyorlarmış.

TÜRKİYE'YE BAĞLI GRUPLAR
Birinci gün yardım malzemelerinin depoya yerleştirilmesi, ayrıştırılması işleri yapıldı. Biz buradayken bazı şeyler duyduk ve şok geçirdik. Katledilen, evlerinde infaz edilen kişilerin askerlikle, rejimle hiçbir ilişkisi yok; sadece kimliklerinden dolayı hedef alındılar. Sanki Alevilik bir suçmuş gibi, radikal kişiler tarafından bu saldırlar gerçekleştirildi. Hama, Humus, Şam'dan saldırı grupları harekete geçti. 4-5 grup katliam için Türkiye'den gönderildi. Emşat ve Hemzat grupları vardı, bunlar Türkiye'ye bağlı olan gruplar. Her yerde farklı katletme hikayeleri var. Bazıları katledip direkt devam edip gittiler. Bazıları öldürüp evlerini yaktılar, bazı katledilenlerin evleri talan edildi. Saldırı biçimine göre her grubun özellikleri vardı. Ve bu özelliklerle tanınıyorlardı. Takip ettiğimizde Emşat, Türkmen gruplarının özelliklerinin ne olduğunu görür ve bunları birbirinden ayrıştırabiliriz.

ÖNEMLİ OLAN SESİMİ DUYURMAK; NEDEN ÇOCUKLARIM BU BİÇİMDE ÖLDÜRÜLDÜ

Tehdit altındaki katliam tanıklarına ve yakınları öldürülenlerin tanıklıklarına nasıl ulaşabildiniz? Katliam bölgesine giderken yaşananları yayınlamayı planlamış mıydınız?
Özgür basın ve özgür gazeteciler olarak o bölgeye yardım konvoyuyla gittiğimizde bir şeyleri belgeleme gibi bir planlamamız yoktu. Amacımız sadece yardım konvoyunu takip etmekti ve halkla görüşmekti. Fakat oraya ulaştığımızda kim ağzını açsa yaşanan kaybetmelerden, ölümlerden, kandan bahsetti. Muxtarîye köyüne geçtik çok gündem oldu. Orada Ronahî TV ekranlarında 15 dakika canlı yayın yaptık. Yardımlar dağıtıldığı esnada canlı yayına girdik. 75 yaşında bir anne, bir yer gösterdi. 3 çocuğu katledilmiş ve orası kan gölüne dönmüş onu kapatmak için kum dökmüş oraya. Daha sonra o kumu kaldırarak kan izlerini gösterdi. Aynı kadın şu sözleri söyledi: "Evimi yaktılar. Ben toprak da yiyebilirim fakat önemli olan sesimi duyurmak; neden çocuklarım bu biçimde öldürüldü?"

Özgür basın emekçileri olarak iki seçenek önümüzdeydi. Ya gözümüzü bu toplumun sesine kapatacaktık ve sadece yardımların dağıtılma görüntülerini çekecektik ya da gerçekleri ortaya çıkartacaktık. Doğrusu bu konuda tereddüt yaşamadık. Ciddi tehlikeler ve korkular vardı. Kayıpların sayısının bu kadar büyük olduğunu görünce, yaşamın, kendini savunmanın anlamı gerçekten de çok öne geçemiyordu. Özgür basın görevi olarak bu kurbanların sesini duyurmamız gerekiyordu.

ARTIK ARAMIZDA KAN NEHİRLERİ VAR
Katliamda yakınlarını kaybedenler konuştu. Birçok hikayeyi görüntüleriyle belgeledik. Birçoğunu da dinledik ancak kayıt altına alma imkanımız yoktu. Hatta canlı yayın yaparken de müdahale olabileceğini, o anda durdurulacağını tahmin ediyorduk. Ama biraz muhbirlerin gözünden uzakta bu işi yaptık. Örneğin 14 yaşında bir çocuğu uykusundan uyandırmış, kapıya çıkarıp infaz etmişler. 14 yaşında bir çocuk, ne rejimin farkında, ne başka tarafların farkında. Zar zor geçimlerini sağlayan bir köyde, taştan yapılmış çok yoksul evlerde yaşayan insanlar. Bu insanlara, bu kadın ve çocuklara psikologların sahip çıkması gerekiyor. Bu hikayeler anlatıldığında kimse boğazı düğümlenmeden, gözleri yaşarmadan yaşananları hayal edip tekrar anlatamıyordu. Toplum "Arkamızda deniz ve etrafımızda bu katiller, kaçabileceğimiz bir yer, kimsemiz yoktu" diyordu. Bu çok söylendi: "Siz Rojava'dan, doğu Suriye'den batıya bizim yardımımıza, imdadımıza geldiniz. Ama aramızda bir sürü taraf vardı yardımımıza gelebilecekken bize saldırdılar." Bir ihtiyar şöyle dedi "Biz bunlarla birlikte yaşayamayız. Artık aramızda kan nehirleri var. Merkezi olmayan, kendimizi yöneteceğimiz bir Suriye dışında bunlarla yaşayamayız."

ARAP BASINI BU KATLİAMDA SUÇ ORTAĞIDIR
Toplum çok korkuyordu, basına karşı çok kapalıydı. Özellikle Arap basını maalesef bu katliamda çok olumsuz rol oynadı. Yani Arap basını, Alevi toplumuna karşı katliamda suç ortağıdır. Çünkü katliam olduğu esnada Arap basını, sanki rejim kalıntılarına karşı mücadele ediliyormuş gibi yansıttı. Dünya kamuoyunu kandırdı. Katliam gerçeğini sakladı. Hatta günümüze kadar da o televizyonlar gidip katliam tanıklarıyla, bir anneyle, bir çocukla, bir ihtiyarla röportaj yapmış değil. Bu mezhepçilikten kaynaklı bir tutumdu.

HEM KATLİAMI YAŞIYOR HEM SONRASININ YÜKÜNÜ TAŞIYORLAR

Katliam sürecinde kadınların yaşadıklarına dair tanıklıklar yansıdı mı? Kadınların durumuna dair sizin gözlemleriniz oldu mu?
Kadınlardan bahsetmek gerekirse, bu saldırılardan en çok etkilenen kadınlardı. Hem ailelerini kaybettiler ki bu ölümler gözlerinin önünde gerçekleşti, hem de katliamdan sonraki durumu da yine onlar yaşıyor, yükünü taşıyor. Yardımlar dağıtılırken 45-50 yaşlarında bir kadın da yardım almaya gelmişti. Olduğu yerde titremeye başladığını gördük. Hiçbir ses çıkarmadan gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Yardım etmek için yanına yaklaştığımızda köylüler bize 13 yaşındaki oğlunun öldürüldüğünü söyledi.

ALEVİ TOPLUMUNUN BİR ÇIKIŞ KORİDORU YOKTU
Bu kadınlar, çocuklar bir sepet yardımla bu ağır durumu aşamazlar, çok fazla ihtiyaç var. Gördüğümüz görüntüler bize Şengal'i hatırlattı. Katliamın ikinci, üçüncü günü ben de Şengal dağındaydım, Êzidî toplumumuzun başına neler geldiğini gördüm. Şöyle bir farklılık vardı; o zaman bir koridor vardı, Êzidî toplumu çıkabiliyordu. Bu toplumun bir çıkış koridoru da yoktu, ölüme terk edilmişlerdi. Maalesef o bölge hala basına, sivil toplum kuruluşlarına, insani yardım kuruluşlarına kapalı. Konuştuğumuz şu anda bile, Özerk yönetim ve Kuzey ve Doğu Suriye'deki sivil halk inisiyatiflerinin göndermiş olduğu ikinci yardım konvoyu boş ve anlamsız gerekçelerle durdurulmuş. Amaçları destek verilmesini engellemek. O bölgenin özgür basına açılması gerekiyor. Uzmanlar tarafından suçların belgelenmesi gerekiyor. Yakınlarını yitirmiş ailelerin şahitlikleri belgelensin. Her düzeyden suçlu hesap versin, "silahınızı alıp sahile gidin" çağrısını yapanlardan, görüntülerde insan öldürdükleri görünen kişilere, şimdiye kadar bu topluma ambargo uygulayanlara kadar hepsi suçludur.

SÜNNİ MİSİN ALEVİ Mİ

HTŞ'ye bağlı kişiler tarafından, canlı yayın yapmak gerekçesiyle tutuklandınız. Bu süreç nasıl gelişti?
Tutuklandım demeyelim de birkaç saatliğine durduruldum. O birkaç saatte yaşananlar da çok ilginçti. Önceki gün, Ronahî TV ekibi olarak Muxtarîye köyünden canlı yayın yapmıştık. O akşam tutuklamadılar ancak ertesi sabah yani Newroz sabahı, yardımları ulaştırmaya çıktık. İlk gittiğimiz köyde takip edildiğimizi fark ettik. Benim canlı yayından çıkartılmış fotoğrafımı gösterip "bu sen misin" diye sordular, evet dedim. Beni araçtan indirdiler, kendi araçlarına bindirdiler. İlk sordukları soru "oruçlu musun" oldu, bu sorunun cevabını verdim. İkinci sorularıysa "Sünni misin Alevi mi" oldu. O zaman "bu sorunun cevabını vermiyorum, benim için anlamsız bir soru" dedim. Burada tehditlere başladılar. Oruçlu oldukları için, oruçları bozulmasın diye sözde küfür etmek istemiyorlardı.

ÖLDÜRMEK ONLAR İÇİN ÇOK BASİTTİ
Beni Ceble'den Banyas'a götürdüler. Birbirlerine haber vermişlerdi. "Bu o gazeteci mi" diye sorup "evet" cevabını aldıktan sonra beni hemen sorgu odasına aldılar. İki kez sorguya alıp çıkardılar, "Buraya neden geldiniz", "Neden görüntü çekiyorsun", "Neden yayın yapıyorsun" gibi sorular sordular. "Bizim Ronahî TV olarak Suriye'nin her yerinde çalışma iznimiz var, Suriye televizyonuyuz" dedim. Merkezlerinde yaklaşık üç buçuk saat, bir duvar önünde gözleri bağlı şekilde ayakta bekletildim. Beni sorgudan ilk çıkardıklarında, biri arkamda silaha mermi sürdü. Orada beni korkutmak mı istediler bilmiyorum. Göründüğü kadarıyla öldürmek onlar için çok basitti.

Nasıl kurtuldunuz, konvoya nasıl ulaştınız?
Arkadaşlarım tutuklanacağımı biliyordu. Ben haber vermiştim. Özerk yönetim veya Kuzey ve Doğu Suriye yetkilileri tarafından bir müdahale gerçekleşti. Telefon ve bir kameramıza da el koydular sonra bırakıldık.

TÜM TARAFLARIN DESTEK OLMASI GEREK Kİ KATLİAM DURSUN

Son olarak katliam yaşayan Alevi toplumu için bir çağrınız var mı?
Biz oradan çıkarken, kaç gündür orada birlikte çalıştığımız insanlarda büyük bir korku ve hüzün vardı. Biz de çok üzgündük. Çünkü sadece bizim orada olmamıza ihtiyaçları olan bir topluma sırtımızı dönmek zorundaydık. Yani sadece orada olsak yeter, bir yardımda bulunmasak da olurdu. Şimdi ikinci konvoy gitti. Bu topluma, Kuzey ve Doğu Suriye toplumunun, Kürt toplumunun yanlarında olduğu mesajı gönderiliyor. Çok hassas bir insani durum var, herkes destek olmalı. Suriyeli bütün tarafların sorumluluk alması gerekiyor. Sadece Suriyeliler de değil, Kuzey Kürdistan'daki, bölgedeki tüm demokratik, Kürt ve Alevi kurumları bu topluma destek olmalı ki toplum üzerindeki süren katliam tehlikesi ortadan kaldırılsın.